bir de şimdi olayı fifaya taşımışlar.yazık...
fahri ankaraspor başkanı melih gökçekin oğlunun ankaragücü kulubünün başına geçmesi ve bedelsiz olarak ankarasporun en önemli 5 oyuncusunu transfer etmesi olayıdır.futbol federasyonu ankaraspor kulübüne , hiçbir aile bağlantısı olmayan ve 3. kişiler tarafından yönetilen bir kulüp olması için 3 gün süre vermiştir.ama bu süre içinde hiçbir gelişme olmaması üzerine ankaraspor tedbirli olarak disiplin kuruluna sevk edilmiştir.disiplin kurulu karar verene kadar ankarasporun maçları ertelenmiştir ve ankaraspor kulubü ligden düşürülme tehlikesiyle karşı karşıyadır.uefada ve fifada önemli bir yer teşkil eden türkiyede böyle bir olay yaşanması ve ligin 17 takımla devam ettirilme ihtimali 4. dönemdir ankarayı soyan melih gökçekin başka bir rezaletidir.
2003 yılında 2 mühendislik fakültesi öğrencisinin tübitakın düzenlediği güneş enerjili araba yarışması için bir araya gelmesiyle oluşan topluluk bugün güneş enerjili araba, güneş teknesi, hidrojen arabası ve alçak irtifa test uydusu projeleri için kuruldu..
saitem( sakarya üniversitesi ileri teknolojiler uygulama topluluğu)
ilk ürünü saguar( sakarya üniversitesi güneş arabası) olup bunu en son saguar nl olarak geliştirdiler ve 115km hıza ulaşan bir araç yaptılar.
ayrıca sahimo,satek ve satu adında calısmaları var.daha detaylı bilgi için saitem.org adresine girebilirsiniz.
saitem( sakarya üniversitesi ileri teknolojiler uygulama topluluğu)
ilk ürünü saguar( sakarya üniversitesi güneş arabası) olup bunu en son saguar nl olarak geliştirdiler ve 115km hıza ulaşan bir araç yaptılar.
ayrıca sahimo,satek ve satu adında calısmaları var.daha detaylı bilgi için saitem.org adresine girebilirsiniz.
ülkemizin ihracatta en yüksek rakamlara ulaştığı bu sektörde sadece 2 üniversitede bu bölümün olması azcık gariptir...
balgat yurdu adıyla anılan asıl adı tahsin banguoğlu yurdu olan bir yer bile murat boz’u getirirken yonca lodi,emre aydın ve ön grup olarak da batı yakası adlı grubu çağırabilen bi üniversite.
bu yıl 21 adlı albümleri çıkmıştır.şarkı sayısı da albümün adı kadardır.
kendilerini tam anlamıyla yeni yeni dinlemeye başlamış bulunmaktayım ve müzik listelerime artık hep yer ediniyorlar.özellikle vicdani redd şarkısı çok güzel bi müziğe sahip.ayrıca astrotanrı,öyle boş ki hayat,tamam böyle kalsın,seni buldum ve dekadans adlı parçalarınızı dinlemenizi tavsiye ederim.
kendilerini tam anlamıyla yeni yeni dinlemeye başlamış bulunmaktayım ve müzik listelerime artık hep yer ediniyorlar.özellikle vicdani redd şarkısı çok güzel bi müziğe sahip.ayrıca astrotanrı,öyle boş ki hayat,tamam böyle kalsın,seni buldum ve dekadans adlı parçalarınızı dinlemenizi tavsiye ederim.
hic bir zaman bıkmayacağım ve bu serisini merakla beklediğim oyun.umarım biraz daha hızlı olur eskilerinden.
disko kralinda benimle oynama adlı şarkısını söylerken çok da çosturacak bir şarkı olmamasına rağmen kendisi sanki müthiş hareketliymiş gibi çoşan şarkıcıdır.çok güzel bir şey bu.çok da severiz kendisini ama nedense istediğimiz yerlerde değil.
okan bayülgen "herkes geçmişinde sabah şekeri oldum mu ki ben diye sorması lazım" dediği konu.
okanın bu bölümde ne çok güzel söz söylediğine şaştığım bu programıdır.medya arkasında "türkiye artık hülya avşarın o zamanlardaki yaptığı gibi programlarda popo sallayamıyor" demesi çok güzeldi.enteresan bi tespit değil mi?
herkese bir şeyler çağrıştıran ender filmlerden biri.
ayrıca okan bayülgen güzel bir konuya değinmiş ve demiştir ki "türkiye’ye kamera diye bir şey geldi ama ne yazık ki hiçbir kanalda arşivleme diye bir şey yok"
ajda pekkanın bir klibini bulup koymuşlar ve okan da hemen yapışmış yorumu:
-- bu klibin ne zamandan kaldığı belli değil.belki yakın çağlardan bize gönderilmiş olabilir.
-- bu klibin ne zamandan kaldığı belli değil.belki yakın çağlardan bize gönderilmiş olabilir.
bir de şöyle bir durum mevcut.ilk önce biri uyur.sonra karşıdaki mesaj gelmeyeceğini anlayıp uyuduktan sonra ilk uyuyan kişi uyanır ve "yoksa uyudun mu" diyerek bir de üste çıkmaya çalışır.
bu kör,dayanılmaz çaba niye?
loş karanlıklarda inadına gezmek niye?
bırak, bırak da ayakların uçurumun kenarında nefes alsın
bırak kendini boşluğa, hüzünlerinin inadına
ve kapat gözlerini, ulaşamayacaksın zaten aydınlığa
uzat kollarını, korkmadan, çekinmeden…
söv, bu yeşillikten uzak kalan dünyaya
söv, pervasızca…
nedir bu içindeki istek yaşamaya, ha?
kurak topraklarında küçücük bir umut niye?
neden bu hasret gecelere ve sessizliğe
dalıp dalıp gitmen niye, söylesene…
kederlenme, söylenme, ne yapsan ne etsen bu dünya böyle
koşmana yardım edecek rüzgar nerde?
geçmişi silecek mucizeyi,gözyaşlarını gizleyecek yağmurları bekleme
bırak artık, yüreğindeki ateşi körükleme…”
“uykusuzum ben yine,
gün batımını bekleyip de karanlığa erişince
tutamaz oldum, yazdım her köşeye
gizledim hüzünlerimi, bu dünyaya inat, yeşillere…
peki sen söyle,
beni yaşatan tek yeşillenmiş tohumu,umudumu küçük görmek niye?
yanı başında duran o ateşi söndürmek niye?
ben savaşırken kaderimle, avunma çaresizce rüyalarımla
karanlığın tutmuş ya köşe başlarında
sil ve git artık
unutma, fısılda ölümün kulağına
çalmıyor artık o eski şarkılar akşamlarımda…”
“biliyor musun sen ha, döktüğün gözyaşları nerde
bak,orda duruyor, yüreğindeki ateşi söndürmekte…
bir de beni soruyor, kovduğu günlerde, nerdesin diye?
ölümle beni konuştururken, umudun neden hala yeşil, bilme…”
“üzgünüm, esir düştüm azap karanlıklara,
bilir misin, kaybolduğumda, uzak diyarlarda
hep seni aradım çıkmaz sokaklarla karşılaşınca
bilir misin, ne çok bekledim seni, o yeşil umudumla.
dön artık ateş sönmeden, son ışık da gitmeden
gölgen düşsün sarp akşamlarıma,
dön artık hayatımdaki son renk de tükenmeden…”
loş karanlıklarda inadına gezmek niye?
bırak, bırak da ayakların uçurumun kenarında nefes alsın
bırak kendini boşluğa, hüzünlerinin inadına
ve kapat gözlerini, ulaşamayacaksın zaten aydınlığa
uzat kollarını, korkmadan, çekinmeden…
söv, bu yeşillikten uzak kalan dünyaya
söv, pervasızca…
nedir bu içindeki istek yaşamaya, ha?
kurak topraklarında küçücük bir umut niye?
neden bu hasret gecelere ve sessizliğe
dalıp dalıp gitmen niye, söylesene…
kederlenme, söylenme, ne yapsan ne etsen bu dünya böyle
koşmana yardım edecek rüzgar nerde?
geçmişi silecek mucizeyi,gözyaşlarını gizleyecek yağmurları bekleme
bırak artık, yüreğindeki ateşi körükleme…”
“uykusuzum ben yine,
gün batımını bekleyip de karanlığa erişince
tutamaz oldum, yazdım her köşeye
gizledim hüzünlerimi, bu dünyaya inat, yeşillere…
peki sen söyle,
beni yaşatan tek yeşillenmiş tohumu,umudumu küçük görmek niye?
yanı başında duran o ateşi söndürmek niye?
ben savaşırken kaderimle, avunma çaresizce rüyalarımla
karanlığın tutmuş ya köşe başlarında
sil ve git artık
unutma, fısılda ölümün kulağına
çalmıyor artık o eski şarkılar akşamlarımda…”
“biliyor musun sen ha, döktüğün gözyaşları nerde
bak,orda duruyor, yüreğindeki ateşi söndürmekte…
bir de beni soruyor, kovduğu günlerde, nerdesin diye?
ölümle beni konuştururken, umudun neden hala yeşil, bilme…”
“üzgünüm, esir düştüm azap karanlıklara,
bilir misin, kaybolduğumda, uzak diyarlarda
hep seni aradım çıkmaz sokaklarla karşılaşınca
bilir misin, ne çok bekledim seni, o yeşil umudumla.
dön artık ateş sönmeden, son ışık da gitmeden
gölgen düşsün sarp akşamlarıma,
dön artık hayatımdaki son renk de tükenmeden…”
bizim sınıfta betül diye adlandırılan şahsiyet.merak ediyorum üniversite de neler yapacak.
her zaman karşılaştığım ve her zaman "sinirlenmeyeceğim" diye kendimi sakinleştirmeye çalıştığım ama başaramadığım konudur.mesela cumartesi sabahı en geç ben kalkmışımdır.saat 11 buçuk civarındadır.yüzünü yıkar işini halleder oturursun tv karşısına.beklemektesin kahvaltı hazır olsun da yensin.abin yanında laptopunda oyun oynamakta ve müzik dinlemektedir sabhın köründen beri.ama annen çıkar mutfaktan hadi 2 ekmek ve şu gazeteyi al da gel lafını tekrar ve tekrar yerleştirir kulağına.bu birinci örneğin yanına bir de şu örneği vermeliyim kesinlikle.akşam üzeri gelirsin dersaneden,okuldan,dışarlardan bir yerlerden işte.abin yine öylece boş boş oturmaktadır.laptopunda bir şeylerle uğraşmakta veya tv izlemektedir kanepede uzanmış bir şekilde.ama sen daha ayakkabılarını çıkartıp bir su bile içemeden annen yine aynı sözleri iliştirir kulağına.çok normal bir şekilde.bu olanlar yetmezmiş gibi bir de abinin bu sözleri yüzüne bile bakmadan yapmak zorunda olman hissiyatını vererek söylemesi insanın beynini çıkartıp kızartıp bir güzel peynirle yemesine sebep olur.
sevmek eylemin evrimleşmeden önceki hali.
eski iş makinelerinin kocaman tekerleri içine ne bulduysam koyar uçurumdan aşağı bırakırdım.aslında uçurum değil de 50m. aşağıda önce ağaçlarla başlayan bir bağ vardı oraya gönderirdim işte tekerlekleri.köy hizmetlerinde gerçekleşiyor bu olay.başkaları tarafından yakalanmam yetmiyormuş gibi bir de babam tarafından yakalanana kadar sürdürdüğüm aktivite.babamla birlikte aynı zaman da bağ sahibine de yakalanmıştım.şimdi bakınca gerçekten öyleymişim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?