doğanlarının başak burcuna dahil olduğu tarih.
büyük ihtimalle evlenip de soyadını değiştirmiş, magazinel bünye. daha önceleri, vatan gazetesinde yazarken, soyadı anlıydı efenim. sadece kendisine kalmış gibi, milletin otuna b.kuna yorum getirip de, bak şinci ben onu yaptıklarından dolayı ayıplıyorum, keşke böyle yapmasa; cık cık olmamış, on üzerinden bir veriyor, kınıyoruz sizi gibilerinden sallama ve de dallama yorumlarda bulunan, dedikodu kişisi. pek tabii ki, bunun bir de, dalai lama gibi büyük lideri de vardır, o evlerden ırak olsun efenim. kendisi için;
(bkz: şenay düdek)
(bkz: şenay düdek)
bir şeyin etkisine girmek, dolaylı ya da dolaysız yoldan.
neticede, netice olarak anlamlarını veren, özellikle yaşı büyük olmasa da, konuşma esnasında cümlenin bir yerlerine eklendi mi, eklenen kişinin suratına ilginç şekilde bakılmasını da sağlayan kelime. karşınızdaki kişi, kelime dağarcığı 50-100 arasında değişen sünepenin teki olursa, ne demek la o, arapça mı konuşuyon sen?! gibilerinden bakışlara maruz bırakır sizi.
(bkz: maruz kalmak)
(bkz: maruz kalmak)
bursanın belki de en köklü okuludur ki özellikle belli bir zaman geçtikten sonra öğrencilerinin dangalaklığı yüzünden eski havası bir ara olsa bile sönmüş, son zamanlarda yine atağa kalkmıştır, özellikle kız öğrencilerinde kabul edilip, karma eğitime geçtikten sonra, eğitim seviyesi ayaklansa da, zamanında tüm velilerin çocuğumuz erkek lisesinde okusun, diye kendisini paralaması, eğitim seviyesini düşürmüş, okulun sadece torpille okuyanların yuvası olmasına olanak sağlamış böylelikle de eğitim seviyesi aşağılara gerilemiştir, buna rağmen 2003-2004 senesinde dahi genel lise aşamasında bursa sıralamasında birinci olmuş, tarihin tozlu sayfalarında olan ismini köklü harflerle kazımıştır... bunun yanı sıra okumak, mezun olmak, kızlarıyla aynı mekanda okuyup da abazalıktan, kız muhabbetinden başka muhabbet yapmamak, buna rağmen sadece erkeklerin olduğu sınıflarda, kardeşliğin gerçek muhabbetlerin, arkadaşlığın, öğretmen-öğrenci ilişkilerinin hasına inmek, mükemmeldir, ayrıca üniversitede aynı okuldan mezun olduğunuz hanımlara denk gelmek, onlara bir güzel aşık olmak, erkek lisesi muhabbetinden ince kıvamdaki diyaloglara ön ayak olarak kullanılması bile hayatımın hiç bir yerinden çıkmadığını gösterir.. ramazan özbayrakı kimsenin beğenmediği ama iyi ilişkiler içinde olduğum mustafa canıçeviki, mehmet kulaklısı, çatlak tarih hocaları, psikopata bağlamış matematik hocalarıyla unutulmazdır erkek lisesi...
tabii ki, şimdi kimler kalmış, kimler unutulmuştur; bilinmez.
tabii ki, şimdi kimler kalmış, kimler unutulmuştur; bilinmez.
gazoz kapağı ya da, eski kağıtların bantlanmasıyla yapılmış, ilkokul çocuğu işi toplar yerine, ayrı bir zevk veren aktivite. aynı şekilde, bu aktivite bursa erkek lisesi zamanında da, bünyemce ve de bana uyan bir kaç munzur arkadaşımca lisede de devam etmiş, yine bünyeme bir iki kere disiplin macerası da tattırmıştır.
nostalji tadında, belki de liseli her gencin tadına baktığı, şimdilerde yerini internet denen b.ka sarmış, 13-17 arasındaki yaşlarda pek bir in olan uğraş, boş zaman hede hodosu.
tuvalete yetişme esnasında, ula şindi tuvalete girmeyilim ama boş değil, ben ayrıca oturup da, g.tümden borazan sesi çıkarken, fayansları sayabilecek kadar boş bir insan değilim diyebilen bünyelerin ilginç bir buluş olarak tuvaletlerinde bulundurabilecekleri ilginçlik abidesi;
yine de yararlı olur, ve de allah yapandan razı olsun dedirtecek olaydır vesselam. fakat, yine de kitaplığın arka taraflarında, ya da kenarlarına sıkıştırılmış olarak, hangi kitapların ya da mecmuaların okunacağı da, şüphesiz ki aşikardır.
(bkz: porno dergi)
yine de yararlı olur, ve de allah yapandan razı olsun dedirtecek olaydır vesselam. fakat, yine de kitaplığın arka taraflarında, ya da kenarlarına sıkıştırılmış olarak, hangi kitapların ya da mecmuaların okunacağı da, şüphesiz ki aşikardır.
(bkz: porno dergi)
içinde, gitarın bile dans ettiğine kanaat getirdiğim, mükemmel güzellikteki yaşar şarkısı. divane albümünden olup, ikizi için ise;
(bkz: birtanem)
(bkz: birtanem)
bursa doğumlu olan kişiler için kullanılabilitesi yüksek sıfat. bir de, bursalıyız olayından dolayı, dillere pelesenk olmuş malum benzetme için, soru sorduklarında, pek bir cevap alınmayan kelime. misal, iki yeni tanışan kişi, bursada nerelisin sorusunu sorduğun da, buralıyım, burdanım, yerlisiyim. gibilerinden cevap alabilir ancak.
bursada uzun zamandır görülmeyen seyahat firması.
zamanında, yolalrda az mı görürdük, üzeri açık sarı boyalı, yolda giden limonata kılıklı otobüsleri; üzerinde bir de, turuncu renkli asya tur yazardı, hem de zamanına göre en kral otobüslerin üzerinde. sonraları da, kendileri büyük ihtimal, tarihin tozlu sayfalarına karışan, birçok otobüs firmasından sadece birisi olmuştur.
zamanında, yolalrda az mı görürdük, üzeri açık sarı boyalı, yolda giden limonata kılıklı otobüsleri; üzerinde bir de, turuncu renkli asya tur yazardı, hem de zamanına göre en kral otobüslerin üzerinde. sonraları da, kendileri büyük ihtimal, tarihin tozlu sayfalarına karışan, birçok otobüs firmasından sadece birisi olmuştur.
yıllarca orjinal olarak yazılmış, özgün ya da ilk hali gibi bir anlam veren kelime.
4 temmuz tarihinde 45. bursa festivaline gelmesi beklenip de, yok biz gelmiciiz, avcunuzu yalayın diye mesaj gönderip, ispanya ile bursa çok uzak len, uğraştırmayın bizi şimci diyen, aslen fransız menşeili, yılların eskitemediği, en kral flamenko müziği yapan grup. aynı zamanda, best of albümlerine de koydukları, no vivire adlı şarkı, orijinali onno tunç tarafından bestelenmiş yeniden sev şarkısı olup, kendi no volvere adlı şarkıları da, tarkan tarafından asla olarak tornistanlanmıştır.
gipsy kingsin seslendirdiği, ondan çok onno tunçun bestelediği, müziklerini yaptığı, nilüferin başarı ile seslendirdiği, en süper şarkılarından birisi olan, yeniden sevin ispanyol versiyonu olan, nilüfer versiyonunu ardından da bu versiyonu dinleyince insanın bir acayip olduğu, gipsy kings versiyonu da fena olmasa da, nilüferin seslendirdiği versiyonunun beş bastığı, love and liberte albümünden bir parça..
içerisinde, onno tunç un düzenlemesi ışığında, nilüfer in okumuş olduğu, eşsiz benzersiz güzellikteki yeniden sev in kendilerince yapılmış versiyonu olan no vivire şarkısını da bulunduran, 1993 çıkışlı gipsy kings albümü.. içerisinde escucha me adlı ünlü şarkıları da bulunmaktadır..
hayatın anlamını perdelerin arkasına gizleyip, ölümün herkesi bekleyen durağında aşkın ta kendisini beklemek; elden ayaktan kesilen, içinden yazmanın gelmediği dünya ile ilişkinizi kestiğiniz anda hayatla tek bağlantı noktanızın, sevginizin, aşkınızın olması..
böyle bir durumda, her türlü ilişkileriniz tıkanma noktasına gelir, hayatınızı beraber geçirdiğiniz insanlara bile kelime etmekten aciz olmanız bir yana, gulumsemeyi son kullanma tarihi geçmiş , kurtlu baklagillerin olduğu raflara atıverirsiniz..
kalbinizin beyninizden ayrı dünyalarda çalıması sağlayan duygunun aşk mı, önlenemez sevgi mi olduğunu da kestiremezsiniz.. hayatınız gecenin belirli saatlerinden sonra akmaya başlar. geceleri, ayaklarınızın sorgusuz sualsiz, amaçsız, bilinçsiz götürdüğü yerlere takriben 25-30 cm.lik adımlarla ayak basarsınız, bilmem kaç gün önce cemaline aşık olduğunuz kızın ayak bastığı yerleri bilmeden; kestiremeden..
yürürken hiçbir hissiyat kaplamaz içinizi. kanser gibi beyninizi kemiren düşünceler çaresizliğin kılavuzluğunda, sadece sevdiğiniz kızın beyninizdeki küçük masum gülümsemeleri ya da suretiyle yol gösterir size. belki de böyle bir olaydır asik olmak..
attığınız başlığın anlamı bile sizin anlamsızlığınıza çare olamıyor, göbek adınızın oldum olası lanetlenmiş biçimde platonik olarak kesildiği yeryüzünde hiçbir ışık yüzünüze parıldamıyorsa, hayat sizi eninde sonunda pası üzerinde, ince kesilmiş sakal artıkları bulunan dandirik bakkal jiletine, ya da iyi olasınız diye yuvarladığınız bir kutu hapa doğru yönlendirir. asik olmak, belki de anlamı ve de tarifi imkansız bir biçimde teselli olarak yolu, bu küçük ama günahı sonsuz yoldaşlardan geçer..
suratınızı yerden kaldırmadan, anlamsızca bilmediğiniz yerlere, bilmediğiniz asfaltlara ayaklarınızı bastıkça, hayatın berbatlığı, iğrençliği, insanların çirkefliği, gençlerin ya da daha yeni tüyü bitmiş delikanlıların sorumsuz aşk oyunları, gözünüzün önünden içerisinde bütün paradoksları bulunduran bir queen klibi gibi geçer gözlerinizin önünden. her ne kadar asik olmak yer geldi mi, hayatın tüm bağlantılarının kopması olup da, buna mukabil freddie mercury the show must go on dese de, acınızın tavan yaptığı saatlerde, beyninizin tarifsiz aşkınızdan dolayı salakları oynadığı gecenin karanlığında karanlık bir silüet gibi sokak lambaları sizi takip eder. belki de asik olmak olayının vermiş olduğu yılgınlık ile aşık olunan kişinin takip etmesinin isteği sizi böyle durumlara sevk eder..
belirli olmayan gününüzü uykusuz, susuz, lokmasız, kifayetsiz, insan sıfatından yoksun, lütufsuz, suratsız geçirdiğiniz yaşantınız, evinizin içinde muhtelif bir bakırköyün, ya da gugukkuşunun fırlama koğuşlarından farksızdır..
buna rağmen, bütün gün sabırla iftar vaktini bekleyen kişi, her nasıl bir yudum suya, bir kuru ekmeğe, ya da bir kaşık çorbaya dahi muhtaçsa; yazın insanı deli eden, insan kafasında çiğ yumurtayı pişirecek kıvamdaki sıcağın altında filizlenmeye çalışan tohum nasıl bir damla yağmura muhtaçsa, sizin karşılıksız sevginiz de, hayatın sizi boğduğu, üzerinize size hesap sormadan yürüdüğü dönemde, aşık olduğunuz kıza o kadar da muhtaçtır.. işte böyle bir olaydır aşık olmak; içerisinde paradokslar barındıran, edi ile büdüyü, iyi ile kötüyü, remus ile romulus gibidir, birbirine ihtiyacı olan; ya da ötekisi olmadan yarım olabilen...
her ne kadar yeri ve zamanı geldiğinde, cebinde beş kuruş parası olmayan, tipsiz, sıfatsız, insan ruhunun inceliğinden bihaber olan gönlünüz, her ne zaman sevdiğiniz kızla konuşmayı bırakın, göz göze gelmeye dahi bir gram gücünüzün olmadığını bilse de, konuşmaya geldiniz mi, cümlelerin sonu gelir. ağzınız alnınıza kaçarken, kolunuzla bacaklarınız yer değiştirir, evrim geçirirsiniz. suratınız domatesin en açık halinden en koyu haline doğru yol alır...
birkaç aylık kendinizi hırpalamanız sonucunda, biyerlerinizi parçalamaya gümrük izni vermediyse; halsizliğiniz, bulantılarınız, icine kapaniklığınız ve de bir iki kelime dahi edememenizin meyvesini, gribim diye gittiğiniz doktordan muhtelif bilmemne kanseri olarak kendinizi paklamak suretiyle bu haberi öğrenerekten ayrılırsınız...
efenim sonuç itibariyle her başa dert olabilen, ama kimi zaman ölümle kimi zaman da amansız, tarifi acı ve de sonu yine ölümle bitebilen hastalıklara gebe bir olaydır bu asik olmak... hele bir de, aşık olan kişi, öyle böyle değil, gerçekten de içine kapanık bir insansa, telekom denen belanın vermiş olduğu hizmetsizlikten kaynaklanıp hala internete bağlanmayı bekleyen bilgisayar gibi, tek taraflı düşüncelerinizle öteki tarafı ziyaret ediverirsiniz...
böyle bir durumda, her türlü ilişkileriniz tıkanma noktasına gelir, hayatınızı beraber geçirdiğiniz insanlara bile kelime etmekten aciz olmanız bir yana, gulumsemeyi son kullanma tarihi geçmiş , kurtlu baklagillerin olduğu raflara atıverirsiniz..
kalbinizin beyninizden ayrı dünyalarda çalıması sağlayan duygunun aşk mı, önlenemez sevgi mi olduğunu da kestiremezsiniz.. hayatınız gecenin belirli saatlerinden sonra akmaya başlar. geceleri, ayaklarınızın sorgusuz sualsiz, amaçsız, bilinçsiz götürdüğü yerlere takriben 25-30 cm.lik adımlarla ayak basarsınız, bilmem kaç gün önce cemaline aşık olduğunuz kızın ayak bastığı yerleri bilmeden; kestiremeden..
yürürken hiçbir hissiyat kaplamaz içinizi. kanser gibi beyninizi kemiren düşünceler çaresizliğin kılavuzluğunda, sadece sevdiğiniz kızın beyninizdeki küçük masum gülümsemeleri ya da suretiyle yol gösterir size. belki de böyle bir olaydır asik olmak..
attığınız başlığın anlamı bile sizin anlamsızlığınıza çare olamıyor, göbek adınızın oldum olası lanetlenmiş biçimde platonik olarak kesildiği yeryüzünde hiçbir ışık yüzünüze parıldamıyorsa, hayat sizi eninde sonunda pası üzerinde, ince kesilmiş sakal artıkları bulunan dandirik bakkal jiletine, ya da iyi olasınız diye yuvarladığınız bir kutu hapa doğru yönlendirir. asik olmak, belki de anlamı ve de tarifi imkansız bir biçimde teselli olarak yolu, bu küçük ama günahı sonsuz yoldaşlardan geçer..
suratınızı yerden kaldırmadan, anlamsızca bilmediğiniz yerlere, bilmediğiniz asfaltlara ayaklarınızı bastıkça, hayatın berbatlığı, iğrençliği, insanların çirkefliği, gençlerin ya da daha yeni tüyü bitmiş delikanlıların sorumsuz aşk oyunları, gözünüzün önünden içerisinde bütün paradoksları bulunduran bir queen klibi gibi geçer gözlerinizin önünden. her ne kadar asik olmak yer geldi mi, hayatın tüm bağlantılarının kopması olup da, buna mukabil freddie mercury the show must go on dese de, acınızın tavan yaptığı saatlerde, beyninizin tarifsiz aşkınızdan dolayı salakları oynadığı gecenin karanlığında karanlık bir silüet gibi sokak lambaları sizi takip eder. belki de asik olmak olayının vermiş olduğu yılgınlık ile aşık olunan kişinin takip etmesinin isteği sizi böyle durumlara sevk eder..
belirli olmayan gününüzü uykusuz, susuz, lokmasız, kifayetsiz, insan sıfatından yoksun, lütufsuz, suratsız geçirdiğiniz yaşantınız, evinizin içinde muhtelif bir bakırköyün, ya da gugukkuşunun fırlama koğuşlarından farksızdır..
buna rağmen, bütün gün sabırla iftar vaktini bekleyen kişi, her nasıl bir yudum suya, bir kuru ekmeğe, ya da bir kaşık çorbaya dahi muhtaçsa; yazın insanı deli eden, insan kafasında çiğ yumurtayı pişirecek kıvamdaki sıcağın altında filizlenmeye çalışan tohum nasıl bir damla yağmura muhtaçsa, sizin karşılıksız sevginiz de, hayatın sizi boğduğu, üzerinize size hesap sormadan yürüdüğü dönemde, aşık olduğunuz kıza o kadar da muhtaçtır.. işte böyle bir olaydır aşık olmak; içerisinde paradokslar barındıran, edi ile büdüyü, iyi ile kötüyü, remus ile romulus gibidir, birbirine ihtiyacı olan; ya da ötekisi olmadan yarım olabilen...
her ne kadar yeri ve zamanı geldiğinde, cebinde beş kuruş parası olmayan, tipsiz, sıfatsız, insan ruhunun inceliğinden bihaber olan gönlünüz, her ne zaman sevdiğiniz kızla konuşmayı bırakın, göz göze gelmeye dahi bir gram gücünüzün olmadığını bilse de, konuşmaya geldiniz mi, cümlelerin sonu gelir. ağzınız alnınıza kaçarken, kolunuzla bacaklarınız yer değiştirir, evrim geçirirsiniz. suratınız domatesin en açık halinden en koyu haline doğru yol alır...
birkaç aylık kendinizi hırpalamanız sonucunda, biyerlerinizi parçalamaya gümrük izni vermediyse; halsizliğiniz, bulantılarınız, icine kapaniklığınız ve de bir iki kelime dahi edememenizin meyvesini, gribim diye gittiğiniz doktordan muhtelif bilmemne kanseri olarak kendinizi paklamak suretiyle bu haberi öğrenerekten ayrılırsınız...
efenim sonuç itibariyle her başa dert olabilen, ama kimi zaman ölümle kimi zaman da amansız, tarifi acı ve de sonu yine ölümle bitebilen hastalıklara gebe bir olaydır bu asik olmak... hele bir de, aşık olan kişi, öyle böyle değil, gerçekten de içine kapanık bir insansa, telekom denen belanın vermiş olduğu hizmetsizlikten kaynaklanıp hala internete bağlanmayı bekleyen bilgisayar gibi, tek taraflı düşüncelerinizle öteki tarafı ziyaret ediverirsiniz...
eksi sozluk demenin nickcesi, sözlük deryasının ilk yapan edeni, belki de buralarda yazmamıza ilk vesile olan vatanda$.
özellikle sobalı evleri olan ailelerin, çocuk bünyelerine pek bir zarar eyleyen durum. her ne kadar, çocuklar durumuna şükretse de, kalın bir battaniye altında çalışmak yerine, her yerini kalorifer ya da petek kaplamış bir eivn içinde, ferah ferah kim ders çalışmak istemez ki lere sevk etmiştir bünyeyi uzun zaman boyunca.
aynı zamanda oldukça kalın bir tür kumaştır. hani şu kanvas pantolonların olduğu kumaşlardan.
depeche modeun 1990 senesinde çıkardığı, tüm dünyayı çıktığı tarihlerde kasıp kavuran, o zamanların marjinal olma isteğindeki ablaları ile delikanlılarının bol bol takıldığı, çıktığı zamanda birçok grubun, sağlam olması nedeniyle, pek de değeri bilinmese de sonradan bir sürü müptelasının, aramaktan yorulduğu, özellikle enjoy the silence, world in my eyes, personal jesus gibi efsanevi şarkılarıyla uçuran, her er kişinin dinlemesinin gerektiği süper depeche mode albümü...
kartonetinde, siyah fonda gözüken bir gül olup, o zamanki karizmatik görüntülerin de, fersah fersah ilerisinde görünmüştür.
kartonetinde, siyah fonda gözüken bir gül olup, o zamanki karizmatik görüntülerin de, fersah fersah ilerisinde görünmüştür.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?