işçi ve işveren arasında birçok problem yaşanması ve özellikle son dönemde her türlü anlaşmazlığın yargı yoluna taşınması hem iş mahkemelerinin yükünü arttırmıştır hem de işçi lehine yorum ilkesi gereği işçi lehine verilen kararlar maalesef hak arama yolunun ticarete dönüşmesine sebep olmuştur.
ancak sıkça dava konusu yapılan bir durum vardır ki, yaşanması hem işçi hem işveren tarafından istenmeyen bir süreç olan iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat davalarıdır. zira çoğu zaman iş kazası geçiren çalışan büyük oranlarda maluliyet yaşamakta ya da hayatını kaybetmektedir. işveren açısındansa oldukça büyük maddi yükler getirmekte ve yargılamada tarafsız davranılmadığı için birçok sıkıntılar yaşanmaktadır.
işçi lehine yorum ilkesine dayalı iş hukuku yargılamasının en güzel örneklerinden biri yargıtay 21. hukuk dairesi’nin 06.03.2006 tarihli kararıdır. bu karar ile yargıtay, iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin zamanaşımının ne zaman işlemeye başlayacağına, açık kanun hükmüne rağmen farklı bir yorum getirmiştir.
somut olayda; iş kazası sebebiyle kısmi maluliyet yaşayan işçinin birinci derece yakınları manevi tazminat talebi ile dava açmışlar, yerel mahkemece; yansıma yoluyla manevi tazminat istenemeyeceğinden ve 10 yıllık zamanaşımının geçtiğinden bahisle kaza geçiren işçinin yakınlarına ait talebi reddetmiştir.
yargıtay 21. hukuk dairesi ise başka bir inceleme konusu olan yansıma yoluyla manevi tazminat talebine ilişkin gerekçe ile birlikte zamanaşımına ilişkin gerekçenin de usul ve yasaya aykırı olduğuna karar vermiştir. kısaca bahsetmek gerekirse; meydana gelen iş kazasında yaşanan haksız fiil ile kaza geçiren işçinin manevi zararının arasında uygun illiyet bağı olduğundan yansıma yoluyla manevi tazminat istenemeyeceğine ilişkin yerel mahkeme kararını bozmuştur. bunun yanında 10 yıllık zamanaşımının başlangıç tarihi ile ilgili de farklı bir yorumlama yapmıştır.
bilindiği gibi iş kazası halinde istenebilecek maddi ve manevi tazminatlarla ilgili ne önceki kanunlarımızda ne de 4857 sayılı iş kanunu’nda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. bu tip davalar borçlar kanunu genel hükümleri çerçevesinde haksız fillerin tabi olduğu genel kurallara tabi olmakla birlikte işleyecek zamanaşımı da bk. md.125’te düzenlenen 10 yıllık genel dava zamanaşımıdır. bu hususta herhangi bir tartışma olmamakla birlikte dava zamanaşımının haksız fiillerde olduğu gibi olayın meydana geldiği tarihten itibaren işlemesi gerekmektedir.
yargıtay genel olarak iş kazalarında maddi ve manevi tazminat davalarının zamanaşımı başlangıcını olayın meydana geldiği tarih olarak kabul etmekte ise de bu kararında dava zamanaşımının “bedensel zararı kesin olarak saptayan son tıbbi raporun verilmesinden sonra işlemeye başlayacağına” karar vermiştir.
21. hukuk dairesi’nin ilgili kararında yaptığı değerlendirmeye göre; zamanaşımı süresinin başlaması için, haksız fiilde zarar görenin “faili” ve “zararı” öğrenmiş olması gerekir. burada, zararı öğrenmekten maksat zararın kapsamı ve esaslı unsurları hakkında davayı açmaya elverişli bütün şartları öğrenmesidir. zararın kapsamını belirleyecek husus olan vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar ancak tedavi sonunda düzenlenecek doktor raporu ile belirlenebilecekse, zamanaşımı süresi, bedensel zararı kesin olarak saptayan son tıbbi raporun verilmesinden itibaren işlemeye başlayacaktır.
yerel mahkemelerce birçok iş kazası davası zamanaşımı yönünden reddedilirken yargıtay hukuk genel kurulu tarafından da iş kazasına dayalı maddi ve manevi tazminat davalarına ilişkin zamanaşımının bu şekilde değerlendirilmesi, iş hukukunun ruhuna daha uygun olmakla birlikte kanunla açıkça düzenlenmiş kurallara aykırı olması sebebiyle bu karar tartışmaya açıktır.
iş kazalarında zamanaşımı
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?