confessions

floydian

- Yazar -

  1. toplam entry 2839
  2. takipçi 2
  3. puan 41250

sorrow

floydian
büyük bir kederin tatlı kokusu yayılmış yere
dumandan alevler yükseliyor ve karışıyor kurşunî göğe:
bir adam uzanmış düşlüyor yeşil kırları ve nehirleri,
fakat bir sabah uyanıyor hiç bir neden yokken uyanması için

aklımdan çıkmıyor anısı yitik bir cennetin
gençliğindeki ya da düşündeki, tam kesin değil
zincirlenmiş sonsuza dek ölü bir dünya
bu yeterli değil, bu yeterli değil

kanı dondu ve dehşete düştü
dizleri titredi ve yol verdi geceye
eli güçsüzleşti bu gerçeklik anında
yürürken sendeledi

tek bir dünya, tek bir ruh
zaman geçiyor, nehir akıyor

ve o konuşuyor yitik aşk ve adanmışlık nehriyle
ve sessizlik yanıtlıyor bu tatlı çağrıyı
karanlık ve sıkıntılı akıyor yalnız bir denize doğru
olacaklara dair tehlikeli bir ima

durmayan bir rüzgar var gecede esen
ve gözlerimde toz var görüşümü körelten
ve sözcüklerden daha yüksek sesle konuşuyor suskunluğu
yerine getirilmemiş vaatlerin


sorrow

floydian
pink floyd - a momentary lapse of reason albümünden.

the sweet smell of a great sorrow lies over the land
plumes of smoke rise and merge into the leaden sky:
a man lies and dreams of green fields and rivers,
but awakes to a morning with no reason for waking

he’s haunted by the memory of a lost paradise
in his youth or a dream, he can’t be precise
he’s chained forever to a world that’s departed
it’s not enough, it’s not enough

his blood has frozen & curdled with fright
his knees have trembled & given way in the night
his hand has weakened at the moment of truth
his step has faltered

one world, one soul
time pass, the river rolls

it’s not enough it’s not enough
his hand has faltered
.... .... ......

and he talks to the river of lost love and dedication
and silent replies that swirl invitation
flow dark and troubled to an oily sea
a grim intimation of what is to be

there’s an unceasing wind that blows through this night
and there’s dust in my eyes, that blinds my sight
and silence that speaks so much louder that words,
of promises broken

yet another movie

floydian
bir ses, bir tek ses
bir öpüş, bir tek öpüş
bir yüz pencere camının dışında,
peki nasıl gelindi bu noktaya?

koşan bir adam, ağlayan bir çocuk
işiten bir kız, yalan söyleyen bir ses
kıpkırmızı yanan güneş
boş bir yatağın görüntüsü

gücünü kullanırken, çok haşindi adam
kız birazdan teslim olacak, daha fazla dayanamayacak
kaderin oyunu, yerine getirilmemiş vasiyet
biri yatıyor hareketsiz halde

adam güldü ve ağladı
adam savaştı ve öldü
o da aynı diğerleri gibi,
o ne en kötüsü, ne de en iyisi

ve hala bu durmayan mırıldanış,
tahammül ettiğim bu gevezelik,
yüz denizleri, gözler yukarı dikilmiş
boş perde, ifadesiz bakış

siyahlar giymiş bir adam, kar beyazı bir at üstünde,
anlamsız bir yaşam sona eriyor,
kırmızı halkalı gözler, gözyaşları hâlâ akıyor
o gözden yiterken batan güneşin içinde

yet another movie

floydian
pink floyd - a momentary lapse of reason albümünden.

one sound, one single sound
one kiss, one single kiss
a face outside the window pane
however did it come to this?

a man who ran, a child who cried
a girl who heard, a voice that lied
the sun that burned a fiery red
the vision of an empty bed

the use of force, he was so tough
she’ll soon submit, she’s had enough
the march of fate, the broken will
someone is lying very still

he has laughed and he has cried
he has fought and he has died
he’s just the same as all the rest
he’s not the worst, he’s not the best

and still this ceaseless murmuring
the babbling that i brook
the seas of faces, eyes upraised
the empty screen, the vacant look

a man in black on a snow white horse,
a pointless life has run it’s course,
the red rimmed eyes, the tears still run
as he fades into the setting sun

m: you’re going on that plane to take you where you belong.
w: but no, i have...
m: you have got to listen to me. do you have any idea what
you have to look forward to if you stay here? nine chances out of 10 we both end up in a concentration camp and that....
w: you’re only saying these things to make me go.
m: i’m saying it ’cause it’s true. inside us, we both know we belong in different......
....maybe not today, maybe not tomorrow, but soon, and for the rest of your life.
w: but what about us?
but what about us?
but what about us?

on the turning away

floydian
yüz çevrilirken
solgun ve ezilmiş olandan
ve onların söylediği sözcüklerden
ki bizim anlayamadığımız
"onları kabullenmeyin
yalnızca başkalarının acı çektiği bir durum olarak
yoksa siz de katıldığınızın farkına varacaksınız
yüz çevirmeye"

bir günah bu, bir yolunu bulup
işığın gölgeye dönüşmesi
ve örtüsünü sermesi
tüm bildiklerimizin üstüne
habersiz olarak orduların nasıl geliştiğinden
güdülecek taş bir kalp tarafından
farkına varabiliriz tümüyle yalnız olduğumuzun
mağrur olanın düşünde

gecenin kanatlarında
gündüz kımıldanırken
suskunların birleştiği
sessiz bir uyumda
kullanıyorlar sözcükleri, bize yabancı
ve büyüleyici gelen, onlar ateşi yakarlarken
hisset yeni değişim rüzgarını
gecenin kanatlarında

artık yüz çevrilmeyecek
zayıf ve yorgun olandan
artık yüz çevrilmeyecek
içerdeki soğukluktan
tek bir dünya bu hepimizin paylaşması gereken
yalnızca durup bakmak yeterli değil
bu sadece bir düş mü olmayacağına dair
artık yüz çevirmenin?

on the turning away

floydian
pink floyd - a momentary lapse of reason albümünden.

on the turning away
from the pale and downtrodden
and the words they say
which we won’t understand
don’t accept that what’s happening
is just a case of others’ suffering
or you’ll find that you’re joining in
the turning away

it’s a sin that somehow
light is changing to shadow
and casting it’s shroud
over all we have known
unaware how the ranks have grown
driven on by a heart of stone
we could find that we’re all alone
in the dream of the proud

on the wings of the night
as the daytime is stirring
where the speechless unite
in a silent accord
using words you will find are strange
and mesmerized as they light the flame
feel the new wind of change
on the wings of the night

no more turning away
from the weak and the weary
no more turning away
from the coldness inside
just a world that we all must share
it’s not enough just to stand and stare
is it only a dream that there’ll be
no more turning away?

one slip

floydian
uykusuz bir göz, yorgun odada gezinen
sırlı bir bakış ve ben yolculuğundayım yıkımın
müzik hiç kesilmedi durmaksızın biz dönerken
hiçbir imâ hiçbir sözcük yoktu koruyacak onurunu onun

yapacağım, yapacağım diye içini çekti benim ısrarım üzerine
ve yelesini silkeledi benim teklifim değerlendirilirken
sonra arzuda boğulduk, ruharımız tutuştu
öne düşüp yol gösterdim ölülerin yıkıldığı yere
ve düşünmeksizin sonucunu
boyun eğdim çöküşüme

tek bir kayma ve düşüyoruz delikten aşağı
sanki hiç zaman almıyor bu
aklın bir anlık sapması
bir yaşamı bir başka yaşama bağlayan
küçük bir pişmanlık, unutamayacağım
uyku yok burada bu akşam

bu aşk mı yoksa aşık olma düşüncesi miydi?
ya da sanki bir eldiven gibi tıpatıp uyan kaderin eli miydi?
bir an akıp geçti ve tohumlar hemen ekildi
ardından gözyaşı geldi ve yalnız kalmayı kimse istemedi

tek bir kayma ve düşüyoruz delikten aşağı
sanki hiç zaman almıyor bu
aklın bir anlık sapması
bir yaşamı bir başka yaşama bağlayan
küçük bir pişmanlık, unutamayacağım
uyku yok burada bu akşam
tek bir kayma... tek bir kayma

one slip

floydian
pink floyd - a momentary lapse of reason albümünden.

a restless eye across a weary room
a glazed look and i was on the road to ruin
the music played and played as we whirled without end
no hint, no word her honour to defend

i will, i will she sighed to my request
and then she tossed her mane while my resolve was put to the test
then drowned in desire, our souls on fire
i lead the way to the funeral pyre
and without a thought of the consequence
i gave in to my decadence

one slip, and down the hole we fall
it seems to take no time at all
a momentary lapse of reason
that binds a life for life
a small regret, you won’t forget,
there’ll be no sleep in here tonight

was it love, or was it the idea of being in love?
or was it the hand of fate, that seemed to fit just like a glove?
the moment slipped by and soon the seeds were sown
the year grew late and neither one wanted to remain alone

one slip, and down the hole we fall
it seems to take no time at all
a momentary lapse of reason
that binds a life for life
a small regret, you won’t forget,
there’ll be no sleep in here tonight
one slip ... one slip

the dogs of war

floydian
savaşın köpekleri ve nefret insanları ki
nedensiz. ayrım yapmayız
keşifler inkar edilmek içindir
geçerliliğimiz et ve kemik
cehennem açıldı ve satışa çıkartıldı
etrafında toplanın ve sıkı pazarlık edin
yalan söyleriz ve aldatırız para için
ustalarımız bile bilmezler ördüğümüz ağları

tek bir dünya var, bir savaş alanı
tek bir dünya ve biz mahvedeceğiz onu
tek bir dünya, tek bir dünya

görünmez havaleler, uzun mesafe görüşmeleri
sahte kahkahalar mermer salonlardaki
adımlar atıldı, sessiz bir şamata
dizginlerini saldı savaşın köpeklerinin
durduramazsınız başlamış olanı
imzalayıp mühürleyerek teslim ettiler unutuşu
hepimizin en azından bir gizli yüzü vardır
ve ölüm tacirliği hayvanın doğasındadır

tek bir dünya var, bir savaş alanı
tek bir dünya ve onlar mahvediyorlar onu
tek bir dünya, tek bir dünya

savaşın köpekleri uzlaşmıyorlar
savaşın köpekleri teslim olmayacaklar.
onlar alacaklar ve siz geri vereceksiniz
ve siz ölmelisiniz ki yaşayabilsin onlar
herhangi bir kapıyı çalabilirsiniz
fakat nereye gitseniz, onların oraya daha önce geldiklerini bilirsiniz.
eh, kazananlar da kaybedebilir ve birşeyler değiştirebilir
fakat neyi değiştirseniz,
köpeklerin oldukları gibi kaldığını bilirsiniz.

tek bir dünya var, bir savaş alanı
tek bir dünya ve biz mahvedeceğiz onu
tek bir dünya, tek bir dünya

the dogs of war

floydian
pink floyd - a momentary lapse of reason albümünden.

dogs of war and men of hate
with no cause, we don’t discriminate
discovery is to be disowned
our currency is flesh and bone
hell opened up and put on sale
gather ’round and haggle
for hard cash, we will lie and deceive
even our masters don’t know the web we weave

one world, it’s a battleground
one world, and we will smash it down
one world ... one world

invisible transfers, long distance calls,
hollow laughter in marble halls
steps have been taken, a silent uproar
has unleashed the dogs of war
you can’t stop what has begun
signed, sealed, they deliver oblivion
we all have a dark side, to say the least
and dealing in death is the nature of the beast

one world, it’s a battleground
one world, and we will smash it down
one world ... one world

the dogs of war don’t negotiate
the dogs of war won’t capitulate,
they will take and you will give,
and you must die so that they may live
you can knock at any door,
but wherever you go, you know they’ve been there before
well winners can lose and things can get strained
but whatever you change, you know the dogs remain.

one world, it’s a battleground
one world, and we will smash it down
one world ... one world

learning to fly

floydian
uzaklara doğru siyah bir kurdele
açılmış, tekrar sarılamayacağı noktaya dek
hayali bir uçuş rüzgarın silip süpürdüğü meydanda
ayakta tek başına duruyorum duyularım sersemleşmiş durumda
önüne geçilemez bir çekm beni sımsıkı tutan, nasıl
kurtulabilirim bu karşı koyulmaz kavrayıztan?

gözlerimi ayıramıyorum kuşatıcı gökten
dilim tutulmuş ve çarpılmışım yeryüzünde tam bir uyumsuzum, ben

buz tutuyor kanatlarımın uçları
düşündüm düşündüm herşeyi, gereksiz uyarıları
tek bir kaptan yok bana evime giden yolu gösterecek
yüküm boşaltılmış ve taşa çevrilmişim

gerginlik içindeki bir ruh bu öğrenen uçmayı
karaya koşullanmış fakat denemeye kararlı
gözlerimi ayıramıyorum kuşatıcı gökten
dilim tutulmuş ve çarpılmışım yeryüzünde tam bir uyumsuzum, ben

gezegenden yukarıda, bir kanat ve bir duanın üstünde
benim kirli halem, bir buhar şeridi havanın boşluğunda.
bulutlar arasında görüyorum uçtuğunu gölgemin
bir ucuyla sulanan gözlerimin
sabahın aydınlığında korku vermeyen bir düş
sürükleyebilir ruhu gecenin çatısından içeri

bir başka duygu yok bununla kıyaslanabilecek
canlılığın yitmesi bir mutluluk hali
aklımı uzaklaştıramıyorum kuşatıcı gökten
dilim tutulmuş ve çarpılmışım yeryüzünde tam bir uyumsuzum, ben.

two suns in the sunset

floydian
dikiz aynamda güneş alçalıyor
batarak ardında yoldaki köprülerin
ve ben düşünüyorum tüm güzel şeyleri
tamamlamadan yarım bıraktığımız
ve acısını çekiyorum önsezilerin
doğruluyorum şüpheleri
soykırımın geleceğine dair

mantarı tutan paslı tel
öfkeyi içinde saklayan
kopuyor
ve birden bire gündüz oluyor yeniden
güneş doğuda
gün bitmiş olduğu halde
gün batımında iki güneş
hmmmmmmmmm
yoksa insan ırkının sonu mu bu?

frenlerin kilitlendiği andaki gibi
ve büyük bir kamyona doğru kaydığın
uzatıyorsun bu donmuş anları korkun ile
ve bir daha hiç duyamayacaksın onların sesini
ve bir daha göremeyeceksin onların yüzlerini
başvurmayacaksın yasalara bundan sonra

ve ön cam erirken
gözyaşlarım buharlaşıyor
geride yalnızca kömür bırakarak savunma için
en sonunda anlıyorum
duygularını seçkinlerin
küller ve elmaslar
düşman ve dost
hepimiz eşittik en sonunda

two suns in the sunset

floydian
pink floyd - the final cut albümünden.

two suns in the sunset (waters)

in my rear view mirror the sun is going down
sinking behind bridges in the road
and i think of all the good things
that we have left undone
and i suffer premonitions
confirm suspicions
of the holocaust to come.

the wire that holds the cork
that keeps the anger in
gives way
and suddenly it’s day again.
the sun is in the east
even though the day is done.
two suns in the sunset
hmmmmmmmmmm
could be the human race is run.

like the moment when the brakes lock
and you slide towards the big truck
"oh no!"
"[scream] daddy, daddy!"
you stretch the frozen moments with your fear.
and you’ll never hear their voices
and you’ll never see their faces
you have no recourse to the law anymore.

and as the windshield melts
my tears evaporate
leaving only charcoal to defend.
finally i understand the feelings of the few.
ashes and diamonds
foe and friend
we were all equal in the end.

"...and now the weather. tomorrow will be cloudy with scattered showers
spreading from the east ... with an expected high of 4000 degrees
celsius"

not now john

floydian
siktir et gerisini, biz bunları sürdürmeliyiz
yarışmalıyız kurnaz japon’la
çok fazla ev var yanmakta olan
ve yeterince ağaç yok
bu yüzden siktir et gerisini
biz bunları sürdürmeliyiz

duramam - işimi kaybedebilirim - aklım başımdan gitti - silikon
ne bombası - çekil git - ödeme günü - yararlan
bozulmuş - tamir gerekli - büyük altı
klik klik - düşürme - oh hayır - tombala yap!

güldür onları, ağlat onları, dans ettir onlara ara sokaklarda
ödet onlara, durdur onları, kendilerini iyi hissettir onlara

şimdi olmaz john
sürdürmeliyiz film gösterisini
hollywood bekliyor gökkuşağının sonunda
kimin umrunda neyle ilgili olduğu
çocuklar geldiği sürece
şimdi olmaz john
sürdürmeliyiz gösteriyi

bekle john
sürdürmeliyiz bunu
bilmiyorum ne olduğunu
fakat buraya ... gibi uyuyor
vardiyanın sonunda gel
gider işeriz
fakat şimdi olmaz john
sürdürmeliyim bunu

dur john
sanırım dikkate değer birşey çıktı
eskiden kitap okurdum fakat ...
bu haberler olabilir
ya da bir başka pislik
ya da tekrar yayınlanabilecek gösteriler

siktir et gerisini, biz bunları sürdürmeliyiz
yarışmalıyız kurnaz japon’la
endişelenmeye gerek yok vietnamlı için
dize getirmeli rus ayısını
eh rus ayısı olmayabilir de
belki isveçliler’i
gösterdik arjantin’e
hadi şimdi de gidip gösterelim bunlara
kendimizi güçlü hissettiriyor
ve maggie hoşnut olmaz mıydı
nah nah nah nah nah nah!

s’cusi dove il bar
se para collo pou eine toe bar
s’il vous plait oú est le bar
oi’ kerhane nerede john!

not now john

floydian
pink floyd - the final cut albümünden.

not now john (waters)

fuck all that we’ve got to get on with these
gotta compete with the wily japanese.
there’s too many home fires burning
and not enough trees.
so fuck all that
we’ve go to get on with these.

can’t stop
lose job
mind gone
silicon
what bomb
get away
pay day
make hay
break down
need fix
big six
clickity click
hold on
oh no
brrrrrrrrrring bingo!

make ’em laugh.
make ’em cry.
make ’em dance in the aisles.
make ’em pay.
make ’em stay.
make’em feel ok.

not nah john
we’ve got to get on with the film show.
hollywood waits at the end of the rainbow.
who cares what it’s about
as long as the kids go?
not now john
got to get on with the show.

hang on john we’ve got to get on with this.
i don’t know what it is
but it fits on here like.....
come at the end of the shift
we’ll go and get pissed.
but now now john
i’ve got to get on with this.

hold on john
i think there’s something good on.
i used to read books but.....
it could be the news
or some other abuse
or it could be reusable shows.

fuck all that we’ve got to get on with these
got to compete with the wily japanese.
no need to worry about the vietnamese.
got to bring the russian bear to his knees.
well, maybe not the russian bear
maybe the swedes.
we showed argentina
now let’s go and show these.
make us feel tough
and wouldn’t maggie be pleased?
nah nah nah nah nah nah nah!

"s’cusi dove il bar
(what?)
se para collo pou eine toe bar
s’il vous plait ou est le bar
(...say it in english!...)
oi, where’s the fucking bar john?
(oh, now you’re talking!)"
oh! rule britannia! britannia rules the day
down!
go, maggie!
hammer, hammer, hammer, hammer, now!

the final cut

floydian
gözyaşlarıyla lekelenmişgözlerin balık gözü merceklerin ardından
zar zor tanımlayabiliyorum bu anın zamandaki şeklini
ve açık mavi göklerin yükseklerinde uçmanın çok uzağındayım
döne döne aşağıya iniyorum yeryüzünde saklandığım deliğe

eğer aşarsan araba yolu üzerindeki mayınları
ve köpeklerle başeder ve soğuk elektronik gözü atlatırsan
ve eğer delikteki çiftenin arkasına geçmeyi başarırsan
çevir kilidin şifresini aç gizli bölmeyi
ve eğer ben içerideysem söylerim sana duvarın arkasında ne olduğunu

orada büyük sanrılı bir çocuk var
kapak kızlarıyla aşk yapan
merak ediyor yeni bulduğun inancınla uyuyup uyuyamadığını senin
biri sevebilir mi onu?
ya da bu yalnızca çılgın bir düş mü?

ve eğer gösterirsem sana gizli yüzümü
yine de beni alıkoyar mıydın bu gece
ve eğer açarsam kalbimi sana
ve gösterirsem zayıf yanımı
ne yapardın
satar mıydın öykünü yuvarlanan taşa
çocukları alıp götürür
ve beni yalnız bırakır mıydın
ve kaygısızca gülümser miydin
bana fısıldarken telefonda
beni sepetler miydin
yoksa eve mi götürürdün
göstermem gerektiği halde çıplak duygularımı
parçalamam gerektiği halde perdeleri
tuttum bıçağı titreyen ellerimle
hazırdım gerçekleştirmeye fakat tam o anda çaldı telefon
hiçbir zaman cesaretim olmadı son darbeyi indirmeye

the final cut

floydian
pink floyd - the final cut albümünden.

the final cut (waters)

through the fish-eyed lens of tear stained eyes
i can barely define the shape of this moment in time
and far from flying high in clear blue skies
i’m spiraling down to the hole in the ground where i hide.

if you negotiate the minefield in the drive
and beat the dogs and cheat the cold electronic eyes
and if you make it past the shotgun in the hall,
dial the combination, open the priesthole
and if i’m in i’ll tell you what’s behind the wall.

there’s a kid who had a big hallucination
making love to girls in magazines.
he wonders if you’re sleeping with your new found faith.
could anybody love him
or is it just a crazy dream?

and if i show you my dark side
will you still hold me tonight?
and if i open my heart to you
and show you my weak side
what would you do?
would you sell your story to rolling stone?
would you take the children away
and leave me alone?
and smile in reassurance
as you whisper down the phone?
would you send me packing?
or would you take me home?

thought i oughta bare my naked feelings,
thought i oughta tear the curtain down.
i held the blade in trembling hands
prepared to make it but just then the phone rang
i never had the nerve to make the final cut.

"hello? listen, i think i’ve got it. okay, listen its a haha!"

southampton dock

floydian
karaya çıktılar 45’de
ve ne bir konuşan ne de bir gülen oldu
çok sayıda boşluk vardı sırada
toplandılar cenotaph’ta
hep birlikte kabul ettiler ellerini kalplerine koyarak
kınlarına sokmayı kurbanlık bıçaklarını

ama şimdi

duruyor üstünde southampton rıhtımı’nın
elinde mendili ile
ve yazlık robu yapışıyor
yağmurdan ıslanmış bedeninin üstüne
sessiz bir çaresizlik içinde, parmak boğumları
bembeyaz kesilmiş kaygan dizginlerin üstünde
cesurca mendilini sallıyor çocukları uğurlarken yeniden

ve hala o koyu leke yayılıyor arasında
onun kürek kemiklerinin
suskun bir hatırlatıcısı olarak gelincik tarlaları ve mezarların
ve savaş bittiğinde
tükettik onların yapmış olduklarını
ama kalplerimizin en derininde
hissettik o darbeyi

southampton dock

floydian
pink floyd - the final cut albümünden.

southampton dock (waters)

they disembarked in 45
and no-one spoke and no-one smiled
there were to many spaces in the line.
gathered at the cenotaph
all agreed with the hand on heart
to sheath the sacrificial knifes.
but now
she stands upon southampton dock
with her handkerchief
and her summer frock clings
to her wet body in the rain.
in quiet desperation knuckles
white upon the slippery reins
she bravely waves the boys goodbye again.

and still the dark stain spreads between
his shoulder blades.
a mute reminder of the poppy fields and graves.
and when the fight was over
we spent what they had made.
but in the bottom of our hearts
we felt the final cut.

the fletcher memorial home

floydian
tüm yetişkin çocuklarımızı alıp götürün bir yere
ve onlar için bir ev yapın, kendilerine ait küçük bir yer
fletcher anıt
evi, onulmaz zorbalar ve krallar için

ve onlar görünebilirler kendilerine hergün
kapalı devre tv’de
emin olmak için hala gerçek olduklarından
bu tek bağlantıdır onların hissedebildikleri
"bayanlar ve baylar lütfen selamlayın, reagen ve haig
bay begin ve arkadaşı, bayan thatcher ve paisley
bay brejnev ve partisi
mccarthy’nin ruhu
nixon’un anıları
ve şimdi de renk katıyor bir grup ismi meçhul latin
amerikalı et tüccarının parıltısı"
onlar kendilerine saygı göstermemizi mi bekliyorlardı bizden?

parlatabilirler madalyalarını ve sivriltebilirler
gülümsemelerini, ve eğlendirebilirler kendilerini oyunlar oynayarak
bir süre için
boom boom, bang bang, yere yat öldün sen

güvencededirler buzdan bir camgözün sabit bakışında
en sevdikleri oyuncaklarıyla birlikte
uslu kızlar ve oğlanlar olacaklar onlar
sömürgede yaşayanlar için olan fletcher anıt evinde
yaşamın ve bedenlerinin tüketicileri

herkes içeride mi?
iyi vakit geçiriyor musunuz?
şimdi son çare uygulanabilir.
98 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol