confessions

wereyda

- Yazar -

  1. toplam entry 347
  2. takipçi 1
  3. puan 50431

acılarla yogrulmak

wereyda
alı$maktır herhalde; emin değilim.
her nasıl ki sofistler insanın bembeyaz bir sayfa olarak dünyaya geldiğini ve daha sonra kirlendiğini söyleseler ve özdemir asaf tarafından da doğrulansalar da ben buna inanmak istemiyorum. kirlenmek için temiz yaratılmı$ olma fikri, sıkıntısız olarak gelinmi$ dünyada acılarla kar$ıla$arak onlara bağı$ıklık kazanmak ile bağda$ıyor hastalıklı dü$üncemde. dayanabilmek uğruna tecrübe etmek, tebessüm için tahassür ve devamında tahammül.. kendi yağında kavrulma ayinrinden bık-a-mayacağımızı anladık.

"acıdar doğar insan, doğarken ağladı insan vs.. vs.. vs.."

ruhun gençle$tirilmesi içinmi$ bedensel ya$am,
ölüm denen karnedeki tek kırık notmu$ acı.

ayrılık yıl dönümü

wereyda
dünya`nın hala döndüğünün, hayatın, $iirlerde $arkılarda filmlerde bahsedilen o karamsarlıktan, o vuzuhsuzluktan farklı olarak devam eden bir zaman toplamı olduğunun, ağlamanın ve sızlanmanın mazo$izmin kendisi olduğunun göstergesi olduğunu akla kazıyan 365 gün 6 saat sonrasıdır..

belliydi. kimbilir`lerin ke$ke`lere; belki`lerin acaba`lara dönü$mesinden, bu metamorfozun bir son`u hazırlamasından ve içki $i$elerinde kaybolan dipsiz hatıraların artık eskisi gibi acıtmamasından belliydi.
bile bile lades`lerle bıçaklanmı$ zamanın hayatımızın mantar panosundaki koca bir eksi i$areti olmasından da anlayabiliriz bunu.

- - antrakt - -

evet ayrıldık. ve ben seni çoktan unuttum. artık yalnızca unuttuğumu hatırlıyorum.

yaratan irade yikicidir

wereyda
... böyle buyurmu$tur friedrich wilhelm nietzsche,

yaratabilme melekesine sahip olanın yıkabilecek güce de sahip olduğunu açıklamaya çalı$ırken. tanrı`nın zaaflarından bahsetmi$ aslen; "olsaydı eğer, tanrı olmamaya nasıl katlanırdım?" diye sorarak, son raddede derunî.

hemen silebilirim bu entryi. [anladın değil mi?]

imla kurallarına uygün hayatlar

wereyda
(tepenot: imla kurallarıyla ve noktalama i$aretleriyle kendilerine eğlence sağlamaya çalı$acak olanlara yıldız kaplan`ın albümünü hediye edeceğim. yapacağım bunu..)

hırgürden arındırılmı$ yalın ya$amlar olarak betimliyorum ki bireysel iç huzura eri$ atraksiyonu için bir giri$imde bulunmu$ sayayım kendimi. az asidik, zaman zaman nim bazik; gürültünün prelüd $eklinde tezahür ettiği, karmanyolacı hislerle katmerlendirilmi$ marjinal safsataların sufli/pestenkerâni addedildiği ardülkelerdeki insan ya$amlarıdır bunlar..

yapılacaklar listesi her daim hazır olan, balkonundan hayalet bakkalına sepetler indiren ya$lı kadınları ve programlanmı$ yalnızlıklarının ortalama maliyetini kar$ılayabildiği ölçüde kendi mutluluğunda kavrulan basit, daha doğrusu, arı ve s`empatik ihtiyar adamlarıyla, yurdumun dört bir yanına yaldız yaldız saçılmı$ ömür toplamlarının hayal izleğimde bıraktığı ayakizidir..

virgülden sonra bo$luk bırakan genç kızların ilk âdetleridir sûretlerinde yol yol yarıklara sebep olan utanç. elma kabuğu kokusunu saçlarında ta$ıyan, kanayan dizlerine aldırmaksızın sokakaralarında ko$u$an çocukların özgürlük tebessümüdür. hani artık kısa geldikleri için $ort olurlar ya bazı pantolonlar, hani onların alalanması hep çama$ır sularının hikmetidir ya; hani evrim bazen sadece yazlık sinemada kız arkada$ına gazoz alan çocuğun avuçiçinin büyüdüğünü hissetmesidir ya.. öyle.

