şu anda zor zamanlar geçirmektedir. evrensel basın ilkelerine bazen yaklaşsa da ülkenin bulunduğu coğrafya itibarıyla sürekli fay değiştirip tüm hayatın etkilenmesi nedeniyle basını da bir süre sonra buna kayıtsız kalamamaktadır. bundan naşi bu topraklarda ne gün gerçek hukuk ve özgürlük yeşerip meyvelerini siyaset yoluyla verebilirse bilin ki basını da parlak bir habercilik yapabilecektir.
müziğin dayanılmaz ağırlığı... sen sus bayım, enstrümanlar konuşsun.
atilla ilhan'ın pia şiirinin pakistan hava yollarının kısaltması olduğu... şiiri bir de bu açıdan okuyun.
şiir ezberlemeyi unuttuğumuz için dilimiz ve ruhumuz kirlendi. ne gün siyasiler susup yalnızca şairler konuşursa halklar da onlara kulak vererek o mısralarla kalplerini yıkarsa belki daha huzurlu olacağız. nisan geliyor, mutlu zamanların dilimi. işte bu ay dilimize birkaç şiir hiç olmazsa birkaç güzel dize yerleşsin.
(-ahbap, sen hangi asırda yaşıyorsun?
-21. asır...
-o kadar asır geçmiş, bunca tecrübeden sonra insanlık şiire sığınmıyorsa çekil bir dağ başına, bir deniz kenarına. oku şiirleri çiçeklere, ağaçlara, bulutlara ve yıldızlara. insan kirlendiyse temiz varlıklar belki anlar seni.
-hıımmmm... haklısın üstad. )
(-ahbap, sen hangi asırda yaşıyorsun?
-21. asır...
-o kadar asır geçmiş, bunca tecrübeden sonra insanlık şiire sığınmıyorsa çekil bir dağ başına, bir deniz kenarına. oku şiirleri çiçeklere, ağaçlara, bulutlara ve yıldızlara. insan kirlendiyse temiz varlıklar belki anlar seni.
-hıımmmm... haklısın üstad. )
hayat hızlanıyor, hem de hiç olmadığı kadar. aklımıza hep teknoloji geliyor fakat toplumsal olaylar da o hızla değişip ülkeleri bir oraya bir buraya savuruyor. hele azgelişmiş bir ülkenin vatandaşı iseniz kendinizi nerede bulacağınız belirsiz.
ülkeye üç beş haftalığına tatile gelip deniz kenarlarında veya bazı tarihi mekanlarda dolaşarak buranın havasından suyundan istifade eden turist tayfası... şu güzelim ülkenin tadını hakikaten bu adamlar çıkarıyor...onlar da son zamanlarda bombalardan tırsıp başka memleketlere göçmen kuşlar misali uçmaya başladı...
bindik bi alamete... gedeyoz gıyamete...
çağdaş milletler seviyesine geleceğiz derken mağara dönemine mi geçtik? hakikaten paralel, paralel diye diye ülkemiz paralel evrenlerde dolaşmaya başladı ve kendimizi mağara döneminde bulduk. hawking aslanım, bir çıkış yolu göster de bu karanlık evrenden çıkalım.
yök atlas'ı bu kurumun hakikaten son yıllarda yaptığı en iyi işlerden biri. ancak bunun da suyunu çıkartacak bir hareketle sonra bozmasınlar. bizim ülkede bazı iyi şeyler yapılıyor sonra birileri bundan tuhaf şeyler çıkartıp tüm yapılan güzel şeyleri sakatlayabiliyor. sayın yökçüler, bu işi geliştirin. orada bırakmayın.
net sihirbazı ve başarı sıraları milletin işine yarayacak gözüküyor.
ülkede bazen güzel şeyler de oluyor.
net sihirbazı ve başarı sıraları milletin işine yarayacak gözüküyor.
ülkede bazen güzel şeyler de oluyor.
hüzündür. kimsesizliktir. toplumdan dışlanmadır veya anlaşılmayıp toplumdan ayrı düşmektir. belki de halkın anlamaya çalışmayıp onu görünmezliğe itip kişiyi tek başına yaşamaya zorlamasıdır. tavsiye etmem. hele ihtiyarlık da daha da zordur.
lunaparkta korku tüneli treninde gözleri faltaşı gibi açılıp titreyen bir çocuk, kahkahalarıyla etrafı sinir eden bir adam, ağzında bin bir türlü küfürler çıkan bir hanzo, yüzünü elleriyle kapayıp yanındaki kocasına saydıran bir teyze, birkaç görme ve işitme engelli şahsın şaşkınlığı,kalbini tutan bir ihtiyar amca ve etrafına iğrenç iğrenç bakan yeni yetme bir gencin "abi bu makyaj ve müzik olmamış!" demesini bir düşünün... işte ülke o biçim bir fantastik tünelde... kardeş, bu tünel ne vakit biter onu bilemiyoruz... sonunda bizi pis şeyler beklemesin. ülke yeterince kirlendi.
preet bharara, ne yaptın böyle? senaryo kabızlığı yaşayan hollywood takımına hayat verdin abicim. hollywood sana güzellik yapıp birkaç sahnede filan da oynatsın. ey hollywood tayfası, oğlum bundan en az yirmi film çıkarırsınız. ortadoğu var, kara para var, savaş var, entrika var, şarkıcısı sanatçısı gazetecisi var, aşk var, ihanetler var, siyasetçiler var, uluslararası örgütler var... james bond yapımcıları, üç serilik senaryo hazırlarsınız. oscar falan da alırsınız.
ülke bir girdapta, döndükçe dönüyoruz. hep benzer şeyleri yaşıyor ve hep benzer şeyleri yaşarken aynı noktanın seyr u seferinde hiçbir değişmiyor sanıyoruz. girdabın merkezine sürüklenirken olaylar hızlanıyor ve her şeyi fark etmeye başlıyoruz. dostum, bu girdap bizi yuttuğunda kendimizi nerede bulacağız? hawking'in sicim teorisi gibi başka evrende mi bulacağız kendimizi?
merkez kampusu boğazda galatasaray üniversitesinin tam karşısına yapmalarını bekliyorum. kadıköy'e binayı yaparlarsa karizma biraz düşer.
biz günlerce formayı konuşuruz. rengini, biçimini, oyuncuların üzerinde nasıl durduğunu tartışırız. maç, skor, oyunculuk, teknik, kadro vs onları da maçın ardından zaten konuşuruz.
birlikte yaşamaya mecbur olduğumuz bir hal. kat kat binalara tıkıştırılıyoruz. modern köleler olarak mağaraların dikdörtgen hale dönüştürülmüş biçiminde ömür törpülediğimiz yaşam alanlarıdır apartmanlar. kaçamıyoruz, bu hayata sanki zincirle bağlanıyoruz. bahçeli birkaç katlı ev gibisi var mı? abi, ayağın toprağa değecek. babil kulesi gibi devasa ve ürkütücü yüksekliklerde yaşayanlara üzülüyorum. usta o nedir bilmem kaçıncı kattan aşağıdaki insanlara sefil insanlık der gibi bakmak. bu nemrut sendromu yaşatmaz mı insana. kibir, buram buram kibir... abicim üç beş katlı binadan da kibir çıkarttın ya, hay senin aklına deseniz de bu merete alıştınız mı gerisi geliyor. dikey büyüme değil, yatay büyüme olsa ne olacaktı? abi istanbul'da yer mi var? oğlum neden istanbul? onca şehrimiz var, bizi niye birkaç şehre zorladılar? apartman hayatı insanın birbirine yaklaştıkça aslında birbirinden uzaklaşmasıdır insanların. apartmandaki ilişkiler, onlar başka bir muhabbet.
mümkünse birkaç katlı bir yerde yani müstakil bahçeli bir evde yaşamayı tercih edin. bir de o apartmanlara milyon verenleri duyunca insanlığın geleceğinden ürküyorum.
mümkünse birkaç katlı bir yerde yani müstakil bahçeli bir evde yaşamayı tercih edin. bir de o apartmanlara milyon verenleri duyunca insanlığın geleceğinden ürküyorum.
ne kalp ne beyin... işte insanımızın sıkıntısı burada. hep uçlarda tutulmaya mecbur bırakılıyoruz. oğlum neden hep siyah ve beyaz? gri yok mu? diğer renklere ne oldu? kalp mi beyin mi? melek mi şeytan mı? artı mı eksi mi? gece mi gündüz mü? sıcak mı soğuk mu, ılık kardeşim ben ılık istiyorum. nedir bizi bir tartının iki ucuna koyma gayretiniz. efendim kalp ve beyinle bir beden yaşamaz. ağız da burun da dil de diş de ciğer de böbrek de mide de göz de olacak. hangisinden vazgeçebilirsin? herifin beyni de kalbi de oluyor ancak bakıyorsun ki şerefsiz. buyur buradan yak. ikisinden de bir şey olmadı. insanları ikilemde bırakmaya meraklı ne çok tuhaf insan var. abi siz kendinizi neo'ya kırmızı hap mı mavi hap mı diyen morpehous mu sanıyorsunuz?
arkadaşım, bütünlüğü gözden kaçırmayın. hayat hepsiyle güzel. işte bu ikilem insanları ve insanlığı batırıyor. bu ikisine insanları sıkıştırıp sadece bu ikisini veya sadece birini tercih et dostum demek bencilce despotça bir düşüncedir. akıl da olsun, duygu da. onlar yetmez ruh olmadan bunların ne anlamı var? mide yoksa bunlar hayatiyeti olur mu?
kardeş, milleti bir şeye mecbur etme çarpıklığından kendinizi kurtarın. bu hastalıklı bir ruh hali.
arkadaşım, bütünlüğü gözden kaçırmayın. hayat hepsiyle güzel. işte bu ikilem insanları ve insanlığı batırıyor. bu ikisine insanları sıkıştırıp sadece bu ikisini veya sadece birini tercih et dostum demek bencilce despotça bir düşüncedir. akıl da olsun, duygu da. onlar yetmez ruh olmadan bunların ne anlamı var? mide yoksa bunlar hayatiyeti olur mu?
kardeş, milleti bir şeye mecbur etme çarpıklığından kendinizi kurtarın. bu hastalıklı bir ruh hali.
zoru başardığınızda gerisi daha kolay gelecektir.
her yönüyle düşünce özgürlüğü olduğunda; kimsenin dinine, ırkına, diline, rengine, davranışına bakılmadığında; birileri elindeki birtakım imkanları veya doğduğunda bulduğu şartları birilerine üstünlük taslama aracı olarak kullanmadığında; tüm bu halklarda çalarak, kopyalarak, taklit ederek değil gerçek bir çalışma sonucunda ortaya konan çabalar alkışlandığında; siyaset, aşiret, ırk kısa yoldan bir yere ulaşma olarak zihinlerdeki yerini kaybederse işte o vakit buralardan mucitler çıkabilir. mirim, biz daha bir fırın ekmek yiyeceğiz, yoksa elalem bizim sayemizde ekmek yemeye devam edecek.
hukuk mu psikoloji mi? ikisi de güzel bölüm. ancak ülkenin bir ara değişik siyasi ve idari nedenlerinden dolayı çok fazla hukuk fakültesi açma yoluna girerek şimdi bunca hukukçuyu ne yapacağını düşündüğümüz bir hal. ortalama 15 bin hukukçu alınıyor, bunların birkaç bini savcıdır, hakimdir vs oluyor. gerisi ya avukat olacak ya da devlette veya özel sektörde farklı alanlarda istihdam edilecek. ancak hayallerini büyük kuranların düş kırıklıkları yaşayacağı bir gerçek. fiyakasına kanıp o alana giden genç ne yapacağını bilemeyecek. sonra kendince bir hayat çizecek. psikolojide o kadar büyük gayeler peşinde olmazsınız. evet, yine hayalleriniz vardır, ancak öyle yüksek dağlarda gezmezsiniz. bundan dolayı yıkılsanız da derin uçurumlarda parçalanmazsınız. hele ülkede hukukun durumu şu sıralar soru işaretleriyle doluyken... ha beş on sene sonra güzel bir noktada olur mu? olabilir, fakat üniversite açıldıkça hukuk gözde bölüm olup, adam yetiştirmesi de kolay olunca hemen herkes buraya talip oluyor. bence şu an milletin ruh hali bir tuhaf... ülke maddi yönden doygunlaşıyor. bu sefer ruhsal olarak açlık yaşıyor bu açlığı nasıl doyuracağını bilemiyor. sonra ilginç haberler izleyip anormal dramları gazetelerden okuyoruz. işte böyle bir vaziyette psikologlara hele kendini iyi yetiştirecek psikologlara bence müthiş bir ihtiyaç var. abi dünya halkları dalgalanıp duruyor. zengininden fakirine, alt katmandan üst katmana herkes bin bir karışık mevzuya dalmış. eskiden nasıl bir hastalık yayılıyordu, şimdi savaşlar, ekonomik problemler, siyasi sıkıntılar ruhsal olaylara neden olup medya aracılığıyla geniş kitlelerin iç dünyaları itibarıyla çöküntüler yaşamasına neden olmakta. eh, böyle bir halde psikologlara büyük iş düşmekte. ancak psikologların da ruh dünyası sağlam olmalı. kardeş ben o parayı aldım mı her yönüyle zengin olurum demeyin. enteresan olaylar dinliyorum bazı psikologlardan. zor kardeşim bu işler. mesleğe gerçekten insanlığa yardım etmek için girin. para için, şöhret için, makam için, vatan için vs için bu mesleğe girdiğinizde insanlık ailesine ve bir insanın iç dünyasındaki o koca evrene bakarken şaşkınlıklar yaşayacaksınız. insan ruhu hala çözülememiş olan -birileri çözdüğünü sansa da- bir muammadır. o muammada kaybolurken kolomb'un, einstein'ın, da vinci'nin şaşkınlıklarını yaşayacaksınız. dosto neden ölümsüzdür, insan ruhuna eğilmeye çalıştığı için.
hukuk bir nehirdir, psikoloji o suyun kaynağıdır. siz o kaynağı güzel akıtmaya veya kimler o kaynağı kirletmeye çalışmış onun arayışında oalcaksınız.
hukuk bir nehirdir, psikoloji o suyun kaynağıdır. siz o kaynağı güzel akıtmaya veya kimler o kaynağı kirletmeye çalışmış onun arayışında oalcaksınız.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?