18. istanbul caz festivali kapsamında gerçekleştirilen bir etkinlik.
"geçtiğimiz yıl başlayan ve büyük beğeni toplayan tünel şenliği, müzikseverlere bir kez daha festival içinde festival sunuyor. farklı konser mekânlarında ve açık hava sahnelerinde gerçekleştirilecek çok sayıda konser, etkinlik ve atölye çalışmasıyla tünel şenliği, 2 temmuz cumartesi günü tünel ve çevresinde bir caz maratonu yaşatacak. gece boyunca izleyeceğimiz sanatçılar arasında neil cowley trio, the souljazz orchestra, mdungu, east park reggae collective, okay temiz, elif çağlar, jehan babur ve emir ersoy gibi isimler bulunuyor. "
program bilgisine iksvnin sitesinden ulaşılabilir.
şahsımda gözlerimden yaş gelmesi ile birlikte sonuçlanabilecek durumdur. sanıyorum ki kendimde en nefret ettiğim şeylerden biridir bu. başlarda uzunca bir süre sakinliğimi korurum, ama bir noktadan sonra eğer fazlasıyla sinirlenmişsem- ki çok nadir olur bu- allah yarattı demem yıkarım ortalığı. şu kızgınlık süreci de bana babamdan geçti sanırım, yine en nefret ettiğim şeylerden biridir bu. hiç unutmam, kendisi bir keresinde anneme kızdığı için önemli miktarda bir parayı tekmeleyip asansör boşluğuna savurmuştu. ben henüz sadece kapıları kırmakla yetindim. yani tümüyle kapıyı değil sadece kapı altlarını. korkmayın öyle baltayla falan yarmıyodum lan, hızlıca çarpıyordum dandik tahta kapılardı kırılıyordu. zaten şimdi eskisinden daha kontrollüyüm bu konuda, yapmıyorum artık öyle şeyler.
bir sene içinde dört kere gittiğim antalyanın miniminnacık güzide ilçesi. klasik deniz-kum-güneş tatilinden sıkılmış olanlar için biçilmiş kaftandır. istediğiniz gibi kafanızı dinlersiniz, istediğiniz gibi eğlenirsiniz. kop kop barlardan ziyade rock-blues-jazz çalan mekanlar çoğunluktadır. mavi, hideaway, barcelona, giorgios bar( eski efendi)...bir de köprüaltı vardı kapandı. echo bar birçok istanbul barına taş çıkartacak nitelikte bir yerdir. sarp maden, erkan oğur, sibel köse, bülent ortaçgil, akın eldes gibi önemli müzik insanları sık sık konser verir burda. kurallar gereği saat 3te müzik kesilir, bar iskemleleri yavaş yavaş toplanır ve insanlar sürü halinde duvara demlenmeye giderler. küçük limanıyla, antik tiyatrosuyla, kaputajıyla, dar sokaklarıyla, uzun çarşısıyla, duvarıyla, barlarıyla, deniziyle her yanıyla bambaşkadır kaş.
özel olarak işlenmesi gereken bir alan olarak duyumsadığım zaman dilimidir. gece önemlidir. hele ki tek başınaysan. insan farklılaşır, düşünür, duygunlaşır ve üretir. çünkü gündüzün getirdiği her türlü kalabalıktan daha uzaksındır, kendi iç sesin üzerinde başatlık kuran her türlü gürültüden, dikkatini dağıtan nesneler silsilesinden...ve fazla uyarana maruz kalmadığın için belleğini işletmeye başlarsın, bellek denen şeyin hakimiyetini kurduğu zamandır gece.
roland barthesın tüm yalınlığı ve içtenliğiyle bir aşığı konuşturduğu kitabı.
eğer aşıkken okuyorsanız fena eder adamı. fena eder, o kendisinin de hissettiği "aşağı" durumu öyle bir betimler ki.. ama yine de "aşık olma"nın yüceliğine dokundurur tüm söylediklerini. çünkü öyledir. bir anlamda tüm bu duygu durum bozukluğunu, sapkınlığı, genel tabirle "delirtici" olanı aklar. öte yandan "öteki"den yalnız başına hiç bahsetmez, konuşan kişi "aşık"tır ve öteki ancak onda değerlendiği için ötekinin yansıyışından, aşık kişi tarafından algılanışından söz eder salt. ve diğer tüm 3. kişiler bu algı üzerinde etkisizdir, hatta "öteki" bile. onun aşkının açıklığı, kapalılığı, histerisi, çekingenliği, taşkınlığı, bencilliği, cömertliği, çelişkileri ve hatta ikiyüzlülüğü vardır. tüm bunlar içinde aşık öznenin edilgenliğinden, elinde olmayaşından bahseder ama aynı zamanda onun bu bilinci taşıdığını söyler ve iradesini yok saymaz.
o "sürdürüyordur", isteyerek ve elinde olmayarak.
ben ki aşkın anlatım çabasına giren metinlerden zerre hazetmem, ama alışıldık kalıplardan uzak ve gerçekliğe dayanan bir aşk söylemi bu kitap.
eğer aşıkken okuyorsanız fena eder adamı. fena eder, o kendisinin de hissettiği "aşağı" durumu öyle bir betimler ki.. ama yine de "aşık olma"nın yüceliğine dokundurur tüm söylediklerini. çünkü öyledir. bir anlamda tüm bu duygu durum bozukluğunu, sapkınlığı, genel tabirle "delirtici" olanı aklar. öte yandan "öteki"den yalnız başına hiç bahsetmez, konuşan kişi "aşık"tır ve öteki ancak onda değerlendiği için ötekinin yansıyışından, aşık kişi tarafından algılanışından söz eder salt. ve diğer tüm 3. kişiler bu algı üzerinde etkisizdir, hatta "öteki" bile. onun aşkının açıklığı, kapalılığı, histerisi, çekingenliği, taşkınlığı, bencilliği, cömertliği, çelişkileri ve hatta ikiyüzlülüğü vardır. tüm bunlar içinde aşık öznenin edilgenliğinden, elinde olmayaşından bahseder ama aynı zamanda onun bu bilinci taşıdığını söyler ve iradesini yok saymaz.
o "sürdürüyordur", isteyerek ve elinde olmayarak.
ben ki aşkın anlatım çabasına giren metinlerden zerre hazetmem, ama alışıldık kalıplardan uzak ve gerçekliğe dayanan bir aşk söylemi bu kitap.
valla sanmıyorum ki bana çıkar.. ama yazımın büyük bölümünü yaz okulunda harcayacağım için çok da iyi olurdu çok da güzel olurdu evet.
yazarına sahip çıkma durumumun uygulanabilirliği olmadığını ben kabul etmiyorum. illaki de hukuki bir destekle olacak bir şey değil bu, en azından adamakıllı bir açıklama yapılır yazarlara durum hakkında. bir sözlük yöneticisi olarak görevin bu senin. internet sansürüne ekşi sözlük olarak karşı olduğunu söylüyorsan eğer, kendi kurumuna yapılan şu baskılara da bir ses çıkartman lazım. öbür türlüsü kendinle çelişmektir, ikiyüzlülüktür. şunu yapmanın kurumsallığa karşı bir tarafını da ben göremiyorum açıkçası.
şu sıralar ciddi sorunların yaşandığı- açıkçası uzağında olduğum için tam olarak bilmiyorum ama- sözlüktür.
yönetimin yazar bilgilerini savcılığa vermesi yazarlarının güvenini derinden sarsmış ve bir krize yol açmıştır. ama sanıyorum ki asıl sorun bu değil. sonuçta yasal bir zorunluluksa bu yaparsın tamam, ama bence bunun bilgisini yazarlara vermesi gerekiyordu yönetimin, kendisinin duyurması. kaldı ki gözaltına alınan onca yazara hiçbir destek yok, doğru düzgün bir açıklama bile yapılmamış yönetim tarafından. internet sansürüne karşı tavrını net bir şekilde belli eden- önceden- bir kurum kendi elinde olmasa bile kendi bünyesindeki yazarların gördüğü bu baskıya karşı bir ses çıkartması gerekirdi. tamam bilgileri savcılığa vermiş olabilir, ama gözaltılara karşı bu kadar duyarsız kalması çok ilginç açıkçası. sözlüğün tümünün buna karşı kollektif bir tepki ortaya koymasını sağlamalıydı, ama yönetimin kendisinden ses seda yok..gerçekten üzücü bir durum.
bu protesto edilmeli, bazı yazarların başlattıkları girdi girmeme, girdileri silme gibi protestoları desteklemeyen bir ekşi sözlük yazarını ben anlayamıyorum açıkçası. bu durum böylece kanıksanırsa ne olacak? millet tırsıcak, istediği gibi yazı yazamayacak, düşüncelerini ifade etmekten kaçınacak. kendi girdilerini gözden geçirip ne olur ne olmaz diye silenler bile var şimdiden. yönetim farkında olmayabilir ama sözlük çok büyük bir darbe alıyor, belli konularla sınırlanmış bir sözlüğe dönüşecek ekşi. o "özgürlükçü" yapısı sadece lafta kalacak. yazarlar yazmaktan korktuktan sonra herkesin istediğini yazmasına izin versen ne çıkar..
yönetimin yazar bilgilerini savcılığa vermesi yazarlarının güvenini derinden sarsmış ve bir krize yol açmıştır. ama sanıyorum ki asıl sorun bu değil. sonuçta yasal bir zorunluluksa bu yaparsın tamam, ama bence bunun bilgisini yazarlara vermesi gerekiyordu yönetimin, kendisinin duyurması. kaldı ki gözaltına alınan onca yazara hiçbir destek yok, doğru düzgün bir açıklama bile yapılmamış yönetim tarafından. internet sansürüne karşı tavrını net bir şekilde belli eden- önceden- bir kurum kendi elinde olmasa bile kendi bünyesindeki yazarların gördüğü bu baskıya karşı bir ses çıkartması gerekirdi. tamam bilgileri savcılığa vermiş olabilir, ama gözaltılara karşı bu kadar duyarsız kalması çok ilginç açıkçası. sözlüğün tümünün buna karşı kollektif bir tepki ortaya koymasını sağlamalıydı, ama yönetimin kendisinden ses seda yok..gerçekten üzücü bir durum.
bu protesto edilmeli, bazı yazarların başlattıkları girdi girmeme, girdileri silme gibi protestoları desteklemeyen bir ekşi sözlük yazarını ben anlayamıyorum açıkçası. bu durum böylece kanıksanırsa ne olacak? millet tırsıcak, istediği gibi yazı yazamayacak, düşüncelerini ifade etmekten kaçınacak. kendi girdilerini gözden geçirip ne olur ne olmaz diye silenler bile var şimdiden. yönetim farkında olmayabilir ama sözlük çok büyük bir darbe alıyor, belli konularla sınırlanmış bir sözlüğe dönüşecek ekşi. o "özgürlükçü" yapısı sadece lafta kalacak. yazarlar yazmaktan korktuktan sonra herkesin istediğini yazmasına izin versen ne çıkar..
10 temmuzda judas priest ile birlikte istanbulda olacaklar.
porcupine treenin şarkılarının çoğunun huzur verip aynı zamanda insanı garip bir sıkıntıya soktuğu göz önüne alınırsa, bu şarkı birçok pt şarkısından farklı olarak daha saf bir hüzün vermektedir dinleyene. yaz aşkı diye tabir edilen sürecin üstüne dinlenince etkisi daha büyük olur genelde. şahsen pek severim, ilk dinlediğim pt şarkısıdır, yeri ayrıdır bende.
always the summers are slipping away
find me a way for making it stay...
dırıdırıdırı...
always the summers are slipping away
find me a way for making it stay...
dırıdırıdırı...
bir porcupine tree şarkısı. sonundaki yaylılar pek güzeldir.
bu adam yakışıklı falan değil ama seksi hakkaten. çirkin de demek istemiyorum, ne yakışıklı ne çirkin bir adam, çok yakışıklı gözüktüğü fotoları da var çok çirkin olduğu da. o kategoride değerlendirilemiyor bence enteresan bi’ yüzü var herifin. ama şahsen ben beğeniyorum evet isterim.
edit: bu adam christina ricciye şişman demişti dimi? hiç şansımız yok olum.
edit: bu adam christina ricciye şişman demişti dimi? hiç şansımız yok olum.
sol framede görmemle birlikte dinleyesimin geldiği şarkı. elli yüz kere üst üste dinlenilebilen şarkılardandır. uyumam da lazım.. uyusam ayrı dert uyumasam ayrı dert şimdi.
buralardan gitmiş sanırım kendisi. ister istemez neden gitti nereye gitti diye merak ettiğim şahıstır. çünkü nerde güzel bi girdi görsem altında angelus yazıyor. aslında güzelden kastım, girdinin kendisinin güzelliği ya da komikliğinden falan ziyade, yazmış olduğu konular. zevkler renkler falan. dediğim gibi herhangi bir sebepten buraları terk eylemiş olabilir kendisi ama sözlüğe baya emek vermiş, görüyoruz bunu.
jeff buckley- lover you should have come over
hiç kutlamadığım gündür. o da kutlatmaz zaten. hediye alsam parayı çarçur ettin diye kafama geçirir. yaklaşık bi 20 yıldır doğum günümü kutlamayan adam bu, yapar. doğduğum gün kendi çapında ufak bir kutlama yapmıştır ama eminim, bi sevinmiştir falan, onu da ben göremedim. aman ben de önemsemiyorum zaten. ailecek duyarsızız biz.
bırakamayacağımı bildiğim için bırakmayı hiç denemediğim ve sanırım bu kafayla git gide arttırarak günde 2 pakete çıkardığım zehir. bir keresinde öyle fena oldum ki, "bu yaşta akciğerlerim hebaa olduğğğ" diye ağlayıp zırladım. 2 haftada zor düzeldim, koah korkusu her bir yanımı sardı, zaten alerjik bünyem var astım olma ihtimalim de yüksek. ama noldu? düzeldik aynen devam. evet mallık bu. ciddi bi bağımlılık. ama birgün bırakıcam ya, şöyle otuzlara doğru bir ilerleyeyim de. babam da çok içerdi, bıraktı nitekim. demek ki oluyor.
bayadır içmediğim bişey bu. alkollüsü yani. 4 haziran dolaylarından beri. birkaç gün önce bira içmiştim ama onu saymıyorum. rakı içene dek hiçbirini de saymayacağım sanırım.
archive için gidilir.
teomanın son albümünden bir şarkı. şarkı garip bir şekilde ayiyaiaa diye eşlik ettiriyor, evet. teoman fanı olduğumdan falan değil, bugün gsl festte izlediğim konseri etki bıraktı herhalde.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?