zaman iletisi aslında ne dündü ne de yarın ...zaman neydi söyleyeyim mi sana ; sallanır sanılan o bayrağın esintisinde yitirdiklerimizin öyküsündeki karanlık sokakları aydınlatan lamba altlarındaki duaydı..
buhurlar yükselirken ki sahipliğimize düşerken cemre somurtmak aceleciliğinde yüceltmiştik ya sabrımızı şimdi çekilen eziyete kimin ruhu edilgen bilmiyorum... öteki benden eksilen sözler yırtsın bakalım soytarı gece karanlığını...
eksiksiz bakabilmekti aynadaki yüzüne...yüzüm senden bir gölge.
vardığım noktaları birbirinden ayrı düşünmek düğümü bu,ayaklarımı geri götüren..ben sana demiştim;kansız hesaplaşmalarını biriktirme..determinant çözülüşlerin birikir heybeye.olmadın biliyorum..tüm eşitsizliklerin karşısına beni bırakmıştın çünkü.
vardığım noktaları birbirinden ayrı düşünmek düğümü bu,ayaklarımı geri götüren..ben sana demiştim;kansız hesaplaşmalarını biriktirme..determinant çözülüşlerin birikir heybeye.olmadın biliyorum..tüm eşitsizliklerin karşısına beni bırakmıştın çünkü.
serseri haykırışlarının gölgesindeyim..adımlarım turuncu sabah aydınlığında, yağmura inat..yıldırımların düştüğü bahçeler gibi yüzün..yüzlerin aldattığı kaçıncı yüzün bu bana bakan..bırak bırakıtlar arasına kimliğini..adım, çağrılmış bir name.
kalbim unutacağiz onu
kalbim, unutacağız onu,
bu gece, sen ve ben.
ben ışığı unutayım,
onun sıcaklığını sen.
unuttuğun vakit, söyle bana,
ola ki düşüncem donar.
acele et, oyalanırken sen,
hatırlayabilirim tekrar.
***
bir kitap kadar elverişli değildir hiçbir gemi
uzak ülkelere götürmek için bizi.
ve hiçbir atın şaha kalkmış
bir sayfa şiire ulaşamaz hızı.
en yoksullar bile katılabilir bu tura
kaçak yolculuk etmelere son,
ne kadar hesaplı şu
insan ruhunu taşıyan fayton
e.dickinson
kalbim, unutacağız onu,
bu gece, sen ve ben.
ben ışığı unutayım,
onun sıcaklığını sen.
unuttuğun vakit, söyle bana,
ola ki düşüncem donar.
acele et, oyalanırken sen,
hatırlayabilirim tekrar.
***
bir kitap kadar elverişli değildir hiçbir gemi
uzak ülkelere götürmek için bizi.
ve hiçbir atın şaha kalkmış
bir sayfa şiire ulaşamaz hızı.
en yoksullar bile katılabilir bu tura
kaçak yolculuk etmelere son,
ne kadar hesaplı şu
insan ruhunu taşıyan fayton
e.dickinson
dickinson, şiirde eş anlamlılığı ve yarım uyağı savunurdu. hayattaki küçük, önemsiz ayrıntıları, büyük ve evrensel bir şiire dönüştürdü. bazı eleştirmenlere göre o, amerikan edebiyatının en büyük, en değerli kadın şairidir. bazılarına göre de yunan şairi sapphonun dışında hiçbir kadın onun kadar güzel şiir yazmamıştır.
“güzel ve mükemmel bir siiri tamamladiktan sonra, sairin on yil dinlenmege hakki olmalidir.”
rainer maria rilke
rainer maria rilke
boşluktan çalınan ezgiler göğe yükselsin..inkarımda biriken gerçeklere inat idamlar birikiyor hafızamda..sadece unutuluşa mahkum edilmeyenler sızıyor yürekten.sızısında başlayan kopacak olan bir ip alnımdaki..ters bakma geçmişe.tümü hala kanar kendi mateminde,kendi ölü evinde.
sözlerimin içine gir..orda yuvalan..bak gör kaç koca mevsim geçmiş üzerinden hayallerimizin...sur dibinde saçlarımızdan akan yağmurlar,bir yol bulabilmiş değil henüz...olduğu kadar yaşlı,olduğu kadar yalnız..sen sağlamasını yaparken acılarının,
duvara ne yazıldığını göremeyeceksin..toprağa cemre düşene kadar...
duvara ne yazıldığını göremeyeceksin..toprağa cemre düşene kadar...
sadeliğine döşenen taşlar,vurur gerçekliğini kaldırımlara...bir ömür bakımlık kuşlar kadar ölü aslında..ağrıyan sol yanım...
sorgulamalarımda büyüyor içindeki çocuk..nefes gibi olması gereken birşeydi varlığın.tutturduğum tüm devrik imgelerde solsuz yankınmaların önsöz yarınlara.yerleşik bir hesap çizelgesi tüm tutunmaların.vardım,yoktun...vardın,dönüş biletini almayan ben yoktum.
bulunamayan adresler çoğalmıştı defterde...olsundu,bu kadarı...yetmedi sana.ellerini çarpık bir kentten alırken,düşünmen düşünülmezdi güzelliğini bu kentin...sarkıklar ensenden düşünce yere,terinde tekerledin tümcelerini...zamansız bir elvedaydı bu.tıpkı otogarında beklediğin otobüsün aniden devrilmesi üstüne...tüm ağırlığınca.
korkularına bir yol bulmaktı niyetin...belki de en büyük korkunu öldürmek istedin o boruda..bir daha dönüp bakacak zamanın olsaydı aynaya...ne yazık ki...ne yazık ki...
kansaydı,yamalı beklenen saatlere tükürmezdi.sokağı şakaklarından vuran bir serzenişe mahkum etti saatleri.ışıyamadığı serbestlikte ölü kokan bir karanlık artık.hiç bu kadar sade gelmemişti yüzü,sakin kokmamıştı nefesi.nedenleri sıralayabilseydin keşke,tekrarları iliştirebilseydin ajandalara,neticen sarkmasaydı o borudan...o lanet o keskin borudan.
dorukçuluk. xx. yüzyilin basinda simgecilige karsi bir tepki olarak rusyada ortaya çikan bir edebiyat akimi. sembolizme karsi bir tepki olarak ortaya çikti. bu edebiyat ekolüne bagli olanlar, esyayi ademin gözüyle görüyormus gibi, mistikçilikten uzak bir kavrayisla kavrayarak gerçek anlaminda kullanilmis kelimeler ile anlatmaktadirlar.
(bkz: istihrac)
divan edebiyatında (bkz: akrostis)e denir.
“siir öylesine ayri, öylesine apayri bir dildir ki baska herhangi bir dile çevrilemez hatta yazilmis oldugu kendi diline bile...” jean cocteau
(bkz: şiir)
“güzel sanatlarin en üstünü ve en zor olani siir sanatidir.” friedrich hegel
ölü kuşlar
bilmez kuşların ne vakit öleceğini peştemallenen deli zamanda..kuyulara atılan taş hesabı çizelgesini darmadağın eden bu yorgunlukta.sanırki dallardan bir öykü sarkar kuyulara...ağır,körpe,dokunaklı ve acı. vahşet boynunda asılıdır oysa o ilmeği suratsız dağınıklıkta yalnızlığıyla ölçen.
yastığa bir baş işlediği görünür sonra yavaş yavaş elleri..yalannn!
kimse bir şey işlemedi gece tırmalarken düşlerini.dişlerinde anıların kırıntıları çiğnenirken yalan,nedenler örüldüğü düşlerden sızan. yalan işte birilerinin değdiği bu yalnızlığa.
yumruğu kaburgalarından yiyen bir türkü dillenirmiş yüreğinden.kimse yanlış anlamadı sözleri,emanetti kelimeler kaburgalarımda.
yalnızlığıma kulaç atacak bir gezgin sularımda kaybolur..bilmez mi ki sular dalgalandıktan sonra durulur. ateş yüzümüzde,yüzümüz aynada,göründüğünden fazlası değiliz aslında bu konuklukta.
yüreğine inme ,denizimdeki yılanların öcü bu..
bu gece damarlarıma enjekte edilecek tırnaklarıyla çizilen tınılar..
duyuyor musun aydınlığın sesini karanlığında?
duyabileceğin bir titreşim değil belki de bu yoğunlukta..
r.u.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?