insanın boş zamanlarında kafasını dağıtmak için milletin profiline girip fotoğraflarına bakmasıdır. genelde insanın kendini kötü hissetmesine sebep olur. çünkü fotoğraflar çoğunlukla eğlenirken çekilen fotolardır ve bakan insan kendisinden başka herkesin hayatının çok renkli olduğunu, bilgisayar başında kös kös oturanın bir kendisi olduğunu sanar. oysa bu bir yanılgıdır. birincisi insanların eğlenirken çekilmiş fotoları olması onların sürekli eğlendiğini göstermez. muhtemelen kırkı yılın başı dışarı çıkmışlardır. o zaman da foto çekip çekip facebookta teşhir etmişlerdir ki bu da onların aslında sizden de az iyi vakit geçirdiğini, bundan eziklik duyduklarını ve sırf bu yüzden yaptıkları her şeyi millete ilan ettiklerini gösterir. ikincisi, o kadar hareketli olsa hayatları facebooka foto yüklemeye harcayacak vakitleri de olmaz zaten.
belirli bir karşı cinsi öpmeyi, sarılmayı, onunla sevişmeyi delice istemek. tüm hücrelerle, ruhla, canla, alınan her nefeste... onu solumayı istemek ama solunan havada bulamayınca nefes almanın boğucu olması. duyulan her kokuyu onunkine benziyor diye içine çekmek ama hiçbirinde aradığını bulamayıp hayalkırıklığına uğramak. onun ter kokusunu duymak için saatlerce yol tepmeyi göze alabilmek. bütün bunlara rağmen -hayalgücünün sınırlarını zorlayacak kadar mucizevi bir şey olacağı sanıldığından- içinde onun geçtiği fanteziler bile kuramamak. gece uyumaya yakın bunların son haddine ulaşması. sabah uyanınca başta duygusuzlaşmak, evvelki geceki arzulara şaşkın ve uzaktan bakmak ama günün her ilerleyen saatinde bu belirtilerin derede derece artış gösterip, uyumaya yakın tekrar hat safhaya çıkması.
kadının evlenene kadar bakire kalmasını savunup olmayan kızları eleştirip öte yandan da erkeklerin sekse ihtiyacı olduğunu düşünmeleri, çekemedikleri kızlara kaşar damgası vurmaları, evliliği maddi bir güvence olarak görmeleri, erkeğin her dediğine evet demeleri ama başka konularda da başına ekşimeleri, gerdek gecelerini evlenmemiş olanlara anlatmaları, sıradan kızlardan olmadıklarını söylemeleri, zırt pırt fotoğraflarını çektirip insanda gezme zevki bırakmamaları.
yıllardır özlediğiniz, giderek arzuladığınız, ardından tutkuya dönüşen ve sonunda sizi çıldırma eşiğine getiren eski sevgiliye umulmadık bir şekilde kavuştuğunuz an.
aşık olmak zaten bir zannetme durumudur. karşıdakinin tam kendinize göre olduğunu zannetme, onun mükemmel olduğunu zannetme, sizi sevdiğini zannetme, onsuz olamayacağınızı zannetme, dünyada ondan başka karşı cins olmadığını zannetme... aşık olduğunu zannetmek ise olsa olsa yaşadığı boşluktan ötürü aşık olmaya çalışan bir insanın yanılgısıdır. söz konusu hemcinse aşık olduğunu sanar ama aslında ona dair hep içine sinmeyen bir şeyler vardır, gayet net görüyordur kusurlarını. buna rağmen aşık olduğunu söylemekte diretir. oldukça sakat bir durumdur. bir de özellikle bayanlar için şu boyutu var: eğer bir erkekle yattıysa ve kafasında hala seksin kendisini küçülteceği düşüncesi varsa, savunma mekanizması olarak kendine ve başkalarına o erkeğe aşık olduğunu, bu yüzden yaptığını söyler. giderek buna inanır.
bakireyle evlenmek istemeleri.
tül, bildiğimiz tül; bent, farsça bağlamak demek. bağlanan tül anlamından gelerek türemiş bir kelime. ve ülkem köylerinin güzide genç kızlarının başlarına bağladıkları örtü. kenarındaki oyaların, üzerindeki desenlerin, seçilen renklerin özel anlamları vardır. ama ne yazık ki artık köylerde de genç kızlar bu özel anlamları pek ayrıntılı olarak bilmemektedir. sadece yaşlı kadınlar detaylıca hatırlamakta.
kocaman minik kuşu izlemek, kurabiye canavarına hayran kalmak, kermite gülmek, sayıları tekrar öğrenmek, çocukluğa dönmek istemek.
tanrının yaz aylarında tembelleşmemizi önlemek için yarattığı canlı. gündüz vızıldamalarıyla doya doya uyumanıza fırsat vermezler. ne kadar direnseniz de uyumak için, onlar tanrıdan buyruğu alıp sizi uyandırmaya karar verdiyse tüm çabalarınız nafile. günün ilk saatlerinde dimdik uyanıverirsiniz. gerçi bütün gün sinirli olacağınızdan bir hayır gelmez ama olsun, gününüzü uykuda geçirmemiş olursunuz. akşam olur, yazın sıcakta mecburen kapıyı pencereyi açarsınız uyumak için. ama sivrisinekleri unutmuşsunuzdur. onlar siz hiç fark etmeden odanıza girer, damarınızı bulup kanınızı emerler. emsinler, sorun değil, iki damla kandan bir şey çıkmaz ama kaşıntısı bütün gece uyutmaz. ve bu uyumadığınız saatler de boşa geçecektir. çünkü kaşınmaktan başka bir şey yapamazsınız. yani yaz aylarının boş boş geçmesinin suçlusu kesinlikle sıcaklar değildir, bu minik gözüken, ama hayatı zehreden canlılardır.
tanzimat döneminin ardından yazılan romanların genel yayınlanış şekli, süreli bir yayında parça parça. nitekim o zamanlar insanlar daha romana alışık değildir, kitap halinde basılması da o yüzden pek mantıklı değildir.
süper şey. yaşanabilecek en güzel şey. sevgiyi beş kat daha artıran şey. hele de yıllardır gizlenen duyguların bir anda patlaması sonucu olmuşsa... sevdiğin insanın hücrelerini, terini, kalbinin atışını, nefesini hissetmek. yüzündeki haz ifadesini görmek. ona keyif verebilmek, onunla birlikte keyif alabilmek.ardındansa - sıradan seksin aksine- aksine sımsıkı sarmaşık olmak, karşılıklı. ufak ufak ama sevgi dolu öpüşmek. hiçbir şey konuşmadan, buna gerek bile görmeden o mutlu, huzurlu uykuya dalmak.
amcam geçmiştir kırklı yaşları. muhtemelen orta yaş bunalımına girmiştir. aklaşmış saçını uzatmıştır. otobüse binmiş, açmıştır kitabını, okuyordur. yanına yirmilerinin başında, gencecik bir kız olur. bir şeyi fırsat bilerek kızla muhabet açmıştır. bu sırada kız da kitabını okumaktadır ve sadece kitabını okumak istemektedir. fakat adam sürekli ortaya attığı, belli ki çok ilginç olduğuna sandığı fakat durumla oldukça alakasız fikirlerini ortaya atmaya başlar. hani marjinaldir ya, sıradan orta yaş bunalımı yaşayan adamlardan değildir ya, kızı kitabından ayırıp "insanların nedense otuz yaşından sonra isimlerinin anlamlarına uygun bir karakter edindiklerini" anlatmaya hakkı vardır. tabii bu sırada kız ona çoktan "fuzuli" ismini yakıştırmıştır. işte marjinal olayım derken komik olmak da böyle bir şeydir.
genel izlenimlerine göre aristokrat, entelektüel görünmeye çalışan insanların iddiası. bir de hangi kültürün klasik müziği diye sormalı tabii. klasikleşmek sırf batıya has bir şey değil ki.
seçeneğin fazlalığından kaynaklı bir sorun. bir karar verememe hali. kıyafetlerin birbirine bir türlü uyuşamaması sorunu. erkekler nasıl anlasın bunu. bir kot, üstüne bir gömlek, tshirt, kışsa kazak bitti. zaten fazla seçenekleri yok ki zorlansınlar uydurmakta.
sezen aksunun son albümündeki şarkı. şayet siz de kızsanız, izmirli olmasanız bile en kadınsı elbisenizi giyip dans etmek isteyeceksinizdir. evde tek başınıza dans edebilirsiniz. karşınızda hoşlandığınız bir erkek varsa daha da güzel. ayrıca bu şarkıya gre izmirin kızları sevişe sevişe de ölür, dövüşe dövüşe de... hatta hiçbir topuk tıkırtısı onlarınki kadar davetkar olamaz. işte bu noktada bir davetkarlık çöker ki bayanların içine, ondan sonra kimse tutamaz onları.
votkaya katmaya yarayan meyve suyu.
çağımızın ege müzisyenleri. eğlenceli, dinlenmesi gereken bir grup. dokumacı örümcek, bir sır var gülüşünde, dört mevsimli gözler, rast zeybek gibi oldukça eğlenceli şarkıları var. baba zulanın başka versiyonu gibiler.
ne yazık ki henüz birçok yerde satılmayan, yaz günlerinin kurtarıcısı içecek.
geçtiğimiz aylarda zeynep kerman ve inci enginün tarafından günlükleri yayımlanan türk edebiyatının önemli yazarı. günlükler darma dağın. hep karamsar bir hali var. dengesizlik gösteriyor. sürekli birilerinden nefret ediyor. borçlarını kapayamamaktan, üniversitede ders vermek zorunda olmaktan, eserlerine vakit ayıramamaktan yakınıyor. valery, mallarme, yahya kemal, hasan ali yücel, mehmet kaplan ve daha nicelerinin adı geçiyor sürekli. çoğu sayfa da günlükten ziyade akla bir fikir geldikçe alınan kısa notlar gibi aslında.
uzun süre saçmalık olduğunu düşündüğüm fakat yaşadığım bir sürü deneyimin ardından dikkate alınması gerektiğini düşündüğüm şey.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?