tirik edebiyat trendlerinin an itibari ile moda haline gelmis versiyonudur. bu kitaplar zaman zaman ortaya cikip entellektuel birikimi olmayan ortalama okurun kendini cok zeki hissetmesi, dunyanin sirlarini cozdugunu dusumesi, vay anasini adamlar neler yapmislar demesi icin piyasaya surulur. starbucks gibi bir seydir.
the da vinci code
filminin gösterime girmesiyle ilk üş günde 224 milyon dolar hasılat elde etmiş filmdir.tüm zamanların en çok hasılat yapan filmi yıldız savaşlarını yakalayamasa da gösterimde kaldığı süre içinde çok kazandıracağı belirlidir.film genel olarak iyi olmasına rağmen kitabındaki gibi sonunda daha bir hareket bekleyenler yine umutsuzluk yaşamaya devame tmişlerdir.
izlenmeden veya okunmadan önce national geographic veya discovery channel´daki belgesellerden birinin izlenmesinin çok yerinde olacağı film/kitap. zira bu belgesellerden discovery channelda olanında spiker "bu kitap sadece para kazanmak için uydurulmuş bir hikayedir" der ve kitabın yazarı olan dan brown da "evet bu kitabı bunun için yazdım sadece bir hikayedir" der. kitabın gerçekler diye bahsettiği bölüm bile gerçekle çelişkili anlatımlarla doludur ve kitabı bir hipotez olarak bile değil sadece bir bilim kurgu ne bileyim bir plaj hikayesi olarak okumak lazımdır.
bu arada #274454 nolu entryi tekrarlamamak için sadece numarasını veriyorum ve bu entrye tamamen katılıyorum.
bu arada #274454 nolu entryi tekrarlamamak için sadece numarasını veriyorum ve bu entrye tamamen katılıyorum.
insanlık olarak magazine ne kadar düşkün olduğumuzun son kanıtı. kitabın anlattıkları doğrudur, uydurmadır orasını bilemem zira hiçbir önemi de yok. yine bütün dünya olarak gelip isa maria magdalena yı öpmüş mü öpmemiş mi beraberlermiymiş yoksa sadece arkadaşlarmıymış gibi kısır, bize hiçbir şey katmayacak bir noktaya takıldık. oysaki sadece bu kitapta anlatılmayan ama insanların dikkatini en çok bu kitabın çekmeyi başardığı bir konuyu atlıyoruz: kilisenin maria magdalena ya gösterdiği muamele ile kadının toplum içinde geri plana itilmesi arasındaki ilişki. hristiyanlık tarihinde pek çok meryem olmasına rağmen kadının toplum içindeki yerine prototip olarak gösterilebilecek iki tane meryem vardır. bunlardan ilki meşhur olanı çocuk doğururken bile bekaretini yitirmeyen, namus abidesi, dünyadaki tek kaygısı çocuğu olan ve başka hiçbir konuya karışmayan anne meryem diğeri ise isa nın en sevdiği havarisi olduğundan şüphelenilen, yeniden dirilişten sonra ilk olarak göründüğü, yoldaş, dava arkadaşı ve fikirleriyle etkin olduğu anlaşılan (hele o devir için) güçlü bir kadın figürü olan mecdeli meryem. kilise ikincisini hiçbir kanıta dayanmadan fahişe ilan ederek onunla beraber sunulan rol modelini de lanetlemiştir. kadınların toplum içindeki yerleri açısından çok önemli olan bu alternatif yolu tamamen kapattıktan sonra onlara bakire pasif anne meryemi sunarak kadının yüzyıllarca toplum hayatından silinmesine yol açmıştır. isa nın soyundan gelenlerin olup olmadığı bence çok önemli değildir zira sırf birinin soyundan geliyor diye tarihimizin bambaşka olacağını savunanların muhammed in varolduğu bilinen oğullarının ya da kızlarının tarihe olan etkilerinin ne olduğu düşünmelerini tavsiye ederim. halbuki kadına tarihte biçilen rol anneliğe değilde yoldaşlığa ya da dava arkadaşlığına dayansaydı tarihimizin en azından toplumlarımızdaki pek çok anlayışın daha farklı olacağı su götürmezdir.
dan brown ın kitabı bu sorunu ortaya koyan ilk yapıt değildir ama bu soruna en çarpıcı şekilde dikkat çekmeyi, bana da bütün bunları düşündürtmeyi başarmıştır.
dan brown ın kitabı bu sorunu ortaya koyan ilk yapıt değildir ama bu soruna en çarpıcı şekilde dikkat çekmeyi, bana da bütün bunları düşündürtmeyi başarmıştır.
ilk olarak mona lisa’nın elindeki kase aranır, son yemek tablosuna bakılıp denilirki
-burada kaçtane kase var ?
-1 tane
diye cevaplar kız
-isa’nın elindeki şarap çanağı
ama gözleri açılınca bakılınca
-"oha"
der kız çünkü ortada kase mase yoktur arkasından gelen soru ilginçtir
-peki bu masada kaç tane kadın var ?
bu arada kız düşünür "ulann anladım bu hatunun kase’yi kastediyor bitane kase var masada oda hatunun kasesi" ama
-"yok heralde"
sözcükleri dökülür ağzından. mc kellen isa’nın yanındaki avradı işaret ederek
-bak işte burda var bitane !
diye gösteriverir adam (ama...ama kase ! o nolacak ?) resme x ışınları gönderilir isa’ ve magdalalı’nın arası kase gibi açılır bu arada sir lan mc kellen elini ’v’ gibi yaparak
-işte kase bu !
der ve sorar bu ne anlama geliyor tom hanks
(şifre magdala’lının rahmini işaret etmektedir )
-tam tersi ’tarraaa...k’ anlamına geliyor
(kız kıkırdayarak -"aynısı" der)
tom hanks "kim bilir kaç kere yedin" der gibi bakar kıza, neyse sonra bizimkiler çözmüştür olayı lan mc kellen kız arkasını döndüğü sırada tom hanks’e işaret parmağıyla başparmağını birleştirerek "yumicik" işareti yapar end credits girer.
tabi seyirciye düşen bir görev vardır filmde "da vinci’nin şifresini çözmek". bana kalırsa da vinci’nin verdiği en has şifre "250 gr. için değmez hiç uğraşmayın şifreyle mifreyle".
-burada kaçtane kase var ?
-1 tane
diye cevaplar kız
-isa’nın elindeki şarap çanağı
ama gözleri açılınca bakılınca
-"oha"
der kız çünkü ortada kase mase yoktur arkasından gelen soru ilginçtir
-peki bu masada kaç tane kadın var ?
bu arada kız düşünür "ulann anladım bu hatunun kase’yi kastediyor bitane kase var masada oda hatunun kasesi" ama
-"yok heralde"
sözcükleri dökülür ağzından. mc kellen isa’nın yanındaki avradı işaret ederek
-bak işte burda var bitane !
diye gösteriverir adam (ama...ama kase ! o nolacak ?) resme x ışınları gönderilir isa’ ve magdalalı’nın arası kase gibi açılır bu arada sir lan mc kellen elini ’v’ gibi yaparak
-işte kase bu !
der ve sorar bu ne anlama geliyor tom hanks
(şifre magdala’lının rahmini işaret etmektedir )
-tam tersi ’tarraaa...k’ anlamına geliyor
(kız kıkırdayarak -"aynısı" der)
tom hanks "kim bilir kaç kere yedin" der gibi bakar kıza, neyse sonra bizimkiler çözmüştür olayı lan mc kellen kız arkasını döndüğü sırada tom hanks’e işaret parmağıyla başparmağını birleştirerek "yumicik" işareti yapar end credits girer.
tabi seyirciye düşen bir görev vardır filmde "da vinci’nin şifresini çözmek". bana kalırsa da vinci’nin verdiği en has şifre "250 gr. için değmez hiç uğraşmayın şifreyle mifreyle".
üçüncü sınıf bir polisiye kitabı umberto econun foucault sarkacı bu kitabın babası konumundadır
pakistanda yasak olan film.
kutsal kasesine soktugumun dan brown u seklinde dusunmeme sebebiyet veren kitap...
romanda dikkatimi çeken birkaç nokta var.
1- yazar, vatikan kilisesi tarafından dikte edilen hıristiyanlığı eleştirirken, sion tarikatı tarafından benimsenen değerleri ve pagan kültürünü yüceltiyor gibi. bu açıdan, “masonik” ideallere hizmet eden bir yönü var.
2- hıristiyanlığın, pagan (çok tanrılı) kültüründen ve masonik değerlerden fazlasıyla etkilenmiş, hatta tüm bunların iç içe geçmesiyle oluşmuş bir din olduğu vurgusu yapılıyor.
3- çok tanrılı dinlerde kadının yerinin daha iyi durumda olduğu vurgusu sıklıkla yapılıyor, hatta roman bu vurgu üzerine inşa ediliyor; kilisenin dikte ettiği hıristiyanlıkta kadına değer verilmediği ve kadının aşağılandığı belirtiliyor. örtülü biçimde, hıristiyanlıktaki bu bakış açısının diğer tek tanrılı dinlere de sirayet ettiği öne sürülüyor.
4- ben tapınak şövalyelerini ve bu şövalyelerin bağlı olduğu sion tarikatını masonluğun bir parçası olarak biliyordum. masonluğu da, hıristiyanlığın değil, yahudiliğin içinde bir oluşum zannediyordum. romanda, masonluk, hıristiyanlık içinde bir oluşum gibi gösteriliyor yanlış anlamadıysam.
1- yazar, vatikan kilisesi tarafından dikte edilen hıristiyanlığı eleştirirken, sion tarikatı tarafından benimsenen değerleri ve pagan kültürünü yüceltiyor gibi. bu açıdan, “masonik” ideallere hizmet eden bir yönü var.
2- hıristiyanlığın, pagan (çok tanrılı) kültüründen ve masonik değerlerden fazlasıyla etkilenmiş, hatta tüm bunların iç içe geçmesiyle oluşmuş bir din olduğu vurgusu yapılıyor.
3- çok tanrılı dinlerde kadının yerinin daha iyi durumda olduğu vurgusu sıklıkla yapılıyor, hatta roman bu vurgu üzerine inşa ediliyor; kilisenin dikte ettiği hıristiyanlıkta kadına değer verilmediği ve kadının aşağılandığı belirtiliyor. örtülü biçimde, hıristiyanlıktaki bu bakış açısının diğer tek tanrılı dinlere de sirayet ettiği öne sürülüyor.
4- ben tapınak şövalyelerini ve bu şövalyelerin bağlı olduğu sion tarikatını masonluğun bir parçası olarak biliyordum. masonluğu da, hıristiyanlığın değil, yahudiliğin içinde bir oluşum zannediyordum. romanda, masonluk, hıristiyanlık içinde bir oluşum gibi gösteriliyor yanlış anlamadıysam.
çok sürükleyici bir roman.
filmini izlemeyenlere kitabı okumadan izlemelerini pek tavsiye etmiyorum.pek çok yeri kitaptan farklı olmuş ve kısa kesildiği için izleyenin bağlantıları kurması zor olabilir.okuduktan sonra izleyenlere de bence kitap daha güzel gelir diye düşünüyorum.ne kadar çok ayrıntı verilirse ve bir yerden bir yere bir kaç bölümde bağlanılırsa o kadar heyecanlı oluyor,bir anda olup bitmiyor her şey.gayet sürükleyici,kafayı karıştırmadıktan sonra etkileyebilecek nitelikte..
(bkz: angels and demons)
elestirmenler tarafından, filmi kitabı kadar etkileyici ve başarılı bulunmamış.
(bkz: silas)
insani du$unmeye yonelten, beyin cimlastigi yaptiran bir film olmu$ olmasina da, oyle beklendigi gibi hayatin anlamini vermiyor, mutlulugun tablosunu cizdirtmiyor insana. agatha christie romani tadi aldim ben bu filmden. polisiye var, entrika var, ihanet var, var oglu var. tom hanksin saclari guzel olmu$ eklemeden gecemeyecegim ama tom hanksde profosor tipi yok her $eyden once. tom hanksi koyacaksin bir sahile, gidip er ryani kurtaracak ya da ne bileyim topo$ oglan rolu oynayacak mis gibi olacak. profosor rolunde tom hanks olmami$. diger yandan havalimaninda hangara giren ucak hareket halindeyken kapisi aciliyor tamam ama kapanmiyor, en azindan kapandigini gormuyoruz. oysa polisler geldiginde kapi sifirdan aciliyor ve polisin gelme zamani dahilinde kapinin yeniden kapanmasi ve hicbir $ey yokmu$ gibi yeniden acilmasi en azindan zaman anlaminda bana cok inandirici gelmedi.
film her $eyden once 2 saatten fazla ama bunaltmiyor izleyeni. bir de kitabindan farkliliklar var, misal robert efendi otel odasinda olmaliydi ve lobiden kendisine "bir polis sizi gormeye geldi" diye haber verilmeliydi. oysa filmde robert efendinin yanina polis efendi bir imza gununde gidiyor, roberti oradan aliyor. buna benzer kimi farkliliklar var kitap ile film arasinda.
film izlenesi bir film olmu$ ama tapilasi bir film degil ba$ta da belirttigim uzere. film mi kitap mi derseniz de elbette kitap. kitabi cok daha surukleyici, cok daha detayli, cok daha guzel
film her $eyden once 2 saatten fazla ama bunaltmiyor izleyeni. bir de kitabindan farkliliklar var, misal robert efendi otel odasinda olmaliydi ve lobiden kendisine "bir polis sizi gormeye geldi" diye haber verilmeliydi. oysa filmde robert efendinin yanina polis efendi bir imza gununde gidiyor, roberti oradan aliyor. buna benzer kimi farkliliklar var kitap ile film arasinda.
film izlenesi bir film olmu$ ama tapilasi bir film degil ba$ta da belirttigim uzere. film mi kitap mi derseniz de elbette kitap. kitabi cok daha surukleyici, cok daha detayli, cok daha guzel
robert langdon harvard universitesinde gorev yapan amerikali bir simgebilim uzmanidir. pariste verdigi bir konferans sonrasinda gorusmek icin randevulastigi louvre muzesi mudurunun o gece, ustelik onunla gorusecegi sirada oldurulmesi sonucu kendini "bas supheli" olarak olaylarin icinde bulur.
dahasi olen muze muduru arkasinda bir not ve cozulmesi gereken bir bilmece birakmistir. bu bulmacayi cozerken robert langdonun en buyuk yardimcisi fransiz polisinde kriptoloji uzmani olan oldurulen muze mudurunun torunu ajan sophie olacaktir.
surukleyici ama populist bir kitap olarak aciklanabilir.
dahasi olen muze muduru arkasinda bir not ve cozulmesi gereken bir bilmece birakmistir. bu bulmacayi cozerken robert langdonun en buyuk yardimcisi fransiz polisinde kriptoloji uzmani olan oldurulen muze mudurunun torunu ajan sophie olacaktir.
surukleyici ama populist bir kitap olarak aciklanabilir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?