sabah gözüm yarı açıkken başlıklara baktığımda "robin williamsın düğünü" olarak okuduğum ve sallamadığım, ofise gelip "ölümü" olduğunu anlayınca sabah sabah boğazımı düğümleyen olaydır.
robin williams tabii ki çok yetenekli, onunla büyüdük, o da bizimle yaşlandı...oyunculuğu tartışılmazdı...
ama ölüm şekli, insanı dehşete düşürüyor bir anda. hani diyoruz ya her şeyi var, herkes seviyor, allahından daha ne istiyor. ama insanın her şeyi olunca artık ihtiyaç duyduğu bir şey kalmayınca yaşamanın da manası kalmıyor, kaprislerle başlayıp, depresyona evrilip, intiharla sonuçlanan bir süreç...
uzun lafın kısası, tüketmemek lazım hayatı...
organik babadır, her şeyin doğalı güzel ama değil mi...
telefondan girdiğimden göremediğim tema, dolayısıyla eleştiremeyeceğim ama ismini çok sevdim.
eleştiri sabaha artık...
eleştiri sabaha artık...
ilginç bir şekilde hiç izlemediğim ve hiç de merak duymadığım dizi. bazen böyle duyarsız oluyorum, bilmiyorum ki neden?
bu lost arkadaşlar yayınlandığında ben heroes izliyordum sanırım, bir arkadaşım vardı, sıkı takipçisi lostun, izle diye ısrar kıyamet, itici geldi zahîr hiç izlemedim. sonra dizi bitti "tam senin kalemin, illa izle" diye dvd set hediye etti, sonra baktı ben izlemiyorum dvdleri geri aldı, yoksa belki izlerdim.
bu lost arkadaşlar yayınlandığında ben heroes izliyordum sanırım, bir arkadaşım vardı, sıkı takipçisi lostun, izle diye ısrar kıyamet, itici geldi zahîr hiç izlemedim. sonra dizi bitti "tam senin kalemin, illa izle" diye dvd set hediye etti, sonra baktı ben izlemiyorum dvdleri geri aldı, yoksa belki izlerdim.
eğer kadınsanız ve sevgiliniz biseksüelse hayatta yaşayabileceğiniz en kötü ilişkiye hoş geldiniz.
hani kendinize çok güvenirsiniz, o sizi çok seviyordur, sizin aşkınız başkadır başta, ayrıca özgürlükçüsünüzdür, biseksüel olmasını anlayışla karşılarsınız.
derken ilişki ilerler ve bakarsınız ki o iş öyle değil...
erkek erkeğe içmeye gitmeleri, erkek arkadaşta kalmaları kabullenememeye başlarsınız, bir şey de diyemezsiniz, adam biseksüel diye her önüne gelenle yatacak hali yoktur ama bilirsiniz ki erkekler ve tabii bir kısım kadınlar canlarının istediği gibi her önüne gelenle yatarlar.
sonra sevişirken bazı şeylerin eksik olduğunu fark ederseniz, farklı şeyler istediğini...sevişmeleriniz genelde tam olsa da bir kısmı eksik kalmaktadır ve bu size gün geçtikçe batmaya başlar.
sonra yolda yürürken yanınızdan taş gibi bir herif geçer, bir bakarsınız her ikiniz de adamın arkasından bakıyorsunuz, işte o an lennnn dersiniz, ne oldu şimdi?
zamanla bunlar kısmen rahatsızlığa, kısmen paranoyaya dönüşür, çıplak bir erkeğin kullanıldığı ilan panosunu görünce o beğenir miydi acaba diye geçirirsiniz içinizden, birlikte porno izlerken neyden tahrik olduğunu anlamaya çalışırsınız, tamam biseksüeldir ama illa ki bir tarafı ağır basacaktır, ağır basan siz misiniz yoksa aptullah mı bilmek istersiniz...
ve bu durum zamanla sizi psikolojik sorunlara sürükler, sürekli kıyaslama, takip etme, sorma, soruşturma, ben mi/o mu soruları beyninizi kurcalar durur, kendinizi tanıyamaz hale gelirsiniz.
o yüzden karşınızdaki erkek kişinin biseksüel olduğunu biliyorsanız o topa hiç girmeyin derim ben...
hani kendinize çok güvenirsiniz, o sizi çok seviyordur, sizin aşkınız başkadır başta, ayrıca özgürlükçüsünüzdür, biseksüel olmasını anlayışla karşılarsınız.
derken ilişki ilerler ve bakarsınız ki o iş öyle değil...
erkek erkeğe içmeye gitmeleri, erkek arkadaşta kalmaları kabullenememeye başlarsınız, bir şey de diyemezsiniz, adam biseksüel diye her önüne gelenle yatacak hali yoktur ama bilirsiniz ki erkekler ve tabii bir kısım kadınlar canlarının istediği gibi her önüne gelenle yatarlar.
sonra sevişirken bazı şeylerin eksik olduğunu fark ederseniz, farklı şeyler istediğini...sevişmeleriniz genelde tam olsa da bir kısmı eksik kalmaktadır ve bu size gün geçtikçe batmaya başlar.
sonra yolda yürürken yanınızdan taş gibi bir herif geçer, bir bakarsınız her ikiniz de adamın arkasından bakıyorsunuz, işte o an lennnn dersiniz, ne oldu şimdi?
zamanla bunlar kısmen rahatsızlığa, kısmen paranoyaya dönüşür, çıplak bir erkeğin kullanıldığı ilan panosunu görünce o beğenir miydi acaba diye geçirirsiniz içinizden, birlikte porno izlerken neyden tahrik olduğunu anlamaya çalışırsınız, tamam biseksüeldir ama illa ki bir tarafı ağır basacaktır, ağır basan siz misiniz yoksa aptullah mı bilmek istersiniz...
ve bu durum zamanla sizi psikolojik sorunlara sürükler, sürekli kıyaslama, takip etme, sorma, soruşturma, ben mi/o mu soruları beyninizi kurcalar durur, kendinizi tanıyamaz hale gelirsiniz.
o yüzden karşınızdaki erkek kişinin biseksüel olduğunu biliyorsanız o topa hiç girmeyin derim ben...
"dolma sarmak ne ki" diye düşündüren başlıktır zira dolma doldurulur, sarma sarılır, önce kavramları oturtalım ardından yorum yapmamız daha sağlıklı olacaktır.
yapılacağı altı yıl önceden belli olan bir seçim için, seçim tarihine iki ay kala aday çıkartan muhalefet, kendisinden bir cacık olmayacağını bir kez daha göstermiştir.
başta rte ile yandaşları kemal kılıçdaroğlu ve devlet bahçeli tarafından türkiye yeni bir yönetim sistemine sokulmuştur artık, herkese hayırlı olsun...
çeşitli yerlerde yazılmaya başlandı, sahil şeridine özerklik vs. içerikli yazılar, zaten bütün bunların sebebi o değil mi?
rtenin bunca çabası, kk ve dbnin muhalefet görevindeki bilinçli zaafları, halkı bölmek adına atılan adımlar ve verilen gazlar, biber gazı da dahil olmak üzere başkanlık sistemi ve idari bölünme maksatlıdır.
ancak sağlıklı bir başkanlık sisteminin yürüyebilmesi için güçler arasında frenleme mekanizması ve çok sağlam bir hukuk sistemi olması gerekir ki; yürütme, yargı ve yasama aynı elde iken bir fren sisteminin olmadığını, bir gecede yasalar çıkarlara göre değişirken sağlam bir hukuk sisteminin olmadığını söylemeye gerek yok sanırım.
prof. i.özden kaboğlu hocamız ne güzel söylemiş "kötü yönetim sistemi yoktur, hepsi belirli tecrübeler sonucu oluşmuştur, ahlaksız siyasetçi ve maalesef insan vardır."
bazen de sevgiliyle yaşanan diyaloglardır.
sevgili : hayatım, nat geo wild açar mısın?
ben : kaçıncı kanaldaydı?
sevgili : 395
ben : vayy ezbere de biliyorsun hee...
sevgili : bilmem mi bebeğim, ben hep bu kanalı izliyorum.
ben : ama hayatım 395de fashion tv var, ne diyim şimdi ben sana...
sevgili : hadi ya, digitürk kanal numarasını değiştirmiş yeaa...
ardından kahkaha ve şakalaşmalarla devam anlar...
sevgili : hayatım, nat geo wild açar mısın?
ben : kaçıncı kanaldaydı?
sevgili : 395
ben : vayy ezbere de biliyorsun hee...
sevgili : bilmem mi bebeğim, ben hep bu kanalı izliyorum.
ben : ama hayatım 395de fashion tv var, ne diyim şimdi ben sana...
sevgili : hadi ya, digitürk kanal numarasını değiştirmiş yeaa...
ardından kahkaha ve şakalaşmalarla devam anlar...
bir iş kazası çeşididir.
http://www.demircelik.com.tr/-3-231-kalp-krizi-is-kazasidir.html
http://www.demircelik.com.tr/-3-231-kalp-krizi-is-kazasidir.html
işçi ve işveren arasında birçok problem yaşanması ve özellikle son dönemde her türlü anlaşmazlığın yargı yoluna taşınması hem iş mahkemelerinin yükünü arttırmıştır hem de işçi lehine yorum ilkesi gereği işçi lehine verilen kararlar maalesef hak arama yolunun ticarete dönüşmesine sebep olmuştur.
ancak sıkça dava konusu yapılan bir durum vardır ki, yaşanması hem işçi hem işveren tarafından istenmeyen bir süreç olan iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat davalarıdır. zira çoğu zaman iş kazası geçiren çalışan büyük oranlarda maluliyet yaşamakta ya da hayatını kaybetmektedir. işveren açısındansa oldukça büyük maddi yükler getirmekte ve yargılamada tarafsız davranılmadığı için birçok sıkıntılar yaşanmaktadır.
işçi lehine yorum ilkesine dayalı iş hukuku yargılamasının en güzel örneklerinden biri yargıtay 21. hukuk dairesi’nin 06.03.2006 tarihli kararıdır. bu karar ile yargıtay, iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin zamanaşımının ne zaman işlemeye başlayacağına, açık kanun hükmüne rağmen farklı bir yorum getirmiştir.
somut olayda; iş kazası sebebiyle kısmi maluliyet yaşayan işçinin birinci derece yakınları manevi tazminat talebi ile dava açmışlar, yerel mahkemece; yansıma yoluyla manevi tazminat istenemeyeceğinden ve 10 yıllık zamanaşımının geçtiğinden bahisle kaza geçiren işçinin yakınlarına ait talebi reddetmiştir.
yargıtay 21. hukuk dairesi ise başka bir inceleme konusu olan yansıma yoluyla manevi tazminat talebine ilişkin gerekçe ile birlikte zamanaşımına ilişkin gerekçenin de usul ve yasaya aykırı olduğuna karar vermiştir. kısaca bahsetmek gerekirse; meydana gelen iş kazasında yaşanan haksız fiil ile kaza geçiren işçinin manevi zararının arasında uygun illiyet bağı olduğundan yansıma yoluyla manevi tazminat istenemeyeceğine ilişkin yerel mahkeme kararını bozmuştur. bunun yanında 10 yıllık zamanaşımının başlangıç tarihi ile ilgili de farklı bir yorumlama yapmıştır.
bilindiği gibi iş kazası halinde istenebilecek maddi ve manevi tazminatlarla ilgili ne önceki kanunlarımızda ne de 4857 sayılı iş kanunu’nda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. bu tip davalar borçlar kanunu genel hükümleri çerçevesinde haksız fillerin tabi olduğu genel kurallara tabi olmakla birlikte işleyecek zamanaşımı da bk. md.125’te düzenlenen 10 yıllık genel dava zamanaşımıdır. bu hususta herhangi bir tartışma olmamakla birlikte dava zamanaşımının haksız fiillerde olduğu gibi olayın meydana geldiği tarihten itibaren işlemesi gerekmektedir.
yargıtay genel olarak iş kazalarında maddi ve manevi tazminat davalarının zamanaşımı başlangıcını olayın meydana geldiği tarih olarak kabul etmekte ise de bu kararında dava zamanaşımının “bedensel zararı kesin olarak saptayan son tıbbi raporun verilmesinden sonra işlemeye başlayacağına” karar vermiştir.
21. hukuk dairesi’nin ilgili kararında yaptığı değerlendirmeye göre; zamanaşımı süresinin başlaması için, haksız fiilde zarar görenin “faili” ve “zararı” öğrenmiş olması gerekir. burada, zararı öğrenmekten maksat zararın kapsamı ve esaslı unsurları hakkında davayı açmaya elverişli bütün şartları öğrenmesidir. zararın kapsamını belirleyecek husus olan vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar ancak tedavi sonunda düzenlenecek doktor raporu ile belirlenebilecekse, zamanaşımı süresi, bedensel zararı kesin olarak saptayan son tıbbi raporun verilmesinden itibaren işlemeye başlayacaktır.
yerel mahkemelerce birçok iş kazası davası zamanaşımı yönünden reddedilirken yargıtay hukuk genel kurulu tarafından da iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat davalarına ilişkin zamanaşımının bu şekilde değerlendirilmesi, iş hukukunun ruhuna daha uygun olmakla birlikte kanunla açıkça düzenlenmiş kurallara aykırı olması sebebiyle bu karar tartışmaya açıktır.
ancak sıkça dava konusu yapılan bir durum vardır ki, yaşanması hem işçi hem işveren tarafından istenmeyen bir süreç olan iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat davalarıdır. zira çoğu zaman iş kazası geçiren çalışan büyük oranlarda maluliyet yaşamakta ya da hayatını kaybetmektedir. işveren açısındansa oldukça büyük maddi yükler getirmekte ve yargılamada tarafsız davranılmadığı için birçok sıkıntılar yaşanmaktadır.
işçi lehine yorum ilkesine dayalı iş hukuku yargılamasının en güzel örneklerinden biri yargıtay 21. hukuk dairesi’nin 06.03.2006 tarihli kararıdır. bu karar ile yargıtay, iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin zamanaşımının ne zaman işlemeye başlayacağına, açık kanun hükmüne rağmen farklı bir yorum getirmiştir.
somut olayda; iş kazası sebebiyle kısmi maluliyet yaşayan işçinin birinci derece yakınları manevi tazminat talebi ile dava açmışlar, yerel mahkemece; yansıma yoluyla manevi tazminat istenemeyeceğinden ve 10 yıllık zamanaşımının geçtiğinden bahisle kaza geçiren işçinin yakınlarına ait talebi reddetmiştir.
yargıtay 21. hukuk dairesi ise başka bir inceleme konusu olan yansıma yoluyla manevi tazminat talebine ilişkin gerekçe ile birlikte zamanaşımına ilişkin gerekçenin de usul ve yasaya aykırı olduğuna karar vermiştir. kısaca bahsetmek gerekirse; meydana gelen iş kazasında yaşanan haksız fiil ile kaza geçiren işçinin manevi zararının arasında uygun illiyet bağı olduğundan yansıma yoluyla manevi tazminat istenemeyeceğine ilişkin yerel mahkeme kararını bozmuştur. bunun yanında 10 yıllık zamanaşımının başlangıç tarihi ile ilgili de farklı bir yorumlama yapmıştır.
bilindiği gibi iş kazası halinde istenebilecek maddi ve manevi tazminatlarla ilgili ne önceki kanunlarımızda ne de 4857 sayılı iş kanunu’nda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. bu tip davalar borçlar kanunu genel hükümleri çerçevesinde haksız fillerin tabi olduğu genel kurallara tabi olmakla birlikte işleyecek zamanaşımı da bk. md.125’te düzenlenen 10 yıllık genel dava zamanaşımıdır. bu hususta herhangi bir tartışma olmamakla birlikte dava zamanaşımının haksız fiillerde olduğu gibi olayın meydana geldiği tarihten itibaren işlemesi gerekmektedir.
yargıtay genel olarak iş kazalarında maddi ve manevi tazminat davalarının zamanaşımı başlangıcını olayın meydana geldiği tarih olarak kabul etmekte ise de bu kararında dava zamanaşımının “bedensel zararı kesin olarak saptayan son tıbbi raporun verilmesinden sonra işlemeye başlayacağına” karar vermiştir.
21. hukuk dairesi’nin ilgili kararında yaptığı değerlendirmeye göre; zamanaşımı süresinin başlaması için, haksız fiilde zarar görenin “faili” ve “zararı” öğrenmiş olması gerekir. burada, zararı öğrenmekten maksat zararın kapsamı ve esaslı unsurları hakkında davayı açmaya elverişli bütün şartları öğrenmesidir. zararın kapsamını belirleyecek husus olan vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar ancak tedavi sonunda düzenlenecek doktor raporu ile belirlenebilecekse, zamanaşımı süresi, bedensel zararı kesin olarak saptayan son tıbbi raporun verilmesinden itibaren işlemeye başlayacaktır.
yerel mahkemelerce birçok iş kazası davası zamanaşımı yönünden reddedilirken yargıtay hukuk genel kurulu tarafından da iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat davalarına ilişkin zamanaşımının bu şekilde değerlendirilmesi, iş hukukunun ruhuna daha uygun olmakla birlikte kanunla açıkça düzenlenmiş kurallara aykırı olması sebebiyle bu karar tartışmaya açıktır.
akşamları işim gücüm olmamasına rağmen başladığından beri ilk yayınını kaçırıp her bölümünü sonradan izlemek zorunda kaldığım dizidir.
dizi izleyicisi olamamak böyle bir şey zannımca, bunu da vaktinde izleyemiyorsam daha hiçbir diziyi ilk yayında izleyemem...hepsi neyse de final kaçar mı yahu?
dizi izleyicisi olamamak böyle bir şey zannımca, bunu da vaktinde izleyemiyorsam daha hiçbir diziyi ilk yayında izleyemem...hepsi neyse de final kaçar mı yahu?
"yemek yapmak seks gibidir, zevk almak için çok iyi olman gerekmez"
the food guide to love adlı filmden alıntıdır.
the food guide to love adlı filmden alıntıdır.
teknolojinin ilerlemesiyle çağ atlamış makinedir.
artık lazer epilasyon için güzellik merkezlerine dünya para bayılıp, üstüne bir de gittim de kılım tüyüm bitmedi derdini çekmeye gerek kalmamıştır. ev tipi lazer epilasyon aletleri ile kendi epilasyonunuzu evde yapabilirsiniz.
tecrübeyle sabittir, tavsiye olunur.
artık lazer epilasyon için güzellik merkezlerine dünya para bayılıp, üstüne bir de gittim de kılım tüyüm bitmedi derdini çekmeye gerek kalmamıştır. ev tipi lazer epilasyon aletleri ile kendi epilasyonunuzu evde yapabilirsiniz.
tecrübeyle sabittir, tavsiye olunur.
mersinde kavrulmuş buğdaya verilen addır. biz çocukken özellikle kış aylarında en çok yapılan çerezlerden biriydi, evet, o zaman çerezler evde yapılırdı, milattan önce değil ama her şeyin tadının güzel olduğu yıllardı...
bunun yanında nohut kavrulurdu mesela, babamın en büyük zevkiydi akşamları soba üzerinde nohut kavurmak, yanına da bir duble rakı oldu mu ondan iyisi yoktu.
mesela şimdi krokan diye satılan barlardan yapardı annem, bal, şeker ve yer fıstığı ya da fındıkla, o soğuyup sertleşene kadar başında beklerdik.
hey gidi günler...şimdi ben de kızıma yapıyorum aynı şeyleri, o bazen burun kıvırıyor, "sufle yapsaydık ya ne uğraşıyoruz" diyor ama onun da bu güzellikleri tatmasını istiyorum, belki büyüdükçe kıymetini anlar.
bunun yanında nohut kavrulurdu mesela, babamın en büyük zevkiydi akşamları soba üzerinde nohut kavurmak, yanına da bir duble rakı oldu mu ondan iyisi yoktu.
mesela şimdi krokan diye satılan barlardan yapardı annem, bal, şeker ve yer fıstığı ya da fındıkla, o soğuyup sertleşene kadar başında beklerdik.
hey gidi günler...şimdi ben de kızıma yapıyorum aynı şeyleri, o bazen burun kıvırıyor, "sufle yapsaydık ya ne uğraşıyoruz" diyor ama onun da bu güzellikleri tatmasını istiyorum, belki büyüdükçe kıymetini anlar.
orta dünyada sauronun ve yüzüğün en sadık ve en şeytani hizmetkarları olan dokuzların bindiği ejderha benzeri yaratıklardır.
evimin balkonunda bulunan nane, maydanoz ve rokaların yanına toprağa onlarcasını gömerek üç adet kayısı fidanı elde etmemi sağlamış çekirdeklerdir.
benim gibi fidan elde etmeyi ya da yetiştirmeyi düşünenler için küçük bir bilgi notu ileteyim; bu tarz meyve çekirdeklerinden edineceğiniz fidanlar bizim oralarda "harap" olarak adlandırılır yani meyvesi yabandır, eğer kaliteli ve lezzetli hatta yiyebileceğiniz bir meyve istiyorsanız mutlaka bu fidanları aşılamanız gerekir ki bu da özel bir işlemdir. bu sebeple ben kendilerini doğrudan erdemliye götürüp babama aşılatacağım.
aşağıdaki linkte çok güzel anlatmış abiler, buradan aşılama ile ilgili ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.
http://tekkekoytarim.gov.tr/yetistiricilik/asici.htm
benim gibi fidan elde etmeyi ya da yetiştirmeyi düşünenler için küçük bir bilgi notu ileteyim; bu tarz meyve çekirdeklerinden edineceğiniz fidanlar bizim oralarda "harap" olarak adlandırılır yani meyvesi yabandır, eğer kaliteli ve lezzetli hatta yiyebileceğiniz bir meyve istiyorsanız mutlaka bu fidanları aşılamanız gerekir ki bu da özel bir işlemdir. bu sebeple ben kendilerini doğrudan erdemliye götürüp babama aşılatacağım.
aşağıdaki linkte çok güzel anlatmış abiler, buradan aşılama ile ilgili ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.
http://tekkekoytarim.gov.tr/yetistiricilik/asici.htm
hiçbir konuşmasını izlemediğim ve dinlemediğim için bir kez daha kendimi takdir ettiğim, seyrek bıyıklı asabi şahsiyet beyanıdır.
oysa ki gürcistana gittiğinde kendisi demişti "ailem rizeye gürcistandan geldi, ben de gürcüyüm" diye ama biliyoruz ki kendi söylediği şeyleri açıkça inkar eden hatta yalanlayan şizofrenik bir yapıya sahip maalesef kendisi.
ermeni meselesine gelince; bu adamın kendisinde olmayana bakışı belli, tam kendine göre bir cümle söylemiş, hiç kimseyi şaşırtmaması gerekir.
zaten beyefendi tarafından özlenen ve cumhurbaşkanı olur olmaz yapılanması sağlanacak ülkede öyle herkesi kucaklayan bir cumhurbaşkanı değil, tarafı belli bir devlet başkanı vardır, emeline de ulaşacaktır kuşkusuz...
oysa ki gürcistana gittiğinde kendisi demişti "ailem rizeye gürcistandan geldi, ben de gürcüyüm" diye ama biliyoruz ki kendi söylediği şeyleri açıkça inkar eden hatta yalanlayan şizofrenik bir yapıya sahip maalesef kendisi.
ermeni meselesine gelince; bu adamın kendisinde olmayana bakışı belli, tam kendine göre bir cümle söylemiş, hiç kimseyi şaşırtmaması gerekir.
zaten beyefendi tarafından özlenen ve cumhurbaşkanı olur olmaz yapılanması sağlanacak ülkede öyle herkesi kucaklayan bir cumhurbaşkanı değil, tarafı belli bir devlet başkanı vardır, emeline de ulaşacaktır kuşkusuz...
bir kaç kez dinlememe rağmen hazzetmediğim şarkıdır.
tarkan ve iskender paydaşın isimleri bir araya gelince daha başarılı bir şarkı bekliyor insan, günü birlik popçulardan ileri geçememişler...ikisine de yakışmamış...
tarkan ve iskender paydaşın isimleri bir araya gelince daha başarılı bir şarkı bekliyor insan, günü birlik popçulardan ileri geçememişler...ikisine de yakışmamış...
gayrettepe şubesinden vermiş olduğunuz siparişi mecidiyeköy meydana tam bir saat kırk beş dakika sonra ancak getirebilen sandviç zinciri, türkiyede pek halkası yok ama bu servis kalitesi ve fiyatlarla olabilmesi de mümkün değildir.
cenevizlilerden kalma kalelerin ele alındığı italyan yapımı bir belgeselde türk milletinin tarihi eserlere bakış açısını bütün dünyaya aleni olarak göstermemizi sağlamış kaledir.
olağanüstü manzarası coğrafi konumundan kaynaklanmakta olup, istanbul halkı tarafından çöplüğe çevrildiğinden maalesef bu güzelliğin de bir manası kalmamıştır.
diğer ülkelerdeki kaleleri izlerken insan hayran kalıyor, hepsi aslına uygun restore edilmiş, pırıl pırıl, yemyeşil çimenler, heykeller vs. sonra spiker bizim yoros kalesine giriyor, adam konuşmak için duracak temiz yer bulamıyor, en sonunda ısrardan vazgeçip en küçük çöp yığınının önünde konuşmaya başlıyor ve tabii ki bundan sonrasını izleyemedim...
olağanüstü manzarası coğrafi konumundan kaynaklanmakta olup, istanbul halkı tarafından çöplüğe çevrildiğinden maalesef bu güzelliğin de bir manası kalmamıştır.
diğer ülkelerdeki kaleleri izlerken insan hayran kalıyor, hepsi aslına uygun restore edilmiş, pırıl pırıl, yemyeşil çimenler, heykeller vs. sonra spiker bizim yoros kalesine giriyor, adam konuşmak için duracak temiz yer bulamıyor, en sonunda ısrardan vazgeçip en küçük çöp yığınının önünde konuşmaya başlıyor ve tabii ki bundan sonrasını izleyemedim...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?