bilgiçlerin şiirleri

23 /
greewa
bu kör,dayanılmaz çaba niye?
loş karanlıklarda inadına gezmek niye?
bırak, bırak da ayakların uçurumun kenarında nefes alsın
bırak kendini boşluğa, hüzünlerinin inadına
ve kapat gözlerini, ulaşamayacaksın zaten aydınlığa
uzat kollarını, korkmadan, çekinmeden…
söv, bu yeşillikten uzak kalan dünyaya
söv, pervasızca…
nedir bu içindeki istek yaşamaya, ha?
kurak topraklarında küçücük bir umut niye?
neden bu hasret gecelere ve sessizliğe
dalıp dalıp gitmen niye, söylesene…
kederlenme, söylenme, ne yapsan ne etsen bu dünya böyle
koşmana yardım edecek rüzgar nerde?
geçmişi silecek mucizeyi,gözyaşlarını gizleyecek yağmurları bekleme
bırak artık, yüreğindeki ateşi körükleme…”

“uykusuzum ben yine,
gün batımını bekleyip de karanlığa erişince
tutamaz oldum, yazdım her köşeye
gizledim hüzünlerimi, bu dünyaya inat, yeşillere…
peki sen söyle,
beni yaşatan tek yeşillenmiş tohumu,umudumu küçük görmek niye?
yanı başında duran o ateşi söndürmek niye?
ben savaşırken kaderimle, avunma çaresizce rüyalarımla
karanlığın tutmuş ya köşe başlarında
sil ve git artık
unutma, fısılda ölümün kulağına
çalmıyor artık o eski şarkılar akşamlarımda…”

“biliyor musun sen ha, döktüğün gözyaşları nerde
bak,orda duruyor, yüreğindeki ateşi söndürmekte…
bir de beni soruyor, kovduğu günlerde, nerdesin diye?
ölümle beni konuştururken, umudun neden hala yeşil, bilme…”

“üzgünüm, esir düştüm azap karanlıklara,
bilir misin, kaybolduğumda, uzak diyarlarda
hep seni aradım çıkmaz sokaklarla karşılaşınca
bilir misin, ne çok bekledim seni, o yeşil umudumla.
dön artık ateş sönmeden, son ışık da gitmeden
gölgen düşsün sarp akşamlarıma,
dön artık hayatımdaki son renk de tükenmeden…”

sipsirin
gece hüzünlü, gece güzel,
neler saklı gecelerimde,
bir yanım geleceği hayal etmekte,
diğer yanım unuttuklarımın peşinde..
melankomik
-bazen-

herkes susar sen dinlersin ya bazen
hele bir de ağlarsan şehir uyurken
arada bir gülümsüyorsa dudakların boşluğa
gelmeyecek bir treni beklemek gibidir hep aynı garda
bir boşlukta yüzer tüm iç organların
mutluluk hep paralel rayda
belki bir adım kadar yakın
belki bir ömür uzakta
2026 sonya
beni sensizlikle terbiye etme
dayanamam
yokluğun sarmış her yeri zaten
şehrin gecelerini gezdiğimiz yerleri
nereye gitsem bu akşam vaktinde
hep senden izler
ortaköy de
balat ta
çamlıca da
moda da ...
kaldırım taşlarında arıyorum izlerini
yolum hep yaşadığın o mahalleden geçiyor
dar sokaklar da yürüyüşünü izler gibi
öyle baka kalıyorum sokak ortasında
yoksun yokum
beni sensizlikle terbiye etme
dayanamam ...

edit: seri eksi oy veren ibne bu başlıktan da geçmiş.

cokoprens
şiirim geldi bu gece, seni düşündüm,
şiirim geldi yine yerli yersiz,
seni düşündüren şiirimin gelmesi miydi?
yoksa seni düşününce mi şiirim geldi?
yoksa seni düşündüren bir şey mi var bu ara bilmediğim?
ilk iki soru bana,
sonuncusu sana idi.
şiirle diyorsun, muhakkak ilişkisi olur ademooğlunun,
ya bir yerinden yakalar yahut yakalanır şiire,
ya da iki satır da olsa karalar beyaz kağıda.
sanırım yazdıkça geliyor sorularımın cevabı,
burda kalmıştım en son seninle,
sen nazım diyordun, ben şiir sevmiyorum.
demek ki o zaman şiir nedir bilmiyordum,
ya da daha seni tanımıyordum.
çünkü tarifin yok ki düz yazıda,
atadan dededen kalma yordamlarla tarif etmeye çalışmak seni,
rüzgarın saçına dokunduğunda duyduğum kıskançlık hissi,
saçının yüzüne ileri geri dökülmesi,
yüzünün, tek mi çift mi hatırlayamadığım çukurları,
çukurlarına gamze adını verdikleri,
gamzenin ya da gamzelerinin dişlerine selam verişi,
anlatılabilemez şahanem nesirle, nazımla.
alem-i cihan nasibini almış senden,
herşey daha bir güzel, hava sana temas ediyor diye.
seni düşündüm şiirim geldi bu gece,
sana dair umutlar biriktirirken,
ve sen bilmezken şiirim geldi,
yazdım ben de.
artık ben de nazım seviyorum, hem şiir de seviyorum ben de(dahi anlamında)...
deltanous
tahmin edebileceğin her şey
önce yavaş yavaş esen tatlı bir rüzgarla yerden
sormadan sanmadan tatlı tatlı ve yalandan
kesildi tenden
ilık ılık yükselirken , aşarken kendini
sessizce sakince
hafif meşrepçe ve fısıldayarak
dünya kesilirken
tenden
ben kendime
kendi kendime fısıldarken
hafif meşrepçe ve sakince
üstelik ne de çok dilerken
her gün yalvarırken
ararken bir dünya zararsız
içinde benden bulunmayan
yalansız
aello
her dakikası ayrı dokundu bu saatlerin
her saati ayrı solundu bu mevsimlerin
her meyvesi farklı tat verdi bu senenin.

geçmişini özlemeye değdi
geleceğini keşfetmek kadar olmasa da.
kendiliğinden yaşanacağını biliyordum,
hayat işte, kontrol edemiyorum.

gözyaşlarını duyuyorum şimdi “kal” diyen
çığlıklarım görülmekte ikircikli sözler veren.
ne gelir ki artık elden?
vakit yaklaşıyor, hala örülüyor senem.
gidik
önceleri misafirdi yalnızlığım gecenin koynunda
sonra sahiplendim dertlerimi tiryakisiydim aslında
bana bırakılmıştı hiç sorulmadan kocaman boşlukta
bir ben vardım kurtulamadım kalabalığın ortasında
bana uzaktı mutluluk
nedendir bu durguluk
bir şey gelmiyor içimden
yabancı değil bu yorgunluk
bomboştu sokaklar
anlamsız duygular
sensizdi ellerim
seni arar gözlerim
nerdesin?
deltanous
çok şaşırtıyorsunuz beni
gülen yüzlerinizin ardındaki enkazdan kurtulamayacaksınız
bir ömür boyu
uçurumlarda sürüklenen ruhlarınızı
hangibirinizin aciz bedeni çıkartabilir
hiçbir bedende o cesaret , o farkındalık görülmedi
kayarken ruhu boşluklarda
yetmeyecek benim ömrüm , düşünmeden geçmeyecek
hiçbir gün , hiçbir nezaket , hiçbir ihanet
canlandıramaz yeniden bizim baygın ve zavallı ruhlarımızı
ve en göklerden su değil , kanlar ıslatacak yüzünüzü
kan yağmuru!
kan yağmuruna açacaksınız kollarınızı
kan dileyeceksiniz en sonunda tanrılardan
hiçbir yol kalmayacak dönmeye
bizler hepimiz lanetli ve sakat kalacağız bugünden
sicaksutorbasi
odamdaki klimaydı bazen yalnızlığım,
bazense sırtımdaki pike.
kimisinin ise peluş oyuncağıydı sadece.
ama hep masumdu,
kirli değildi.

kimse yalnızlık koymamıştı
sex shoptan aldığı şişme kadının adını.
natasaydı,pamelaydı adı,kirli ruhlarının oyuncaklarının.
hiç birinin oyucağının adı yalnızlık değildi benim peluş ayımın ki gibi.

kendimdi yalnızlığım.
beni narsist kılan duygumdu belki de.
git dedikçe geldi,
bıraktıkça cağırdı beni yine kendime.

kanmadım aslında ben yalnızlığıma,
işime geldi ona dönmek her defasında.
bana aitti çünkü,istediğim oluyordu.

dedim ya bazen pelus bi oyuncak,
bazense sigaramı paylaşan hoyrat bi rüzgar.

aldatmazdı beni,ne istesem o olurdu.
isim koymak istemedim ona,hep yalnızlığım dedim.

bana aitti,başkası bilemezdi,paylaşamazdı da zaten benim yalnızlığımı.

en güzel duygumdu yalnızlığım,
hiç yalnız bırakmayan,terk etmeyen ve her defasında beni güçlü kılan,
aşkımdı,en iyi dostumdu belkide.
zaten iyi geçinmek için ya aşık olmak gerek yada dost kalmayı bilmek,
yalnızlıkla,

bak yine yanımda bu gece.
geniş satır aralıklarıyla başlayan,
gittikçe daralan,deşerini anlarken tekrardan,
sayfayı yan kullanmamı sağlayan bir karalamamda.

kah bi kağıt müsvettesinde,
kah bi parça mürekkebteydi,
yalnızlık
ama hep benimleydi.
deltanous
bir kız var
geçmişini öldürmek için gün ışığında
geniş meydanlar arar

şikayet etmeyeceğim çünkü,
aklının dilekleri
hep iştahının da aradığı şey oldu
hafızasına emanet edilenler,
aykırılıkları yeniden diriltti bedeninde
is tutan doğasının düzenine

nihayet o da , bırakmıştı bahanelerini ardında.

kaybolmamak adına ceplerine doldurduğu ekmek kırıntıları
bir de emindi olduğundan,
ona doğru yolu gösterecek rüzgarı

rüzgar uçurmaz mıydı, sevdiği tüm düş kırıklarını?

güzel günlerin sonsuzluğuna inanacak kadar naif bir kızın ,
kabuslar en tatlı düşleri oldu;
sahip olduklarının yitici kenarında.

şimdi sana hiçbir şey vermiyor,
uyutan beyaz yalanların hazzını.
merak ediyorum hiç ihtimali var mı yaşatmamın,
oyuncaklarının verdiği heyecanı?
..

aslında,
bir gece vaktiydi sen ,
sessizce itiraf ederken bana;
o kadar da sarhoş olmadığını.


her hikayede olduğu gibi**
o’nun masalında da var bir başkası
belki buradan fark edilmiyor
ve hatta can yakıcı işin aslı

belki de artık bu masal
başkası’nın masalı.
armour
böyle saçmasapanca bi şeyin ne kadar gereksiz olduğunu hem şiir yazıp hem de bunu paylaşmak kadar kötü bi hareket nasıl olur da beğenilmeyecek şiirler yazıp yazıp ortaya atmak, öyle gereksiz bi şey ki bi sözlüğe yazmak, yani, olabilir mi.
pur3vil
ağladı mı bilmem,
o bin yıllık şehir,
o acılar beşiği,
zulmün başkenti..
ama ben ağladım,
o da ağladı,
gök de!
kalimera
"şimdi ölmek istiyorum.
yarın fikir değiştirebilirim.
dikkat et teyze! düşeceksin.
bu rüzgarlı havada toplanır mı kirazlar?
uçurur alimallah seni bu rüzgar!
kastın mı var ben gibi hayata?
ben hakkından gelirim hayatın,
sen kirazlarını topla."
tayfa75
küçük bir kız çocuğuna dair

çaldık parça parça rüzgarlarını,
elinde kuyruksuz uçurtması boynu bükük bıraktık,
ufuksuz mavi göklerin altında.
yaşam yerine, seçimler koyduk önüne.
şimdi diyoruz ki iyi ol, mutlu gözük,
polyanna’ yı oyna bize.

oklar sapladık göğsüne,
kanrevan her yanı,
ama yaşamak yasak acılarını.

çek, çek bir o tarafa bir bu tarafa,
kolu senin, bacağı benim.
bir tek kalbi kalsın kendisine,
o da bizi değil o’ nu yaksın.

isyanını bile aldım elinden,
işte odur;
bu satırlarda ateşini yaktığım...

küçük bir kız çocuğuydu aslında, yaşamın ortasında karşılaştığım. ufak tefek vücudunun, yorgun ruhunun, taşıyabileceğinden fazlası yüklenmiş sırtına. yalnızlığını siper etmiş kendisine. kendi içine açılıyordu yüreğinin ve zihninin tüm kapıları.her çalınışında kapılar, bir umut, belki bu sefer, mutluluk, bir parça huzur diye geçiriyordu içinden. ama her gelen kendi yükünden birazını bırakıp, çekip kapıyı ardından gidiyordu. ne zaman bir sıkıntısına tanık olsa dostlar "sen" diyorlardı, "güçlüsün, sen başarırsın, sen atlatırsın". o’ ndaki tükenmişliğin farkında değildi kimseler. bir sol yanı vardı kimi yatırsa, canını yakan. kim yatsa hayaller yıkan. olmuyordu bir türlü, olduramıyorlardı, bir düşü, bir hayali gerçeğe dönüştüremiyorlardı. kimselerin olduramadığını başarmak isterken yara bere içinde kalmıştı ruhu, bedeni. mutluluğun tadını unutmuştu...

şimdi yeni başlangıçlar için,
yeni sonlar peşinde artık.

bir sayfam olsun isterdim en beyazından.
kalan hikayesine o sayfadan başlasın.
artık kırılmasın, ağlamasın.

yaşam tat ver biraz,
tutunacak bir dal uzat...

aksi halde, git piyango bileti sat...




18.09.2009 15:10 feysbuk

en dibinden bir not :
bir dostun tol’ dan yaptığı bir alıntı üzerine, kendiliginden bir araya gelmiş kelimeler ve cümleler.

turgut özben’ e selam olsun bu vesile ile...
23 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol