yönetmenliğini neil burgerin yaptığı, 2011 yapımı film. robert de niro, bradley cooper, abbie cornish, anna friel başrolleri paylaşıyor. konusuyla ilginç, sürükleyici, güzel bir film.
hayatı sersefil olmuş kahramanımıza eski bir tanıdığı denemesi için bir hap verir. hap insana beynini % 100 kapasiteyle kullanma gücü verir. bir hap hayatını değiştirir ama sadece bir gün için. onyüzbinmilyon adet daha almak üzere elemanın eve gider ve olaylar gelişir.
şiddete başvurmadan tavsiye edilir.
polis, herhangi bir kurumda müdür, sıradan vatandaş şu bu pek çok meslekten ... adam olamamış tiplerin, ne mal olduklarını gösterdikleri durumdur.
"sen bana sen diyemezsin" demişti ya tayyip erdoğan deniz baykal’a. işte öyle bir şey...
"sen bana sen diyemezsin" demişti ya tayyip erdoğan deniz baykal’a. işte öyle bir şey...
bol bel altı espriler ve göndermelerle dolu absürd mü desem, tarihi/fantastik filmleri tiye alan mı desem... öyle bir film işte. espri ve göndermelerin canlandırıldığını da ekleyerek. fazlasıyla manasız bir zamana denk gelirse izlenebilir, yer yer gülünebilir de.
öfkeyi hitabet sanatı olarak kullandığını söyleyen; hem milliyetçi, hem bop eşbaşkanı; hem islamcı/muhafazakâr, hem küresel ekonomici... başbakanımızın bir türlü düşürülemediği iktidarından mütevellit, kimi aydının açık öğretimde, kimi sıradan vatandaşın mahalle mektebinde okuduğu bölümdür.
eğitim dili aslen, bilmenize-konuşmanıza dahi gerek olmayan, abd ingilizcesidir. gerekli çeviriler yapılıp türkçe? size iletilir. yurt, burs imkanları hayli geniş olup, mezunlarına gayet geniş bir çalışma alanı sağlar. bop coğrafyasında, abd ve yanaşması devletçiklerde denkliği haizdir.
eğitim dili aslen, bilmenize-konuşmanıza dahi gerek olmayan, abd ingilizcesidir. gerekli çeviriler yapılıp türkçe? size iletilir. yurt, burs imkanları hayli geniş olup, mezunlarına gayet geniş bir çalışma alanı sağlar. bop coğrafyasında, abd ve yanaşması devletçiklerde denkliği haizdir.
doğru bir uygulamadır bence.
türkiyenin herhangi bir yerinde, herhangi birine fatih altaylı kimdir deseniz, size gazeteci olduğunu söyleyecektir. amaç görüşlerini dile getirmekse bunu bir başka nick ile de yapmak mümkünken habertürk gazetesi genel yayın yönetmeni olarak bilinen kişinin adını kullanmak bana doğru gelmiyor.
misal fatih altaylı değil de güler sabancı diye ya da ali ağaoğlu diye bir nick olsa, bu isim sahipleri de önce sözlüğe, ardından mahkemeye müracaat ederlerdi.
özgür düşünce, ifade özgürlüğü falan da yok mudur bunun bir çıtası? ya da o çıtayı herkes "ben yaptım oldu" diye kendince ortaya koyarsa çelik çomak mı oynayacağız o çıtalarla?
"mahsuniboözcanalişan benimle polemiğine girmeyin" diyen şahan karakteri berkut gibi mi yapmalı? amaç bağcıyı dövmek gibi geliyor bana. üzüm yemek olsa, birçok yolu var zira.
belden aşağı olmamak kaydıyla eleştiriye de eyvallah, köşesi-webi var cevaplar fatih altaylı. hani "aklını alırım senin" derler sokakta, sanalda da "adını kullanırım senin" diye sözkonusu kişinin adını nick olarak girip entryler yazmak nedir anlayamıyorum.
bir banka adına site açmak ya da bir banka adını herhangi bir platformda nick/rumuz olarak kullanmaktan daha basit ve daha masum değildir fatih altaylı nikini kullanmak.
türkiyenin herhangi bir yerinde, herhangi birine fatih altaylı kimdir deseniz, size gazeteci olduğunu söyleyecektir. amaç görüşlerini dile getirmekse bunu bir başka nick ile de yapmak mümkünken habertürk gazetesi genel yayın yönetmeni olarak bilinen kişinin adını kullanmak bana doğru gelmiyor.
misal fatih altaylı değil de güler sabancı diye ya da ali ağaoğlu diye bir nick olsa, bu isim sahipleri de önce sözlüğe, ardından mahkemeye müracaat ederlerdi.
özgür düşünce, ifade özgürlüğü falan da yok mudur bunun bir çıtası? ya da o çıtayı herkes "ben yaptım oldu" diye kendince ortaya koyarsa çelik çomak mı oynayacağız o çıtalarla?
"mahsuniboözcanalişan benimle polemiğine girmeyin" diyen şahan karakteri berkut gibi mi yapmalı? amaç bağcıyı dövmek gibi geliyor bana. üzüm yemek olsa, birçok yolu var zira.
belden aşağı olmamak kaydıyla eleştiriye de eyvallah, köşesi-webi var cevaplar fatih altaylı. hani "aklını alırım senin" derler sokakta, sanalda da "adını kullanırım senin" diye sözkonusu kişinin adını nick olarak girip entryler yazmak nedir anlayamıyorum.
bir banka adına site açmak ya da bir banka adını herhangi bir platformda nick/rumuz olarak kullanmaktan daha basit ve daha masum değildir fatih altaylı nikini kullanmak.
ekşi sözlük’te kullanımı mahkeme kararı ile engellenince bilgi sözlüğe mi transfer oldu acaba derken bir tepki olarak kullanıldığını düşündüğüm nick.
"sağcıdan sanatçı, solcudan polis olmaz" diye kurulsa, daha şık bir cümle olurdu.
eşine "seni seviyoruz bakan bey" diyenleri de gördük ya, pek basit kalır eşim demesi.
(bkz: kemal unakıtan)
(bkz: ahsen unakıtan)
(bkz: kemal unakıtan)
(bkz: ahsen unakıtan)
doğru olduğunu kabul etmemiz gereken önermedir. sağcılık diye ifade edilen görüş sahipliğinde kişiyi tutan, alıkoyan birşeyler vardır. bu sebeple sadece sanatçı değil, gerçek anlamda bir gazeteci de olmaz sağcıdan maalesef.
bütün solcuların ilerlemeden yana olduğu, özgür düşündüğü; bütün sağcıların da statükocu, biat edenlerden ibaret olduğunu düşünmek abes olur. lakin istediğimiz kadar geriye gidip şöyle bir baktığımızda, istisnalar dışında, bunun kaide olduğunu görürüz.
bütün solcuların ilerlemeden yana olduğu, özgür düşündüğü; bütün sağcıların da statükocu, biat edenlerden ibaret olduğunu düşünmek abes olur. lakin istediğimiz kadar geriye gidip şöyle bir baktığımızda, istisnalar dışında, bunun kaide olduğunu görürüz.
#1020570
bir iki dakikaya kalmadan sağanağa dönüşen yağmur kısa sürmüş akabinde durmuştur. an itibariyle daha bir şiddetle bastırmıştır. müthiş.
bir iki dakikaya kalmadan sağanağa dönüşen yağmur kısa sürmüş akabinde durmuştur. an itibariyle daha bir şiddetle bastırmıştır. müthiş.
an itibariyle damlalar düşmeye başlamıştır. sultangaziden bildirdim.
bezdiren sıcakların üzerine hayat öpücüğü gibi gelecek olandır. bot ve yağmurlukla çıkmayı düşünüyorum; yarım parmaklı eldivenimi taksaydım bir de abartı kaçmasa, bir de sigara yaksaydım ramazan olmasa...
"aklımdan çıkmıyor olric. aklım çıkıyor, o çıkmıyor.
öyle.."
öyle.."
sinan çetin’in propaganda’sındaki, şiveli metin akpınar repliğini hatırlattı bu başlık bana: "ve de ne kadar güzel karşıya geçemeyeceğiz, öyle mi?"
evet.
bu şekilde geçemeyeceğiz. ikinci köprüyü kullanalım.
(bkz: trafik kurallarına uyalim uymayanları uyaralim)
evet.
bu şekilde geçemeyeceğiz. ikinci köprüyü kullanalım.
(bkz: trafik kurallarına uyalim uymayanları uyaralim)
internet sayfasından haber okumamaya çalışırım.
daha, ne var ne yok diye göz gezdirirken bile tık tık tık sesleri eşliğinde bir sürü güncellemeye maruz kalırsınız.
bundan kurtulmak için yapılabilecek basit bir işlem vardır eminim ama ben daha basitini yapıp hiç bulaşmamayı tercih ediyorum genelde.
ha, bu kadar güncellemeye rağmen de atladıkları o kadar çok şey varmış.#1010771
daha, ne var ne yok diye göz gezdirirken bile tık tık tık sesleri eşliğinde bir sürü güncellemeye maruz kalırsınız.
bundan kurtulmak için yapılabilecek basit bir işlem vardır eminim ama ben daha basitini yapıp hiç bulaşmamayı tercih ediyorum genelde.
ha, bu kadar güncellemeye rağmen de atladıkları o kadar çok şey varmış.#1010771
giderek miadını dolduran bir neo-islamcı/ahlakçı/toplumcu... uygulama.
istanbul başta olmak üzere büyük şehirlere terör, tarımda makinalaşma, nüfus artışı, teknoloji, yaşam standartları vb sebeplerle son otuz kırk yılda akan kitlelerin bir nevi "fetih" yaptığından bahsetmişti muhafazakâr bir kalem. onun şahsında pek çok muhafazakâr kanaat önderinin ve takipçilerinin paylaştığını düşündüğüm bu ifadeye göre; laik yaşam tarzı ile geleneksel islami/toplumsal yaşayışın dışına taşan şehir(ler) halkı, bu sebeple kaka sol düşüncelere teslim olmuş şehirler anadolunun saf, temiz (e biraz da yağmacı zihniyetli) insanlarının göçü sayesinde zıvanasından çıkmaktan son anda kurtarılmış burca bayrak dikilmiştir.
üniversiteler avamlaştırılmış, ticari hayat bilmem kaçıncı defa millileştirilmiş, basın hizaya getirilmiş; hasılı, kalabalıkların gücü adına emperyalizme, yani sömürüye islami kılıflar uydurulmuş, motifler bezenmiştir.
iftar çadırları bir yönüyle bana on yıllardır yaşanan bu süreci hatırlatır bir yönüyle.
11 ay adam yerine konulmayan fakir fukara, garip gureba vitrine yerleşir cam ekranlarda. ekran hocaları boy boylar soy soylar, bir yalanı allayıp pullar, iki kişiden bir buna inanır, hayat bayram olur...mu?
bir başka açıdan ise ısırılmış ekmeği dahi toplayıp evine götüren insanlar görürsünüz bu çadırlarda. bir şişe su kaç para ki? içtiğin suyu dahi isteyebilenleri görürsün. ihtiyacı var demek, olmasa böyle bir şeyi nasıl söyler insan? o insana nasıl böyle şeyleri yaptırır düzen! o ayrı mevzu...
bir aylığına da olsa kardeşliği hatırlatır. vardı la öyle bir şey hakkaten. kıssalar hisseler falan...
yavaş yavaş bu manzaralar azalıyor. daha az iftar çadırı kuruluyor. belediyeler, sürekli çadırlar yerine ayda bir kez 100 000 kişinin falan katılacağı organizasyonlara yöneliyor. o da kaybolacaktır bir iki yıla. ihtiyacı olan insan kalmadığından mı? nerde?..
o kadar (6) yıllık (üni.)öğrenciliğimde "hadi bir değişiklik yapalım" deyip niyetlenmemize rağmen bir kez dahi girmedik, giremedik o kuyruğa. ne gerek vardı ki, üç beş kuruşa açabilirdik orucumuzu. öyle de yaptık. sonra iş(!?) hayatı... gerek yok.
muhafazakâr kalabalıkların oyla, sözle, gözyaşıyla, katkıyla bir yerlere kadar getirdikleri yeni düzenin yavaş yavaş oturduğunu düşünüyorum. artık onlara ve onları hatırlatan tüm o şeylere daha az ihtiyaç duyuluyor ve bu giderek de azalacak.
soğuk havalarda sokaklardan toplanan, parklarda yaşayan evsiz insanlarımız var artık bizim, oleyy. filmlerde görürdük biz ancak bunları. garip ama... birebir yaşamamıza rağmen kimse görmüyor artık!
istanbul başta olmak üzere büyük şehirlere terör, tarımda makinalaşma, nüfus artışı, teknoloji, yaşam standartları vb sebeplerle son otuz kırk yılda akan kitlelerin bir nevi "fetih" yaptığından bahsetmişti muhafazakâr bir kalem. onun şahsında pek çok muhafazakâr kanaat önderinin ve takipçilerinin paylaştığını düşündüğüm bu ifadeye göre; laik yaşam tarzı ile geleneksel islami/toplumsal yaşayışın dışına taşan şehir(ler) halkı, bu sebeple kaka sol düşüncelere teslim olmuş şehirler anadolunun saf, temiz (e biraz da yağmacı zihniyetli) insanlarının göçü sayesinde zıvanasından çıkmaktan son anda kurtarılmış burca bayrak dikilmiştir.
üniversiteler avamlaştırılmış, ticari hayat bilmem kaçıncı defa millileştirilmiş, basın hizaya getirilmiş; hasılı, kalabalıkların gücü adına emperyalizme, yani sömürüye islami kılıflar uydurulmuş, motifler bezenmiştir.
iftar çadırları bir yönüyle bana on yıllardır yaşanan bu süreci hatırlatır bir yönüyle.
11 ay adam yerine konulmayan fakir fukara, garip gureba vitrine yerleşir cam ekranlarda. ekran hocaları boy boylar soy soylar, bir yalanı allayıp pullar, iki kişiden bir buna inanır, hayat bayram olur...mu?
bir başka açıdan ise ısırılmış ekmeği dahi toplayıp evine götüren insanlar görürsünüz bu çadırlarda. bir şişe su kaç para ki? içtiğin suyu dahi isteyebilenleri görürsün. ihtiyacı var demek, olmasa böyle bir şeyi nasıl söyler insan? o insana nasıl böyle şeyleri yaptırır düzen! o ayrı mevzu...
bir aylığına da olsa kardeşliği hatırlatır. vardı la öyle bir şey hakkaten. kıssalar hisseler falan...
yavaş yavaş bu manzaralar azalıyor. daha az iftar çadırı kuruluyor. belediyeler, sürekli çadırlar yerine ayda bir kez 100 000 kişinin falan katılacağı organizasyonlara yöneliyor. o da kaybolacaktır bir iki yıla. ihtiyacı olan insan kalmadığından mı? nerde?..
o kadar (6) yıllık (üni.)öğrenciliğimde "hadi bir değişiklik yapalım" deyip niyetlenmemize rağmen bir kez dahi girmedik, giremedik o kuyruğa. ne gerek vardı ki, üç beş kuruşa açabilirdik orucumuzu. öyle de yaptık. sonra iş(!?) hayatı... gerek yok.
muhafazakâr kalabalıkların oyla, sözle, gözyaşıyla, katkıyla bir yerlere kadar getirdikleri yeni düzenin yavaş yavaş oturduğunu düşünüyorum. artık onlara ve onları hatırlatan tüm o şeylere daha az ihtiyaç duyuluyor ve bu giderek de azalacak.
soğuk havalarda sokaklardan toplanan, parklarda yaşayan evsiz insanlarımız var artık bizim, oleyy. filmlerde görürdük biz ancak bunları. garip ama... birebir yaşamamıza rağmen kimse görmüyor artık!
almanyadaki deniz feneri e.v. ile ilgili yapılan yolsuzluğun (ibneliğin diye de okunabilir) türkiye ayağındaki soruşturmayı yürüten savcılarla ilgili, hsyk tarafından inceleme başlatılmıştır. hayırlı olsuuunnnnn. yetmez ama evetçi kardeşlere kapak olsun, altlık olsun, şan olsun!
içeri alınan kanal 7 yöneticileri ve diğerleri yarın öbürgün serbest bırakılırsa hiç şaşmam. o savcılarda sürülür bir yerlere.
milletin iyi niyetini sömürüp küpünü dolduran, buna ses etmeyen, bunu onaylayanların, üstünü kapatanların da allah cezasını versin. fitil fitil gelsin burunlarından. somalideki kaç yüz çocuğun ölümünden sorumlu olacaklar belki, bu puştlukları görüp yardım yapmaktan imtina edenler sebebiyle.
getirdikleri bu yeni türkiye düzenini muhafazakârlık, demokratikleşme, ileri demokrasi, sivilleşme, yeni osmanlı, bölge gücü, lider ülke diye millete kakalayan abd beslemesi, yeni rantiyeci muhafazakâr cemaat-tarikat-grupların ervahına yuf olsun!
içeri alınan kanal 7 yöneticileri ve diğerleri yarın öbürgün serbest bırakılırsa hiç şaşmam. o savcılarda sürülür bir yerlere.
milletin iyi niyetini sömürüp küpünü dolduran, buna ses etmeyen, bunu onaylayanların, üstünü kapatanların da allah cezasını versin. fitil fitil gelsin burunlarından. somalideki kaç yüz çocuğun ölümünden sorumlu olacaklar belki, bu puştlukları görüp yardım yapmaktan imtina edenler sebebiyle.
getirdikleri bu yeni türkiye düzenini muhafazakârlık, demokratikleşme, ileri demokrasi, sivilleşme, yeni osmanlı, bölge gücü, lider ülke diye millete kakalayan abd beslemesi, yeni rantiyeci muhafazakâr cemaat-tarikat-grupların ervahına yuf olsun!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?