organizmanın, yeni veya farklı bir çevrede yaşamını sürdürebilmesi için kendi anatomik yapısında, fizyolojik süreçlerinde veya davranışlarında kuşaklar boyunca gerçekleşen değişiklik. darwinin doğal seçim (natural selection) yoluyla evrim teorisindeki temel kavramlardan biridir: çevreye en iyi uyan yaşar.
"filozof", "eğitim alimi", "toplumsal yaklaşımcı" fethullah gülen fenomenine gönülden bağlı kişi.
akepenin, devletin çeşitli organlarına, akepeli belediye başkanlarının, belediye görev noktalarına ve onların yalakalarının hayatımıza uyguladığı kadrolaşmanın, derin devlete de uygulanmasından başka bir şey değildir. bu ilk adımdır, derin devletin tasfiye edildiği süreçtir. kimse derin devlet gidiyor diye sevinmesin, şahinlerin yerine fetulistler (akbabalar) gelmektedir. evet böyledir.
eğer samimiyane ise oradaki "lan", bir sürü kelimeyle anlatabileceğiniz, gitmeme için bi sürü nedenler sıralayabileceğiniz koca bir sayfayı iki kelimeye sığdırmaktır. evet.
(bkz: gitme lan)
eğer olsaydı çocuğuma, bu sabah
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
"bazen kendini çok küçük hissedebilirsin hayatın içinde, küçük bir ayrıntı gibi görebilirsin kendini ancak unutma sen hayatı hayat yapan şeysin, onun kendisisin"
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
şeklinde bırakabileceğim şey olurdu sanırım.
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
"bazen kendini çok küçük hissedebilirsin hayatın içinde, küçük bir ayrıntı gibi görebilirsin kendini ancak unutma sen hayatı hayat yapan şeysin, onun kendisisin"
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
şeklinde bırakabileceğim şey olurdu sanırım.
oturduğu yerden bir kinyas, bir kayra olabilen adam hakan gündayın doludizgin romanı. kinyas ya da kayranın yaşadıklarını yaşamadığından eminim ama bu kitapta hayallerini harmanladığını düşünüyorum. gitmek ve kalmak arasında zaten durmadan ikirciktedir hakan. karakterlerle gittiğinde olacakları kurgulamış bence, her ikisi de kendisi, birisi gidişinde ısrarcı olan yanı, diğeri ise vazgeçmek eğilimli yanı. zaten hayatın kendisi de gitmekle kalmak arasında, her iki durumda da mutlu olamayacağınız bir şey değil midir?
azilde de aslında kinyas ve kayranın analizi yapılmaktadır, önce gitmek ve kalmak düşüncesi sonucu ortaya çıkan olasılıklar zinciri kinyas ve kayra, arkasından azilde kinyas ve kayranın hakana geridönüşümü, feedback bi nevi.
gitmek ve kalmak arasındaki derin uçurum, piçte de kendini belli eder. bakış açınıza göre yine en akıllı veya en karaktersiz davrananın "hakan" olması, bence bir başka şaşırtıcı detaydır.
azilde de aslında kinyas ve kayranın analizi yapılmaktadır, önce gitmek ve kalmak düşüncesi sonucu ortaya çıkan olasılıklar zinciri kinyas ve kayra, arkasından azilde kinyas ve kayranın hakana geridönüşümü, feedback bi nevi.
gitmek ve kalmak arasındaki derin uçurum, piçte de kendini belli eder. bakış açınıza göre yine en akıllı veya en karaktersiz davrananın "hakan" olması, bence bir başka şaşırtıcı detaydır.
dahi olduğunu düşünmekten kendimi alamadığım yazardır . tabir caizse, bilincinizi mıncıklar ve bırakır. ardından ne olduğunu anlamanız uzun zaman alır. okurken "lan hakkatten" dersiniz, yaşarken "hakan haklıymış".
"delilik ve dahilik arasında gidip gelen bir hayat" sloganlı hakan günday romanı. çok şaşırtıcı çok.
düşününce hakan gündayın malafasını, anlayamadığım tek kitabıdır. tüm kitaplarında hayata dair, kendime dair çok şey bulabilmeme rağmen, bu kitap nedense tamamen yabancısı olduğum bir dünyadan bahsediyor.
asıl anlatmaya çalıştığım, diğer kitaplarında anlattıklarına dair bir şeyler biliyorsanız, "hakketten adam çözmüş olayı" diyebiliyorsunuz ancak malafada bahsi geçen "jevellery center"lardan fazla çakmıyordum. şimdi düşününce "ulan bu adam bu işin içine de mi girmiş? bak sen neler de öğrenmiş, nasıl bir adamdır bu ya hu?" nidaları eşliğinde, hakan gündayın hayranlığımı bir kez daha kazanmasına aracılık eden kitaptır kendisi.
asıl anlatmaya çalıştığım, diğer kitaplarında anlattıklarına dair bir şeyler biliyorsanız, "hakketten adam çözmüş olayı" diyebiliyorsunuz ancak malafada bahsi geçen "jevellery center"lardan fazla çakmıyordum. şimdi düşününce "ulan bu adam bu işin içine de mi girmiş? bak sen neler de öğrenmiş, nasıl bir adamdır bu ya hu?" nidaları eşliğinde, hakan gündayın hayranlığımı bir kez daha kazanmasına aracılık eden kitaptır kendisi.
o ünlü soundtracki bu gün hala, bazı kanalların haber bültenlerinde dananann! olarak kullanılmaktadır. bu anlamda, bu günlerde 300 spartalı da aynı kaderi paylaşmaktadır.
bazı parçaları organize işlerde de kullanılmıştır.
leninist örgüt teorisini gayet iyi işlemişlerdir ayrıca. dikey nedir, yatay nedir hepsi açıktır. yeraltı örgütlerinin deşifre olamama nedenleri biraz da bu hücre örgütlenmesi taktiğine dayanır. evet.
antik yunan titanı. atlas’ın kardeşi. mitolojik karakter. kardeşleri gibi tanrılığa kafa tutmuş ama onlardan farklı olarak, düzeni değiştirmeyi başarmıştır. bencillikleri yüzünden öc almak için tanrılardan, ateşi çalıp tanrılar dağı olimpos’tan, balçıktan yarattığı ilk erkek insana armağan etmiştir. o’da kendi suretinden yaratmıştır insanı.
uygarlığın öncüsüdür. insanlıkça en sevilen titanlardan biridir. bu yönüyle başkaldırı ve onurun da simgesidir. sonra kafkas dağında zincire vurulmuş ve her gece bir kartalın, her gün yeniden oluşan karaciğerini didiklemesine maruz kalmıştır. zeus’un oğlu yarıtanrı, ölümlü herakles tarafından kurtarılmıştır. "zeus tahttan düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yoktur" diyerek insanlığa özgürlüğün yolunu göstermiştir.
uygarlığın öncüsüdür. insanlıkça en sevilen titanlardan biridir. bu yönüyle başkaldırı ve onurun da simgesidir. sonra kafkas dağında zincire vurulmuş ve her gece bir kartalın, her gün yeniden oluşan karaciğerini didiklemesine maruz kalmıştır. zeus’un oğlu yarıtanrı, ölümlü herakles tarafından kurtarılmıştır. "zeus tahttan düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yoktur" diyerek insanlığa özgürlüğün yolunu göstermiştir.
(bkz: bünyan)
yitirilen
ola ki yürürüm bir başka aşka
ya da yürürüm mavi olmayan bir gülüşe
unutma ki tek ask olduğum sensin
aşık olduğum değil
karanlıkla süzülüyor içime yıkım
dur diyorum yıkılıyorum
uçurumları bas ucuma koyuyorum sonra
okşuyorum rüzgarda saçlarını
sıcak ilik bir koku siniyor yüreğime
gitme diyorum düşüyorum
sonra beni soruyorlar bana
tanımıyorum diyorum
daha hiç karşılaşmadık
aynı çizgide bile susuşumu dinliyorlar
ben sustukça
yazık, bir çığlığın doğusu gibi ölüyorlar;
önce bir bir, sonra hepsi
sonra bir uçurumlar kalıyor birde yıkımlar
verilen her şey borçmuş gibi alınıyor
önce bir bir sonra hepsi
sonra bir ben kalıyorum, birde yalnızlık
uçurumlar, yıkımlar, ben ve yalnızlık
zorlu bir savaşın unutulmuş cesetleri gibi
yatıyoruz yan yana
öpüşüyoruz, sevişiyoruz da hatta....
her şey oyun yasaklarına uygun
bir günah oluyor sonra
tek umudumuzu göye gelin ediyoruz
telli, kanlı düğün iste
üşüyor sacların biliyorum dargın mısın?
bu baharda mayısa bıraktığım
gibi misin hala?
vurulmuş çocuk gibi büyümemiş
yüreğinde ki hüzün
hala kaçıyor musun zamansız
gözlerini bırakarak birilerinden
hala ellerinden tutup sevgileri
hala öyle soğuk bir gök
hala öyle yerini yurdunu bulamamış bir mavi
dipsiz kuyuya salıyor musun ağlıyarak
küçücük bir dokunuşla son sevilen
olabiliyor musun?
kendim kadar aklımdasın
ve askını şaşırmış bir tanrı
çoğalan sızısıyla mutlu bir yara
öyle misin mavi gözlü sari saçlı yoldaşım
öyle bıraktığım gibi misin
gerçeği yakmada hala usta mısın
yoksa çırak mı yanar kendi yalanında
saçlarıma dolanan aydınlığımsın
somutlaştıramadığım tek imgensin
şiirde anlattıkça eksilen tek anlam
hala bıraktığım gibi misin
yoksa beni bıraktığın gibi mi
kaç mevsimsiz kar düştü toprağıma
hala bıraktığım gibi misin
ola ki yürürüm bir başka aşka
ya da yürürüm mavi olmayan bir gülüşe
unutma ki tek ask olduğum sensin
aşık olduğum değil
karanlıkla süzülüyor içime yıkım
dur diyorum yıkılıyorum
uçurumları bas ucuma koyuyorum sonra
okşuyorum rüzgarda saçlarını
sıcak ilik bir koku siniyor yüreğime
gitme diyorum düşüyorum
sonra beni soruyorlar bana
tanımıyorum diyorum
daha hiç karşılaşmadık
aynı çizgide bile susuşumu dinliyorlar
ben sustukça
yazık, bir çığlığın doğusu gibi ölüyorlar;
önce bir bir, sonra hepsi
sonra bir uçurumlar kalıyor birde yıkımlar
verilen her şey borçmuş gibi alınıyor
önce bir bir sonra hepsi
sonra bir ben kalıyorum, birde yalnızlık
uçurumlar, yıkımlar, ben ve yalnızlık
zorlu bir savaşın unutulmuş cesetleri gibi
yatıyoruz yan yana
öpüşüyoruz, sevişiyoruz da hatta....
her şey oyun yasaklarına uygun
bir günah oluyor sonra
tek umudumuzu göye gelin ediyoruz
telli, kanlı düğün iste
üşüyor sacların biliyorum dargın mısın?
bu baharda mayısa bıraktığım
gibi misin hala?
vurulmuş çocuk gibi büyümemiş
yüreğinde ki hüzün
hala kaçıyor musun zamansız
gözlerini bırakarak birilerinden
hala ellerinden tutup sevgileri
hala öyle soğuk bir gök
hala öyle yerini yurdunu bulamamış bir mavi
dipsiz kuyuya salıyor musun ağlıyarak
küçücük bir dokunuşla son sevilen
olabiliyor musun?
kendim kadar aklımdasın
ve askını şaşırmış bir tanrı
çoğalan sızısıyla mutlu bir yara
öyle misin mavi gözlü sari saçlı yoldaşım
öyle bıraktığım gibi misin
gerçeği yakmada hala usta mısın
yoksa çırak mı yanar kendi yalanında
saçlarıma dolanan aydınlığımsın
somutlaştıramadığım tek imgensin
şiirde anlattıkça eksilen tek anlam
hala bıraktığım gibi misin
yoksa beni bıraktığın gibi mi
kaç mevsimsiz kar düştü toprağıma
hala bıraktığım gibi misin
kaybedilen, kayıp, kaybolmuş.
ben yandım, kalbim kül oldu eski bir kütüphane yangınında. iyimser bi yazı olsun istiyorum bu defa. okuyan baksın, bir daha gülsün. bir tebessüm uyandırmaktan daha güzel bir şey var mı şu hayatta? var. bir kahkaha yaratmak. kötüyken, kırıkken, kırgın ve kırılmışken kimsenin aklına kemal sunal gelmez mesela...
herkes derdini paylaşmak ister. anlayan birilerinin nefes aldığını, aynı acıların başkaları tarafından da çekilebildiğini görüp şaşırmak ister. "demek ki hayat böyleymiş, benim bi suçum yokmuş" demek ister. ama bu, tesellilerde kullanılırsa, bi işe yaramaz. "bunu sadece senin yaşadığını mı düşünüyosun? kaç kişi kalp kırıklığı yaşamıştır şu hayatta bi bilsen" şeklindeki avutma yeltenmeleri hiç bir işe yaramaz. çünkü o an için ağlayanın derdinden daha önemli bir şey yoktur dünyada. çünkü bilir "hayat böylelerini sevmez, bir tekme de o atar." farketmez onun için acısının görkemliliği. acır sadece içinden içinden. hem niye rahatlatsın ki aynı acıları başkalarının yaşadığını da bilmek?
ama şöyle yürekten bi ilgilenenin olsun istersin. ne bileyim sen ağlarken bi işe yaramaz ama mutfakta biri çorba yapıyorsa senin için, nane limon kaynatıyorsa bunu bilmek içten içten unutturur derdini. o an orda ne kadar çaresiz olduğunu dinliyor olmasından iyidir birilerinin senin için bir şeyler yaptığını bilmek. asıl amacın ilgi çekmek değildir elbette. ama bu bambaşka bi hazdır. birilerinin seni dinlemektense senin için bir şeyler yapması candır, püsürdür...
sonra kuşlar, böcekler. içine girdiğin küçük kaygan deliğin, felaketin halini alması. için acıya acıya ilgi çekmeye çalışmak. fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar, herşey emeğin olacak. gelir bayram günü, çalar davullar, ak ellere kına yakılır bir gün
sonra bir ben kalıyorum, bir de yalnızlık. yangınlar, uçurumlar, ben ve yanlızlık. verilen her şey boşmuş gibi geri alınıyor, önce bir bir, sonra hepsi...
herkes derdini paylaşmak ister. anlayan birilerinin nefes aldığını, aynı acıların başkaları tarafından da çekilebildiğini görüp şaşırmak ister. "demek ki hayat böyleymiş, benim bi suçum yokmuş" demek ister. ama bu, tesellilerde kullanılırsa, bi işe yaramaz. "bunu sadece senin yaşadığını mı düşünüyosun? kaç kişi kalp kırıklığı yaşamıştır şu hayatta bi bilsen" şeklindeki avutma yeltenmeleri hiç bir işe yaramaz. çünkü o an için ağlayanın derdinden daha önemli bir şey yoktur dünyada. çünkü bilir "hayat böylelerini sevmez, bir tekme de o atar." farketmez onun için acısının görkemliliği. acır sadece içinden içinden. hem niye rahatlatsın ki aynı acıları başkalarının yaşadığını da bilmek?
ama şöyle yürekten bi ilgilenenin olsun istersin. ne bileyim sen ağlarken bi işe yaramaz ama mutfakta biri çorba yapıyorsa senin için, nane limon kaynatıyorsa bunu bilmek içten içten unutturur derdini. o an orda ne kadar çaresiz olduğunu dinliyor olmasından iyidir birilerinin senin için bir şeyler yaptığını bilmek. asıl amacın ilgi çekmek değildir elbette. ama bu bambaşka bi hazdır. birilerinin seni dinlemektense senin için bir şeyler yapması candır, püsürdür...
sonra kuşlar, böcekler. içine girdiğin küçük kaygan deliğin, felaketin halini alması. için acıya acıya ilgi çekmeye çalışmak. fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar, herşey emeğin olacak. gelir bayram günü, çalar davullar, ak ellere kına yakılır bir gün
sonra bir ben kalıyorum, bir de yalnızlık. yangınlar, uçurumlar, ben ve yanlızlık. verilen her şey boşmuş gibi geri alınıyor, önce bir bir, sonra hepsi...
bir cins mizah dergisi. öküzün devamı niteliğindeydi. artık yayınlanmıyor.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?