konusu hemen hemen aynı olan, çocukluğumun haftaiçi saat 6 da star tv de yayınlanan eski dizilerinden birini hatırlatıyor. ama o komediydi sanırsam. genel olarak kurgusu değişmeyen, klasik bir konu olmasına rağmen, işte efendim ölü gelir derdini çözümlemeden diğer tarafa geçemez, olayı çözümlenince geçiş kapısı açılır v.s ışığı görür falan, ama ölüm ve yaşam arası merakımız yüzünden de hep satan film ve dizilerinden biri. ama izlenilebilir, güzel bir dizi...
en son duyduğum br habere göre doktorunun yıllardır saklanan ve henüz ortaya çıkan raporlarından kendisinin iktidarsız olduğu ispatlanmıştır.
alt sınırının ne olacağını merak ettiğim hadise... ayrıca yüksek iq ile sosyal yetenekler arasındaki korelasyon nedir? normalin altındaki kişiler mi kabul edilmeyecek sözlüğe yazar olarak, arkadaşlarımız arasında iq sü çok düşük olan birileri olduğunu zannetmiyorum. ha burdaki aptallıktan kasıt başka olabilir ki bunu iq testi ile çözebileceğimiz düşünülemez.
titizlik hastalığına yakalanmak.
oturup, saatlerce duvarları izlemek.
(bkz: beyaz fosfor)
büyük ihtimalle bişey söyleyemeden (bkz: mossad) tarafından susturulur.
(bkz: seloteyp)
(bkz: cihan ceylan)ın uykusuzda çizdiği karakterlerden biri. biricik hastasına verdiği tavsiyeler ve hastasının sürekli kilo almasından dolayı yakında başına bişeyler gelecek diye korutuyo insanı.
ufuk - çok şanlısınız, boyunuz 180 kilonuz 182, sadece 2 kilo fazlanız var..
hasta- hönk..
ufuk - çok şanlısınız, boyunuz 180 kilonuz 182, sadece 2 kilo fazlanız var..
hasta- hönk..
1973 doğumlu alman yönetmen. aynı zamanda die welle nin senaristi ve yönetmenidir.
müthiş bir konusu olan ama işlenişini o kadar beğenmediğim film..alman filmlerini garip bir şekilde seven biri olarak, konusunu duyduğumda acayip ilgimi çekmişti fakat bir türlü izleyememiştim, izleyince de hayal kırıklığına uğradım. özellikle ordaki kadının rolünü pek anlayamadım, hetta ne gerek vardı diye hala kendi kendime sormaktayım. abartı bir kontrolden çıkış vardı, filmde yaşanan bir çok olay abartı ve gereksiz gelmeye başladı bir süre sonra, abartı derken mahkumlar ve gardiyanlar arasında yaşanan otorite savaşının biraz fazla dışarıya taştığı söylenebilir. almanların hala içinde bir yara olan hitler kompleksini de hitler saç kesimli, sinirli, otorite manyağı gardiyanda tekrar görüyoruz. filmin sonunda galiba almanların genetik özellikleri bu, role kendini biraz fazla kaptırma, topluluk halinde, kendini kaybedip hareket etmeye başlama diye espriler gelmeye başladı. ama yine de konu çok iyi olduğu için film de izlenesi hatta insanı kendini sorgulattırıcı hoşluktaydı. özellikle süt içmeye zorlama kısmı küçükken kardeşim ve kuzenlerimi bakmak zorunda kaldığım ve aynı baskıları onlara da yaşattığımı düşünürsem galiba o durumda ben de kontrolden çıkanlardan biri olurdum gibi içsel bir utanma duygusu içimi kapladı. bu rolü kabullenme v.b konuları işleyen alman filmlerinden hoşlananlara bu konuya çok benzer başka bir konu işleyen die welle filmini tavsiye ederim.
bir kere boyattığınız zaman artık bir tutku değil zorunluluk olan durumdur. zira beyazlar vardır , dip boyası gelir , rengi akar sürekli yinelenmek zorunda kalır. bu bir tutku değil zorunluluktur.
genelde normalde daha kaba olan kişilerin içince sergilediği durum. zira çok kibar olanların da kabalaştığına şahit olmuştum. zannedersem insanın içinde olan bazı şeyleri dışa yansıtmalarını sağlıyor. ya da sarhoşum şimdi yanlış birşey yapmayayım çok da sarhoş olduğum belli olmasın gibi düşüncelerin kontrol mekanizmasını ele geçirmesiyle meydana geliyor.
ilk başlarda ya o kadar çocuk içinde bi tanesini seçiyorsun, seçilmeyenler ne kadar şanssız olacak, kötü hissedecek filan diye düşünürken, birden bir çocuk bir çocuktur diyip içine atıldığım ve şu ana kadar da hiç pişman olmadığım kampanya..uzaklarda bir çocuğa küçücük de yardım edebilmek ve mutlu olacağını bilmek anlatılamaz bir duygu. çocukla birebir iletişime geçip, yaptığınız yardımın doğru yere gittiğini bilmek de cabası. ben kardeşimi seçtim, sözlükte devamlılığını sağlayabilecek arkadaşlar varsa muhakkak bir kardeş edinip, yola devam etsinler. bu kadar çok gönüllünün bu kadar çok çocuğun arkasında olduğunu görmek beni çok sevindirdi.. haydi herkes kardeşini seçsin...
uzun süreli bir ilişki.
paul simon en tatlı şarkısı. özellikle yürürken ya da arabada dinlenesi şarkı. kendimi mutlu bir kaybeden olarak hissetirir nedense.. çok eğlenceli insanı güldüren, chevy case li bir klibi de vardı. sözleri ise şöyle;
a man walks down the street
he says why am i soft in the middle, now
why am i soft in the middle
the rest of my life is so hard
i need a photo-opportunity
i want a shot at redemption
dont want to end up a cartoon
in a cartoon graveyard
bone digger, bone digger
dogs in the moonlight
far away my well-lit door
mr. beerbelly, beerbelly
get these mutts away from me
you know i dont find this stuff amusing anymore
if youll be my bodyguard
i can be your long lost pal
i can call you betty
and betty, when you call me
you can call me al
a man walks down the street
he says why am i short of attention
got a short little span of attention
and, whoa, my nights are so long
wheres my wife and family
what if i die here
wholl be my role-model
now that my role-model is
gone, gone
he ducked back down the alley
with some roly-poly little bat-faced girl
all along, along
there were incidents and accidents
there were hints and allegations
if youll be my bodyguard
i can be your long lost pal
i can call you betty
and betty, when you call me
you can call me al
call me al
a man walks down the street
its a street in a strange world
maybe its the third world
maybe its his first time around
doesnt speak the language
he holds no currency
he is a foreign man
he is surrounded by the
sound, sound
cattle in the marketplace
scatterlings and orphanages
he looks around, around
he sees angels in the architecture
spinning in infinity
he says amen! and hallelujah!
if youll be my bodyguard
i can be your long lost pal
i can call you betty
and betty, when you call me
you can call me al
call me al
na, na na na...
if youll be my body guard, ooooh
i can call you betty, ooooh
if youll be my body guard, ooooh
i can call you betty, ooooh
a man walks down the street
he says why am i soft in the middle, now
why am i soft in the middle
the rest of my life is so hard
i need a photo-opportunity
i want a shot at redemption
dont want to end up a cartoon
in a cartoon graveyard
bone digger, bone digger
dogs in the moonlight
far away my well-lit door
mr. beerbelly, beerbelly
get these mutts away from me
you know i dont find this stuff amusing anymore
if youll be my bodyguard
i can be your long lost pal
i can call you betty
and betty, when you call me
you can call me al
a man walks down the street
he says why am i short of attention
got a short little span of attention
and, whoa, my nights are so long
wheres my wife and family
what if i die here
wholl be my role-model
now that my role-model is
gone, gone
he ducked back down the alley
with some roly-poly little bat-faced girl
all along, along
there were incidents and accidents
there were hints and allegations
if youll be my bodyguard
i can be your long lost pal
i can call you betty
and betty, when you call me
you can call me al
call me al
a man walks down the street
its a street in a strange world
maybe its the third world
maybe its his first time around
doesnt speak the language
he holds no currency
he is a foreign man
he is surrounded by the
sound, sound
cattle in the marketplace
scatterlings and orphanages
he looks around, around
he sees angels in the architecture
spinning in infinity
he says amen! and hallelujah!
if youll be my bodyguard
i can be your long lost pal
i can call you betty
and betty, when you call me
you can call me al
call me al
na, na na na...
if youll be my body guard, ooooh
i can call you betty, ooooh
if youll be my body guard, ooooh
i can call you betty, ooooh
görünce; allah korusun denen insan modeli. zaten ben bu erkeklerin giyim anlayışını anlamıyorum, bi gömlek bi pantolon değil mi.. ucuza onca güzel şey bulunabilecekken nedir bu ısrar nedir bu giyim zevki.
bazen, bazı durumlarda acayip hakverdiğim hadise. kardeş bu sevilir de boğulur da. ama unutulmaması gereken bir hadise vardır ki, birinin kardeşini ancak o katledebilir. başkası dokunursa kıymetli olur.
yola çıkıldığında içinde çektiğiniz eziyetten zevk alınan tek arabadır. yolda muhabbet edersiziniz ama kimse kimseyi anlamaz, daha çok bağırırsınız ama arabanın o iç sesini bastıramaz yine anlaşamazsınız. içinde insanlar kendi kendilerine bağırır, bir sohbet ortamı yaratılamaz. ayrıca ailecek bir yere gidiliyorsa yanınıza kesinlikle bir arkadaş en önemlisi büyükanne-büyükbaba davet edilmemeli ve aynı anda bilgisayar kasası v.b alet edevat arka koltukta taşınmamalıdır. bi türlü bi yerlere sığışamayan arkadaşınıza bi anlam veremez arkadaşınızın "allahım nerdeyim ben, bu bi rüya mı gibi" cümleler sarfetmesine sinir olup ona bu şansı verdiğiniz için ne kadar şanslı olduğunu suratına haykırmak istersiniz, babanız da tüm bunları yanlış anlayıp, kendi kendine espriler yapıp sizi rezil edebilir! gerçi arkadaşınız da bu esprileri duyamaz ama babanızın kendi kendine bağırıp duran bi deli olduğunu ya da öndeki araca küfürler savuran bi hanzo olduğunu düşünebilir. arabadan indiğinizde içinde bulunduğunuz sukunet ve sessizliğe dalıp öylece kalmak istersiniz. eğer büyükanne veya büyükbaba var ise sürekli başağrılarından şikayet edeip sinirlenir ve durduk durmadık yere sizi azarlamaya başlar, yoldan geçen diğer tüm arabalara bakıp iç çeker, eğer bi vosvos daha görürse onun içindekiler enayidir ona göre, ayrıca nefes darlığı problemleri ayrıca dert olur ama akşam yorgunluktan hemen gider uyur, rahat eder duırdırından kurtulursunuz, zira araba yorucudur emek ister. müzik açmak diye bişeyden bahsetmiyeceğim, zira açılır fakat dinlenemez. size de günün sonunda tüm bu olanlara gülmek dedikodu yapmak düşer.
ağzıma atarım içimde patlasın anasını satayım..
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?