robert langdon harvard universitesinde gorev yapan amerikali bir simgebilim uzmanidir. pariste verdigi bir konferans sonrasinda gorusmek icin randevulastigi louvre muzesi mudurunun o gece, ustelik onunla gorusecegi sirada oldurulmesi sonucu kendini "bas supheli" olarak olaylarin icinde bulur.
dahasi olen muze muduru arkasinda bir not ve cozulmesi gereken bir bilmece birakmistir. bu bulmacayi cozerken robert langdonun en buyuk yardimcisi fransiz polisinde kriptoloji uzmani olan oldurulen muze mudurunun torunu ajan sophie olacaktir.
surukleyici ama populist bir kitap olarak aciklanabilir.
the da vinci code
2005 yilinda beyaz perde de gorecegimiz ve basrolunde tom hanksin oynayacagi eski kitap,yeni film.
(bkz: dan brown)
basrol icin uyuz bir amerikalinin secilmis olmasi ile husran yaratmistir.tom hanksin tarzi degildir.fakat dedektif fache icin jan renonun secilmesi tam isabettir.hatun ise kesinlikle angelina joli olmalidir.
yazarina 250 milyon dolar kazandirdi.
yazari insanlari etkileyen 100 kisi arasina girmistir.
hristiyan camiasinda kutsal kase hikayesini tekrar on plana cikaran kitap.bu kavramlarla ugrasirken mizragin ucu tapinakcilara,masonlara,cartlara ve curtlara kadar uzunmis jesusun evliligi konusuda gecince vatikani harekete gecirmistir.hristiyanlarin kafasinda soru isaretleri olusturdugu gerekcesiyle gercek da vinci sifresi diye belgesel cektiler ve bir kac hafta evvel ntvde yayinlandi.
piyasaya cok feci sekilde dusmus her yonja
tikkysinin ozellikleri arasinda mutlaka yazan. muhtemelen okunmamis, okunsa bile 10. sayfadan ileriye gidilememis, bitirilse bile bu sahislar tarafindan anlasilamamamis eser.
tikkysinin ozellikleri arasinda mutlaka yazan. muhtemelen okunmamis, okunsa bile 10. sayfadan ileriye gidilememis, bitirilse bile bu sahislar tarafindan anlasilamamamis eser.
yigit ozgur un bir karikaturunde 2 olarak acikladigi sifredir.
19 mayista sinemalarda
çocuksu ve büyük bir merakla beklediğim fakat çok da tatmin olmadığım sinema filmi. tom hanks hiç de yakışmamış. buna karşın ıan mckellen ve audrey tautou rollerine tam oturmuş. fena sayılmaz, izlenilesi bir yapım...
filmin hiç abartilacak yani olmadigini dü$ünmekteyim. tamam, adam yetenekli güzel yaziyor ama yazdiklarinin gerçek oldugunu savunmasi çok saçma. ayrica kullandigi çogu bilgiyi tapinak $övalyeleri, kutsal kase vb. kitaplardan a$irmi$tir. ama nasil olduysa bu yüzden $ahsina açilan davalarin hepsini kazanmi$tir (bkz: adaletsizlik).
tirik edebiyat trendlerinin an itibari ile moda haline gelmis versiyonudur. bu kitaplar zaman zaman ortaya cikip entellektuel birikimi olmayan ortalama okurun kendini cok zeki hissetmesi, dunyanin sirlarini cozdugunu dusumesi, vay anasini adamlar neler yapmislar demesi icin piyasaya surulur. starbucks gibi bir seydir.
filminin gösterime girmesiyle ilk üş günde 224 milyon dolar hasılat elde etmiş filmdir.tüm zamanların en çok hasılat yapan filmi yıldız savaşlarını yakalayamasa da gösterimde kaldığı süre içinde çok kazandıracağı belirlidir.film genel olarak iyi olmasına rağmen kitabındaki gibi sonunda daha bir hareket bekleyenler yine umutsuzluk yaşamaya devame tmişlerdir.
izlenmeden veya okunmadan önce national geographic veya discovery channel´daki belgesellerden birinin izlenmesinin çok yerinde olacağı film/kitap. zira bu belgesellerden discovery channelda olanında spiker "bu kitap sadece para kazanmak için uydurulmuş bir hikayedir" der ve kitabın yazarı olan dan brown da "evet bu kitabı bunun için yazdım sadece bir hikayedir" der. kitabın gerçekler diye bahsettiği bölüm bile gerçekle çelişkili anlatımlarla doludur ve kitabı bir hipotez olarak bile değil sadece bir bilim kurgu ne bileyim bir plaj hikayesi olarak okumak lazımdır.
bu arada #274454 nolu entryi tekrarlamamak için sadece numarasını veriyorum ve bu entrye tamamen katılıyorum.
bu arada #274454 nolu entryi tekrarlamamak için sadece numarasını veriyorum ve bu entrye tamamen katılıyorum.
insanlık olarak magazine ne kadar düşkün olduğumuzun son kanıtı. kitabın anlattıkları doğrudur, uydurmadır orasını bilemem zira hiçbir önemi de yok. yine bütün dünya olarak gelip isa maria magdalena yı öpmüş mü öpmemiş mi beraberlermiymiş yoksa sadece arkadaşlarmıymış gibi kısır, bize hiçbir şey katmayacak bir noktaya takıldık. oysaki sadece bu kitapta anlatılmayan ama insanların dikkatini en çok bu kitabın çekmeyi başardığı bir konuyu atlıyoruz: kilisenin maria magdalena ya gösterdiği muamele ile kadının toplum içinde geri plana itilmesi arasındaki ilişki. hristiyanlık tarihinde pek çok meryem olmasına rağmen kadının toplum içindeki yerine prototip olarak gösterilebilecek iki tane meryem vardır. bunlardan ilki meşhur olanı çocuk doğururken bile bekaretini yitirmeyen, namus abidesi, dünyadaki tek kaygısı çocuğu olan ve başka hiçbir konuya karışmayan anne meryem diğeri ise isa nın en sevdiği havarisi olduğundan şüphelenilen, yeniden dirilişten sonra ilk olarak göründüğü, yoldaş, dava arkadaşı ve fikirleriyle etkin olduğu anlaşılan (hele o devir için) güçlü bir kadın figürü olan mecdeli meryem. kilise ikincisini hiçbir kanıta dayanmadan fahişe ilan ederek onunla beraber sunulan rol modelini de lanetlemiştir. kadınların toplum içindeki yerleri açısından çok önemli olan bu alternatif yolu tamamen kapattıktan sonra onlara bakire pasif anne meryemi sunarak kadının yüzyıllarca toplum hayatından silinmesine yol açmıştır. isa nın soyundan gelenlerin olup olmadığı bence çok önemli değildir zira sırf birinin soyundan geliyor diye tarihimizin bambaşka olacağını savunanların muhammed in varolduğu bilinen oğullarının ya da kızlarının tarihe olan etkilerinin ne olduğu düşünmelerini tavsiye ederim. halbuki kadına tarihte biçilen rol anneliğe değilde yoldaşlığa ya da dava arkadaşlığına dayansaydı tarihimizin en azından toplumlarımızdaki pek çok anlayışın daha farklı olacağı su götürmezdir.
dan brown ın kitabı bu sorunu ortaya koyan ilk yapıt değildir ama bu soruna en çarpıcı şekilde dikkat çekmeyi, bana da bütün bunları düşündürtmeyi başarmıştır.
dan brown ın kitabı bu sorunu ortaya koyan ilk yapıt değildir ama bu soruna en çarpıcı şekilde dikkat çekmeyi, bana da bütün bunları düşündürtmeyi başarmıştır.
ilk olarak mona lisa’nın elindeki kase aranır, son yemek tablosuna bakılıp denilirki
-burada kaçtane kase var ?
-1 tane
diye cevaplar kız
-isa’nın elindeki şarap çanağı
ama gözleri açılınca bakılınca
-"oha"
der kız çünkü ortada kase mase yoktur arkasından gelen soru ilginçtir
-peki bu masada kaç tane kadın var ?
bu arada kız düşünür "ulann anladım bu hatunun kase’yi kastediyor bitane kase var masada oda hatunun kasesi" ama
-"yok heralde"
sözcükleri dökülür ağzından. mc kellen isa’nın yanındaki avradı işaret ederek
-bak işte burda var bitane !
diye gösteriverir adam (ama...ama kase ! o nolacak ?) resme x ışınları gönderilir isa’ ve magdalalı’nın arası kase gibi açılır bu arada sir lan mc kellen elini ’v’ gibi yaparak
-işte kase bu !
der ve sorar bu ne anlama geliyor tom hanks
(şifre magdala’lının rahmini işaret etmektedir )
-tam tersi ’tarraaa...k’ anlamına geliyor
(kız kıkırdayarak -"aynısı" der)
tom hanks "kim bilir kaç kere yedin" der gibi bakar kıza, neyse sonra bizimkiler çözmüştür olayı lan mc kellen kız arkasını döndüğü sırada tom hanks’e işaret parmağıyla başparmağını birleştirerek "yumicik" işareti yapar end credits girer.
tabi seyirciye düşen bir görev vardır filmde "da vinci’nin şifresini çözmek". bana kalırsa da vinci’nin verdiği en has şifre "250 gr. için değmez hiç uğraşmayın şifreyle mifreyle".
-burada kaçtane kase var ?
-1 tane
diye cevaplar kız
-isa’nın elindeki şarap çanağı
ama gözleri açılınca bakılınca
-"oha"
der kız çünkü ortada kase mase yoktur arkasından gelen soru ilginçtir
-peki bu masada kaç tane kadın var ?
bu arada kız düşünür "ulann anladım bu hatunun kase’yi kastediyor bitane kase var masada oda hatunun kasesi" ama
-"yok heralde"
sözcükleri dökülür ağzından. mc kellen isa’nın yanındaki avradı işaret ederek
-bak işte burda var bitane !
diye gösteriverir adam (ama...ama kase ! o nolacak ?) resme x ışınları gönderilir isa’ ve magdalalı’nın arası kase gibi açılır bu arada sir lan mc kellen elini ’v’ gibi yaparak
-işte kase bu !
der ve sorar bu ne anlama geliyor tom hanks
(şifre magdala’lının rahmini işaret etmektedir )
-tam tersi ’tarraaa...k’ anlamına geliyor
(kız kıkırdayarak -"aynısı" der)
tom hanks "kim bilir kaç kere yedin" der gibi bakar kıza, neyse sonra bizimkiler çözmüştür olayı lan mc kellen kız arkasını döndüğü sırada tom hanks’e işaret parmağıyla başparmağını birleştirerek "yumicik" işareti yapar end credits girer.
tabi seyirciye düşen bir görev vardır filmde "da vinci’nin şifresini çözmek". bana kalırsa da vinci’nin verdiği en has şifre "250 gr. için değmez hiç uğraşmayın şifreyle mifreyle".
üçüncü sınıf bir polisiye kitabı umberto econun foucault sarkacı bu kitabın babası konumundadır
pakistanda yasak olan film.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?