şiir ezberlemeyi unuttuğumuz için dilimiz ve ruhumuz kirlendi. ne gün siyasiler susup yalnızca şairler konuşursa halklar da onlara kulak vererek o mısralarla kalplerini yıkarsa belki daha huzurlu olacağız. nisan geliyor, mutlu zamanların dilimi. işte bu ay dilimize birkaç şiir hiç olmazsa birkaç güzel dize yerleşsin.
(-ahbap, sen hangi asırda yaşıyorsun?
-21. asır...
-o kadar asır geçmiş, bunca tecrübeden sonra insanlık şiire sığınmıyorsa çekil bir dağ başına, bir deniz kenarına. oku şiirleri çiçeklere, ağaçlara, bulutlara ve yıldızlara. insan kirlendiyse temiz varlıklar belki anlar seni.
-hıımmmm... haklısın üstad. )
bilgi sözlükte şu ana dek 961415 entry girilmiş. bir milyonuncu entryi acaba kim yazacak? o madde neyle ilgili olabilir? kaç ay sonra yazılacak? siz ne dersiniz? ben tahminimi söyleyeyim önce.
ortalama bir hesapla 5 ay kadar sonra bu entrynin yazılacağını düşünüyorum. ağustos ayına tekabül eder. o sıralar bir seçim muhabbeti olur. bundan dolayı seçime dayalı bir gündem olabilir. ülke şu siyasetten dolayı kangren oldu kardeşim. umarım en kısa zamanda bilgi sözlüğün adı gibi ülkemiz de bilgi üretir.
ortalama bir hesapla 5 ay kadar sonra bu entrynin yazılacağını düşünüyorum. ağustos ayına tekabül eder. o sıralar bir seçim muhabbeti olur. bundan dolayı seçime dayalı bir gündem olabilir. ülke şu siyasetten dolayı kangren oldu kardeşim. umarım en kısa zamanda bilgi sözlüğün adı gibi ülkemiz de bilgi üretir.
tüm renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler diyordu özdemir asaf usta. bura da ileride çok kirlenmesin sonra... hem gözü alıyor, hafif açık mavi katsak nasıl olur?
hep aşağılama zevki.kendini başka bir paralel evrende görme değil mi bu toprakların sorunu? bir şey yapınca, bulunca, olunca, yazınca başlıyor artistlik. sonra ona buna laf çatma, burun kıvırmalar...iiyyykkk... olmamış, yazamamışssın, söylememişsin... eyy sözlüğe yeni başlayanlar biz sizi biliriz, bu hep aynı zihniyetin ürünü der gibi farklı bir alemden sesleniyor gibi olmayalım.yol gösterelim, kapı açalım,yukarı çıksın vatandaş diye merdiven verelim diyeceğimize kapıyı kilitle, yolu kapat, merdivene bir tepik vurak! millet yazsın yazdıkça düşünsün, düşündükçe bazı gerçeklere gözü açılsın, sömürülmesin, süründürülmesin. şu emperyalizm hepimize mi bulaştı? yanlış yazan varsa, kandıran varsa uyaralım; ancak susturmasak, konuşsun abim... kötü şeyler mi dedi zamanla zaten değişiyor insan. şans verelim
millete.lütuf olarak görmek doğru mu?zamanla öğreneceğiz elimizdeki bilgiyi, faydayı paylaşmayı.işte o vakit bilgi de güzellikler de büyüyecek.yani diyeceğim o ki aile büyüsün ancak abartılı da olamayan kuralları bulunsun.hitaplar güzelleşsin. yav kendimi bir an 23 nisandaki bir çocuğun saflığına kaptırmış gibi hissettim.
millete.lütuf olarak görmek doğru mu?zamanla öğreneceğiz elimizdeki bilgiyi, faydayı paylaşmayı.işte o vakit bilgi de güzellikler de büyüyecek.yani diyeceğim o ki aile büyüsün ancak abartılı da olamayan kuralları bulunsun.hitaplar güzelleşsin. yav kendimi bir an 23 nisandaki bir çocuğun saflığına kaptırmış gibi hissettim.
bu yıl velilerin okullara alınmamasıyla bir ilk gerçekleştirildi. millet okul bahçelerinde dualar edip yasinler okurken bu sefer dışarıda tutuldu. bana tuhaf geldi
yarından itibaren sorular yayınlanacakmış.efendim bu iş böyük hem de möhüm bir yenülük...kardeşim yıllardır gazetelerde zaten çarşaf çarşaf yayınlanıyordu. iki sene yasaklayıp soruların güvenliği falan fıstık denilirken yine başa döndük... ülkemiz bir harika!
sınav sonrası ne muhabbetler dönecek şimdi
efendim o soru yanlış, iptal...
efendim şu branş bu yıl zordu...
efendim ortalamalar bu yıl bi tuhaf... hey meb ne diyosun bu hususta... tıhh yoh..
efendim sınavı bu yıl nasa mı hazırladı yohsa jeodezi fakültesiyle et ve balık kurumu organization işbirliği mi?
iki milyon küsur öğrenci tayfasına ve akraba-yı taallukatına bir gündem... halkımız bunla birkaç hafta geyiğe doyar...
gençler, ygs hikaye asıl iş diğer sınav yani lys. maçın bu ilk yarısı değil; ilk otuz dakikasıydı (ygs'den gidecekler için zaten yapcak bi şi yok, abicim şimdi tercihlere mi odaklanırsınız, seneye mi kalırsınız o sizin bileceğiniz mevzu). neyse maçın diğer 60 dakikası sınavdan çıkınca başlıyor - hımm, 15 dakka var-.
birazdan tüm yurt sathını ygs yağışları tutacak. herkese sabırlar diliyorum bu geyikler karşısında. üzgün olanlara teselli verin. ateşe körükle gidip gençleri suçlamayın sınava kötü gitmişse.neticede o sınava girme de bi cesarettir. bu ülkede sınavsız ne makamlara gelenler var. sınavda 3 saat ösym'nin sorularıyla cedelleşmek de yiğitlik...
yarından itibaren sorular yayınlanacakmış.efendim bu iş böyük hem de möhüm bir yenülük...kardeşim yıllardır gazetelerde zaten çarşaf çarşaf yayınlanıyordu. iki sene yasaklayıp soruların güvenliği falan fıstık denilirken yine başa döndük... ülkemiz bir harika!
sınav sonrası ne muhabbetler dönecek şimdi
efendim o soru yanlış, iptal...
efendim şu branş bu yıl zordu...
efendim ortalamalar bu yıl bi tuhaf... hey meb ne diyosun bu hususta... tıhh yoh..
efendim sınavı bu yıl nasa mı hazırladı yohsa jeodezi fakültesiyle et ve balık kurumu organization işbirliği mi?
iki milyon küsur öğrenci tayfasına ve akraba-yı taallukatına bir gündem... halkımız bunla birkaç hafta geyiğe doyar...
gençler, ygs hikaye asıl iş diğer sınav yani lys. maçın bu ilk yarısı değil; ilk otuz dakikasıydı (ygs'den gidecekler için zaten yapcak bi şi yok, abicim şimdi tercihlere mi odaklanırsınız, seneye mi kalırsınız o sizin bileceğiniz mevzu). neyse maçın diğer 60 dakikası sınavdan çıkınca başlıyor - hımm, 15 dakka var-.
birazdan tüm yurt sathını ygs yağışları tutacak. herkese sabırlar diliyorum bu geyikler karşısında. üzgün olanlara teselli verin. ateşe körükle gidip gençleri suçlamayın sınava kötü gitmişse.neticede o sınava girme de bi cesarettir. bu ülkede sınavsız ne makamlara gelenler var. sınavda 3 saat ösym'nin sorularıyla cedelleşmek de yiğitlik...
samimiyet, içinden geldiği gibi karşıdakine güvenerek konuşmadır. karşıdakine karşı bir şüphesi yoktur. bilir ki güven ortamı vardır. ona açılabilir, pek çok duygu ve düşüncesine onu ortak edebilir. gülerken bir senkronizasyon oluşacaktır. ağlarken ikisi de konuşamayacak ve başlarını eğip içili içli ağlayacaktır. bir hadiseye benzer tepkiler vereceklerdir.
sözlük bu ortamı verebilir mi? koca bir hayır. ancak o duygu ve düşünce dünyasından bir şeyler hafif bir esinti oluşturabilir, ruh dünyanızda minik bir dalgalanma oluşturabilirler. efendim bu azdır diyenlere şu söz bir anıt olsun "afrikada bir kelebek kanat çırpsa atlantikte fırtınalar kopabilir". yani sözlükteki samimiyeti küçük görsek de hangi yürekte ne olacağını bilemeyiz. uzun lafın kısası; sözlükteki ölçülü samimiyet, güzeldir.
sözlük bu ortamı verebilir mi? koca bir hayır. ancak o duygu ve düşünce dünyasından bir şeyler hafif bir esinti oluşturabilir, ruh dünyanızda minik bir dalgalanma oluşturabilirler. efendim bu azdır diyenlere şu söz bir anıt olsun "afrikada bir kelebek kanat çırpsa atlantikte fırtınalar kopabilir". yani sözlükteki samimiyeti küçük görsek de hangi yürekte ne olacağını bilemeyiz. uzun lafın kısası; sözlükteki ölçülü samimiyet, güzeldir.
preet bharara, ne yaptın böyle? senaryo kabızlığı yaşayan hollywood takımına hayat verdin abicim. hollywood sana güzellik yapıp birkaç sahnede filan da oynatsın. ey hollywood tayfası, oğlum bundan en az yirmi film çıkarırsınız. ortadoğu var, kara para var, savaş var, entrika var, şarkıcısı sanatçısı gazetecisi var, aşk var, ihanetler var, siyasetçiler var, uluslararası örgütler var... james bond yapımcıları, üç serilik senaryo hazırlarsınız. oscar falan da alırsınız.
80-20 kuralı yani pareto ilkesi, çoğu olay için, etkilerin kabaca % 80'i etkenlerin % 20'sinden kaynaklanır. iş yönetimi düşünürü joseph juran bu ilkeyi önermiş ve italya'nın % 80 arazisinin sahibinin nüfusun % 20'si olduğunu gözleyen italyan ekonomist vilfredo pareto'nun adıyla isimlendirmişti.
başka önemsiz konularda da ise en sevdiğimiz giysilerimizin % 20'sini zamanın % 80'inde giymekteyiz, hatta zamanımızın % 80'ini tanıdıklarımızın % 20'siyle geçirmekteyiz, v.s.
hayatınızda ne kadar 80'e 20 var?
-----
ülkemizin ekonomisinde, eğitiminde, siyasetinde, medyasında, kültüründe, toplumsal yaşantısında bu kuralın etkisi acaba ne kadardır?
başka önemsiz konularda da ise en sevdiğimiz giysilerimizin % 20'sini zamanın % 80'inde giymekteyiz, hatta zamanımızın % 80'ini tanıdıklarımızın % 20'siyle geçirmekteyiz, v.s.
hayatınızda ne kadar 80'e 20 var?
-----
ülkemizin ekonomisinde, eğitiminde, siyasetinde, medyasında, kültüründe, toplumsal yaşantısında bu kuralın etkisi acaba ne kadardır?
ilginç bir gündü. ileriki zamanlarda o gün, o saatlerde neler olduğunu tarihçiler daha iyi anlatabilir. bir an ülke olarak zamanda yolculuğa çıkıp 19.yy'a gittik. bir de zaman yolculuğu yok derler. abicim, biz 78 milyonla zamanda yolculuk yaptık. acaba oradan döndük mü dönmedik mi birgün belki ortaya çıkar.
çünkü markalaşma derdi üst düzeyde değil. haydi diyelim büyüdü, bir tane siyasi kafa çıkıyor ve çelme takıp engelleme derdine düşüyor. bu topraklar asırlardır yönetme sevdasıyla kendinden geçiyor. sürekli ben daha iyi yönetirim, bak ben nasıl size ne acayip imkanlar sunacağım vaadleriyle kitleler bir o yana bir bu yana götürülüyor. toplum olarak ne vakit gerçek bilim, okuma, çalışma, yardımlaşma, barış, özgürlük, özgünlük, alçakgönüllülük duyguları oluşursa bir şeyler değişecek. insanlardaki bu değerler topluluklara ve doğal olarak şirket kültürlerine daha sonra da devlet zihniyetine yansıyacaktır.
bu unsurlar olmadığı sürece şirketler yıkılacak, kaybolacak, unutulacaktır. ayakta duramayan, gelenekselleşemeyen şirket herhalde dünyadan kopuk olacaktır.
markalaşan ilk 500 şirketin %40'ı abd, %9,9 japonya, franda %7,4, almanya %6,7, ingiltere % 6,4, olmak üzere sıralanırken maalesef türkiye'den bir tane bile marka yok. buyur dostum ne diyeceğiz buna? kardeş, biz daha bilmem kaç fırın ekmek yiyeceğiz. yine de ümitli olalım. belki birgün buraya da gerçek bilim güneşi doğar.
bu unsurlar olmadığı sürece şirketler yıkılacak, kaybolacak, unutulacaktır. ayakta duramayan, gelenekselleşemeyen şirket herhalde dünyadan kopuk olacaktır.
markalaşan ilk 500 şirketin %40'ı abd, %9,9 japonya, franda %7,4, almanya %6,7, ingiltere % 6,4, olmak üzere sıralanırken maalesef türkiye'den bir tane bile marka yok. buyur dostum ne diyeceğiz buna? kardeş, biz daha bilmem kaç fırın ekmek yiyeceğiz. yine de ümitli olalım. belki birgün buraya da gerçek bilim güneşi doğar.
ne cemaat, ne tarikat, ne parti, ne grup vs. tüm toplum olarak bi problem var? biri bi şey oluyor sonra bir gürültü kopuyor. hani eski bir fıkradır. herifin birini öte dünyaya gitmiş. bakmış ki her millet dev bir kazanda yanıyor ve yanlarında bir bayrak. kazandakiler dışarı çıkmak için mücadele ederken zebaniler çıkmak isteyeni durduruyor, kafasına vuruyor. fakat o da ne? türklerin kazanı başında hiçbir zebani yok. adam orada görevliye sormuş (olum cehennemde de görevli oluyorsa bizim millet kpss puanını sorar) demiş ki adama:kardeş, tüm kazanların başında zebani var türklerin kazanı başında yok, niye? adam demiş ki:diğer kazanlarda millet birbirine omuz verip kazandan çıkmaya çalışıyor.biz de onu geri içeri atmaya çabalıyoruz.türklerin kazanında ise iş bildiğin gibi değil.onlardan biri çıkmaya çalışsa biri ayağından tutup onun yerine çıkmak için mücadele ediyor, elinden gelen her şeyi yapıp onu durduruyor. bu sefer bir başkası geliyor o da onu durdurmaya çabalıyor.eee, böyle olunca da biz de oraya zebani bırakmıyoruz, zaten onlar birbirini engelliyor.
işte bu ülkenin ve topraklarının hikayesi budur. ne gün uyanıp gerçeği fark edersek birbirimize ülkeyi dar ettiğimizi göreceğiz. yahu sıkılmadık mı bu halden? bu halk bilmem kaçıncı kez kemal sunal filmini seyrederken (kemal sunalı severim de her şeyin fazlası zararlıdır abi) kahkahayı koyveriyorsa biz daha çok birbirimizle uğraşırız.
birgün güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler göreceğiz. motorları maviliklere süreceğiz çocuklar, ışıklı maviliklere süreceğiz. nazım inanın diyordu güzel günlere, biz oyunlara inandık ve dünya milletlerinin oyun bahçesi mi olduk?
işte bu ülkenin ve topraklarının hikayesi budur. ne gün uyanıp gerçeği fark edersek birbirimize ülkeyi dar ettiğimizi göreceğiz. yahu sıkılmadık mı bu halden? bu halk bilmem kaçıncı kez kemal sunal filmini seyrederken (kemal sunalı severim de her şeyin fazlası zararlıdır abi) kahkahayı koyveriyorsa biz daha çok birbirimizle uğraşırız.
birgün güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler göreceğiz. motorları maviliklere süreceğiz çocuklar, ışıklı maviliklere süreceğiz. nazım inanın diyordu güzel günlere, biz oyunlara inandık ve dünya milletlerinin oyun bahçesi mi olduk?
çağdaş milletler seviyesine geleceğiz derken mağara dönemine mi geçtik? hakikaten paralel, paralel diye diye ülkemiz paralel evrenlerde dolaşmaya başladı ve kendimizi mağara döneminde bulduk. hawking aslanım, bir çıkış yolu göster de bu karanlık evrenden çıkalım.
ne olacağı belli değil. niye mi? kolay olur diye düşünüyorum. büsbüyük devlet adamlarımız belki, işte dershane yoktu çocuklarımız acayip sonuçlar yaptı, bakın nasıl gözel gözel sonuçlar vaaa, diyecekler. yıllardır birinciler ya 159 ya da 160 yapıyordu ancak geçen yıl birinci 151 yapmış. şimdi sonuçlar açıklanınca görün gümbürtüyü. acaba ben mi komplocuyum? abi milletin aklının ayarı gitti, şüpheciliğin tropikal yağmurlarında yıkıyorlar bizi her gün.
bir yıl kalmaz patlar diyorum. ne diyordu ozan kotra balon şarkısında:
...dünyayı yaşanmaz bir hale getirip
sonra da üzerinde bizi yaşattılar
balon şişti, korkarım patlayacak
o zaman herbir parça yüzümüze yapışacak
balon nerde ve kimin elinde..
aynen o hal, bu emlak balonu kimin elinde?
...dünyayı yaşanmaz bir hale getirip
sonra da üzerinde bizi yaşattılar
balon şişti, korkarım patlayacak
o zaman herbir parça yüzümüze yapışacak
balon nerde ve kimin elinde..
aynen o hal, bu emlak balonu kimin elinde?
altın ışık manasında olan eski uygur metinlerindendir. eserde bir şehzadenin hali anlatılır ki enteresandır. pars açlıktan öldü ölecek, bizim şehzade aşırı iyi yüreklidir. kendini parsın ölmemesi için ona yem eder. o şehzadenin ruhu çağımıza neler olurdu acep? neyse sonra anlıyoruz ki bu şehzade buda'ymış. eser budizmin ilkelerini yansıtır. beşbalık'lı uygur bilgini singku seli tutung, 10. yüzyılın birinci yarısında çince'den uygurca'ya çevirmiştir. edebiyat fakültelerinde öğrencileri baydıran bir eserdir.
şişirilmiş egoya sahip olup zeplin balonu gibi göğe yükselirken pek çok safın da sepetine binerken hindenburg faciası gibi gökte tutuşmasıdır. etrafta böyle çok tip çıkar. o yüzden ağır olun, birileri yapıyı gördü mü başlıyor üflemeye.
uzun ince bir yoldur, gündüz gece gidilir. ne halde olduğunuzu bazen bilemezsiniz. yolda zihniniz dağılmasın, rotayı şaşırıp başka bir dünya yolunda bulmayın kendiniz.
a cemi gördün mü, sorusuna muhatap olduğunuzda sizin. bir yanlış anlam sonucunda acemi diye anlamış olma ihtimalinizin bulunduğunu gösterebilecek bir vaziyettir. karşıdakine nerede vurgu yaptığı veya uzatmada bulunduğu konusunda ikaz etmeniz zaruridir.
harward, oxford, boğaziçi gibi bazı okulları okul yapan sadece yönetim ve hocalar değil ayrıca orada okuyanlardır. bundan dolayı biraz ciddiyetle bilgide parlak bir kalkınma hareketi oluşturabilir. her büyük hedef o ilk adımla başlamaz mı? bu mart bazılarına dert ayı olsa da bazılarına da bahar neşesidir. dostum nereden bakıyorsun?
işte bunlar hep yeni türkiye sendromu... nereye gidiyoruz? birisi nereye istiyorsa oraya... iyi de abi
orada yol yoksa ne olacak? yol asfalttı, biz otoban olacak ümidindeydik. sonra stabilizeye döndü.şimdi keçi yoluna mı dönüyor? daha kötüsü bataklık yoluna girersek siz bi de o zaman düşünün.
orada yol yoksa ne olacak? yol asfalttı, biz otoban olacak ümidindeydik. sonra stabilizeye döndü.şimdi keçi yoluna mı dönüyor? daha kötüsü bataklık yoluna girersek siz bi de o zaman düşünün.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?