$imdi unutulmu$ imla kuralları e$liğinde, unutulmayacak imha kuralları in$a eden aymazlığımızla mutluyuz. ve soruyor belki de pentagram aracılığıyla tarih,

"evrim bunun neresinde?"

anne

wereyda
(bu entry aslında duygusal öğeler içerir)

uzun uzun ara$tırdıktan sonra formülize etmeyi ba$ardığım kutsal varlık..

form :
1 adet insan.. aslında fazlası; kalbindeki atı$ın sekonder nedenlerinden biri.

endikasyon :
anne insanı, depresyonun ve buna eşlik eden anksiyetinin, ayrıca bulimia nervosa, anorexia nervosa ve obsesif - kompülsif hastalık tedavisinde endikedir. ayrıca sevgiye ihtiyaç duyulan zamanlarda sığınılan bir liman olma özelliğine binaen; hayat denen saklambacı her zaman sizinle oynamaya razıdır. hassas mikroorganizmaların etken olduğu hırs, yapaylık, dalga geçme gibi enfeksiyonları ile nefret ve mutlak a$kın tedavisinde endikedir. gerektiğinde enfeksiyonun yerine göre gerekli cerrahi müdahale uygulanmalıdır. ayrıca spastisitenin e$lik ettiği duygu eksikliği, hüzünlenme veya gerçekleri farkedememe gibi sorunların önlenmesinde de etkili olduğu laboratuar deneyleriyle ispatlanmıştır. (isviçre bilimadamları öyle diyor!) anomali olu$umunda etken olanları tek tek siler. ak$amları çay yapar.

kontrendikasyon :
ha bire sevesiniz gelir onu. gece üstünü örtesiniz; dertlendiğinizde yaktığınız sigaraya karı$masına bile aldırmamanız.

uyarılar :
anne insanı, etkisini gösteremediği zamanlarda ki$ide minumum 2x negatif, maximum sonsuz x negatif etki yapar. üzülmek gelir elden. o kadar!

yan etkiler :
sevginizin büyük kısmını ona harcadığınız için sevgiliniz tarafından terkedilebilme ihtimaliniz yüksektir. pilav yapmayı öğretemez belki size ama; sevmeyi öğretebilir. ilk kez seversiniz birini. doğduğunuzda daha, a$ık olursunuz. her erkek ilk annesine a$ık olur, dersiniz benim gibi. duygularınızı saklarsınız ondan, ona gösteremezsiniz süveydanızı kıpra$tıran aydınlığı. ah annem, dersiniz. artık uzaktasınızdır.

etkile$im :
bir tek hayat arkada$ınıza ihtiyacınız vardır kar$ı cinsten. bulursanız; ne alâ?

doz :
bütün olarak ve tek seferde kalbin içine yerle$tirilir. anne insanı alan kalp tik tak etmeye ba$lar artık. $iir yazarken kullanmayınız!

e$değer :
taramada e$değer bilgisi bulunamadı.


(bu ba$lık aslında nükleer ba$lıktır)

yokluğunda çok kitap okudum

wereyda
mustafa sandal $arkıcısının neredesin adlı $arkısında geçen ve beni "ulen ne piç adamlarsınız yahu, iyahah" $eklinde güldüren vecize..

hangi insan evladı böyle bir izahatte bulunur, anlamak mümkün değil. kız gitmi$ oğlum i$te, sen ardından kitap okusan ne yazar, kutsal kitap yazsan ne yazar artık.. hem bu nasıl bir ölü romantizmidir ki soğuk noktalardan akı$kan bir mecra bulup sıcak bir aura olu$turmasını bekliyorsun sen? sibel can da $u nane devri çocuklarını anlatsa da biz de rahatlasak bi`de hani..

annem de seviniyor

wereyda
arkada$ ortamlarında da$$ak konusu olmu$ lirik.
gülben ergen’in pergelle ergen zihniyetin beynine kazıdığı çok ekolu bir salakla$ma ritüeli.

"laydırı lay lay
ben güne$ sen ay
annem de seviniyor"

bu ne gülben? gülme, açıkla bana.
canın çıksın, allah belanı versin gibi $arkılar yapan israil yk, nane nane diyen ajdar enik yetmezmi$ gibi bir de senin annenle mi uğra$alım yani? olayın nedir, yani sen ba$arısız olması durumunda annesi tarafından azarlanan kaç insan var $u ülkede biliyor musun? evliliğin ikinci yılında da torun hasreti çeken bir anne, kızı orospu olmu$ bir anne, kendisi orospu olmu$ bir dünya anne varken, senin annenin bu her $eye sevinen hâli beni ciddi derecede dü$ündürüyor.

ben ki;
mahalle maçında dömi voleyle gol atabilen bir zıpçıktı iken bile eve terli geldiğimde annemden azar i$itirdim.
ananı da al git gülben.

küçük dağları ben yarattim

wereyda
götüyle gökyüzü arasındaki mesafeyi sabitleyemeyen ziyan tipleri bilirsiniz..
ben $uyum, ben buyum diye kendilerini tanımlamak dı$ında reel ya$am(ın)a gıddım katkı sağlayamayan tatlı su geronimoları, çerçeveden bakıldığında kocaman bir götten ibar-et’tirler. kendilerini yönetici molekül sanan, sağa sola emirler yağdıran, kendilerinden izin/icazet istenmesi gerektiğini dü$ünen latimerya beyinlilerin favori cümlesidir i$te bu: küçük dağları ben yarattım!

allah allah; sen $imdi ne diye bu insanları tenkite tabî tutuyorsun diye mesaj atan olursa entry kendisine otomatik yanıtım olacaktır. sistem beni iterse, ben sistemi sikerim.

spoonerism

wereyda
entelijansiya mensuplarının marrowsky’de dediği $eyse eğer bu ve "ka$ıkçılık" olarak türkçeye tercüme ediliyorsa,
sürç-ü zeban olarak halk deyimine aldığımız bu tanımlama bizde en fazla,

- yarayan kana
- yumuklu sucurta gibi tilt olunan söz gruplarında rastlanıyorsa, wereyda’da kalkar ve der ki, snooperism mna goim!

sokam susağınıza. ayh; susam sokağına ho$geldiniz.

eksisin ama insanlıgin eksik

wereyda
liriksel tepki gibi görünen bir çocukluk.
ceza diye bir herif var. yok raptir, isyandır, insanın içindeki reddetme arzusunun gülümseten rhymelar aracılığıyla polifonik olarak izaha tabi tutulmasıdır falan bir sürü zırvadan bahsederken, lolipopülist olduğunu unutmu$ bir aklıevel olarak ek$i sözlükü ele$tirmek gibi bir ka$kavallığa ba$vurmu$ bir de bu.

"ek$isin ama insanlığın eksik. yazarım ben kalemim dik!" (dick de olabilirmi$!)

yahu sevgili karde$im,
konserlerde çıkıp kıraç’a "götümü ye" demekse eğer senin rap dediğin; ya da eziklik belirteci olan aba altından sopa gösterme durumu ise ben de sana rocco’yu hatırlatırım. hani $u reklamlarında hasebin fuat’la yaladığın $eker değil ama bu, bildiğimiz rocco i$te: rocco siffredi! o, senin yaptığın $u müzikalitenin aynısını kadın vücuduna bir uyguluyor ki sorma. didaktik yakla$ıp, dil darbeleriyle rakibi sürklase etmekte üstüne yok rocco’nun.. bence izle onu; öyle iki tane kıçıkırık lâfı hıçkırmadan söylemekse eğer senin sanat anlayı$ın, biri bana anlatsın derim ben fındık kurdum balparem.

ek$i’mesen iyi olacak ceza. her suçun bir ceza’sı var unutma. unutma beni, unutama beni.

ölümden geleni yaptım

wereyda
elden gelenlerin bittiği bir hudut var ve belirsiz aslında genelde; hah, i$te tam da ondan sonra ba$vurulan bir stepne feragat kapsulü mevcut: “elimden geleni değil, ölümden geleni yaptım!” cümlesiyle, derin bir tiradın sonuna pırlanta bir kılıç gibi çakılı kalan; ya$amın metresi olan ölüm ve ölümün eğittiği ölümlü bedenlere asılı kalan ölü soru i$aretleri, ölenlerden kalan..

“her üçgenin ortasından katil bir tanjant geçer !”

(azrail`in adını kanser koydular.
dedenin kanserden ölmesi, suların hangi yaralarından döküldüğü meçhul deniz kabuklarıyla doldurdu kıyıları, rıhtım birikintisi bir $or$ak hüzünle sarmalanan kalp, kızgın yağlarla dövülmü$ çekiçlerin "de$onghhk!" diye beynimize ineceğinin sinyallerini verdi. öldü dedem. dedem beni gülhane parkı`na götürmeden öldü. götüremeden öldü. tav$anları gösteremeden.
oysa; hastalara umut vermenin yasaklandığı bir çağda, 367`den cumhurba$kanı yapılan bir devirde ya$ıyoruz: dedem 62`den tav$an ordusu yapardı. donnie darko`da ba$rolü kapardı.)

elden gelenlerin ula$tığı bir $ahika var ve gelirsiz özelde; a-ha!, i$te ondan sonra ba$vurulan bir transpozisyon hamlesi mevcut: “sesimden fazlası ula$sa sana, yırtılır geceliği ölü gelin-cik-lerin!” cümlesiyle, monologların sonuna kanlı bir kama bir saplanan; ya$amın deri deği$tirmesi ölüm ve ölümün seyirttiği ülkelerde yakılı kalan bayrak direkleri, gidenlerden kalan..

“ölen ku$lar $iir olur / ku$ öldürenler $air olur !”

(azrail`in adını kanser koydular evet.
yeğenin kanserden ölmesi, gülsuyu tülbentlere sarılı bıraktı içlerdeki heybetli dağı, heyalanlara ve orman yangınlarına a$ina olan kalp, kolajlanmı$ apselerin "bang bang!" efektiyle di$etlerimizde patlayacağını müjdeledi. öldü gitti küçücük yeğen.
bir bisiklete binemeden. bir misketi tanımamı$ken hem de. henüz dizleri bile kanamamı$ken. oysa; ilaç $i$elerinin berisinden dünyaya bakanların olduğu bir ömür skalasında, üniversitelerinde hâlâ türbanın tartı$ıldığı bir yarımadada ya$ıyoruz: coğrafyamız, topoğrafyamız dahi yarım; yarım kaldı biberonundaki sütü yeğenimin.)

elden gelenlerin karma$ıkla$tığı bir hendese var ve tesirsiz aslında kriminalde; hah, tam da ondan sonra ba$vurulan bir intihar te$ekkülü mevcut: “seksen sekiz martı dola$ır cesedimin üzerinde, takımyıldızlara inat!” cümlesiyle, epilogun dibine kahpe bir hançer gibi tıkalı bırakılan; ya$amın diploması iken ölüm ve ölümün eprittiği belleklerde kurumadan kalan tuzlu matem giryeleri, terkedenlerden kalan..

(azrail`in adını kanser koydular evet ulan.
dayının kanserden ölmesi, gözlerine susmayı öğreten beni, kıyımlara ve intiharlara alı$ık yaratılmı$ $u siktiğimin kalp, naylon po$etlere hapsedilmi$ yağmur tanelerinin "ipil ipil!" aranjmanıyla tenimde söneceğini haber etti. öldü gitti i$te dayı. son rakısını içemeden, sek. son voltasını atamadan, yek. oysa; yakı$ıklı delikanlıların asıldığı bir sömürgede, bankalarında yılan kuyrukları olan bir memlekette ya$ıyoruz amına koyayım: dayım yılanlardan korkmazdı. yalan, derdi. yalandan kork, derdi. son yalanı, gitmeyeceğimdi.)

“bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden !”

(..)
bir gece siktir olur gider tüm sevdiklerin: terkederler bu karton dünyayı.
ama sen,
sen üzülme ey çocuk azazil,
ölünden geleni yaptın sen..

celismek

wereyda
konunun genelden özele indirgenmesi hâline de tekabül eden "canlı" - "insan" nedenselliğinden hareketle;
insanlara mahsus bir "özel"lik olduğundan bahsederek giri$ yaparsam sözlükteki tek-tip entry furyasına bir hakarette bulunur ve aslında kendi meramımı anlatırken izlediğim çizgiden $a$arım: çeli$mek!

ülkülere aykırı hareketten yargılananlar var; ideallerine aykırı hareketten yargılananların yan koğu$undalar hemen,
ülkü ve ideal, öyle ayrıksı ama öyle aynı mânâda.. ben sana "sevme beni!" derken ne kadar ciddiyetsizsem, sen de bana "git!" derken o kadar pespayesin, durumu.
yalanın insan hâli: çeli$mek!: insanın yalan hâli!

(melankolik sabahlarda bileklerinin kesiğine parmaklarını sokan bir adamım ben)
$imdi beni ele$tirenlerle, benim ele$tirdiklerimin aynı olduğunu gördükçe burada yazmanın ne kadar önemli olduğunu farkediyorum, dedi wereyda. çeli$ki mi dedi biri?


piatonik aşk

wereyda
ne zaman attila ilhan diye biri geldi dünyaya.. ne zaman $iire yöneldi ya da yönlendirildi ve ne zaman "pia" gibi bir güzelliği bah$etti bizlere; i$te o zaman bu kavram girdi bizim( ya da sadece benim ) hayatım(ız)a.

arar durursun o diğer yanını. diğer yanın senden kaçar, sen kovalarsın. o vapura binmi$tir artık, sense daha iskeleye yeni varmı$sındır, o martılara simit atarken sen, martılara küfredersin; o istasyonda yalnızdır, gelecek tren`i beklemektedir, sense bir öküz gibi altgeçit merdivenlerinden a$ağı ko$maktasındır. o alır ba$ını gider, geçmi$ini sende unutur, o alır ba$ını gider, ıslıklarını sende unutur.

ve öyledir ki ve gerçektir;
bazen deği$ir dokusu hayatın. pupadan iriba$a atlamaktaki bir kurbağanın sessiz iniltisi sarar $ehr-i bedenini. sessizliğin tek ses, siyahın tek renk olduğu gecelerin sayısı artar. i$te oralarda bir yerde platonik a$k gaz çıkartır. "ben burdayım!" mottosunu duvarlara asiste eder insan.

(( a$k`ın tanımının yapıldığı o lanet günden beri; feyz alınacak duyumsamalarını yitirmi$, bazen sırf mazo$izm bazen ortam esnekliği, bazen de trend gereği derbeder ya$amaya ba$ladı bahçemdeki ölü ku$lar. arada bir yem veriyorum, biraz konyak veriyorum konu$uyorlar. geçenlerde biri: "anüsümü satılığa çıkardım, bıktım dünyaya sıçmaktan" demekten alamadı kendini. sonra? sustu..!! ))

susu$unda tanrısal bir haz varmı$ gibi, yalnızca susmasını, sana o susu$
ân`ının agnostik büyüsünü aksettirmesini beklersin. parmakuçların ne$terdir. rüzgardan yere dü$en esrik bir güz yaprağı gibi darmadağın olmaktansa, cesareti bir gerekçe bilip anla$ma yaparsın ruhunla. [evet, susmalıyım, ama $imdilik..]

yüzünden elediğin o en tatlı masumiyet tablosunu çerçeveletip duvarına asma ân`ı. ya$amsal sorumluluklarından istemsizce sıyrıldığın, tüm gerçekleri unutup, tüm görevlerini unutup, o`na bir adak olarak kendini verdiğin zaman ba$lıyor galiba ofsayta dü$meler.

(bkz: a$kta ofsayta dü$mek)

aşk üstesinden gelir

wereyda
love will overcome: eğer a$k, birini bulup kendini kaybetme durumuysa ve sen bunu böyle kabul etmeye artık "kendi"ni alı$tırdıysan, teslimiyetçi bir edayla bezenmi$, aklı ve mantığı ve realiteyi ve "a$kdı$ındakalantümgerçekleri" es geçerek bu lafı dersin i$te.

"derlenir-toparlanır; dü$er-acır-kanar ama yine de düzelir" diye bir ko$ullanmanın içinde kendini bulduğunda, eksiklikler, yaralar, yalanlar, sınırlandırılmı$ özgürlük, mesafeler ve tüm olumsuzluklar silinir gözünde; "inceldiği yerden kopmaz karde$im!" demeye ba$ladığında ise artık çok geçtir.

heyy.. $aka yaptım korkma. geç falan değil: a$k, üstesinden gelir. a$k üstünden gelir sağlarsın, korkma!

j harfinin tahrik edici etkisi

wereyda
var.
böyle bir $ey var.. ben bizzat $ahit oldum.
penisin bazı durumlarda aldığı $ekil j`yi andırdığı için bu duruma esin kaynağı olabilir mi, diye dü$ünmedim. dü$ünce trafiğim taksim - be$ikta$ hattı değil benim ama yine de birkaç saniye güldüm bu duruma..

j zaten sözlükteki en elegant harf: bir cümlede kullanayım diye can atanlar tanıyorum. çevrem geni$, yarıçapım dört hektar.

"jakuziye atlayan jale`nin yırtılmı$ jilesini dü$ündü feyyaz"
cümlesini okuyan çocuğu dü$ün.

- ali örtmenim sinan bo$aldı!


yağmurdan sonra şemsiyeye ne gerek var

wereyda
i$ i$ten geçtikten sonra artık yapılabilecek çok fazla $ey olmadığını belirten cümle.
yeri, zamanı ve mekânı kaçırmak, anakronist ve/veya gecikmi$ biri olmaktır artık insanı saran bilinçsel zar. yani sen istedin ama olmadı; herhangi bir çaba, emek ya da efor sarfetmedin ve hakettiğini buldun.

misal;

az evvel bir dostun borç istedi senden. olmaz, dedin. vermedin ona istediğini. büyük bir meblağ idi belki ya da küçümsenecek kadar az`dı. ama vermedin i$te. verseydin kesinlikle pi$man olmazdın. $imdi $urada oturup bana sigara uzatmaz, "abi acaba verse miydim be, hea?" demezdin. salaksın çünkü sen: etten ibaret olduğun için koku$mak senin tek gerçek neticen olacak. hayat denen $ey sona erdiğinde toprağın altındaki bedeninin üzerinde kurtçuklar, yılanlar, böcekler ve "ke$ke"ler olacak.

ki;

sen zaten hep geciken, asla vaktinde olaya müdahale edemeyensin. din bile sana dogmatik olarak geldi, adını ba$kaları koydu, isteklerin hiç sorulmadı sana; hiç fikrin alınmadı. alındın i$te. yitirdiklerin hep bunlar....

kaybettin i$te.
yağmur kadar ıslak olsan neye yarar?

yazlik sinemaları özlemek

wereyda
özlemek, insanoğlunun $uur yitimi ânında duhul eyleyen özelliklerinden biri olarak tanımlansa da jitterbug perfume`de, aslında günümüz $uursuzluklarına, riyalarına ve lekelerine kar$ı aldığı bir oto-önlem olarak da anlamlandırılabilir bu satıhta.

sıcak para, ili$kileri soğuttu; soğuk sava$, kanın sıcak akmasına sebep oldu. iyi, kötüyü yendi: kötü oldu; zıtlıklar dengeye ula$mak için iç mantıklarından feragat ettiler ve franz kafka`nın da üzerinde durduğu "iyi, rahatsız edicidir" sorunsalıyla kar$ıla$tı insanoğlu. darülbedayi bitti, yazlık sinemalar eski bir $arkının hatırda kalan eksik nakaratı gibi, "dilimizin ucunda bir yerde" kalakaldı.

büyükler anlatır-dı nostalji seanslarında; eskiden, derlerdi, yazlık sinemalarda bir saflık, bir çekince, bir kendini rahatlıkla ifade edememe durumu vardı. kızlar bize, biz kızlara açamazdık ardülkelerimizi. zordu öyle, basit değildi.. bekaret kemerinin vitrinlerdeki yerini almasına birkaç yüzyıl var sanırdık. ankara gazozuyla manitaya yana$malar, hisli film kahramanlarının poser duru$larını transplante etmeler yüzlere, aksak bacaklı iskemlelerde ayakta durma sava$ları vardı en fazla. güzel denebilirdi, evet evet, güzeldi.

[ne oldu peki?]

artık efendi gibi ü$ünmüyor sanki; sırtlara geçirilen hırkaların korunmasında ama yine de titreyerek çekirdek çitlemeler yok; filmlerimizi evimizde seyreder olduk, visidilerimiz ve bilgisayarlarımız var artık, metropol yalnızlıkları ve bireysel ölümler var, ecel yerini virüse bıraktı, azrail uykuda.

yazlık sinemaları özlemek,
onu ölümsüz kılmanın belki de tek yolu. tek yol, özlemek.

çok bilen çok yanilir

wereyda
(önbilgi: ceza hukukunda kullanılmı$ "soyut kural yontemi", tüm ayrıntıları ve tüm olasılıkları hesap etmek sûretiyle ceza-i müeddiyeyi uygun gördüğü için yerini günümüzde "somut olay metodu"na bırakmı$tır.)

nedendir salt cevabı yoktur; insanoğlu en fazla bilgelerden ve delilerden ürker. dehaları da delilerle aynı zümrede değerlendirmeye programlanmı$tır bir insanın beyni çünkü. çok bilenle hiç bilmeyenin bu kıyasına da kimseler $a$ırmaz: $aka gibi ama gerçek!

bilenlerden ve bilmeyenlerden beklediklerimiz ile onların bize gösterdikleri arasında çoğu kez bir nüans göremiyoruz ve $artlandırıyoruz kendimizi. bileni de, bilmeyeni de, bilemeyeni de ortak baskı odağının ortasında biçare bıraktıktan sonra da onların yanılmasını istiyoruz. çilecilik ya da o popüler tabirle mazo$izm içimize i$lemi$.
(aydınları yakmamız da, akıl hastalarını dövmemiz de bu yüzden belki.)

ve yanılıyor o çok bilen. `çok bilmi$` dediğimiz için yanılıyor bir ihtimal; birikimini küçümsüyor ardından ve algıcı olup çıkıyor.

"yine insan insanı yeniyor i$te"

$imdi o çok yanılan çok bilmi$, satırlarına son verirken kendisine bir sigara yakıyor. tüm pasif içicileri zehirlemek ise son planı.

ayrılıklara alışmak

wereyda
mesele tek bir ayrılıkla sınırlı değil. ayrılıklardan bahsediyoruz evet; kendinizi bilmediğiniz zamanlardakiler, kendinizi bilmeye ba$ladığınız zamandakiler, kendinizi bildiğiniz zamandakiler ve -herkese olur- kendinizi kaybettiğiniz zamanlardakiler. haklısınız çok geni$ bir analiz yapılabilir bu konuda, uzun uzadıya konu$malara sigara ve alkol de katılabilir.

neyse..

insanoğlunun binlerce tanımından biri de onun `unutan` olması. sevinçlerin de, üzüntülerin de, tepkisizliklerin de unutuluyor olması ise; dünyanın temel çalı$ma prensibi olan `tezat`ların özlerinde birbirleriyle benze$meleriyle mümkünlük kazanıyor. acıyı da tatlıyı da unutuyoruz: insanız!

velhasıl;

ayrılanların hâlâ sevgili olduğunu iddia eden attila ilhan ile ayrılıkların da sonu olduğunu öne süren ilhan irem`e kulak veriyorum. derin dü$üncelere dalıyorum bazen gerçekten ve her seferinde tek bir noktada bulu$uyor ba$ ağrılarım: alı$mak!
kaderin kaç sayfaya yazıldığı, kaç sayfaya sığdırıldığı, o sayfalar için kaç ağacın kesildiğini falan dü$ünüyorum arada; `alı$mak` diyorum sonra da, alı$tığımı anlıyorum; alı$madan olmayacağını anladığım gibi tıpkı.
bir tarafınızın zaman tarafından hissizle$tirilmesi, trepanasyon kanalıyla hastalıklı hücrelerinizin itlaf edilmesi belki de bu; takvimsel bir narkoz.

tek bir dü$ünce hâlâ etkisini sürdürüyor ama:
ba$layan bir $ey bitecekse, neden ba$lıyoruz?

(alı$mak da bir yere kadar değil mi..)


mutsuz olma hakkı

wereyda
en tabii hak olarak lanse edilen ya$ama hakkının bazı ülkelerdeki kürtaj serbestisi ile sürklase edilmesinin toplumsal düzleme olan aksi ne ise `moh` da (mutsuz olma hakkı), be$eri açıdan aynı anlama denk gelirse $a$ırmam elbet. belki biraz üzülürüm; lakin zaten bunu tartı$ıyoruz haklısınız, istediğim kadar mutsuz olabilirim.

rimbaud`un da yaptığı gibi sufli bir hayatı tercih edebilirim en kolayından. mutluluk ile elde edilemediğini gördüğüm bazı ula$ılmaz gayeleri belki de bu $ekilde daha da ekstraordiner bir kıvama getirir, yetersizliğim ve kifayetsizliğimle alelade yüzle$irim her gün. mutsuz olma hakkımı günde en az 3 kez kendime saklar, gece yarısından sonra ise türk polislerine devrederim. (malum; emniyet mes`elesi.)

$imdi mutsuz olmak için medeni hakları kullanma ehliyetimi kazanmaya çalı$malıyım. sonra da kemerimi takacağım ve bir roller coaster kazasında öleceğimi hayal edip, cenaze masrafları için üzüleceğim. çekilin ba$ımdan.

16 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol