bilgiçlerin şiirleri

21 /
valin
hayat ne zor şey di mi
yaşamak gerek sinsice
umarsızca bağlanmak gerek birine
mutluluk orda hadi koş yakala
ama sakın durma paylaş hayatı onunla
işte mutluluk artık kapında
sarıl sıkıca hiç bırakma

söz: valin, beste: imphotep, vokal: imphotep
ludingirra
15 mart 2007

perşembe

bir insan ne kadar ölebilir...

...

yüzün, ellerin tanınmaz halde mi...
neredesin bu gece?
mezarlık selvilerinin arkadaş olduğu gecede
ateşler yakmaz, yangınlar boş
ben hala senin alevinde yanıyorum
büyülü bembeyaz başucumda kopardığım bez parçası
ya sende ki?
ağlaya ağlaya seni yıkayıp sardığım bez

kan kokuyor sevgili
siyah pelerinimi ısatan gözyaşlarım kan kokuyor
dönüp duruyorum kendi etrafımda
selvilerin altında
simsiyah bezin içinde çürümüş sevgilimi arıyorum...
sevgilimin hayallerimdeki yüzünü arıyorum.

bulamıyorum,
bir insan ne kadar özler sormuyorum
sadece yapabildiğim şeyi yapıyorum
ağlıyorum...
her yağmurda seni ararken,
yada her rüzgarda üşüdüğünde
üzerini toprak değil ben örteyim istiyorum

ağlıyorum...
beni kavuran, yalan olan aşka
bir içki şişesinde unuttuğun bana
her eve geldiğimde seni savrulmuş bulmama ağlıyorum...

kara bir yılana kurban ettiğin vücudunu
bunu bilmek harika değil mi?
tüm sessizliği, geceyi, korkuyu
benliğim ürküyor
bencilliğim kaybolmuş, ben yok, sen yok, biz yok
sana gelirken elimde bir demet nergisle
ayağım bir adım daha yaklaştıkça evine
içine girememek beni öldürüyor

kapı duvar
çalamıyorum...
üstünde kocaman bir yazı
adını görünce sevinip
dahasında ağlıyorum
fatiha oku sessizce diyor...

o şehrin tüm sokakları kan
tüm sokakları gece
tüm sokakları korku
tüm sokakları sessiz
tüm sokakları sen değil
oralar biz değil...kayıp

artık ne diyebilirim ki...
gözlerimdeki aşkı görmeni isterdim
zamansız elimden kayan en iyi arkadaş
bu beni mahvediyor
öldürüyor

bir heykelinin, bir yüzüğünün, kefen bezinden bir parça
ve kestiğim upuzun saçlarının gölgesinde eriyorum
yok olmayan

bir tek sana ihtiyacımız var
kelimelerin tükendiği yerde
bir başımayım
elimden birşey gelmiyor
saklandım öfkemin en karanlık yerine
sabitledim kendimi, seni bekliyorum

kulağımda angelica, kalbimde sen
kendiminkinden vazgeçip, senin mutluluğun olmak için,
bir kez daha mezarla dolu şehrin önünde diz çöküyor,
evinin önünde bir kez daha ölüyorum...

sevgiyle...
zevkle...

02 nisan ’08 03:17
ludingirra...

meteora
yeniden yapılanmak üzerime vazife değil
yanlıslarımı ben mi bilirim ?
yoksa kontrol edildiğimin farkında bile degil miyim?
acımak,kendi dogana kendi insanlıgına acımak
gülünc olana gülmek mi midir normali ?
hasta bir bedene saglıklı bir ruh mu önerilmeli
gezginsindir bazen sokakların hakimisindir
o sokakların acizi oluverirsin
uc noktaların degişimidir hayat
orta nokta yanlızlıgın ucundaki bilinmezlik
kol gezer kollarında zaman bakmıssın zamanı tutvermıssın
metalin enerjisi zamanın göstergesidir
anlamak bir anda oluverilis altında
işte o yapılanma
biz gibilere göre degil
hosnutsuzluk belirtileri sara krizleri
sacmalanmıs satırlardaki anlam boslugunda da var bir guzellik
hayat guzel hatalar bildik
tekrarlanıyor hersey
ve bitmek bilinmezden korkanların acizliğinde
sevgi hakikat değil yanlızlık demek...
git bi cay koy
önümde yürüyordun,
başın mağrur,
bakışların beni okşayıp geçti.
dudakların ince bir kıvrımla bükülmüş,
gözlerinde ateş...
hem de öyle bir ateş ki,
kasıp kavuran, yakan, yıkan,
parçalayan bir ateş...
gururla güçlenip alevlenmiş bir ateş...
tutkuyla ve öfkeyle çevrelenmiş bir ateş...
hem de öylesine ki yaklaşmaya korktum,
gözlerimi alamadığım bu güzellikten kopmaya korktum.
ruhum bu ikilemde, nefes almaya korktum.
sonrası büyük bir şaşkınlık...
bu korkuya şaşkınlık,
kendi ruhumdaki keşfe şaşkınlık.
ruhuma bir fırça tutuştursam,
şöyle bir tabloyu baştan sona boyasa ne olurdu diye düşündüm.
kırmızı olurdu.
can yakan bir kırmızı,
ama aynı zamanda kurtaran,
beni ve seni kurtaran bir kırmızı...
karall
(bekleyiş 2)

gözlerim yollarda...
göz kapaklarım perçinlenmiş göz çukurlarıma
tekerleğin tümsek korkusu olmuş bakışlarım
ufuk çizgisinde senin adın
kapanmıyor gözlerim
senin tahayyülünün mücerreti olmuş gözbebeklerim
seni yüreğime işleyen düzeneğin pas tutmaz çarkı
gözlerim...
seni arayan gözlerim...
hemen bitişiğinde komşusudur sözlerim
biri açken diğeri tok yatmaz
uyku haram zaten
ama doymazlar tokluk yok kitaplarında lügatlarında
adını bile bilmemişler tokluğun
her çeşit mefhumdadır yokluğun...

bastığım yer beklediğim yokluk merhalesi titriyor
her canlanışında gözlerimde tenin rengin ve sesin
basıyor yüreğimin bam teline rüzgara karışmış nefesin
ve yankılanıyor kulağımda yüreğinin avazından kopan sesin

yüreğimin imbiğinden geçiriyorum yokluğunda gözyaşlarımı
her ciriminde çarpıyor seni yüreğimin koylarına
gözlerim yaşlı yosun tutuyor yokluğunda
ben de yosun tutmuş küçük bir çakıl taşıyım
yokluğunun tokluğunda...
hasılı yokluğunda...
spongebob
dört tarafı duvarlarla çevrili bir hayatım vardı
seni tanıyana kadar
şimdi sen geldin ya
çiçeklerin açtığı
bebeklerin oyunlar oynadığı
bir bahçeyim.
nickten yana sansim yok
bilgicim ben anne bilgiç
bu ne biçim yaşam tarzı, ilginç.

kimi zaman seri eksi oy veririm
ama yinede sözlüğümü severim.

ibne dediler bana, hor gördüler beni
bi daha yaparsam görürüm ebemi.

kimi zaman kırarım bu sözlüğü,
kimi zaman yalarım bu sözlüğü.

bir sabah anne, bir sabah.. entry girerken ben,
sakın, -kalk şunun başından- deme anne!

entryme burada son verirken anne,(unutmadan,yengemlere selam söyle)
tüm bilgiçlerin hayatlarında başarılar dilerim anne...

deltanous
parıldayan geceler senin adresindir
işlenmiş kumlar ve aynalar
adımını attığın an senindir
şuhça köpürteceğin salonlar

ve her şuhun vardır bir kolonu
ancak tepeden bakmak maskelerin oyunu

ipek ve kadife bulutların
kaybettiren çığlıksı kahkahaların
bilinen tek aynaları vardır
bildiğin,
gecelerin simgesi

sarıp gümüşi sûkut dumanları
boğacak her nefesin çekişinde
dansları kılıçların saracak etrafını
köpüren salon donup buz kesişinde..

deltanous
’’şimdi ne algılayabiliyorsun sen
ne de yok sayabilirsin
sıkışıp iki ateş arasında
damlıyor kalpten ter
parmakların değiyor hakikâta
meğer iğneymiş mermer’’

delta
akhillius
açayım tek tebessümüne
solmadan son kez su ver bana
hasret çok ağır geldi
yazık değil mi bu zayıf dallarıma
istemiyorum başkasından tek kelam
yok mudur bana tek sözün
çatladı bak toprağım
eğer göstermessen bana yüzünü
gün gelip bende solacağım
o zaman oluşturduğum göremiyeceksin
güzelliklerimi...

