confessions

sipsi

- Yazar -

  1. toplam entry 3120
  2. takipçi 2
  3. puan 66314

demedim ki

sipsi
bir hasan hüseyin korkmazgil şiiri.


bu kenti sevdim dedim
benim olsun demedim ki..

sevdim dedimse akşam kızıllığını
gönlüm gibi akıp giden şu çayı
şu ormanı şu denizi şu dağı
benim olsun demedim ki..

vuruldumsa gözlerinin gül bahçesine
yürek çizen şimşeklerse kaçamak bakışları
işte buna sevmek derler dedimse..
çattımsa acıların en güzeline
yedirdimse uykuları o tatlı kuşa
benim olsun demedim ki..

bu akşam kan kırmızı şarap istiyor canım
bu akşam dünyanın bütün şarkılarını
bu akşam dünyanın bütün özlemlerini
bu akşam beni yalnız bırakın
bu akşam yalnızca onu düşüneceğim
onu ve kendimi yalnızca...

bilgiçlerin akıllarından geçen şeyler

sipsi
yarın sabah istifa dilekçesini sağlık grup başkanının masasına bırakmak.

edit: düşünce aşamasından öteye geçebileceğini sanmıyorum.

alt metin: bir de ’istifa et! mutlaka et, yap bunu’ dermiş gibi oy verdiniz ya, bir gaza gelmedim desem yalan olur. allah hepinize sizler gibi arkadaşlar, dostlar, tanıdıklar, tanımadıklar versin inşallah!

sütliman

sipsi
alman hastanesi’nin karşısındaki sokak içinde bulunan meyhane. hayatımda gördüğüm en rezil servis, en para beğenmeyen dansöz, en sinir bozucu garsonlar buradaydı. gitmeyin, merak edip bile gitmeyin, o kadar netim.

yitik belleği rüzgarın

sipsi
bir tuğrul tanyol şiiri. içmeden sarhoş eden türden.


buradayım, sana bakıyorum
omuzumda yağmurun silktiği tozlar
oysa henüz ne nisan ne de sonbahar
yalnızca suyun gizli duvarı
yani bir ırmak gibi akmaktasın..

ben seni izliyorum, gölgeni
güneşin yağmura vuran gölgesini
fil dişinden bir taş gibi öpüyorum seni
yani seni diyorum öpmek akıp giden suyu
suda oynayan ışığı
işığı ışıkla dolduran aşkı, adını
gömüyorum sessiz çığlıklara, suya, uçurumlara..

sen avuçlarından gizli kuşlar geçiren
bilmez misin ki bulut
bir balık sürüsüdür o göksel denizde
ben seni izliyorum nicedir daldırıp ellerimi
o bulutların arasından çekip çıkarmak için seni..

sen altın ya da güneş ışığı bir bıçakla kalbimi oyuyorsun
oyulmuş iskeletimden karanlık bir rüzgar gibi geçiyorsun
bir ırmak gibi geçiyorsun zaten hiç durmadan
zaten hiç durmadın ki, nereye gittiysen
bir güvercin uçuşuyla oraya dek izledim seni
yeşeren okyanusların, köpüren dalgaların içinden..

diyorum ki köpüğü sudan ayırmak ya da akşamı
rüzgarın yitik belleğiyle uçarken ben
bir kayayı çekip çıkarmak ırmağın derisinden..

işte öyle seviyorum seni, bir taş
nasıl sonsuzca düşerse
sonsuzluktan bir sonraki uçurumlara
yeni sağılmış sütlerin tadına varıyorum
göğüslerinin arasındaki o esmer çukurdan akıyor kanım
kimsenin girmediği ıssız ormanına dalıyorum senin,
bir kaplansın! ben önünde can çekişen hayvan
bir yılanın süzülüşünü duyuyorum karanlık çalılardan
gerinen kasıklarında büyüyor bir ipeksi koku
elime değen zehir dokununca pul pul dağılacak
gece gündüze, kılıç kınına kavuşacak
yaprağa düşen ateş nasıl tutuşturursa ormanı
ellerin bana uzanınca hayat ve ölüm beni çağırıyor
bir dalga bir at oluyor, kişneyen bir at, kayalıkların
öfkeyle soluyan bir kalenin burçlarında dağılan aşkım
sözlerin ve seslerin dişi budaklarında kök salıyor
köpüklere ve ölü deniz kabuklarına çarpıyor başım..

sen soğuyan taşların rengini alıyorsun
bronz heykellerin, deliren çıplaklığın
uçsuz bucaksız bir ülke oluyor avuçlarımda terin
bir mağara, kuytu
uzun keşiflerden sonra, dinlenmek
ve yeniden uyanmak için..

burdayım sözümde

sipsi
bir ahmet telli şiiri. sırf o son kıtaya ulaşabilmek için okuyorum garip bir biçimde. sadece sonunu okusan olmuyor ama sonu için okunmalı gibi.

(bkz: saçmalamak)

düşüyorum..
karıncanın peşine minik depremler oluyor
yabanıl ot kokuları, sonra düşler, düşüyorum..
puslu bir görüntü tarih dediğimiz ve kirli
sular buharlaşıyor buluşalım dediğin denizde..

burdayım sözümde, yanlışsa da bu istasyon
bir ben yitirmedim galiba belleğimi bir de
şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler
hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden
akşamüstleri fesleğenleri suluyorum
bekle demiyorum kimseye, unutma demiyorum..

acı soysuzlaşınca tiranlaşıyor belleksizlik
inat ve öfke, kaybediş ve kayboluş oluyoruz
komikti dıştan bakınca dünya ama hırçın
ayışığı, telgraf direkleri ve fesleğenler
burdayız işte durgun bir sessizlikteyiz şimdi..

unutulan bir şey kaldı mı diye soruyor tiran
kampana çalarken çöldeyiz o geniş çevrende
mısır’ı soyun diyordu musa belleksizdir firavun
babil ve burası iki istasyon iki uzak nokta
belki bir imgede düzlem olabilen iki grilik..

düşler ve tarih inilecek son istasyon
burdayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi
beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
o kadar azız ki mutluluk bile bizden çok..

tezer özlü

sipsi
’yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. evlerinizle. okullarınızla. iş yerlerinizle. özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. ölmek istedim, dirilttiniz. yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. aç kalmayı denedim, serum verdiniz. delirdim, kafama elektrik verdiniz. hiç aile olunmayacak bir insanla bir araya geldim, gene aile olduk. ben bütün bunların dışındayım. şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.’

ve bir de şu var:


’her anı ölüdür. şimdi sen de bir anısın. sen de ölüsün. her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım, yaşadığım sözcüklerime dönmem gerek. sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirdim. o caddeye, o geceye, gecelere, uykuyla uyanıklık arasında öylesine yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve her şeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere. ya da uykunun ölümsü derinliğinde var oluşumuzun küçüklüğünü algıladığım gecelere. bu yaşam, beni ancak içimde esen rüzgârları, içimde seven sevgileri, içimde ölen ölümü, içimden taşmak isteyen yaşamı, sözcüklere dönüştürebildiğim zaman ve sözcükler, o rüzgâra, o ölüme, o sevgiye yaklaşabildiği zaman dolduruyor.
başka hiçbir şey..

şimdi sen bir anısın. tenin herhangi bir yerde sürdürecek yaşamını. hiçbir sevginin ardından gidemem. sevgi inandırıcı değildir. düşüncelerin bulduğu, düşüncelerin biçimlendirdiği bir durumdur. düşünüldüğü oranda büyür, derinleşir, büyütülür, derinleştirilir. ne denli düşünülürse, o denli büyür. o denli dayanılmaz boyutlara ulaşır, ulaştırılır. gerçekleştirilemez. soyutlaşır. ve hiçbir zaman bitmez. yaşam gibi. ölüm gibi..’

kalanlar

sipsi
tezer özlü’nün en sağlam eserlerinden biridir.

’birdenbire çok yorulduğumu, taşıyamayacağım kadar yaşantı üslendiğimi ölürcesine algıladım. kitapsız, sanatçısız, tartışmasız bir yaşamın özlemi sardı benliğimi.’

’insanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. yazdıkları, okumak istedikleridir. sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir.’

manolya

sipsi
bir nilgün marmara şiiri.

o zaman da aynı karanlık
aynı yarasaydı,
manolya delirmezden önce.
büyükannemizin kocaman bakla bir evi,
uzun pencereleri vardı, sedirinde
ölü doğmuş fareler pembeliği.
okurduk leziz balgamlı gazetelerini
büyükbabamızın,
okşarken ve korkarken erkek anamızdan,
babamız bir gılman, pir şefkat,
acımızın cümbüşünde sarsak bir kukla,
o yokuşta onursuz müezzin kuşları,
sabaha karşılar, akşama karşılar hep,
dizleri topunun diplerimiz olmuştu,
uzun uzadıya bir fener alayı...

karanlık aynı, yarasa ayna,
bu eller bu yüz’den yıkandıktan,
manolya delirdıkten sonra..
66 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol