fransa, almanya ve ingiltere gibi daha önceden defalarca bu yarışmayı kazanmış ülkelerin bile bazı seneler 3-4 puan aldığını görünce demek ki her sene kazanmak önemli değil bu yarışmada, katılmak ve orda ülkenin ismini bir şekilde (iyi kötü fark etmez) göstermek gerekliymiş diye düşünmemiz gereklidir öncelikle.
san marino, malta ve lihtenştayn gibi ülkeler de futbol oynamayı bırakacaklarmış zaten her sene sonuncu oldukları için. samsunspor da birinci lige çıkmama kararı almış.
(bkz: türklerin her mücadeleyi kazanma azmi)
(bkz: katılmanın kazanmaktan önemli olduğu olaylar)
son zamanlarda maçların yayın haklarının farklı kanallarca alınmasından dolayı ortaya çıkan bir polemiktir bu. ntv spikerleri daha bir yayvan okurken isimleri tv8 spikerleri daha bir yazıldığı gibi okumaya çalışırlar.
örnek olarak;
(bkz: thierry henry)
örnek olarak;
(bkz: thierry henry)
küçükken annelerimizin ördüğü kazakları hepimiz zevkle giymişizdir ama o kazakların bir problemi vardı ki ben daha o olayı çözebilmiş bir anne görmedim. bu kazakları çıkartırken yaka kısmı çok dar olduğu için tam kulaklar seviyesinde takılırdı, çocuk aklı işte boğulucam diye düşünürdürk korkup panikle son bir hızlı asılmayla çıkartırdık kazağı. bir de kulakları acıtırdı ki sormayın gitsin.
her müşterinin istinasız yaptığı bir eylemdir. çöp torbası yaparız yada al al lazım olur gibi bir mantığın ürünüdür. kasada ekstra poşet çıkarmayan marketlerde de ürünleri azar azar poşetleyerek hedefe ulaşılabilir.
karşı taraftaki insan ile ilk kez oynayacaksınız yaşanır bu gerginlik. iki kişi de aynı anda tam ters yerlere koyarlar iki pulu. sonra göz göze bir bakışma gelir, genelde aman abi bana fark etmez her türlü oynarım ben der iki taraf da. sonra yenilen kişi hemen çamura yatar baba alışmışım ben öbür türlüsüne ters geldi alışamadım bir an diye.
türklere özgü bir durum olsa gerek bu, illa atatürkleri aynı tarafa bakacak şekilde dizer bizim insanımız paraları. keşke bu özeni her yerde gösterebilsek...
gerçek hayatta dişleri kıracak kadar serttirler. nasıl da canı ister insanın böle dilimden aşşağı doğru aksın gitsin diye ama nerde...
nasıl bir mantıksa, alttaki ve baş parmağımızla kapattığımız delik en küçük, en sonda ve serçe parmağımızla kapatıcaz diye bir tarafımızı yırttığımız delik en büyüktür. belki müzikal olarak öyle olması gereklidir ben o kadar detaylı bilgiye sahip değilim lakin madem bu müzik aletini sıfırdan buldun adam gibi deliklisini bulsana be kardeşim.
çocukluk sanrılarımızın belki de en eğlenceli olanı. neresi benzerdi saate bilmiyorum ama herkes en az beş altı defa yapmıştır hayatında bu hareketi.
genelde dini içerikli belgesellerde olur bu olay. ikinci konuya geçecekken bir es verir program ve o sırada bir çiçeğin dört beş saniye içinde açmasını konu alan çok hoş bir jenerik girer. çocuk aklımla gerçekten o kadar sürede büyüyor sanırdım çiçekler de anneme sorardım bizim evdekiler neden büyümüyor diye.
kosla reklamında oynuyodu bu kadın. önüne gelen herkesin üstüne başına elinde ne pislik varsa bulaştırıyodu kevaşe sonra da şuh bir kahkaha atıp merak etmeyin şimdi kosla halleder gibi salakça bir cümle kuruyordu. sırf o kadının yaptığı şerefsizlikler yüzünden kosla almaz oldum.
o sabah belki bir iş çıkar da elim para görür umudu ile amele pazarında işveren bekleyen insandır. dört yada beş kamyon gelir herkesi alırlar ama bir tek onu seçmez ustabaşları. genelde memleketçilik vardır bu olaylarda, herkes kendi ilinden olan adama yapar kıyağını. başı eğik biçimde evine dönüp yeni doğacak günden umut bekler bizim seçilemeyen de...
kemal sunal ve ilyas salman filmlerinde komik versiyonlarını izlemişizdir onlarca kez...
kemal sunal ve ilyas salman filmlerinde komik versiyonlarını izlemişizdir onlarca kez...
genelde büyük sürülerde görülür, gece ahırda tezeklerin üstüne yatmalarından dolayı. sabaha kadar kurur onlar ve çatlamış bir toprak görüntüsü oluşur.
bankalarda yada devlet dairelerinde bir kağıt imzalanacağı vakit memurun parmağıyla üç kez buraya diye işaret etmesine rağmen aman başıma bir iş gelir resmi evrak bu, risk almaya değmez mantığı ile burası mıydı bey evladım diye tekrar sorulması durumudur. genelde asker emeklileri ile yaşlı teyzeler yaparlar.
daha ikinci el neler kaldı diye sormaya başlar bu adamlar, her üç dakikada bir tabelayı önüne çekip sanki fizik problemi çözüyormuşçasına incelerler de incelerler, ne kısmettir ki bugüne kadar çıkabildikleri nadirdir. hesabı sürekli onlar öderler.
muhteşem bir türk icadıdır. perdeyi takarsınız sonra da düşmesin diye ufak bir gazete kağıdını katlayıp en ucuna takarsınız. milyarlık alet olsa daha iyi iş göremez.
bir sağdan bir soldan bir alttan bir üstten getirirsiniz olmaz, bir sağ bir üst bir sol en son alt yaparsınız yine olmaz, eeeehhyyy sokarım lan der kafanıza göre kapatır bantla tutturursunuz en sonunda yada ben çok yeteneksizim.
dünyanın en büyük öğrenci yalanıdır. sene başı olmuştur sanki evde daha sayfası açılmamış onlarca defter yokmuş gibi yine bir sürü malzeme alınır. onlar düzenlenir, ev arkadaşı yada sabah ilk görülen kişiye de bu sene hocanın ağzından küfür çıksa yazıyorum sadıç denir, ikinci dersin sonuna doğru fenerbahçenin galatasarayın ideal 11 leri çıkar arka sayfaya, üçüncü derste ortadan dört sayfa kopar uçak gemi artık yeteneğe göre bir şekil alır. velahasıl zevklidir o ilk dakika gazı...
her orta okul öğrencisinin başından geçen bir hadisedir bu olay ama o şerefsiz defter nedense tek başına kaplanmaz illa onu dik tutacak başka birisi gereklidir. bir yere dayarsınız en kritik kıvrımda çat diye düşer o pırıl pırıl kabı yırtar, haydi baştan başlarsınız bu sefer sorunsuz gidiyor gibi gözükür ama bitince kapağı kapattığınız gibi tam ortadan ya pot yapar yada patlar. hafif mağrur ama gururlu eve birisinin gelmesini beklersiniz. iki gün sonra ne kap kalır ne defter ama o ilk heyecan hep çok farklıdır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?