cerrahta şöyle der: "iki insanın paylaşabileceği en mahrem duygu aşk ya da arzu değil, acıydı.."
şu yağmurlu istanbul gününde aklıma gelmişken, kendileri der ki:
"yanında seni ısıtacak biri varsa, üşümek gerçekten güzeldir..."
"yanında seni ısıtacak biri varsa, üşümek gerçekten güzeldir..."
"neden bazı kimselerin yokluğu, varlıklarında ummadığımız kadar büyük bir boşluk bırakıyor içimizde?" diyen yazar.
şiirin en üzerine konuşulası kısmı belki de şudur (belki de değil):
"bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın
ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir.."
"bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın
ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir.."
le periple de baldassarede "aşk her zaman davetsiz bir konuktur. rastlantı ete kemiğe bürünür; tutku bükemediği bileği öper.." demiştir.
"unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum. birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum. o kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum, vasıfsız keder." diyen adam.
iyi bir bilgisayar gerektirir. yoksa nikotin+şarap manyağı olursunuz.
"birini sevmeye koyulmak başlı başına bir iş, bir girişimdir. güç ister, yürek ister, körlük ister. hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumun üstünden sıçramak ister; düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu..." diyen adam.
akdeniz salgınında şöyle der:
"biliyorsun, bizim her türlü yalnızlığımız
yeni bir dil olacak yarın.."
"biliyorsun, bizim her türlü yalnızlığımız
yeni bir dil olacak yarın.."
"düşün; kör, sağır ve dilsiz çölde gidiyorlar ve sağır ölüyor. dilsiz, köre, sağırın öldüğünü nasıl anlatır? seni sevmek sadece dilsiz kalmak değil, dilsizin böylesi olmak işte..." diyen yazar.
keçiboynuzu pekmezi gibi bir insan.
ingvar ambjørnsenin tanımıyla: "bir kıymık saplanmıştı içime... kimseye belli etmeden acı çekiyordum. en büyük acı, başkaları ile paylaşmaya cesaret edemediğin acıdır."
"sustum, anadilim sensizlik oldu.." diyen adam.
bir turgut uyar şiiri.
kent sabahıdır, bilmemek olmaz, çıkardı
kendisiyle bir uğultuyu çıkarırdı sokaklara
yıkanmış o ağız kokularından, çoğalmalardan
sen bir susun, bağırmak benim işim
ağırım, isyanlara doğruyum, yataklardanım
-üstüme sinmişliğin var-
işe yaramaz şeylerin güzelleştirdiği dünyada..
kent sabahıdır, bilmemek olmaz, çıkardı
kendisiyle bir uğultuyu çıkarırdı sokaklara
yıkanmış o ağız kokularından, çoğalmalardan
sen bir susun, bağırmak benim işim
ağırım, isyanlara doğruyum, yataklardanım
-üstüme sinmişliğin var-
işe yaramaz şeylerin güzelleştirdiği dünyada..
penis boylarıyla ilgili yayınladığı istatistikler seyahat etmem gereken ülkeler listesini güncellememi sağlamıştır. teşekkür ediyorum.
"ilk sevgilim çikolata kokardı,
son sevgilim ölüm.
aradakilerin kokusu yoktu,
ben ölüm kokan son sevgilimi sevdim en çok..." diyen kadın.
son sevgilim ölüm.
aradakilerin kokusu yoktu,
ben ölüm kokan son sevgilimi sevdim en çok..." diyen kadın.
çok güzel bi maç oldu. penaltılı maç güzel maçtır bana göre. heyecanlı oluyor.
yekta kopan şöyle bir şey yazmış:
"sevgilim...
ya da artık sana ne dememi istiyorsan? diyebilir miyim peki, sence
dilim varır mı?
sevgilim...
meğer her ayrılık sevdiğin bir şairin intiharı gibiymiş. beden kendini sonsuza gömüyor, sadece dizeler ve duygular kalıyor geriye. şu anda, tam da şu anda o ruhumu silkeleyen öpüşünü hatırlamaya çalışıyorum. olmuyor. gözümün önüne o sahil kasabasındaki evde -sahi neresiydi orası?- teninin bilgeliğini katarak yaptığın domatesli makarna geliyor. komik değil mi? gül o zaman, sen hep gül. dalgalar denizde dansediyordu, senin omuzların kıpır kıpırdı. bir metin okumuştun sonra, sen mi yazmıştın alıntı mıydı hatırlamıyorum, keşke bir satırını hatırlasam. buğday nasıl makarna oluyor, demiştim. oluyormuş meğer, her şey olabiliyormuş. şimdi dalgalar başka kıyılara vuruyordur lacivert bedenlerini. peki senin omuzların nasıl?
sevgilim...
meğer her ayrılık cesur bir bedelmiş. ama şu anda hatırlayamasam da sakın dudaklarını unutmamı bekleme benden. bir diyet gerekiyorsa eğer, artık makarna yemem. komik değil mi? gül o zaman, sen hep gül... "
"sevgilim...
ya da artık sana ne dememi istiyorsan? diyebilir miyim peki, sence
dilim varır mı?
sevgilim...
meğer her ayrılık sevdiğin bir şairin intiharı gibiymiş. beden kendini sonsuza gömüyor, sadece dizeler ve duygular kalıyor geriye. şu anda, tam da şu anda o ruhumu silkeleyen öpüşünü hatırlamaya çalışıyorum. olmuyor. gözümün önüne o sahil kasabasındaki evde -sahi neresiydi orası?- teninin bilgeliğini katarak yaptığın domatesli makarna geliyor. komik değil mi? gül o zaman, sen hep gül. dalgalar denizde dansediyordu, senin omuzların kıpır kıpırdı. bir metin okumuştun sonra, sen mi yazmıştın alıntı mıydı hatırlamıyorum, keşke bir satırını hatırlasam. buğday nasıl makarna oluyor, demiştim. oluyormuş meğer, her şey olabiliyormuş. şimdi dalgalar başka kıyılara vuruyordur lacivert bedenlerini. peki senin omuzların nasıl?
sevgilim...
meğer her ayrılık cesur bir bedelmiş. ama şu anda hatırlayamasam da sakın dudaklarını unutmamı bekleme benden. bir diyet gerekiyorsa eğer, artık makarna yemem. komik değil mi? gül o zaman, sen hep gül... "
"istediğin zaman ışığı söndür, senin karanlığını da tanır ve severim..." cümlesinin sahibi.
bu maçta zenci bi adam var, sürekli hakemi azarlıyor. ne zaman başımı çevirsem hakeme koşup bazı cisimler sallıyor. terbiyesiz biri gibi. o yaşta adama hiç yakıştıramadım. otur adam gibi anlat derdin neyse, neden bağırıyorsun adamcağıza yani. ayıp.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?