dillere pelesenk saldıray abi repliği. alternatif birliktelik teklifi olabilir. planlı... hafiften fırçalayarak... ansızın...
benimki hayli ilginç.
ankaradayım. yaşım, bedenimi henüz ailemden kilometrelerce uzakta soğuk bir devlet yurdu ranzasında sermek için oldukça küçük.
13-14 yaşlarındayım.
bir yatılı okul ritüeli olan yurttan kaçma atraksiyonunu yaşayacağım günü heyecan içerisinde beklemişim ki bunun soğuk bir kış gecesi olacağını bilmiyorum. bilenler bilir ankaranın kışı belalıdır, hele de fen tepedeyseniz. anadolunun çeşitli yörelerinden gelmiş pek çok ergen yaşıtımla birlikte yurttan kaçmaya karar veriyoruz. bize çok uzun görünen o duvardan teker teker atlıyoruz bir yandan kafamızın içerisinde "götümüzü kesecekler götümüzü..." korkusu filizlenirken. 5 metrelik duvardan atlarken korkanlar oluyor, hatta bir eleman intihar eder gibi atlayınca aşağı bir kaç yerinden ciddi hasar görüyor.
13-14 yaşlarında 7 çocuk simsiyah bir ormanı uluyan köpeklerin gölgesinde ürkerek geride bırakıyoruz. anayola çıktığımızda ilk hedefimiz internet cafe. gündüz ayarlamışız, sabaha kadar oradayız diyerek. internet cafeye ulaşıp da yerlerimizi aldığımızda cafede bizden başkalarının da olduğunun ayırdına varıyoruz ama üzerinde durmuyoruz çok fazla. counterlar, age oflar birbirini kovalıyor saat sabah 4 sularında hemen herkes uyumuş oluyor. bir kaç uyanık arkadaşım, ben ve o garip adamlar internetteyiz sadece.
saatlerdir yanımda oturan adam benim gibi porno sitelere giriyor. nedense çekinmiyorum adam, hayvanlı ve çocuklu pornolara geçene kadar. sonrasında da korkudan çok şaşkınlık hasıl oluyor vücudumun her yöresinde.
yarım saat sonra cafeye 2 polis giriyor. "tamam" diyorum, "boku yedim". oysa polisler son derce rahat tavırlarla bir masaya oturuyorlar. işletme sahipleri derhal polislere limonata ve kek ikram ediyor. korkudan kaskatı kesilmiş biz ise olacakları bekliyoruz.
10-15 dakika dah geçiyor, gerekli ödemeler yapıldıktan sonra polis benim oturduğum bilgisayarın yanına geliyor, gözgöze geliyoruz, geçip gidiyor. diğer polis ise yanımdaki adamın kulağına eğilip "kardeş biz de bu sitelere girmek istiyoruz" diye fısıldıyor bir yandan ekrandaki köpekli sahneyi göstererek. tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum, titreye titreye okula yürüdüğümü sonra. büyüdüğümü anladığımı hatırlıyorum.
ankaradayım. yaşım, bedenimi henüz ailemden kilometrelerce uzakta soğuk bir devlet yurdu ranzasında sermek için oldukça küçük.
13-14 yaşlarındayım.
bir yatılı okul ritüeli olan yurttan kaçma atraksiyonunu yaşayacağım günü heyecan içerisinde beklemişim ki bunun soğuk bir kış gecesi olacağını bilmiyorum. bilenler bilir ankaranın kışı belalıdır, hele de fen tepedeyseniz. anadolunun çeşitli yörelerinden gelmiş pek çok ergen yaşıtımla birlikte yurttan kaçmaya karar veriyoruz. bize çok uzun görünen o duvardan teker teker atlıyoruz bir yandan kafamızın içerisinde "götümüzü kesecekler götümüzü..." korkusu filizlenirken. 5 metrelik duvardan atlarken korkanlar oluyor, hatta bir eleman intihar eder gibi atlayınca aşağı bir kaç yerinden ciddi hasar görüyor.
13-14 yaşlarında 7 çocuk simsiyah bir ormanı uluyan köpeklerin gölgesinde ürkerek geride bırakıyoruz. anayola çıktığımızda ilk hedefimiz internet cafe. gündüz ayarlamışız, sabaha kadar oradayız diyerek. internet cafeye ulaşıp da yerlerimizi aldığımızda cafede bizden başkalarının da olduğunun ayırdına varıyoruz ama üzerinde durmuyoruz çok fazla. counterlar, age oflar birbirini kovalıyor saat sabah 4 sularında hemen herkes uyumuş oluyor. bir kaç uyanık arkadaşım, ben ve o garip adamlar internetteyiz sadece.
saatlerdir yanımda oturan adam benim gibi porno sitelere giriyor. nedense çekinmiyorum adam, hayvanlı ve çocuklu pornolara geçene kadar. sonrasında da korkudan çok şaşkınlık hasıl oluyor vücudumun her yöresinde.
yarım saat sonra cafeye 2 polis giriyor. "tamam" diyorum, "boku yedim". oysa polisler son derce rahat tavırlarla bir masaya oturuyorlar. işletme sahipleri derhal polislere limonata ve kek ikram ediyor. korkudan kaskatı kesilmiş biz ise olacakları bekliyoruz.
10-15 dakika dah geçiyor, gerekli ödemeler yapıldıktan sonra polis benim oturduğum bilgisayarın yanına geliyor, gözgöze geliyoruz, geçip gidiyor. diğer polis ise yanımdaki adamın kulağına eğilip "kardeş biz de bu sitelere girmek istiyoruz" diye fısıldıyor bir yandan ekrandaki köpekli sahneyi göstererek. tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum, titreye titreye okula yürüdüğümü sonra. büyüdüğümü anladığımı hatırlıyorum.
+ bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı hatırladın mı?
- aa evet evet hani sarışın sıska bişi
+ yok o değil
- dur dur söyleme, şişman mı
+ lan 1 dakk...
- yaaa söyleme ölümü gör.. kaç kelime?
+ ibesin olm...
- aa evet evet hani sarışın sıska bişi
+ yok o değil
- dur dur söyleme, şişman mı
+ lan 1 dakk...
- yaaa söyleme ölümü gör.. kaç kelime?
+ ibesin olm...
türk gencine inanılmaz zayiat verdiren, ülke gelişimine büyük darbe vuran terörizm dalgasıdır. beyin göçücün temel sebebi olduğu konusunda tezler, kitaplar yazılmasına karşılık kamuoyu konuya duyarsız kalmıştır. belki de duyarsız kalması sağlanmıştır. beki de...
avrupa devletlerinin bu teyzelerin gizli finansörü olduğu konusundaki iddialar henüz yeni... zaman tüm gerçekleri ortaya çıkaracaktır.
mağdurlar anlatıyor:
(minibüs versiyon)
ıslaktı kaldırımlar. soğuk bir kış akşamıydı. yağmur ciseliyor, arap kızı ise kahvesini yudumlayarak koşuşturan insanları izliyordu camdan. telaşlı kalabalık adımlarını hızlandırıyordu yürüyüş hızlarının birim alana düşen yağmur oranını etkilemeyeceğini hesap etmeden... umarsızca...
bense sevgi kelebeği gibi hissediyordum kendimi yağmur altında çiçek taşırken...
soğuktu.. yağmur yağıyordu kadıköy de. üşüyüp ıslanıyordu çiçeklerim... ölüyordu sanki içimde ölenler gibi..
otobüs durağına yaklaştıkça adımlarımı sıklaştırdım ve sıraya usulca sokuldum. önümdeki bağyan irkildi, ehe pardon dedim 2 adım geriledim utanmazca. minibüse biner binmez yer bulma kaygısı ile kolumu iki kişinin arasından kendinden emin bir şekilde uzatıp boğuk bir sesle bi bostancı alır mısınız dedim, bir daha görmeyeceğim insanlar nezninde puan kaybetmemek için... her şey iyiydi yani.. oturdum koridor tarafına taktım kulağıma ay podu, verdim müzeyyen senar ı, huşu içerisinde...
tamam derken onunla göz göze geldim. evet. ağzıma sıçan bu andı işte. minibüsün dışında, sonraki vasıta için rambo edası ile sıra bekleyen, alanında uzman vahşi bir teyze ile kesişmiştim. bakışları karşısında kendimi 5 yaşında savunmasız ve çırılçıplak bir çocuk gibi hissetmiştim ve tahmin edileceği üzere bunu hisseden sadece ben değildim.
her ne kadar şairane olmasa da ağzımdan dökülüverdi kelimeler: hassiktir. sıçtık!
teyze kalabalığı hızla yararak minibüse bindi. bir hulk, bir atak halindeki pikachu, efendime söyleyim bir maganda idi artık gözümde. hoyratça düzelttikten sonra başörtüsünü, üç kişiyi tartaklayıp yanıma kadar geldi.
ayırmıyordu gözlerini gözlerimden.
sikerim belanı kalk yer ver bana! der gibi baktı. ya teyze bak valla acayip yorgunum. çanta bir, çiçek iki.. bu mutlu günümde beni yorma teyze der gibi baktım. bana ne lan mcık! sosyal sorumluluk duyguların hiç mi gelişmedi? anan baban kim senin..! der gibi baktı. kalkmıyorum monacoyum. yeter lan nedir sizden çektiğim. kuruttunuz lan gençliğimi... der gibi bakıp noktayı koyduğumu zannederken tabiatı gereği teyze yeniden çirkefleşti.
-vallahi biz böyle değildik. ayıp! bizim zamanımızda büyüğe saygı vardı. cık cık cık yaptı...
ardından tüm gözler odaklandı üzerimde. ağırlığı hissettim. ateş bastı. haykırmak istedim çıldırasıya;
toplu taşıma araçlarındaki teyze sömürüsü son bulacak! yaşasın ezilen minibüs mağdurları. yaşasın kardeşçe seyahat. tek yol minibüs yolu!
olmadı... yapamadım...
hayvanlığımla kaldım. toplu taşıma araçlarının kadrolu elemanı olan özgüveni yüksek bıyıklı adam son darbeyi de vurdu:
- cık cık cık. terbiyesizlik.
- cık cık cık... (tüm minibüs aynı anda)
yıkıldım...
avrupa devletlerinin bu teyzelerin gizli finansörü olduğu konusundaki iddialar henüz yeni... zaman tüm gerçekleri ortaya çıkaracaktır.
mağdurlar anlatıyor:
(minibüs versiyon)
ıslaktı kaldırımlar. soğuk bir kış akşamıydı. yağmur ciseliyor, arap kızı ise kahvesini yudumlayarak koşuşturan insanları izliyordu camdan. telaşlı kalabalık adımlarını hızlandırıyordu yürüyüş hızlarının birim alana düşen yağmur oranını etkilemeyeceğini hesap etmeden... umarsızca...
bense sevgi kelebeği gibi hissediyordum kendimi yağmur altında çiçek taşırken...
soğuktu.. yağmur yağıyordu kadıköy de. üşüyüp ıslanıyordu çiçeklerim... ölüyordu sanki içimde ölenler gibi..
otobüs durağına yaklaştıkça adımlarımı sıklaştırdım ve sıraya usulca sokuldum. önümdeki bağyan irkildi, ehe pardon dedim 2 adım geriledim utanmazca. minibüse biner binmez yer bulma kaygısı ile kolumu iki kişinin arasından kendinden emin bir şekilde uzatıp boğuk bir sesle bi bostancı alır mısınız dedim, bir daha görmeyeceğim insanlar nezninde puan kaybetmemek için... her şey iyiydi yani.. oturdum koridor tarafına taktım kulağıma ay podu, verdim müzeyyen senar ı, huşu içerisinde...
tamam derken onunla göz göze geldim. evet. ağzıma sıçan bu andı işte. minibüsün dışında, sonraki vasıta için rambo edası ile sıra bekleyen, alanında uzman vahşi bir teyze ile kesişmiştim. bakışları karşısında kendimi 5 yaşında savunmasız ve çırılçıplak bir çocuk gibi hissetmiştim ve tahmin edileceği üzere bunu hisseden sadece ben değildim.
her ne kadar şairane olmasa da ağzımdan dökülüverdi kelimeler: hassiktir. sıçtık!
teyze kalabalığı hızla yararak minibüse bindi. bir hulk, bir atak halindeki pikachu, efendime söyleyim bir maganda idi artık gözümde. hoyratça düzelttikten sonra başörtüsünü, üç kişiyi tartaklayıp yanıma kadar geldi.
ayırmıyordu gözlerini gözlerimden.
sikerim belanı kalk yer ver bana! der gibi baktı. ya teyze bak valla acayip yorgunum. çanta bir, çiçek iki.. bu mutlu günümde beni yorma teyze der gibi baktım. bana ne lan mcık! sosyal sorumluluk duyguların hiç mi gelişmedi? anan baban kim senin..! der gibi baktı. kalkmıyorum monacoyum. yeter lan nedir sizden çektiğim. kuruttunuz lan gençliğimi... der gibi bakıp noktayı koyduğumu zannederken tabiatı gereği teyze yeniden çirkefleşti.
-vallahi biz böyle değildik. ayıp! bizim zamanımızda büyüğe saygı vardı. cık cık cık yaptı...
ardından tüm gözler odaklandı üzerimde. ağırlığı hissettim. ateş bastı. haykırmak istedim çıldırasıya;
toplu taşıma araçlarındaki teyze sömürüsü son bulacak! yaşasın ezilen minibüs mağdurları. yaşasın kardeşçe seyahat. tek yol minibüs yolu!
olmadı... yapamadım...
hayvanlığımla kaldım. toplu taşıma araçlarının kadrolu elemanı olan özgüveni yüksek bıyıklı adam son darbeyi de vurdu:
- cık cık cık. terbiyesizlik.
- cık cık cık... (tüm minibüs aynı anda)
yıkıldım...
öncül not: bu entry küfür içermektedir. sonra "ay çok iğrensin al sana eksi! pis sapık seni, artı hayvansın!" türü muhabbetler olmasın.
ç: çisilsu
b: berketay
ç: aşkım ben yatıyorum. hadi iyi geceleer.
b: tamam aşkım, iyi geceler.
ç: sabah erken uyandırırsan aşkım. dampergül le çalışmamız lazım. sınav falan...
b: tamam aşkım, uyandırırım.
(...)
b: çisilsuu. aşkıım. aşksııı. hadi canım. sabah oldduuu?
ç: ne oluyo öyle ya şirinleşmeler falan. yakışıyor mu koca adama?
b: nn.. nasıl?
ç: aşkısıı ne ya. ne iğrenç bir şey oldun sen ya. gay gibi... üfff
b: ^#%%# şey... ben uyandırmak için aşkım...
ç: aşkını sikiyim....
b: oha ama!!!
ç: zoruna mı gitti yarraam? çay demle çay...
b. demli mi olsun?
ç: demli...
ç: çisilsu
b: berketay
ç: aşkım ben yatıyorum. hadi iyi geceleer.
b: tamam aşkım, iyi geceler.
ç: sabah erken uyandırırsan aşkım. dampergül le çalışmamız lazım. sınav falan...
b: tamam aşkım, uyandırırım.
(...)
b: çisilsuu. aşkıım. aşksııı. hadi canım. sabah oldduuu?
ç: ne oluyo öyle ya şirinleşmeler falan. yakışıyor mu koca adama?
b: nn.. nasıl?
ç: aşkısıı ne ya. ne iğrenç bir şey oldun sen ya. gay gibi... üfff
b: ^#%%# şey... ben uyandırmak için aşkım...
ç: aşkını sikiyim....
b: oha ama!!!
ç: zoruna mı gitti yarraam? çay demle çay...
b. demli mi olsun?
ç: demli...
konya otogarı civarında rastlanabilecek ilginç cümle.
"biz bu rengi seviyoruz" [rengi kelimesi yeşil ile yazılmış]
yeşil alanın tam ortasında yer alıyor olması, beraberinde akp bilbordu ile süper bir kompozisyon oluşturması, camiada heyecan yaratmadı değil.
- biz bu rengi seviyoruz
+ biz de seviyoruz arkadaşlarla.
- ahaha valla?
+ tabii.. ben, recep, tayyip, hepimiz yani.
"biz bu rengi seviyoruz" [rengi kelimesi yeşil ile yazılmış]
yeşil alanın tam ortasında yer alıyor olması, beraberinde akp bilbordu ile süper bir kompozisyon oluşturması, camiada heyecan yaratmadı değil.
- biz bu rengi seviyoruz
+ biz de seviyoruz arkadaşlarla.
- ahaha valla?
+ tabii.. ben, recep, tayyip, hepimiz yani.
çok adi insandır uyandirmaya calisinca terbiyesizlesen insan.
akşamdan iyice tembihler. sabah uyandır emi? bak çok önemli bi sınavım var. çalışamadım da biliyorsun. sabah kahvemi de alayım açayım notları. oohh benden kralı yok. hadi ben yattım, unutma tamam mı , der.
sabah olur. abi kalk dersin, dürtersin, şarkı söylersin, televizyonu açarsın, kulağına üflersin uyanmaz. uyur, uyur, uyuurr, uyur. sonra dayanamaz tekmelersin, kafayı şöyle bir kaldırıp kıçını savura savura tersine dönüp devam eder bol fantezili uykusuna. oğlum kalk bak babalara yan basacaksın! kalksana lan! dersin. birden fırlayıp; lanlı konuşma ebeni sikerim kalbini de kırarım. der.
(bkz: al bi de burdan yak)
ramazan’da falan sinirleri iyice yıpratır, maymun ederler adamı bu ibneler.
+ şşş. hocam! hadi uyan kalk bişiler ye. hocam kime diyorum.
- zzzzzzz...
+ hooaa. uyansana lan sonra bütün gün kafamı zkiyorsun sonra aç aç geziyorum diye...
- bi kere o eli indir!
+ efendim?
- el diyorum... o el inecek.
+ al buyur.
- zzzz...
işin kötüsü bu yaşananlardan sonra girilen triplerin zerre kadar manası yoktur uyandırmaya çalışınca terbiyesizleşen insan nezninde. adı üstünde terbiyesiz, ultra denyo. hatırlamaz pek tabi ki gece yaşananları denyo kralı. fırçalar bir de. son eklenti olarak sorumluluğu yerine getirememenin verdiği burukluk. hiç gerek yok...
akşamdan iyice tembihler. sabah uyandır emi? bak çok önemli bi sınavım var. çalışamadım da biliyorsun. sabah kahvemi de alayım açayım notları. oohh benden kralı yok. hadi ben yattım, unutma tamam mı , der.
sabah olur. abi kalk dersin, dürtersin, şarkı söylersin, televizyonu açarsın, kulağına üflersin uyanmaz. uyur, uyur, uyuurr, uyur. sonra dayanamaz tekmelersin, kafayı şöyle bir kaldırıp kıçını savura savura tersine dönüp devam eder bol fantezili uykusuna. oğlum kalk bak babalara yan basacaksın! kalksana lan! dersin. birden fırlayıp; lanlı konuşma ebeni sikerim kalbini de kırarım. der.
(bkz: al bi de burdan yak)
ramazan’da falan sinirleri iyice yıpratır, maymun ederler adamı bu ibneler.
+ şşş. hocam! hadi uyan kalk bişiler ye. hocam kime diyorum.
- zzzzzzz...
+ hooaa. uyansana lan sonra bütün gün kafamı zkiyorsun sonra aç aç geziyorum diye...
- bi kere o eli indir!
+ efendim?
- el diyorum... o el inecek.
+ al buyur.
- zzzz...
işin kötüsü bu yaşananlardan sonra girilen triplerin zerre kadar manası yoktur uyandırmaya çalışınca terbiyesizleşen insan nezninde. adı üstünde terbiyesiz, ultra denyo. hatırlamaz pek tabi ki gece yaşananları denyo kralı. fırçalar bir de. son eklenti olarak sorumluluğu yerine getirememenin verdiği burukluk. hiç gerek yok...
+ niye sildin ulan?
- lan mı? canın sağolsun
- lan mı? canın sağolsun
şu tarz bir olay olabilir;
- merhaba ben son derece gözlüklü ve dudağı üzerinde sayılı tüy bulunduran üniversite öğrencisiyim. 5. anfi ne tarafta acep?
+ ...
- ...
+ yaklaş.
- efend..
+ gel gel gel... o ne o elindeki, kitap mı o ciltlemişin, şekil falan yapmışın?
- eheh biraz.
+ gülecek kadar da yavşağım diyosun yani...
- ...
+ bak çocuk! seni öyle örselerim ki zaman ve mekan kavramnı kaybetmş bir et parçası haline gelirsin. şimdi siktir ol git burdan.
- i love altıgen!
+ forever
- merhaba ben son derece gözlüklü ve dudağı üzerinde sayılı tüy bulunduran üniversite öğrencisiyim. 5. anfi ne tarafta acep?
+ ...
- ...
+ yaklaş.
- efend..
+ gel gel gel... o ne o elindeki, kitap mı o ciltlemişin, şekil falan yapmışın?
- eheh biraz.
+ gülecek kadar da yavşağım diyosun yani...
- ...
+ bak çocuk! seni öyle örselerim ki zaman ve mekan kavramnı kaybetmş bir et parçası haline gelirsin. şimdi siktir ol git burdan.
- i love altıgen!
+ forever
+ niye sildin ulan?
- hmm... x nolu entry hakaret içermektedir.
+ bak arkadaşım, bu sitede benim yazdığımı silemezsin!
- vahay arkadaş da olduk yani...
+ sanki... evet sanırım...
- naber?
+ iyi gibi... sen?
- normal
- hmm... x nolu entry hakaret içermektedir.
+ bak arkadaşım, bu sitede benim yazdığımı silemezsin!
- vahay arkadaş da olduk yani...
+ sanki... evet sanırım...
- naber?
+ iyi gibi... sen?
- normal
- niye sildin ulan?
+ kimbilir benden önce kaç moderatöre aynı şeyleri söylemişsindir.
+ kimbilir benden önce kaç moderatöre aynı şeyleri söylemişsindir.
+ niye sildin ulan?
- oha o tuş siliyo muydu?
- oha o tuş siliyo muydu?
+ niye sildin ulan?
- ne silmesi lan düz yazarım ben.
+ ha pardon yanlış oldu..
- ne silmesi lan düz yazarım ben.
+ ha pardon yanlış oldu..
bilgi sözlükte yeni yeni esmeye başlamış demokrasi rüzgarlarını bir süre dindirecek gibi görülen post modern darbe!
işbirlikçi moderatör goetica’nın sert açıklaması şöyle;
"bilgi sözlük’ün, başta format bilgisi olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım terbiyesizlerin, bu gayretlerini dün akşam artırdıkları müşahede ettim, keyifle eti tutku yerken.
canım sıkıldıkça yönetimin, sürekli dikkatine sunmakta olduğum bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, sözlüğümüzün format çiğnenmezliği ile yazarlarımızın birlik ve beraberliğinin simgesi olan geleneksel sözlük zirvelerine alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen acayip geniş bir yelpazeyi kapsamakta.
bu faaliyetlere girişen ibneler! sözlük yazarlarımızın duygularını istismar etmekten çekinmemekte, independence ye açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları geyik kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktalar. ben bilmiyorum sanki... neyse... özellikle bağyanların ve küçük yaştaki yazarların bu tür sikko olaylarda ön plana çıkarılması, sözlüğümüzün birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen tahrip ve tahriş edici, iç gıcıklatıcı eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımakta.
bu bağlamda; taksim’de 19 mayıs resmi bilgi sözlük zirvesi ile aynı günde lkby’ nin doğum günü tertiplenmiş, ancak duyarlı, histerik, yer yer ateşli yazar baskıları sonucu bu rezillik iptal edilmiştir.
20 mayıs 2007 tarihinde beşiktaş’da; beyoğlu, eminönü bölgelerinden gelen bazı kendini bilmez yazarların da katılımı ile, o saatte yataklarında erotik rüyalar görmeleri gereken ve biyolojik yaşları uygun olmayan yazarlara iğğğrreennçç kıyafetler giydirilmiş küçük kız yazarlardan oluşan bir koroya kaldıramazsan kaldırırlar gülüm okutulmuş, bu sırada independence resimleri ve blgi sözlük bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek bu mıhabbeti tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur. (böyle sokarlar adama)
ayrıca, kadıköy’de "independence allahsızdır şöleni" için civarda bulunan tüm sözlük gammazlarına katılım emri verildiği, tarlabaşı’nda moderatörlük makamı ile bir grup çılgın yazarın ortaklaşa düzenlediği zirvede yaşı 18 i geçmemiş yazarlar üzerinde baskı kurularak, başları kapalı olarak "independence allahsızdır marşı" söyletildiği yolundaki haberler de kaygıyla izlenmiştir tarafımdan yatağımda iken...
konsept karşıtı olan ve sözlüğümüzün temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu pis anlayış, son günlerdeki bazı gelişmelerden ve söylemlerden de gaz almakta ve bu ibneliklerin etki alanını genişletmektedir.
bu tür davranış ve uygulamaların, sn. independence’nin 12 nisan 2007 tarihinde eklediği duyuru bölümü haberinde ifade ettiği gibi "sözlüğe sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak" ilkesi ile tamamen çeliştiği ve sözlük konseptinin temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçek bence...
özetle, sözlüğümüzün önderi indepence’nin, "ne mutlu bilgi sözlük yazarıyım diyene! içime don giymedim! anlayışına karşı çıkan her yazar afedersiniz ama babalara yan basmaya, mahkumdur...
bilgi sözlük moderasyon ekibi, bu niteliklerin korunması için kendisine konsept dahilinde verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir."
işbirlikçi moderatör goetica’nın sert açıklaması şöyle;
"bilgi sözlük’ün, başta format bilgisi olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım terbiyesizlerin, bu gayretlerini dün akşam artırdıkları müşahede ettim, keyifle eti tutku yerken.
canım sıkıldıkça yönetimin, sürekli dikkatine sunmakta olduğum bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, sözlüğümüzün format çiğnenmezliği ile yazarlarımızın birlik ve beraberliğinin simgesi olan geleneksel sözlük zirvelerine alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen acayip geniş bir yelpazeyi kapsamakta.
bu faaliyetlere girişen ibneler! sözlük yazarlarımızın duygularını istismar etmekten çekinmemekte, independence ye açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları geyik kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktalar. ben bilmiyorum sanki... neyse... özellikle bağyanların ve küçük yaştaki yazarların bu tür sikko olaylarda ön plana çıkarılması, sözlüğümüzün birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen tahrip ve tahriş edici, iç gıcıklatıcı eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımakta.
bu bağlamda; taksim’de 19 mayıs resmi bilgi sözlük zirvesi ile aynı günde lkby’ nin doğum günü tertiplenmiş, ancak duyarlı, histerik, yer yer ateşli yazar baskıları sonucu bu rezillik iptal edilmiştir.
20 mayıs 2007 tarihinde beşiktaş’da; beyoğlu, eminönü bölgelerinden gelen bazı kendini bilmez yazarların da katılımı ile, o saatte yataklarında erotik rüyalar görmeleri gereken ve biyolojik yaşları uygun olmayan yazarlara iğğğrreennçç kıyafetler giydirilmiş küçük kız yazarlardan oluşan bir koroya kaldıramazsan kaldırırlar gülüm okutulmuş, bu sırada independence resimleri ve blgi sözlük bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek bu mıhabbeti tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur. (böyle sokarlar adama)
ayrıca, kadıköy’de "independence allahsızdır şöleni" için civarda bulunan tüm sözlük gammazlarına katılım emri verildiği, tarlabaşı’nda moderatörlük makamı ile bir grup çılgın yazarın ortaklaşa düzenlediği zirvede yaşı 18 i geçmemiş yazarlar üzerinde baskı kurularak, başları kapalı olarak "independence allahsızdır marşı" söyletildiği yolundaki haberler de kaygıyla izlenmiştir tarafımdan yatağımda iken...
konsept karşıtı olan ve sözlüğümüzün temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu pis anlayış, son günlerdeki bazı gelişmelerden ve söylemlerden de gaz almakta ve bu ibneliklerin etki alanını genişletmektedir.
bu tür davranış ve uygulamaların, sn. independence’nin 12 nisan 2007 tarihinde eklediği duyuru bölümü haberinde ifade ettiği gibi "sözlüğe sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak" ilkesi ile tamamen çeliştiği ve sözlük konseptinin temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçek bence...
özetle, sözlüğümüzün önderi indepence’nin, "ne mutlu bilgi sözlük yazarıyım diyene! içime don giymedim! anlayışına karşı çıkan her yazar afedersiniz ama babalara yan basmaya, mahkumdur...
bilgi sözlük moderasyon ekibi, bu niteliklerin korunması için kendisine konsept dahilinde verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir."
kadim bir dostun "abi bende böyle bi durum var, utanıyorum" demesi ile aklıma düşen atraksiyon.
şimdi, belirtmem gerekir ki bu entry`i ağlayarak giriyorum. beyinden bacağa uzanan sinaps sikerten bu dayanılmaz arzuyu yalnızca ben duyuyorum zannederdim.
bir gün yanımda yürümekte olan arkadaşıma iç dökecek oldum. "buna bi degaj koysam gider lan bu bayaa" dedim. aniden durdu ellerini yumruk yapıp beline yasladı,"sen nasıl bir insansın, hayvan!?" dedi. "ya sende hiç olmaz mı?" dedim umursamadı. beraber sustuk sonra. o gün zihnimden sökmeye yemin etmiştim çağlayan bu arzuyu. neden sonra birkaç hafta önce eğer küçük çocuğa degaj çekeceksem menzili maximize etmek için optimum açı ile nereye vurmam gerektiğini düşünürken buldum kendimi. derhal nefret ettim kendimden, boy abdesti almaya gittim. öyle.
şimdi, belirtmem gerekir ki bu entry`i ağlayarak giriyorum. beyinden bacağa uzanan sinaps sikerten bu dayanılmaz arzuyu yalnızca ben duyuyorum zannederdim.
bir gün yanımda yürümekte olan arkadaşıma iç dökecek oldum. "buna bi degaj koysam gider lan bu bayaa" dedim. aniden durdu ellerini yumruk yapıp beline yasladı,"sen nasıl bir insansın, hayvan!?" dedi. "ya sende hiç olmaz mı?" dedim umursamadı. beraber sustuk sonra. o gün zihnimden sökmeye yemin etmiştim çağlayan bu arzuyu. neden sonra birkaç hafta önce eğer küçük çocuğa degaj çekeceksem menzili maximize etmek için optimum açı ile nereye vurmam gerektiğini düşünürken buldum kendimi. derhal nefret ettim kendimden, boy abdesti almaya gittim. öyle.
inanılmaz tatlı göğüsleri olan dost, ezber bozan bir insan! (radikal sinema eki tandansı, bunu da piç ettiler kanka. kanka kelimesini ilk kez kullanmanın verdiği heyecanla pipi hissi kaybına uğradım)
bu yazıyı yazmanın vakti gelmişti geyikleri yapmak istemiyorum. hatta yapmak istemediğim geyiklerin arasında; "gerçekten insan", "inanılmaz yardımsever bir kişi", "kötü gün dostu.", "biricik yazar", saçını sıfıra vurdurursa sözlükten kaldıracağı hatun sayısı mevzusunda benimle rekabete girmesi işten bile olmaz", "görev insanı" gibileri de var. dedim ya yapmayacağım.
şimdi emre aydın dinliyorum yavrum. sen haz eder misin bilmiyorum ama gözlerini kapatıp kaşlarını kaldıran solistler olur ya işte öyle bir eleman canlanıyor kanlı gözlerimde.
şimdi ben bu entry neden buraya yazıyorum hkd? bunları [aşağıda okuyacaklarını], neden kolpa da olsa sosyal bir ortamda afişe ediyorum? bilmiyorum... niye entry giriyorum onu da bilmiyorum. ya hayır şimdi bunları aynı kaynaktan beslendiğimiz x’in tabiri ile "genetik çöplük" sözlük’ta, bu insanların huzurunda yazıyorum. garip yani...
(...)
[burada tuvalete gittim üzerine afiyet. düşündüm yukarıdaki soruları. sonra zihnim dağıldı. ötenazinin bir hak olması gerektiğine kanaat getirip geri döndüm]
düşündüm de şey olabilir ya... iz bırakma ve lkby was here diyebilme güdüsü. evet bu olmalı. sana karşı hissettiklerimi ellerimizde rakılarımız boğaza karşı daha kalbur üstü bir ortamda sana aksettirebilmek, ifadelerimi daha entelektüel bir çerçeve içinde şekillendirmek isterdim lakin tenin bana uzak. gay değilim selam ederim. neyse... onu diyordum. heralde şahite ihtiyacım var gerçek olanın güvenilirliği için... yavşak bir nik altı entry’si girmek istemedim bir de. söz meclisten dışarı genetik çöplük feyzalsın diye. alternatif olalım hayat bayram olsun diye. neyse bu da değil derdim. bi derdim yok esasen somut olarak duyumsadığım. niye -derdim bu değil- deriz ki zaten. yaşama hangi perspektife baktığımız önemli burada. yani dile baksana amına koyim. türkçeye. "yarrak" diye bir kelime var, türkmenistan’da adamlar silah anlamında kullanıyorlar bu efektif kelimeyi. türkmen bi eleman "yarrak omza!" diye espri yapmıştı birbirimize sarılarak ağlamıştık.
evet bir türlü gelemiyorum istediğim yere. muhtemeldir ki rotanın sıkıcılığı seni boğuyor. buraya kadar siktir lan diyemeden okudysan lütfen devam et. eğer siktir lan dediysen okuma gerisini. heidi’nin peter ile yaşadığı sıcak dakikaları kurguladığımı vecbet.
****
evet hkd... buraya kadar merak dışında bir şeylerle gelebildiysen cidden senin için önem arz ediyorum. bil ki sen de benim için yüksek derecede önem arz ediyorsun. geçen gün vapurda iken dostluğumuzun gelişimi üzerine çarpıcı bir cümle sarf ettin. senin sikinde olmasa da fazla ben eve gidip ağladım.
-"sen, bana güvenmediğini söylediğinde arkamı dönmedim. konuştum, konuşarak hallettik..." tarzı bir ifadeydi.
üzüldüm hkd. gerçekten... pek çok zaman vardır ki mantığımın duygularım karşısında galibiyet kazanmasından had safhada zevk alırım. güdülerimi yenebildiğim derece güçlendiğimi hissederim ki buna temel güdüler dahil. susuzluk, kadınlar gibi... işte o kararın alındığı saniyelerde de aynı şeyi hissettim. sonradan farkettim mantığımın beni kanalize ettiği her sik doğru değilmiş. içim cız etti amiyane tabirle bebeğim sen öyle dediğinde. seni her gördüğümde, altıgen’de her "abi arkadaki hatun sağlammış." dediğimde aklıma bu geldi. söyleyemedim de... alakasız olacak da bişi söyleyeceğim burada nedense ignore ya da underestimate gibi bir ifade kullanasım geldi. bil istedim.
"çok kral adamsın" ’dan daha sofistike bir cümle ile gözyaşlarımı nişan ettiğim bu açık mektubuma devam etmek istiyorum. kabe’si insan olan pek az insan tanıyorum şu yığının içerisinde. ölçeği küçültürsem sözlük denen bu mekanda tanıdığım insanları bir eleğin üzerine koyup şöyle sağa ve sola salladığımda [eleği], eleğin üzerinde kalanlardansın. çok kalabalık da sayılmazsınız üstelik. bu seni ne kadar özel yapar bilmiyorum, takdirin...
evet hkd dünyanın en orjinal nik’ine sahip olmasan da seni seven birileri var. ve sana bir telefon kadar yakın. hemen ara 0900 310 31 31 [telesekreter biraz yollu, yanlış olmasın]
devamı gelir bunun.. ben şimdi şiir yazmaya gidiyorum.
bu yazıyı yazmanın vakti gelmişti geyikleri yapmak istemiyorum. hatta yapmak istemediğim geyiklerin arasında; "gerçekten insan", "inanılmaz yardımsever bir kişi", "kötü gün dostu.", "biricik yazar", saçını sıfıra vurdurursa sözlükten kaldıracağı hatun sayısı mevzusunda benimle rekabete girmesi işten bile olmaz", "görev insanı" gibileri de var. dedim ya yapmayacağım.
şimdi emre aydın dinliyorum yavrum. sen haz eder misin bilmiyorum ama gözlerini kapatıp kaşlarını kaldıran solistler olur ya işte öyle bir eleman canlanıyor kanlı gözlerimde.
şimdi ben bu entry neden buraya yazıyorum hkd? bunları [aşağıda okuyacaklarını], neden kolpa da olsa sosyal bir ortamda afişe ediyorum? bilmiyorum... niye entry giriyorum onu da bilmiyorum. ya hayır şimdi bunları aynı kaynaktan beslendiğimiz x’in tabiri ile "genetik çöplük" sözlük’ta, bu insanların huzurunda yazıyorum. garip yani...
(...)
[burada tuvalete gittim üzerine afiyet. düşündüm yukarıdaki soruları. sonra zihnim dağıldı. ötenazinin bir hak olması gerektiğine kanaat getirip geri döndüm]
düşündüm de şey olabilir ya... iz bırakma ve lkby was here diyebilme güdüsü. evet bu olmalı. sana karşı hissettiklerimi ellerimizde rakılarımız boğaza karşı daha kalbur üstü bir ortamda sana aksettirebilmek, ifadelerimi daha entelektüel bir çerçeve içinde şekillendirmek isterdim lakin tenin bana uzak. gay değilim selam ederim. neyse... onu diyordum. heralde şahite ihtiyacım var gerçek olanın güvenilirliği için... yavşak bir nik altı entry’si girmek istemedim bir de. söz meclisten dışarı genetik çöplük feyzalsın diye. alternatif olalım hayat bayram olsun diye. neyse bu da değil derdim. bi derdim yok esasen somut olarak duyumsadığım. niye -derdim bu değil- deriz ki zaten. yaşama hangi perspektife baktığımız önemli burada. yani dile baksana amına koyim. türkçeye. "yarrak" diye bir kelime var, türkmenistan’da adamlar silah anlamında kullanıyorlar bu efektif kelimeyi. türkmen bi eleman "yarrak omza!" diye espri yapmıştı birbirimize sarılarak ağlamıştık.
evet bir türlü gelemiyorum istediğim yere. muhtemeldir ki rotanın sıkıcılığı seni boğuyor. buraya kadar siktir lan diyemeden okudysan lütfen devam et. eğer siktir lan dediysen okuma gerisini. heidi’nin peter ile yaşadığı sıcak dakikaları kurguladığımı vecbet.
****
evet hkd... buraya kadar merak dışında bir şeylerle gelebildiysen cidden senin için önem arz ediyorum. bil ki sen de benim için yüksek derecede önem arz ediyorsun. geçen gün vapurda iken dostluğumuzun gelişimi üzerine çarpıcı bir cümle sarf ettin. senin sikinde olmasa da fazla ben eve gidip ağladım.
-"sen, bana güvenmediğini söylediğinde arkamı dönmedim. konuştum, konuşarak hallettik..." tarzı bir ifadeydi.
üzüldüm hkd. gerçekten... pek çok zaman vardır ki mantığımın duygularım karşısında galibiyet kazanmasından had safhada zevk alırım. güdülerimi yenebildiğim derece güçlendiğimi hissederim ki buna temel güdüler dahil. susuzluk, kadınlar gibi... işte o kararın alındığı saniyelerde de aynı şeyi hissettim. sonradan farkettim mantığımın beni kanalize ettiği her sik doğru değilmiş. içim cız etti amiyane tabirle bebeğim sen öyle dediğinde. seni her gördüğümde, altıgen’de her "abi arkadaki hatun sağlammış." dediğimde aklıma bu geldi. söyleyemedim de... alakasız olacak da bişi söyleyeceğim burada nedense ignore ya da underestimate gibi bir ifade kullanasım geldi. bil istedim.
"çok kral adamsın" ’dan daha sofistike bir cümle ile gözyaşlarımı nişan ettiğim bu açık mektubuma devam etmek istiyorum. kabe’si insan olan pek az insan tanıyorum şu yığının içerisinde. ölçeği küçültürsem sözlük denen bu mekanda tanıdığım insanları bir eleğin üzerine koyup şöyle sağa ve sola salladığımda [eleği], eleğin üzerinde kalanlardansın. çok kalabalık da sayılmazsınız üstelik. bu seni ne kadar özel yapar bilmiyorum, takdirin...
evet hkd dünyanın en orjinal nik’ine sahip olmasan da seni seven birileri var. ve sana bir telefon kadar yakın. hemen ara 0900 310 31 31 [telesekreter biraz yollu, yanlış olmasın]
devamı gelir bunun.. ben şimdi şiir yazmaya gidiyorum.
+ top ayağına gelmiş hala serserilik peşindesin
- tamam sakin ya
+ aha faul. ayh itişip kakışıyolar.
- konsantre olamıyorum ama
+ evladım karışma olaylara sen
- anne bi kalk git ya
- tamam sakin ya
+ aha faul. ayh itişip kakışıyolar.
- konsantre olamıyorum ama
+ evladım karışma olaylara sen
- anne bi kalk git ya
"çamlıca gazoz yok satıyor", "ilaç sektöründe inanılmaz skandal"
seçim öncesi muhtaçlara yardım pakedi adı altında ilaçlı gazoz dağıtıldı, hastaneler oturma güçlüğü çeken akpililerle dolup taşıyor.
fakir mahallelerde nuri alço büyük ilgi gördü. ahu tuğbayı da istanbul birinci bölgeden aday gösteren nuri alço "baraj sorunumuz yok, cem uzan biz geliyoruz." dedi. kameraların yoğun ilgisinden sıkılan ahu tuğba "ne işim var lan benim burda" dedi.
çükümel - istanbul
seçim öncesi muhtaçlara yardım pakedi adı altında ilaçlı gazoz dağıtıldı, hastaneler oturma güçlüğü çeken akpililerle dolup taşıyor.
fakir mahallelerde nuri alço büyük ilgi gördü. ahu tuğbayı da istanbul birinci bölgeden aday gösteren nuri alço "baraj sorunumuz yok, cem uzan biz geliyoruz." dedi. kameraların yoğun ilgisinden sıkılan ahu tuğba "ne işim var lan benim burda" dedi.
çükümel - istanbul
birlikte yaşadığım, aynı havayı soluduğum, aynı parayı kullandığım, aynı dili konuştuğum, görünürde aynı ideolojiye sahip olduğum, aynı sözlüğü paylaştığım hatta, kısacası kendi halkımın bir bölümünden ilk kez nefret etmeme yol açmış, oy kullandığım ilk genel seçimdir.
evinde televizyonu olan, sağda solda bir kaç köşe yazısı okuyan her vatandaş yorum yapıyor, ateş püskürüyor, bazısı "iyi oldu" diyor, bazı kendini bilmezlerse iki kişiden birinden nefret edebilecek kadar tırt olduğunu marifetmiş gibi beyan ediyor. herhangi bir yazı kaleme almadım seçimden bu yana konuyla alakalı, fakat benim halkıma yapılan bu terbiyesizliği kabul etmemi beklemesin kimse.
bu duruma nasıl gelindi? akp’nin bu denli fazla oy alacağını kestirememekle birlikte şahsi kanaatim yüzde 40 civarı oy alacağıydı akp’nin. netice olarak yüzde 50 ye yakın oy alan akp yine de şaşırtmadı.
ilk sonuçlar geldiğinde [yüzde 51] verdiğim tepki "lan gitsek mi acep buradan" oldu. saniyeler içerisinde kendimden utandım; yapmacık toplumculuk peşinde koşup, utançsızca hamasi söylemlerle kafa siken, ağzından köpükler saçarak "atatürk" diye bağıran güruhun tam aksine. mevzu bahis halkın iradesi ise bok yemek düşerdi bana. sadece düşündüm:
adalet ve kalkınma partisi milli görüşten kopup liberal fikriyatını "ılımlı liberal müslüman sağ" olarak adlandırdı. kime güveneceğini bilemeyen türkiye halkından yüzde 33 aldı, tek başına iktidar oldu. son derece basit ve global dünya koşullarına uygun ekonomik düzenlemeler yapıldı. ne baykal’ın neye dayandığı belli olmayan öngörüsü gibi imf programı çöpe atıldı, ne müslüman sermayeye kulaktan kulağa anlatldığı gibi peşkeşler çekildi, ne saçma sapan laiklik-türban ekseni kısır tartışmalarına prim verildi. akp hükümeti yaklaşık 5 yıl boyunca pek az tutarsızlıkla bir bir esasında liberal olan programını uyguladı. avrupa birliğinin dayattığı reformları meclisten teker teker geçirdi, pek az insanın bahsettiği sosyal reformlara imza attı. [bilakis sağlık]
belki imf programı akp’nin başarısı değildi, belki sadece zamanlaması iyiydi... ne olursa olsun iktidar süreci, artık türkiye halkının prim vermediği laiklik, atatürk, kimlik konularının dışında idare edilebildi.
peki bu sırada muhalefet, sol cephe, sosyal demokrasi kahramanları neredeydi? akp, çatır çatır kollektif üretim araçlarını satarken neredeydi? petrol yasası geçerken neredeydi? baraj tartışmalarında neredeydi? dokunulmazlıklar mevzusunda neredeydi?
itiraz edilen noktlar özelleştirmeler çevresinde toplanıyor. ulan bu adamlar zaten liberal ekonomi diyor, satacağız diyor, devletin yükünü azaltacağız, rekabetle hizmet kalitesini yükselteceğiz diyor, yerli yabancı paranın dini-kimliği olmaz diyor. birer birer de dediğini yapıyor. tam bir tutarlılık var yani. iktisadi bağlamda mevcut dünya düzeni içerisinde ülkede istikrar yaratacak ne varsa yapıyor, istikrarı yaratıyor da... bu akp’nin özel becerisinden ziyade kemal derviş’in başarısıdır kuşkusuz ama sürecin tepesinde bu adamlar var. kısacası güzel insanlar, bu adalet ve kalkınma partisi merkez sağ bir partinin uygulayacağı pek çok politikayı başarıyla uyguluyor.
***
sol kimliği ile "halkın muhalefet yetkisi verdiği" ya da vermediği parti(ler) ne yapıyor? sekülarizm, atatürk, atatürkçülük, cumhuriyet, türklük...
türban konusunda araştırmalar yapılıyor, alınan sonuçlar [yalnızca yüzde 20 nin altında bir rakam, türbanı sorun olarak görüyor] tıpkı tarhan erdem’im seçim anketi gibi hakarete uğruyor. özgürlük özgürlük diye bağıran benim gibi sol cephede olanlar nedense türban/başörtüsü -herneyse- konusunda "ama o ayrı, o sembol" diyor. [avrupa’da bir türkiye yurttaşına şu türban meselesi ile ilgili soru sorulduğunda ortaya çıkan manzalarar, "hasiikktir lan doğru söylüyor gavurlar" düşüncesi olayın trajikomikliğini gözler önüne seriyor. neyse oraya girmeyeyim]. tüm dünya paranın gücüne kayıtsız şartsız teslim olmuş hala dini hassasiyetlerden bahsediliyor. para girdikten sonra işin içine ne dini ne imanı? yahudiye de satarsın, sülün osman’a da.
atatürk, atatürkçülük diye insanlar kendini parçalıyor. bakıyorsun zamanında bolşevikliğe teğet geçen mustafa kemal, tıpkı stalin’in toprak reformlarından önce sanayiyi geliştirme çabaları ve tek ülkede sosyalizm muhabbeti ile diğer ülkelere nazaran daha güçlü olmak için uyguladığı politikalar gibi, önce devletçilik diyor sonra izmir iktisat kongresinde özel teşebbüsün önündeki engelleri inanılmaz bir hızla kaldırıyor. yani pragmatik ve son derce akıllı bir hamle ile ülkenin milletler sahnesinde yerini almasını kökten ideolojik tavizler vermeden sağlıyor. ha ataürk milliyetçiliği diyorsan zaten "türkiye halkı"ndan bahsederken 2 sene sonra türk halkı demeye başlıyor, "ne mutlu türküm diyene" yi hafızalara kazıyor, kurtuluş savaşını beraber verdiği kürtleri unutuyor ki bu da ulus devletin idaresinin kolaylığını seziş zekası ve uygulayışı noktasında takdiri hakediyor, pragmatistçe olsa da.[bu arada kimse bana kürtler savaşmadı ki diye masal anlatmasın, hem çanakkale’de hem kurtuluş harbinde şehit olmuş onlarca akrabam var]. anayasa’da atatürkçülük muhabbetleri gündemi meşgul ediyor son zamanlarda. anayasalar incelensin kaç yerde işlevsel atatürkçülük vurgusu yapılıyor gerçek manada?
cumhuriyet, rejim dersen zaten kimsenin ülkeye komunizm ya da şeriat getirmeye çalıştığı yok [bilmek isteyen bilir, milli görüş sonrası rte, erbakan perspektifi siyasetten ciddi manada sıyrılmıştır. kendi tabiri ile değişmiştir gerçekten. hatta bugünlerdeabdüllatif şener’in dp başkanlığı konuşuluyor, şener bakarız diyor]
***
akp karşıtı ne yapıyor peki?
hala aynı cümleler, milli marşı "korkma" ilen başlayan bir milletle siyaset yapıyoruz, o halde neden korku siyaseti yapmayalım diyor. nefret edecek gerici arayan gazlı kanaltürk seyircisi 40-60 yaş grubu sarı saçlı laik ablalar pazar sabahı pikniğe gider gibi çıkıyor, mitinglerde bayrak sallıyor; akşam üstü de arnavutköt - bebek sahilinde balık lokantalarında rakı yudumluyor. atatürk diye bağıranlar şoven dedikleri güruhtan aşağı kalmadan meydanlarda bağırıyor. sosyal demokratlarımız sağa göz kırpıp yaşar okuyan’la kol kola salon geziyor, demirel’in kucağında rota belirliyor. bu ülke de sanki bi tek türklük, cumhuriyet, laiklik mevzusu var sanki amına koyayım. doğuda kürt yurttaşın aç, "ben oyumu ya dtp’ye veririm ana- baba kürt; ya da akp’ye veririm bizi burada başka hatırlayan, halimizi soran yok" diyor ki birebir işittim bunu pek çok kişiden. başka ne yapıyor akp karşıtı? öss, mazot rodos üçgeninin içaçılarını ölçüyor. peki bunu hangi şartlarda yapıyor? dsp’nin, shp’nin chp’ye destek verdiği ortamda. akp karşıtı seçmen ne yapıyor, ya marjinalize olmuş sola oy veriyor fantezisine, ya da ne yapayım amına koyayım birileri temsil etsin beni diyip tatlı su solcusuna veriyor oyunu tıpkı benim yaptığım gibi. sağın diğer seçmenine bakınca bir mhp’yi, iki dp’yi görüyorsun ki dp’nin akp’den pratikte hiçbir farkı yok. mhp de "askerlik yan gelip yatma yeri değildir"lerle oyunu yüzde 13-14lere çıkarıyor.
ne sağcıyım ne solcu futbolcuyum futbolcu diyen düz vatandaş ne yapsın? enflasyon ilk kez rahat vermiş, çocuğuna kitap alma derdinden kurtulmuş, inşaatta çalışırken aldığı yevmiye yüzde 20 ye yakın artmış yer yer. seçim haftası borsada yükseliş var. [bunun sebebi de türkiye borsasında yabancı sermaye hegemonyasıdır. bu politikayı da akp başarı ile gerçekleştirmiştir. her ne kadar evdeki eşyalarını satılığa çıkaran sorumsuz aile reisi gibi davranıyor olsa da. daha önce de dediğim gibi, adam zaten ben bunu yapacağım diyor] e naapsın düz vatandaş? macera arayıp dp’ye mi oy versin, mhp’ye mi, yoksa bağırıp çağırmaktan başka birşey yapmayan sözüm ona sosyal demokrata mı? ödp’ye mi oy versin işçi partisi’ne mi amına koyayım.
yani, burada şaşılacak bir şey yok. daha da önemlisi nefret edilecek de kimse yok. kendi halkından sırf bu nedenle nefret edecek birileri varsa önce bulunduğu sosyal statüyü gözden geçirsin, imkanlarını, bu düşünce yapısına ulaşması için geçmesi gerektiği kademeleri düşünsün. yığınla kavga etmekten vazgeçsin, adam olsun öyle gelsin. ben bu ülkenin insanını seviyorum, o da vatanseverse atatürk ve cumhuriyet’ten başka tekrar edeceği şeyler arasın.
evinde televizyonu olan, sağda solda bir kaç köşe yazısı okuyan her vatandaş yorum yapıyor, ateş püskürüyor, bazısı "iyi oldu" diyor, bazı kendini bilmezlerse iki kişiden birinden nefret edebilecek kadar tırt olduğunu marifetmiş gibi beyan ediyor. herhangi bir yazı kaleme almadım seçimden bu yana konuyla alakalı, fakat benim halkıma yapılan bu terbiyesizliği kabul etmemi beklemesin kimse.
bu duruma nasıl gelindi? akp’nin bu denli fazla oy alacağını kestirememekle birlikte şahsi kanaatim yüzde 40 civarı oy alacağıydı akp’nin. netice olarak yüzde 50 ye yakın oy alan akp yine de şaşırtmadı.
ilk sonuçlar geldiğinde [yüzde 51] verdiğim tepki "lan gitsek mi acep buradan" oldu. saniyeler içerisinde kendimden utandım; yapmacık toplumculuk peşinde koşup, utançsızca hamasi söylemlerle kafa siken, ağzından köpükler saçarak "atatürk" diye bağıran güruhun tam aksine. mevzu bahis halkın iradesi ise bok yemek düşerdi bana. sadece düşündüm:
adalet ve kalkınma partisi milli görüşten kopup liberal fikriyatını "ılımlı liberal müslüman sağ" olarak adlandırdı. kime güveneceğini bilemeyen türkiye halkından yüzde 33 aldı, tek başına iktidar oldu. son derece basit ve global dünya koşullarına uygun ekonomik düzenlemeler yapıldı. ne baykal’ın neye dayandığı belli olmayan öngörüsü gibi imf programı çöpe atıldı, ne müslüman sermayeye kulaktan kulağa anlatldığı gibi peşkeşler çekildi, ne saçma sapan laiklik-türban ekseni kısır tartışmalarına prim verildi. akp hükümeti yaklaşık 5 yıl boyunca pek az tutarsızlıkla bir bir esasında liberal olan programını uyguladı. avrupa birliğinin dayattığı reformları meclisten teker teker geçirdi, pek az insanın bahsettiği sosyal reformlara imza attı. [bilakis sağlık]
belki imf programı akp’nin başarısı değildi, belki sadece zamanlaması iyiydi... ne olursa olsun iktidar süreci, artık türkiye halkının prim vermediği laiklik, atatürk, kimlik konularının dışında idare edilebildi.
peki bu sırada muhalefet, sol cephe, sosyal demokrasi kahramanları neredeydi? akp, çatır çatır kollektif üretim araçlarını satarken neredeydi? petrol yasası geçerken neredeydi? baraj tartışmalarında neredeydi? dokunulmazlıklar mevzusunda neredeydi?
itiraz edilen noktlar özelleştirmeler çevresinde toplanıyor. ulan bu adamlar zaten liberal ekonomi diyor, satacağız diyor, devletin yükünü azaltacağız, rekabetle hizmet kalitesini yükselteceğiz diyor, yerli yabancı paranın dini-kimliği olmaz diyor. birer birer de dediğini yapıyor. tam bir tutarlılık var yani. iktisadi bağlamda mevcut dünya düzeni içerisinde ülkede istikrar yaratacak ne varsa yapıyor, istikrarı yaratıyor da... bu akp’nin özel becerisinden ziyade kemal derviş’in başarısıdır kuşkusuz ama sürecin tepesinde bu adamlar var. kısacası güzel insanlar, bu adalet ve kalkınma partisi merkez sağ bir partinin uygulayacağı pek çok politikayı başarıyla uyguluyor.
***
sol kimliği ile "halkın muhalefet yetkisi verdiği" ya da vermediği parti(ler) ne yapıyor? sekülarizm, atatürk, atatürkçülük, cumhuriyet, türklük...
türban konusunda araştırmalar yapılıyor, alınan sonuçlar [yalnızca yüzde 20 nin altında bir rakam, türbanı sorun olarak görüyor] tıpkı tarhan erdem’im seçim anketi gibi hakarete uğruyor. özgürlük özgürlük diye bağıran benim gibi sol cephede olanlar nedense türban/başörtüsü -herneyse- konusunda "ama o ayrı, o sembol" diyor. [avrupa’da bir türkiye yurttaşına şu türban meselesi ile ilgili soru sorulduğunda ortaya çıkan manzalarar, "hasiikktir lan doğru söylüyor gavurlar" düşüncesi olayın trajikomikliğini gözler önüne seriyor. neyse oraya girmeyeyim]. tüm dünya paranın gücüne kayıtsız şartsız teslim olmuş hala dini hassasiyetlerden bahsediliyor. para girdikten sonra işin içine ne dini ne imanı? yahudiye de satarsın, sülün osman’a da.
atatürk, atatürkçülük diye insanlar kendini parçalıyor. bakıyorsun zamanında bolşevikliğe teğet geçen mustafa kemal, tıpkı stalin’in toprak reformlarından önce sanayiyi geliştirme çabaları ve tek ülkede sosyalizm muhabbeti ile diğer ülkelere nazaran daha güçlü olmak için uyguladığı politikalar gibi, önce devletçilik diyor sonra izmir iktisat kongresinde özel teşebbüsün önündeki engelleri inanılmaz bir hızla kaldırıyor. yani pragmatik ve son derce akıllı bir hamle ile ülkenin milletler sahnesinde yerini almasını kökten ideolojik tavizler vermeden sağlıyor. ha ataürk milliyetçiliği diyorsan zaten "türkiye halkı"ndan bahsederken 2 sene sonra türk halkı demeye başlıyor, "ne mutlu türküm diyene" yi hafızalara kazıyor, kurtuluş savaşını beraber verdiği kürtleri unutuyor ki bu da ulus devletin idaresinin kolaylığını seziş zekası ve uygulayışı noktasında takdiri hakediyor, pragmatistçe olsa da.[bu arada kimse bana kürtler savaşmadı ki diye masal anlatmasın, hem çanakkale’de hem kurtuluş harbinde şehit olmuş onlarca akrabam var]. anayasa’da atatürkçülük muhabbetleri gündemi meşgul ediyor son zamanlarda. anayasalar incelensin kaç yerde işlevsel atatürkçülük vurgusu yapılıyor gerçek manada?
cumhuriyet, rejim dersen zaten kimsenin ülkeye komunizm ya da şeriat getirmeye çalıştığı yok [bilmek isteyen bilir, milli görüş sonrası rte, erbakan perspektifi siyasetten ciddi manada sıyrılmıştır. kendi tabiri ile değişmiştir gerçekten. hatta bugünlerdeabdüllatif şener’in dp başkanlığı konuşuluyor, şener bakarız diyor]
***
akp karşıtı ne yapıyor peki?
hala aynı cümleler, milli marşı "korkma" ilen başlayan bir milletle siyaset yapıyoruz, o halde neden korku siyaseti yapmayalım diyor. nefret edecek gerici arayan gazlı kanaltürk seyircisi 40-60 yaş grubu sarı saçlı laik ablalar pazar sabahı pikniğe gider gibi çıkıyor, mitinglerde bayrak sallıyor; akşam üstü de arnavutköt - bebek sahilinde balık lokantalarında rakı yudumluyor. atatürk diye bağıranlar şoven dedikleri güruhtan aşağı kalmadan meydanlarda bağırıyor. sosyal demokratlarımız sağa göz kırpıp yaşar okuyan’la kol kola salon geziyor, demirel’in kucağında rota belirliyor. bu ülke de sanki bi tek türklük, cumhuriyet, laiklik mevzusu var sanki amına koyayım. doğuda kürt yurttaşın aç, "ben oyumu ya dtp’ye veririm ana- baba kürt; ya da akp’ye veririm bizi burada başka hatırlayan, halimizi soran yok" diyor ki birebir işittim bunu pek çok kişiden. başka ne yapıyor akp karşıtı? öss, mazot rodos üçgeninin içaçılarını ölçüyor. peki bunu hangi şartlarda yapıyor? dsp’nin, shp’nin chp’ye destek verdiği ortamda. akp karşıtı seçmen ne yapıyor, ya marjinalize olmuş sola oy veriyor fantezisine, ya da ne yapayım amına koyayım birileri temsil etsin beni diyip tatlı su solcusuna veriyor oyunu tıpkı benim yaptığım gibi. sağın diğer seçmenine bakınca bir mhp’yi, iki dp’yi görüyorsun ki dp’nin akp’den pratikte hiçbir farkı yok. mhp de "askerlik yan gelip yatma yeri değildir"lerle oyunu yüzde 13-14lere çıkarıyor.
ne sağcıyım ne solcu futbolcuyum futbolcu diyen düz vatandaş ne yapsın? enflasyon ilk kez rahat vermiş, çocuğuna kitap alma derdinden kurtulmuş, inşaatta çalışırken aldığı yevmiye yüzde 20 ye yakın artmış yer yer. seçim haftası borsada yükseliş var. [bunun sebebi de türkiye borsasında yabancı sermaye hegemonyasıdır. bu politikayı da akp başarı ile gerçekleştirmiştir. her ne kadar evdeki eşyalarını satılığa çıkaran sorumsuz aile reisi gibi davranıyor olsa da. daha önce de dediğim gibi, adam zaten ben bunu yapacağım diyor] e naapsın düz vatandaş? macera arayıp dp’ye mi oy versin, mhp’ye mi, yoksa bağırıp çağırmaktan başka birşey yapmayan sözüm ona sosyal demokrata mı? ödp’ye mi oy versin işçi partisi’ne mi amına koyayım.
yani, burada şaşılacak bir şey yok. daha da önemlisi nefret edilecek de kimse yok. kendi halkından sırf bu nedenle nefret edecek birileri varsa önce bulunduğu sosyal statüyü gözden geçirsin, imkanlarını, bu düşünce yapısına ulaşması için geçmesi gerektiği kademeleri düşünsün. yığınla kavga etmekten vazgeçsin, adam olsun öyle gelsin. ben bu ülkenin insanını seviyorum, o da vatanseverse atatürk ve cumhuriyet’ten başka tekrar edeceği şeyler arasın.
hayırlı bir haberin duyulmasına, nitelikli televizyoncu-sinemacıların yetişiyor olduğunun duyurulmasına vesile olmak isterim.
bu adam bir reklam filmi yarışmasında birinci oldu. bilmem kaç milyar para kazandı ve hemen ertesinde karı ve kıza yedirdi. şimdi gelmiş bana bira borcunu tahsil etmekten bahsediyor. senin çükün saolsun lan seninle daha kısa film çekeceğiz, kasıma doğru senaryo hazır.
bu aralar bir fruko reklamı görürseniz bilin ki cre çekti!
[deli reklam oldu birden fazla hatun düşerse talibim ibnelik yapma]
bu adam bir reklam filmi yarışmasında birinci oldu. bilmem kaç milyar para kazandı ve hemen ertesinde karı ve kıza yedirdi. şimdi gelmiş bana bira borcunu tahsil etmekten bahsediyor. senin çükün saolsun lan seninle daha kısa film çekeceğiz, kasıma doğru senaryo hazır.
bu aralar bir fruko reklamı görürseniz bilin ki cre çekti!
[deli reklam oldu birden fazla hatun düşerse talibim ibnelik yapma]
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?