yetmedi mi hadi ama
söz batmıcak tek dikenim
vermiyeceğim sana tek acı
ama kuruyorum artık sensiz
düzene sok hayatımı
ilgilen benimle
konuş benimle
açayım bu bahara...
akhillius
bazen hiç bir şeyim
bazen boşlukta gezen gölge
oturuyorum taşın başına
iki elim başımda düşünceli
bazen geliyor aklıma ölümüm
bazen doğmuyorum yeniden
aklım çıkıyor içimden
yağmur yağıyor kalbime
bazen sevmiyorum kendimi
bazen çok yanlızım
olmuyor hiç bir şey esikisi
gelmicek belki ruh eksiğim
bazen isyanım var düzene
bazen sessizim ona buna
gelmiyor içimden çırpınmak
kalıyorum kuytumda uykusuz
bazen basmıyor efkar hüzünle
bazen geliyorlar grup grup
özlemiyorum hiçbirinizi
ama olamıyorum bensiz benden içeri...
akhillius
olmayacak galiba
eskisi gibi her şey
sevmicek micek galiba
beni ben olduğumdan
unuttu gidiyor bak şimdi
sessizliğimde çığlığım
kaldım burda bir yerde
elimde saf duygularım
yüreğimde kapanmaz kocaman
yaran...
steroid
coştun yine deli gönül
sular gibi çağlarmısın
kalbim arıza yaptı abla
bi zahmet el atarmısın..

ye beni bandır bandır
elini ee.. botuma daldır
asker olmak kolay değil
aldığım yüzük bakırdandır..

iq düştü seksene
sanırım ekmektendir
bunu bulamayan da var
şükretmek adettendir..

izmirliyim esmerim 1,82 boyundayım
kumarım kahvem yok iyi insan huyundayım
yalnız biraz balkanlara meyilliyim
ara sor sağlam yerden kefilliyim..

artık geleceğin varsa da gelmem sana dersin
nerden yazdım bu şiiri allah belamı versin
gerçi sen de biraz terssin
sktret, seni seven öle sevsin..

gönderen: j. er steroid

alıcı: 2000 km batı
meteora
saçlarının kıvamı ve vücut sıcaklığı
solgun akşam güneşinin pariltilari gibiydi
alabildiğine uzanan saçları
kaybolduğum o uçsuz bucaksız hayalgücüme eş değerdi
yapılandırılmaya muhtaç hayalgücümde
bu kadar gerçeklik kokan özel bişilerin olmadığı varsayımlarım beni yanıltmaya başlamıştı
senin benzersiz vücut sıcaklığını hissettiğimden beri
şaşkınlığımı bile doğal karşılamaya başladım
hüzünlerim bilinçaltımda başka formlara büründü
ve zamanın olup olmadığını bile göremiyorum
birkaç basit kelimeyle özetlemek istiyorum
seni seviyorum hayat kadar geerçek
ölüm kadar karmaşa ve basitlik içeren duygularla
karamsarlığımın altında saklı anlatması güç hisler
seni sevmenin verdiği yükümlülükler
hayalgücümün bile ulaşamadığı bi yoğunluk
aynı ölçüde saflık ve duruluk
umut sandığım kırık hayal parçacıkları
ve birleştirince senin resmini içeren eşsiz bir tablo
itiraf etmek gerekirse benim için hiç varolmadın
yaratılmış muhteşem bi hayaldin
sadece gerçeklik hissi uyandıran
basitliğin altına gizlenmiş korunmaya alınmış
aşkın ta kendisiydin ...
beyazatliprenses
seni rahatlatacaksa eğer,
git hemen,hiç durma...
inceldiği yerden kopacaksa eğer,
sakın gözlerime bakma...

içinde azıcık sevgi kaldıysa eğer,
kendini bırak yollara
ve bir daha,
sakın karşıma çıkma...

üzmemek istiyorsan eğer,
sakın sarılma,yaklaşma bana...
bir daha adımını atma,
ne bu şehre,ne bu sokağa...





beyazatliprenses
gitme diyecek gücüm yok,
gururumu çiğnemişsin,ona söz geçiremiyorum...
alışkanlıkmış bizimkisi,
farkediyorum ama etmek istemiyorum...
artık içeceğim kahvenin tadı yok,
biliyorum,hissediyorum...
bundan sonra yelkovanın ne kadar yavaş hareket ettiğini,
zamanın sensiz geçmeyeceğini,
öğrenmek istemesemde öğreniyorum...

alışkanlık olsa gerek,
severek ayrılmayı da öğreniriz elbet!

21 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol