hitlerin çok uzun yıllar sevgililiğini yapmış,
çok sadık kalan bir sevgili, o kadar sadık ki; hitler onun kuzenini yakalattığında kuzenini serbest bırakmasını istemiştir. hitler de onu isteyerek yakalattığını ve serbest bırakmayacağını söyleyince "führerim doğru olanı bilir" diye hiç itiraz etmemiştir.
hitlerin yaverlerinden biri eva brauna hitlere berlinden kaç dersek bizi dinlemez, bunu sizin söylemeniz lazım dediğinde "führer ne zaman isterse o zaman kaçarız" diye itiraz etmiş ve gerekirse burada hitler ile birlikte öldürüleceğini yada intihar edebileceğini savunmuş.
hitler ona, berlinden kaçmasını emrettiğinde, kesinlikle kaçmayacağını ve onunla kalacağını yinelemiş
ölmeden yaklaşık 2 gün önce hitler ile evlenerek nikahında da eva hitler olarak imza atmış. (cepheden getirilen yaralı bir komutan kıymıştır bu nikahı)
hitlere ikinci kez intihar yönteminde itiraz ederek, zehir kullanarak daha kolay ölüneceğini, hitlerin silah kullanmamasını istemiş, hitler de yine evayı dinlemeyerek eğer ağız içinden beyne ateş edilirse hiç acı çekilmeyeceğini savunmuş ve her ikisi de kendi yöntemleriyle intihar etmişlerdir.
öldükten sonra yakılmış ve külleri de berlin semalarına saçılmıştır.
traudl junge, hitlerin sekreteri isimli kitabı yazan, hitlerin son 2 buçuk yılında sekreterliğini yapmış, son günlerinde de hitlerin yanında kalmış ve bizzat hitlerin vasiyetnamelerini yazmıştır.
gençliği, 22 yaşına kadar hitler ile tanışmadan önce, nazilere karşı çelişkili bir şekilde sürmekte ama yine de her defasında takdir edip durmaktadır hitleri. küçük kardeşine özenerek dansçı olmayı çok istemekte ama stenograf ve daktilo konusundaki becerileri ve hızlı yazma konusundaki kabiliyeti onu sekreter yapmıştır. hitler bir gün elinin altında hazır bekleyen bir sekreter göremeyince bir sekreter daha alınmasını emretmiş, bu konuda hiç istek duymayan traudl (o zaman soy ismi başka bişe, kitap şu an yanımda olmadığından bulamıyorum, kitabı bulunca düzeltme yapılacaktır) hiç heyecan yapmaz ve binlerce sekreter arasından ilklere kalarak hitler karargahına (doğu prusyaya) doğru yola çıkar. vardığında hitler bütün sekreterlere tek tek yazı yazdırmak ister, ilk gelen traudlun çok kabiliyetli biri olduğunu düşünür ve ötekileri hiç denemeden berline geri gönderir.
kısa zamanda hitlerin de en sevdiği sekreter olur. kaçamak yaşadığı bir ss subayıyla da bizzat hitler tarafından evlendirilir ve junge soyismini bu subaydan alır. junge almancada genç manasına geliyormuş, bu yüzden hitler bu sekreterine bu günden itibaren freu junge şeklinde değil, junge freu şeklinde seslenirmiş.
zaman geçiyor ve almanya, rusya karşısında mağlubiyetler de almaya başlıyor, hitler ise hala zaferden emin. kazanacağını düşündüğü savaşı, çevresindekileri de ikna ediciliği sayesinde kazanmaktan emin bir şekilde düşünmelerini sağlıyor.
tabii, hitlerin mussolini ile görüşmesinde, bulgaristan kralı ile görüşmesinde ve yine bazı devlet adamlarının almanyaya gelişindeki görüşmesinde de hep traudl junge hitlerin yanında oluyor. beraber bulundukları 3 sekreterden en çok yakınında olan sekreter olmuştur kısa zamanda traudl.
ruslar, berlinin dibine kadar geldiğinde ve hitler, mağlubiyeti kabullendiği zamanlarda, herkese kaçıp kurtulmasını emretmiş ancak, hitlerin o sıradaki sevgilisi eva braun, sadık sekreteri traudl junge ve birkaç kişi yalnız bırakmamıştır. o kadar ki, sofralarda artık başarı değil, son konuşuluyormuş.
bir gün eva braun, bu akşam ağlayacaksınız demiş ve aynı gün hitler, vasiyetnamesini (siyasi ve şahsi) traudla yazdırmıştır. şahsi vasiyetnamesinde eva ile evlenmek istediğini belirtmiştir ve o akşam evlenmişlerdir.
kitabın bir yerinde, hitlerin traudlu ss askeriyle (ki bu asker aynı zamanda hitlerin yaverlerindendir) evlendirmeye çalışırken, sekreter kendisinin eva ile niçin evlenmediğini sorduğunda hitler de iyi bir aile babası olamayacağını savunmuştur.
3 gün sonra hitler, ağzının içinden beynine doğru kurşun sıkmak, eva braun da zehir içmek suretiyle intihar etmiş, yine hitlerin vasiyeti uyarınca yakılarak külleri savrulmuştur (çünkü hitler düşmanın eline ölü yada diri olarak geçmek istemiyormuş) sekreterimiz, eva braunu bizzat kucağında taşıyarak bahçeye çıkarmış.
hitlerden sonra da berlinden kaçmaya çalışan traudl, bir bayan daha (galiba hizmetçiydi) ve birkaç komandoyla beraber berlin metrosu tüneliyle savaş alanından kaçmaya çalışmıştır. sigara tiryakisi olan traudl, yanına ne erzak ne de eşya almış, bol bol sigara ile yola çıkmıştır. bir fabrika binasında rusların ablukaya alması sonucu teslim olmak zorunda kalmışlar, ve rus esiri olarak bir süre çalışmak zorunda kalmışlar. traudl bir süre de yanlışlıkla fahişelerin bulunduğu koğuşa atılmış ve ancak siyasi bir mahkum olduğu konusunda rusları ikna ettikten sonra koğuşu değiştirilmiştir (ilginç buldum)
daha sonra amerikaya yerleşen traudl junge, amerikan demokrasisine hayran kaldığını da "meğer ne çok kitap varmış da hepsi bize yasakmış. bize yasaklanan şeylerin ne kadar güzel olduklarını burada öğrendim" şeklinde anlatmıştır. (amerikan demokrasisini övdüğümden değil, traudl bu şekilde bahsettiğinden yazdım)
kitaba gelince; bence her 2. dünya savaşı meraklısının, her hitler düşmanının, her hitler hayranının, her türkün, her yahudinin, her almanın... kısacası herkesin kütüphanesinde bulunması gereken ve sürükleyici bir kitap.
almancadan yapılan çevirilerle ilgili en büyük şikayetim olan; çok uzun paragraflara sahip olmasından bu kitapta da şikayetçi oldum ancak, kitabın sürükleyiciliği ve bir solukta okumama vesile olan akıcı anlatımıyla takdirlerimi de kazanmış bir kitaptır.
gençliği, 22 yaşına kadar hitler ile tanışmadan önce, nazilere karşı çelişkili bir şekilde sürmekte ama yine de her defasında takdir edip durmaktadır hitleri. küçük kardeşine özenerek dansçı olmayı çok istemekte ama stenograf ve daktilo konusundaki becerileri ve hızlı yazma konusundaki kabiliyeti onu sekreter yapmıştır. hitler bir gün elinin altında hazır bekleyen bir sekreter göremeyince bir sekreter daha alınmasını emretmiş, bu konuda hiç istek duymayan traudl (o zaman soy ismi başka bişe, kitap şu an yanımda olmadığından bulamıyorum, kitabı bulunca düzeltme yapılacaktır) hiç heyecan yapmaz ve binlerce sekreter arasından ilklere kalarak hitler karargahına (doğu prusyaya) doğru yola çıkar. vardığında hitler bütün sekreterlere tek tek yazı yazdırmak ister, ilk gelen traudlun çok kabiliyetli biri olduğunu düşünür ve ötekileri hiç denemeden berline geri gönderir.
kısa zamanda hitlerin de en sevdiği sekreter olur. kaçamak yaşadığı bir ss subayıyla da bizzat hitler tarafından evlendirilir ve junge soyismini bu subaydan alır. junge almancada genç manasına geliyormuş, bu yüzden hitler bu sekreterine bu günden itibaren freu junge şeklinde değil, junge freu şeklinde seslenirmiş.
zaman geçiyor ve almanya, rusya karşısında mağlubiyetler de almaya başlıyor, hitler ise hala zaferden emin. kazanacağını düşündüğü savaşı, çevresindekileri de ikna ediciliği sayesinde kazanmaktan emin bir şekilde düşünmelerini sağlıyor.
tabii, hitlerin mussolini ile görüşmesinde, bulgaristan kralı ile görüşmesinde ve yine bazı devlet adamlarının almanyaya gelişindeki görüşmesinde de hep traudl junge hitlerin yanında oluyor. beraber bulundukları 3 sekreterden en çok yakınında olan sekreter olmuştur kısa zamanda traudl.
ruslar, berlinin dibine kadar geldiğinde ve hitler, mağlubiyeti kabullendiği zamanlarda, herkese kaçıp kurtulmasını emretmiş ancak, hitlerin o sıradaki sevgilisi eva braun, sadık sekreteri traudl junge ve birkaç kişi yalnız bırakmamıştır. o kadar ki, sofralarda artık başarı değil, son konuşuluyormuş.
bir gün eva braun, bu akşam ağlayacaksınız demiş ve aynı gün hitler, vasiyetnamesini (siyasi ve şahsi) traudla yazdırmıştır. şahsi vasiyetnamesinde eva ile evlenmek istediğini belirtmiştir ve o akşam evlenmişlerdir.
kitabın bir yerinde, hitlerin traudlu ss askeriyle (ki bu asker aynı zamanda hitlerin yaverlerindendir) evlendirmeye çalışırken, sekreter kendisinin eva ile niçin evlenmediğini sorduğunda hitler de iyi bir aile babası olamayacağını savunmuştur.
3 gün sonra hitler, ağzının içinden beynine doğru kurşun sıkmak, eva braun da zehir içmek suretiyle intihar etmiş, yine hitlerin vasiyeti uyarınca yakılarak külleri savrulmuştur (çünkü hitler düşmanın eline ölü yada diri olarak geçmek istemiyormuş) sekreterimiz, eva braunu bizzat kucağında taşıyarak bahçeye çıkarmış.
hitlerden sonra da berlinden kaçmaya çalışan traudl, bir bayan daha (galiba hizmetçiydi) ve birkaç komandoyla beraber berlin metrosu tüneliyle savaş alanından kaçmaya çalışmıştır. sigara tiryakisi olan traudl, yanına ne erzak ne de eşya almış, bol bol sigara ile yola çıkmıştır. bir fabrika binasında rusların ablukaya alması sonucu teslim olmak zorunda kalmışlar, ve rus esiri olarak bir süre çalışmak zorunda kalmışlar. traudl bir süre de yanlışlıkla fahişelerin bulunduğu koğuşa atılmış ve ancak siyasi bir mahkum olduğu konusunda rusları ikna ettikten sonra koğuşu değiştirilmiştir (ilginç buldum)
daha sonra amerikaya yerleşen traudl junge, amerikan demokrasisine hayran kaldığını da "meğer ne çok kitap varmış da hepsi bize yasakmış. bize yasaklanan şeylerin ne kadar güzel olduklarını burada öğrendim" şeklinde anlatmıştır. (amerikan demokrasisini övdüğümden değil, traudl bu şekilde bahsettiğinden yazdım)
kitaba gelince; bence her 2. dünya savaşı meraklısının, her hitler düşmanının, her hitler hayranının, her türkün, her yahudinin, her almanın... kısacası herkesin kütüphanesinde bulunması gereken ve sürükleyici bir kitap.
almancadan yapılan çevirilerle ilgili en büyük şikayetim olan; çok uzun paragraflara sahip olmasından bu kitapta da şikayetçi oldum ancak, kitabın sürükleyiciliği ve bir solukta okumama vesile olan akıcı anlatımıyla takdirlerimi de kazanmış bir kitaptır.
türklerin soyunun gelip gelmediği, bizzat atatürkün kendisi tarafından görevlendirilmiş; devrim meksika büyükelçisi, tahsin mayatepek tarafından araştırılmış eski çağ medeniyetlerinden.
atlantis ile aynı şey değildir, ama atlantis ile aynı devirlerde var olduğu sanılmaktadır.
m.ö. 70 000 ile 12 000 yılları arasında zuhur bulmuş hayatında asya ve amerika kıtasına da; tam da büyük okyanusun ortasından hükmetmiş büyük medeniyet.
olay şöyle gelişmiştir;
ingiliz albay ve tarihçi j.churchward tarafından, hindistana gittiği sırada karşılaştığı kil tabletleri, saklı olduğu tapınağın rahibinden incelemek için istiyor. çok uzun süren ısrarları neticesinde hem mu dili, rahip tarafından kendisine öğretiliyor (o zaman bu dili konuşan 3 kişi bulunuyor) ve bu tabletler okunuyor. fakat churchward ile rahip bu tabletlerin eksikliğini farkediyor. churchward ise yine güneydoğu asyanın değişik yerlerinde bu tabletlerin geri kalanını aramaya koyuluyor. bu sırada parasız kalan churchward, bir başka meziyetini de göstererek küçük bir servet kazanıyor; delinmeyen kurşun tarafından delinmeyen yumuşak bir madde icat edip, bunu askerlerin miğferlerinde kullanabilmesini sağlıyor ve bu ona iyi para kazandırıyor.
churchward, mu hakkında yaklaşık 40 yıl araştırmalarda bulunmuştur.
atatürk ise tarihe düşkünlüğü sebebiyle, tahsin bey (mayatepek)in anlattığı bu mu hikayesinden etkileniyor. mayatepekin mudan doğan kavimlerin amerikada maya, aztek ve inka medeniyetler ile kızılderilileri oluşturduğu, asyadaki evlatlarının ise, uygur, mısır, sümer, akad medeniyetlerini oluşturduğu; anadoluda hititlerin, kafkas halklarının ve avrupada da roma imparatorluğunun kurulmasına vesile olan kavimlerden birinin ve nihayet avrupadaki britanyalılar ile slav halklarının ataları olduğundan bahsediyor.
tahsin bey, soyadının mayatepek oluşundan da anlaşılacağı üzere bu işe gönlünü ve ömrünü vermiş bir tarihçi vasfında ve görevindedir. büyükelçi olarak gittiği meksikada bu işlerin peşinden koşturarak, maya dili ile türk ve mu dilini kıyaslama fırsatını da elde etmiştir ve yapmıştır. buna göre, dini açıdan da çarpıcı sonuçlar elde etmiştir. nedir;
churchwardın araştırmalarından yola çıkan tahsin bey, churchwardın musevilik ve hristiyanlığın kökeni olarak mu dinini örnek aldığını, hatta mu dinindeki 12 temel şartın soru olarak alınıp, hz. musa tarafından "on emir" adı altında museviliğin temelini oluşturduğu sonucuna varmıştır.
mayatepek de bundan hareket ederek "acaba islamiyetin de temeli bu muydu?" sorusunu sorarak hareket ettiğinde yine ilginç sonuçlara erişmiş; maya ile mu dininin islamiyet ile benzerlikler gösterdiğini ve bununla da kalmayıp, kuran-ı kerimde bulunan bazı ayet ve sure isimlerinin mayacada aynen yer aldığını atatürke izah etmektedir.
türkçe ile de benzerliklerinin bulunduğunu belirten mayatepek, mu kelimesinin ulu kelimesinin karşılığı olduğunu da, munun bazı kullanılan isimlerinin; "ulumil" olduğuna dayandırıyor, ulumil kelimesi; "ulu-mu-il" kelimesinden geliyor ve bu da "büyük güneş impparatorluğu" manasına geliyor bugün. ulu, yine türkçedeki gibi büyük, il de bildiğimiz, yeri veya toprağı manasındaki kullanılan devleti manasında; eskiden kullanılan ; urum ili, arap ili, acem ili deyimleri gibi.
ayrıca mayacada kullanılan bir de ikinci bir güneş manasını taşıyan bir kelime var. bu da kin. kin türkçede kullandığımız gün ile aynı manayı taşımaktadır.
mayatepek, atatürke 13 tane rapor göndermiştir, bu raporların ilk 6 tanesi hala bulunamamıştır.
bu konudaki engin araştırmalarından ve türk toplumuna armağan ettiği ; "atatürk ve kayıp kıta mu" kitabını yazmasından ötürü sinan meydana da teşekkürlerimi, teşekkürlerimizi sunuyorum, sunuyoruz.
atlantis ile aynı şey değildir, ama atlantis ile aynı devirlerde var olduğu sanılmaktadır.
m.ö. 70 000 ile 12 000 yılları arasında zuhur bulmuş hayatında asya ve amerika kıtasına da; tam da büyük okyanusun ortasından hükmetmiş büyük medeniyet.
olay şöyle gelişmiştir;
ingiliz albay ve tarihçi j.churchward tarafından, hindistana gittiği sırada karşılaştığı kil tabletleri, saklı olduğu tapınağın rahibinden incelemek için istiyor. çok uzun süren ısrarları neticesinde hem mu dili, rahip tarafından kendisine öğretiliyor (o zaman bu dili konuşan 3 kişi bulunuyor) ve bu tabletler okunuyor. fakat churchward ile rahip bu tabletlerin eksikliğini farkediyor. churchward ise yine güneydoğu asyanın değişik yerlerinde bu tabletlerin geri kalanını aramaya koyuluyor. bu sırada parasız kalan churchward, bir başka meziyetini de göstererek küçük bir servet kazanıyor; delinmeyen kurşun tarafından delinmeyen yumuşak bir madde icat edip, bunu askerlerin miğferlerinde kullanabilmesini sağlıyor ve bu ona iyi para kazandırıyor.
churchward, mu hakkında yaklaşık 40 yıl araştırmalarda bulunmuştur.
atatürk ise tarihe düşkünlüğü sebebiyle, tahsin bey (mayatepek)in anlattığı bu mu hikayesinden etkileniyor. mayatepekin mudan doğan kavimlerin amerikada maya, aztek ve inka medeniyetler ile kızılderilileri oluşturduğu, asyadaki evlatlarının ise, uygur, mısır, sümer, akad medeniyetlerini oluşturduğu; anadoluda hititlerin, kafkas halklarının ve avrupada da roma imparatorluğunun kurulmasına vesile olan kavimlerden birinin ve nihayet avrupadaki britanyalılar ile slav halklarının ataları olduğundan bahsediyor.
tahsin bey, soyadının mayatepek oluşundan da anlaşılacağı üzere bu işe gönlünü ve ömrünü vermiş bir tarihçi vasfında ve görevindedir. büyükelçi olarak gittiği meksikada bu işlerin peşinden koşturarak, maya dili ile türk ve mu dilini kıyaslama fırsatını da elde etmiştir ve yapmıştır. buna göre, dini açıdan da çarpıcı sonuçlar elde etmiştir. nedir;
churchwardın araştırmalarından yola çıkan tahsin bey, churchwardın musevilik ve hristiyanlığın kökeni olarak mu dinini örnek aldığını, hatta mu dinindeki 12 temel şartın soru olarak alınıp, hz. musa tarafından "on emir" adı altında museviliğin temelini oluşturduğu sonucuna varmıştır.
mayatepek de bundan hareket ederek "acaba islamiyetin de temeli bu muydu?" sorusunu sorarak hareket ettiğinde yine ilginç sonuçlara erişmiş; maya ile mu dininin islamiyet ile benzerlikler gösterdiğini ve bununla da kalmayıp, kuran-ı kerimde bulunan bazı ayet ve sure isimlerinin mayacada aynen yer aldığını atatürke izah etmektedir.
türkçe ile de benzerliklerinin bulunduğunu belirten mayatepek, mu kelimesinin ulu kelimesinin karşılığı olduğunu da, munun bazı kullanılan isimlerinin; "ulumil" olduğuna dayandırıyor, ulumil kelimesi; "ulu-mu-il" kelimesinden geliyor ve bu da "büyük güneş impparatorluğu" manasına geliyor bugün. ulu, yine türkçedeki gibi büyük, il de bildiğimiz, yeri veya toprağı manasındaki kullanılan devleti manasında; eskiden kullanılan ; urum ili, arap ili, acem ili deyimleri gibi.
ayrıca mayacada kullanılan bir de ikinci bir güneş manasını taşıyan bir kelime var. bu da kin. kin türkçede kullandığımız gün ile aynı manayı taşımaktadır.
mayatepek, atatürke 13 tane rapor göndermiştir, bu raporların ilk 6 tanesi hala bulunamamıştır.
bu konudaki engin araştırmalarından ve türk toplumuna armağan ettiği ; "atatürk ve kayıp kıta mu" kitabını yazmasından ötürü sinan meydana da teşekkürlerimi, teşekkürlerimizi sunuyorum, sunuyoruz.
birkaç sene evvel, öz be öz türk patronlara (devlete) sahip ama bugün, dünyanın bir başka güzel ama ülkemden daha güzel olmayan lübnana ait kuruluş. sakıncaları vardır;
- geçtiğimiz aylarda; diyarbakır ana jet üssünden havalanan iki f16 tipi uçağımız, piste geri dönemedi. bunun sebebi, diyarbakır telekom hatlarında meydana gelen bir sorun. bu sorunun f16ları ne ilgilendiriyor? çünkü piste dönüş için izin alınamamış, bağlantı kurulamamış kule ile.
- türkiyenin dört bir yanına telefon sağlayan tek şirket olması (cep operatörleri hariç) bu da olası bir savaş veya deprem anında (en çok savaş ilgilendirir) iletişimi istediği an kesebileceğine delalet eder. (savaş anı ilgilendirir demem yanlış anlaşılmaya, milli iletişim ağımız onların elinde)
- lübnanda internetin kotasının olmaması, fiyatının da türkiyedekinin yarısı olduğunu duyum olarak aldım amma ve lakin, araştırmalarım sonucunda resmi doğru bir bilgiye ulaşamadım. kaynağımın sağlamlığını da %50 olarak değerlendirmem neticesinde, bunu %50 doğru bir madde olarak kabul sayıyorum.
- 2 yıllık bağlantı şartı sözleşmesini tüm abonelerine imzalatıp, yanında da elma şekeri gibi 2 aylık internet veyahut kablosuz modem verdikten birkaç ay sonra fiyatlarını yarıya çekerek, kendine ziyadesiyle küfrettiren kurum.
- hükumetin kurum kurum kurulurken sattığı kurumlardan sadece biri.
sürç ü lisan eylediysek affola
edit: yanlış olan ne? bir ülkenin telekoma ne denli bağlı olduğunu anlatmak mı?
- geçtiğimiz aylarda; diyarbakır ana jet üssünden havalanan iki f16 tipi uçağımız, piste geri dönemedi. bunun sebebi, diyarbakır telekom hatlarında meydana gelen bir sorun. bu sorunun f16ları ne ilgilendiriyor? çünkü piste dönüş için izin alınamamış, bağlantı kurulamamış kule ile.
- türkiyenin dört bir yanına telefon sağlayan tek şirket olması (cep operatörleri hariç) bu da olası bir savaş veya deprem anında (en çok savaş ilgilendirir) iletişimi istediği an kesebileceğine delalet eder. (savaş anı ilgilendirir demem yanlış anlaşılmaya, milli iletişim ağımız onların elinde)
- lübnanda internetin kotasının olmaması, fiyatının da türkiyedekinin yarısı olduğunu duyum olarak aldım amma ve lakin, araştırmalarım sonucunda resmi doğru bir bilgiye ulaşamadım. kaynağımın sağlamlığını da %50 olarak değerlendirmem neticesinde, bunu %50 doğru bir madde olarak kabul sayıyorum.
- 2 yıllık bağlantı şartı sözleşmesini tüm abonelerine imzalatıp, yanında da elma şekeri gibi 2 aylık internet veyahut kablosuz modem verdikten birkaç ay sonra fiyatlarını yarıya çekerek, kendine ziyadesiyle küfrettiren kurum.
- hükumetin kurum kurum kurulurken sattığı kurumlardan sadece biri.
sürç ü lisan eylediysek affola
edit: yanlış olan ne? bir ülkenin telekoma ne denli bağlı olduğunu anlatmak mı?
1 mayısının az ağrılı olmasını dilerim. sevgilerimle
explorerin açığını kapatan mucizevi bir buluş
cmde rakip olduğum ilk maçında tanımış ve hay ananı demiştim, unutulamayacak bir oyun karakteriydi kendisi
eskiden var olan "halk için halk’ın yanında son havadis" gazetesinin ismini, bu gazetenin isminin "son havadis" bilinmesinden ötürü bu ismi kullanarak; "halk’a ve hadiselere son havadis" gazetesini kurduğunu beyan ederek bu konuda bazı elemanlar alıp, gazetecilik faaliyetleri yaptığını öne süren kişi.
gazete, ekim ayının başında kurulduğu söylenmiş ve alınan muhabir, haber müdürü, reklam müdürü gibi kişilerle bir sözleşme (noter tasdiksiz) imzalanmıştır. bu protokoller incelendiğinde bazı muhabirler ile asgari ücretin de altında anlaşıldığı görülmüştür.
çalışanların maaşlarını alamaması üzerine, gazetenin deneme sayısının çıkacağı söylenilen tarih olan 24 aralık 2007 gününe kadar beklenilmiş bu da yetmemiş, gazetenin asıl sayısının çıkacağı söylenilen 1 ocak 2008 gününe değin de irtibat kesilmemiştir ancak nafile.
aslen beşparasız olduğu öğrenilen ve şizofreni olduğu sanılan buşahıs, halen daha 8 kişilik kandırılmış çalışan topluluğu ile (5 ocak’tan sonra alınan) aldatma işlemlerine devam etmektedir.
işi gazetecilik olan veya burada başka bir sebeple de olsa çalışma ihtimali bulunanlara (birinci ağızdan) tedbirler bildirilmiştir.
doğru yerde olduğunuzun alametleri;
- bir binanın en üst katındadır. mecidiyeköydeki bu işhanı, 2 oda, 1 mutfak, 1 lavabo, 1 wc ve 1 adet antreden oluşmaktadır.
- aslen gazetenin genel yayın yönetmeni olan sevil beylik orada bulunmamaktadır, size ileride geleceği söylenilenbilir, boşuna beklemeyin, gelmeyecektir.
- arada sırada size vatanseverliğiniz ile ilgili sorular gelebilir, bunların en populeri "bu vatan kimin?" sorusudur.
- her gün sinirli gibi davranan bir patronunuz vardır (başlıktaki şahıs).
- size bugünlük erzağı almanız, ve aybaşında paranızı maaşınızla birlikte geri alacağınız söylenebiir, o parayı da maaşı da beklemeyiniz
-içeride 4 adet kasası bulunmayan monitör 1 adet bilgisayar bulunmaktadır. o kasalardan 1 tanesini gelecektir, beklenmektedir. ötekileri çok beklersiniz
-bu şahıs sürekli mit üyesi olduğunu, çok şey bildiğini ve bildiklerinden ötürü öldürüleceğini size söyleyecektir. hatta bazı günler aşağıdan kurşun sıkıldığı da söylenecektir. boşuna aramayın, o boş kovanları bulamayacaksınız
- bazı bazı cevahir’e ortak olduğunu da duyuyorsanız, kaçmanın tam sırasıdır.
-duvarlardaki yazılara fazla aldanmayın, hepsi bu elemanın muhabirliği zamanında yaptığı kötü işçilikleri simgelemektedir. boşta kalan adamın kafayı sıyırarak şizofreni olduğu tahmin edilmektedir
- sürekli karşı daireden olanlar hakkında şikayet duyacaksınız
- ne olduğu tam anlamıyla bilinmemektedir. kürt olduğunu, zaza olduğunu sıklıkla duyacaksınızdır.
- size basın kartı çıokarılması için kimliğiniz istenirse ne kimliğinizi ne de kimlik bilgilerinizi kesinlikle vermeyiniz. keza adınıza olan kimliği başka birinin adına da görürseniz şaşırmanız yersizdir. (basın kimliği de en erken 18 ay sonra çıkması hukuken mümkündür)
-bunların tamamı vuku bulmuşsa, kaçmak için geç kalmışsınız demektir. hala kaçmamak için kararlıysanız, başarılar dileriz.
gazete, ekim ayının başında kurulduğu söylenmiş ve alınan muhabir, haber müdürü, reklam müdürü gibi kişilerle bir sözleşme (noter tasdiksiz) imzalanmıştır. bu protokoller incelendiğinde bazı muhabirler ile asgari ücretin de altında anlaşıldığı görülmüştür.
çalışanların maaşlarını alamaması üzerine, gazetenin deneme sayısının çıkacağı söylenilen tarih olan 24 aralık 2007 gününe kadar beklenilmiş bu da yetmemiş, gazetenin asıl sayısının çıkacağı söylenilen 1 ocak 2008 gününe değin de irtibat kesilmemiştir ancak nafile.
aslen beşparasız olduğu öğrenilen ve şizofreni olduğu sanılan buşahıs, halen daha 8 kişilik kandırılmış çalışan topluluğu ile (5 ocak’tan sonra alınan) aldatma işlemlerine devam etmektedir.
işi gazetecilik olan veya burada başka bir sebeple de olsa çalışma ihtimali bulunanlara (birinci ağızdan) tedbirler bildirilmiştir.
doğru yerde olduğunuzun alametleri;
- bir binanın en üst katındadır. mecidiyeköydeki bu işhanı, 2 oda, 1 mutfak, 1 lavabo, 1 wc ve 1 adet antreden oluşmaktadır.
- aslen gazetenin genel yayın yönetmeni olan sevil beylik orada bulunmamaktadır, size ileride geleceği söylenilenbilir, boşuna beklemeyin, gelmeyecektir.
- arada sırada size vatanseverliğiniz ile ilgili sorular gelebilir, bunların en populeri "bu vatan kimin?" sorusudur.
- her gün sinirli gibi davranan bir patronunuz vardır (başlıktaki şahıs).
- size bugünlük erzağı almanız, ve aybaşında paranızı maaşınızla birlikte geri alacağınız söylenebiir, o parayı da maaşı da beklemeyiniz
-içeride 4 adet kasası bulunmayan monitör 1 adet bilgisayar bulunmaktadır. o kasalardan 1 tanesini gelecektir, beklenmektedir. ötekileri çok beklersiniz
-bu şahıs sürekli mit üyesi olduğunu, çok şey bildiğini ve bildiklerinden ötürü öldürüleceğini size söyleyecektir. hatta bazı günler aşağıdan kurşun sıkıldığı da söylenecektir. boşuna aramayın, o boş kovanları bulamayacaksınız
- bazı bazı cevahir’e ortak olduğunu da duyuyorsanız, kaçmanın tam sırasıdır.
-duvarlardaki yazılara fazla aldanmayın, hepsi bu elemanın muhabirliği zamanında yaptığı kötü işçilikleri simgelemektedir. boşta kalan adamın kafayı sıyırarak şizofreni olduğu tahmin edilmektedir
- sürekli karşı daireden olanlar hakkında şikayet duyacaksınız
- ne olduğu tam anlamıyla bilinmemektedir. kürt olduğunu, zaza olduğunu sıklıkla duyacaksınızdır.
- size basın kartı çıokarılması için kimliğiniz istenirse ne kimliğinizi ne de kimlik bilgilerinizi kesinlikle vermeyiniz. keza adınıza olan kimliği başka birinin adına da görürseniz şaşırmanız yersizdir. (basın kimliği de en erken 18 ay sonra çıkması hukuken mümkündür)
-bunların tamamı vuku bulmuşsa, kaçmak için geç kalmışsınız demektir. hala kaçmamak için kararlıysanız, başarılar dileriz.
satrancı bilmeyenlerin atı yanlış oynatarak mesela bir hamlede kale gibi oynatmak.
ilk dünya kupası maçının yapıldığı şehir
zaten bi kayseride bulunur bir de uzayda
hiçkimse tarafından istanilmeyecek olan durumdur. iki olabilitesi vardır;
ya kızarılıp bozarılır
ya da sırıtılarak orta parmak uzatılır
ya kızarılıp bozarılır
ya da sırıtılarak orta parmak uzatılır
bugün cuma+1, hadi çabuk derse gir
"i love hate, i hate love" versiyonu ile "love is this".
günümüzün yaklaşık %75i olup, bu sürenin de %15i sözlük başında, %60ı oyunda, %15i internet sitelerinin gezilmesi ve %10luk dilimi de oyun oynarken uyuya kalındığından arada bir gözü açıp oyunun durumuna bakıldığı zamandır
top oynamayı istemek, her top görünce kendini kaybetmek
geber manasında bir kadının kocasına söyleyebileceği sevgi sözcüklerinden biri
1. okan bayülgenin meşhur olduktan sonra daha çok tanınmasına sebebiyyet veren film (herkesin de bahsettiği gibi)
2. muhtemelen 3000 sayfalık romanlar için (varsa) kullanılan tabirdir.
2. muhtemelen 3000 sayfalık romanlar için (varsa) kullanılan tabirdir.
fuck you: lanet olası
genelde insanları bol bol kazıklayan esnafların söyleyerek karşıdakine güven vermeyi amaçladığı, cümle içinde yada başlı başına bir cümle olarak kullanılabilecek taktik
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?