yüksek tansiyon,şeker,kalp hastası olanların görmemesi duymaması gereken mahluk.
defolu olan aşk değildir....aşk her zaman yeni doğmuş bir bebek körpeliğindedir...masumdur...güzeldir...defolu olan aşkın yönlendiği mahluklardır...
dün namzet olan bugün nezirdir artık kelimelerin önünde boynu bükük öldürülmeyi bekleyen...hak ihlali tarafımdan söze bile gelmez.nefretse aşkın başkenti değil olsa olsa
aşkın son durağı olan ızgaradır...yerin altına karışmaya başlayacak olan...
bir yolculukta trenden atılmaya mahkum bir zavallı...
dün namzet olan bugün nezirdir artık kelimelerin önünde boynu bükük öldürülmeyi bekleyen...hak ihlali tarafımdan söze bile gelmez.nefretse aşkın başkenti değil olsa olsa
aşkın son durağı olan ızgaradır...yerin altına karışmaya başlayacak olan...
bir yolculukta trenden atılmaya mahkum bir zavallı...
gerçek aşk.
bedeli nicedir çatıştırılır karar mekanizmalarında.uçurumlarla övünen her (bkz: muharrir) kanadına bir aforizm takar kendinden gelme..soyutsuzlaşır bitki örtüsü soysuz kiralık düzenlerde.
bir karga tuhaflığına daha eskiyorum.hani ansızın ortaya çıkan çirkin sesler olur ya,kapıyorum gözümü bir kez daha..
(bkz: kaburga cinayeti) işlemek istemiyorum...
zorunlu bir iç çekişe daha sığınıyorum,tümcelerim depresif.
(bkz: kaburga cinayeti) işlemek istemiyorum...
zorunlu bir iç çekişe daha sığınıyorum,tümcelerim depresif.
ben bir tür bilginim ve çalışma alanım sensin.oldboy
kelimelerin çaprazında suratlar...
karbon istilasında basılı tümceler...dar alana yayılan hesaplar odayı genişletir konuştukça mumyalanmış suratlar. akımına uyduramadığı kentleri gezmekten takatsiz her yolcu...
işığını güneşten alacak elbet vera,korunaksız adreslerde düş temizlerken. etinde halka halka olur kayıplar,baktığı yönden anlaşılmayan her yabancı tutanağında.
güç birliği yapacak değil ya cam kırıkları,görünen kırıklığıyla beklesin yerde. bilir oysa çizilen resmin, neleri kaydettiğini ajandalara.
toplan vera!
dağıtılan odanda ruh ayakta...
ardında ötekilerin kelime telaşında kalsın.
karbon istilasında basılı tümceler...dar alana yayılan hesaplar odayı genişletir konuştukça mumyalanmış suratlar. akımına uyduramadığı kentleri gezmekten takatsiz her yolcu...
işığını güneşten alacak elbet vera,korunaksız adreslerde düş temizlerken. etinde halka halka olur kayıplar,baktığı yönden anlaşılmayan her yabancı tutanağında.
güç birliği yapacak değil ya cam kırıkları,görünen kırıklığıyla beklesin yerde. bilir oysa çizilen resmin, neleri kaydettiğini ajandalara.
toplan vera!
dağıtılan odanda ruh ayakta...
ardında ötekilerin kelime telaşında kalsın.
hiç görmediğim,nasıl bir şeydir acaba diye düşündüğüm bir kapı.
yansı(ma)
yağmur muydu adımlarımda hızlanan, telaşlı...
köpüklenirdi düşlerim bazalt bir burçta,
bir ben_u sen daha yaşatma sevdasında değildim oysa
ama kasım ikindisine düşürdüğüne göre yükünü
bir çisenti ile tatmin olmayacak yeryüzü
fırtına!..fırtına!..fırtına!..
(yer altı... bir sığınakta tutmalıyım düşlerimi.
ya öfkeli yağmur eritirse tümünü...)
düşüm:gülüşlerimde büyüyen bir başkaldırıyla çözmek demokrasi bilmecesini ve şaibeli bir geçmişe sahip birilerini yaralamak kendi hançeriyle...
yağmur hızlandıkça giriyorum düşlerimle bir dehlize...
avuçlarımdan kayıp gitti bir çakıl taşı
gözyaşlarıyla diri tutardı oysa coğrafyamı
emaneten farklılaşıyor şimdi kıvrımlar...
metruk da olsa bir adayı yaşanabilir kılacaktım
o uzaktaki ümit ışığı aydınlatacaktı adamızı
bir gül fidesi dikemez miydim yani
hıdrellezde tutturmak için dalına bir dilek
esmer günleri sarışın bir hüzün sarmalasın
kıyıdaki kadırgaydı beni kaf dağı’na götürecek...
işte başladı öfkeyle yağmaya...
fırtına çıktı ve çıkardı ortaya gerçekleri...
gerçekler çekiştirmeye başladı eteğimi,
şimdi korku parkına düşürmeye çalışıyor birileri beni
bilirim bu oyunları
önce öykündüğüm dizeler bir bir kurşunlanacak,
sonra adım anılacak ölümcül tezgahlarda ,
sonra... sonrasını hepimiz biliyoruz,sözde bir mahkeme kurulacak
ve beynim karış karış aranacak .
hüküm: karanlık odaya tek kurşun...
ve gerekçeleri:
<şimdi gazete sütunlarında bir direnişin öyküsü diye yazarlar. hayır biz öldürmedik o düşlerinin kurbanı...>
oysa bilinmez bu düşüşler biletir sevdamı...
eskiyor saatler, fırtına dindi.
yön verebilir sanırım bu kent yağmur sularıyla
adresi yutulan bir köy evine.
dicle uyumaz fırtına da bile , hayat verir berraklığıyla kimliksizlere.
uyutulanlar bilmez tabi hevsel bahçelerinde kaç gülün solduğunu.
sahi yüksek rakımlı bir kentte kaç gül solar?
.............................ve panayır yerlerinde ki solgun yüzler.
(kırk sekiz dakika olmuş düşlerimi sığınaktan çıkaralı)
işte düşlerim eskisi gibi güçlü hala,
yağmurlar eritemedi...
o kurşun da karanlıkta boşluğa sıkıldı sanırım,
bir öykü kahramanı yapamadınız beni...
günler ... aylar... yıllar...
eskiyen yüzünüzde yenilenen bir belayım ben...
r.u.
yağmur muydu adımlarımda hızlanan, telaşlı...
köpüklenirdi düşlerim bazalt bir burçta,
bir ben_u sen daha yaşatma sevdasında değildim oysa
ama kasım ikindisine düşürdüğüne göre yükünü
bir çisenti ile tatmin olmayacak yeryüzü
fırtına!..fırtına!..fırtına!..
(yer altı... bir sığınakta tutmalıyım düşlerimi.
ya öfkeli yağmur eritirse tümünü...)
düşüm:gülüşlerimde büyüyen bir başkaldırıyla çözmek demokrasi bilmecesini ve şaibeli bir geçmişe sahip birilerini yaralamak kendi hançeriyle...
yağmur hızlandıkça giriyorum düşlerimle bir dehlize...
avuçlarımdan kayıp gitti bir çakıl taşı
gözyaşlarıyla diri tutardı oysa coğrafyamı
emaneten farklılaşıyor şimdi kıvrımlar...
metruk da olsa bir adayı yaşanabilir kılacaktım
o uzaktaki ümit ışığı aydınlatacaktı adamızı
bir gül fidesi dikemez miydim yani
hıdrellezde tutturmak için dalına bir dilek
esmer günleri sarışın bir hüzün sarmalasın
kıyıdaki kadırgaydı beni kaf dağı’na götürecek...
işte başladı öfkeyle yağmaya...
fırtına çıktı ve çıkardı ortaya gerçekleri...
gerçekler çekiştirmeye başladı eteğimi,
şimdi korku parkına düşürmeye çalışıyor birileri beni
bilirim bu oyunları
önce öykündüğüm dizeler bir bir kurşunlanacak,
sonra adım anılacak ölümcül tezgahlarda ,
sonra... sonrasını hepimiz biliyoruz,sözde bir mahkeme kurulacak
ve beynim karış karış aranacak .
hüküm: karanlık odaya tek kurşun...
ve gerekçeleri:
<şimdi gazete sütunlarında bir direnişin öyküsü diye yazarlar. hayır biz öldürmedik o düşlerinin kurbanı...>
oysa bilinmez bu düşüşler biletir sevdamı...
eskiyor saatler, fırtına dindi.
yön verebilir sanırım bu kent yağmur sularıyla
adresi yutulan bir köy evine.
dicle uyumaz fırtına da bile , hayat verir berraklığıyla kimliksizlere.
uyutulanlar bilmez tabi hevsel bahçelerinde kaç gülün solduğunu.
sahi yüksek rakımlı bir kentte kaç gül solar?
.............................ve panayır yerlerinde ki solgun yüzler.
(kırk sekiz dakika olmuş düşlerimi sığınaktan çıkaralı)
işte düşlerim eskisi gibi güçlü hala,
yağmurlar eritemedi...
o kurşun da karanlıkta boşluğa sıkıldı sanırım,
bir öykü kahramanı yapamadınız beni...
günler ... aylar... yıllar...
eskiyen yüzünüzde yenilenen bir belayım ben...
r.u.
argüman bahçesine düş...yozlaşan yüzler tek tek tanıtılıyor...esas dayanak nedir bilir misin?
_mutlak gerçek_
taş üstünde taş kalmayacağı o geniş zamanda...
inanana...anlayana.
_mutlak gerçek_
taş üstünde taş kalmayacağı o geniş zamanda...
inanana...anlayana.
adım başı sessizliğine göz ucu dövmeleri yerleşir...gömütler arasında sızlanan bir ruh kadar durusun aslında...satır aralarına işlenen sanımsamak hoş gelir diye tutuklu kalırsın...bu senin kendi beyanın,kimse zorlamadı seni.
sanrısız sağmak lazım düşleri...yamalı ruhu,yırtık gözleri,buruşuk kelimeleri özümsemek lazım...sıradanlıktan kaçan her göz ışığıyla onurlandırılır.temassız beklentiler konumlansa da göz değmez acımasız dizelere.
--"bazen senle hiç tanışmamış olmayı diliyorum. çünkü tanışmamış olsaydık, geceleri yatarken dünyada senin gibi biri olduğunu bilmeden uyuyabilirdim... lambeau "good will hunting - can dostum"
kader değil bir seçimdir.
acının rengine basıyorum kelimelerimi,kuruyana dek çıkmayacak nefesim yüzünün bahçesine...inançların seni kurşunlarken
bacağı kopan tunç heykeller tarihi kokusunu yayar...
toprak kokusu içimde...derinimde...
bacağı kopan tunç heykeller tarihi kokusunu yayar...
toprak kokusu içimde...derinimde...
limana gizlenen yabancılar,dehlizlerde boğulmak üzere..dervişin uzatacağı eli hangisi tutabilirse..o çemberin merkezinde yaşamayı seçmiştir...çemberin merkezi...yüzünün bahçesi...
--"kim ne derse desin, sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir. john keating "dead poets society - ölü ozanlar dernegi"
adımların adımlanmayacak adımın yanına biliyorum...hep böyle imlalı bakmaz mıydın yüzüme...şimdi yüzün giden tüm otobüs seferlerinin iptaline yakın,sarsılmaz bir yalan...sen bana kanatlı bir hüzün resmiyle bakarken,olunan an matemlerini kucaklayacağım...gitme...
adımlarını adımın yanında adlandır.
adımlarını adımın yanında adlandır.
gözlerinin ışığında hapsedilmiş martı gülüşleri var...ensemde oturur durur yokluğunun şiddet ağrıları...bilsem ki sınanmış ucuz bir elvedadır bu,yankısında kovacağım hepsini...sen kör bakma diye.
saklıyorum seni kendime...tüm inatları reddediyorum,kendim gibi akıyor bu saltanat sınıflandırılmış konaklara...yittiğim gün,bu harfleri tek tek ezberlettiğim gündür..yüzü ondört atan dostum;
hiçbir şey acıdan daha kutsal gelmez yaşandımı...
hiçbir şey acıdan daha kutsal gelmez yaşandımı...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?