muş
3 saatte 9 depremle sardildi bugun.
valisinin ismi erdogan bekta$tir.
dtpnin kapatilmasini protesto eden bir grup insan sebebi ile bulanik isimli ilcesi bugun bir hayli kari$mi$.
belediye ba$kani dtpden mehmet nuri balcidir.
havalimaninin uluslararasi havacilikta kabul edilen kodu ltckdir.
koskocaman bir ovada hiçbir şey ekmeden, dikmeden yaşayıp bir sinema salonunun bile olmadığı türkiyenin en geri kalmış ilidir.
yeni bir uygulamaya imza atan ilimiz.
mu$ ilinde evlenmeye mi niyetlisin? once kamusal alanda bir fidan dikeceksin sonra evleneceksin.agac dikmezsen gerdege bile giremiyorsun.
tum bu ve benzeri i$lemler icin artik mecburen bir fidan dikmek zorunda mu$ ahalisi.
negzel bi$ey.
mu$ ilinde evlenmeye mi niyetlisin? once kamusal alanda bir fidan dikeceksin sonra evleneceksin.agac dikmezsen gerdege bile giremiyorsun.
tum bu ve benzeri i$lemler icin artik mecburen bir fidan dikmek zorunda mu$ ahalisi.
negzel bi$ey.
malumunuzdur “muş” ; “-mış, -miş, -muş,-müş,” gibi türkçede öğrenilmiş yada duyulmuş zamanın eklerinden biridir. bundan ziyade muş iller arası trafik kodlamasında 49 gibi bir numaraya, ülke haritasında ciddi bir sınıra, birbirinden şirin ilçelere sahip bir il olarak ta halkımızın zihninde yer etmiştir.
dünya sıralamasında gelişmekte olan bir ülkeye yaraşır bir biçimde gelişmekte olan bir şehir olarak muş çoğu zaman sahipsizliği fakirliği itilmişliği geri kalmışlığı ve mazlumluğu çağrıştırır ülkemin toplumsal duyarlılığı olan insanlarında. kendini ifade edememezlikle yoğrulmuş bir ikinci plana atılmışlık hissiyle var olma kavgası içerisinde küçük şirin bir il aslında muş.
ülke genelinde seçilmiş 550 kişi arasında onu da temsil edecek 4 tane milletvekili var. kimisinde görüntü var ses yok, kimisinde ses var görüntü yok böylece alışmış görünüyor muş halkı cızırtılı bir frekansta ülke gündemini seyretmeye ki arada bir seçim propagandalarına malzeme olan yolların yamanmasını beynelmilel bir hizmet olarak görebiliyor.
bu ülkeyi yöneten 550 kişi arasına gönderilecek müstakbel adayları seçmek aslında çok zor ama sağ olsun seçilmeye kendilerinden aday olan bu insanlar; problemi halka yağ, un, şeker ve cep telefonu! dağıtarak kendilerinin bu işi çok iyi başarabileceklerini gösteriyorlar. hemen hemen hepsi seçildikleri akşam 06 plaka kodlu başkente yol alırken bir ağızdan hepinizin bildiği o; “ orda bir köy var uzakta…” diye başlayan siyasetin çirkin yüzünün sanata izdüşümleşmesi olarak tanımladığım talihsiz şarkıyı ezberleyerek mutlu bir şekilde, kendi geleceklerini düşünmeye başlarlar ve hepsinin içinde gidip gelinmese de onlara ait olacak bir köyün garantisi var.
bu iyi giyimli, ortalama 90 kiloluk amcaları bırakıp nadide ama talihsiz şehrimin yetiştirdiği, belli çevrelerce kabul görmüş aydınlarımıza dönmek istiyorum. batıyı, doğuyu, kuzeyi, güneyi çok iyi tanımış, zamanın ötesine geçebilmiş ama ne yazık ki doğduğu şehirle bir türlü barışamamış bilgili kültürlü bu kişiler doğdukları şehre yani muş’a; dünya üzerindeki gelişmiş kentler arasında bir yer bulmakla çok kafa patlatmış, işin içinden çıkamayacağını görünce de “aslında benim nem-liberalizmle ilgili çok ilginç fikirlerim var” deyip hemen bu hazin durumdan kurtulmayı başarmışlardır. toplum içine bir türlü inememiş bu güzel insanlar bu seviye farkını göze sokarcasına; “muş, ab’nin neresinde?” gibi talihsiz cümleler sarf etmiştir. biz birer muşlu olarak muşun neresindeyiz?
her neresinden bakılırsa bakılsın muş; ülke tarımının ciddi bir yüzdesini alabilecek büyük ve verimli bir ovaya sahipken, bu bakir topraklar yalnızca şarkılara ve şiirlere konu olmuştur. bundan bihaber, yine muş’un çocukları olan sanayicilerimiz; kısmen haklı olarak şanslarını batıda aramış, çoğu zaman karlı çıkmış, muş’un bu özelliğini görmezden gelmiş, artık daha çok zengin olabilmek için dünyaya açılmak gibi planlar kurarak muş’un bu kadersizliğini bir kez daha göz önüne sermişlerdir. sevdiğim bir söz vardır, “ kendi yağında kavrulmak” kendi kendine yeten, kendi gücüyle ayakta kalabilen anlamına gelirken muş için bu söz “kendi yağsızlığında ızgara olmak” gibi değişiklik arz ediyor. tabi bunun bir çok
suçlusu var elbette. ama en büyük suçlunun; yatırım denince aklına ev,araba gibi bayağı metaların geldiği kıymetli sermayedarlarının olduğunu söylemeliyim. sanayileşme adına sürünen bu şehrin artık büyük fabrikalara ihtiyacı var. bunun da ancak devlet siyasetçi ve sermaye sahibi arasında olması gereken kolektif bir iş birliğiyle gerçekleşeceği hepimizce biliniyor.
bütün bunların yanında muş gibi küçük bir ilde de devlet baba bütün ağırlığıyla kendini hissettiriyor. örneğin muş’ta da devlet babaya bir işiniz düşerse günlerce beklersiniz gereksiz diplomasiden bunalıp saatlerce kuyruklarlarda ömür tüketirsiniz. sadece bu haliyle diğer 80 ilden hiçbir farkı olmaması bizi az çok sevindirmesi gerekiyor, nede olsa devlet baba gereksiz diplomasisiyle her ile aynı muameleyi yapıyor değil mi ama?
ve son olarak kendi memleketlerince bir türlü kabul görmemiş, zaten bitişik kaşlarına, toprak renkli yüzlerine bir türlü oturmayan uzun saçlı top sakallı kimi zaman küpeli gençler… yani biz. sosyal özgürlüğü şeklimizden önce içinde büyüyüp geliştiğimiz sima ve zeka olarak bize çok benzeyen halkımıza tanıtmalıyız. kuru bir şikayetin gölgesine sığınarak böylece hep itilmiş unutulmuş olan şehrimize bir tekmede biz vuruyoruz.
bir şehir eğer yaşattıkları ile değil de yaşatanlarıyla varolma kavgası verebiliyorsa ancak yok olmaya doğru gidebilir. belki bu yüzden muş’u yaşatmak yerine onu doğru ve yanlışlarıyla yaşamanın zamanı gelmiştir. belki bu şekilde bir şehri anlamak daha kolay gelebilir.
dünya sıralamasında gelişmekte olan bir ülkeye yaraşır bir biçimde gelişmekte olan bir şehir olarak muş çoğu zaman sahipsizliği fakirliği itilmişliği geri kalmışlığı ve mazlumluğu çağrıştırır ülkemin toplumsal duyarlılığı olan insanlarında. kendini ifade edememezlikle yoğrulmuş bir ikinci plana atılmışlık hissiyle var olma kavgası içerisinde küçük şirin bir il aslında muş.
ülke genelinde seçilmiş 550 kişi arasında onu da temsil edecek 4 tane milletvekili var. kimisinde görüntü var ses yok, kimisinde ses var görüntü yok böylece alışmış görünüyor muş halkı cızırtılı bir frekansta ülke gündemini seyretmeye ki arada bir seçim propagandalarına malzeme olan yolların yamanmasını beynelmilel bir hizmet olarak görebiliyor.
bu ülkeyi yöneten 550 kişi arasına gönderilecek müstakbel adayları seçmek aslında çok zor ama sağ olsun seçilmeye kendilerinden aday olan bu insanlar; problemi halka yağ, un, şeker ve cep telefonu! dağıtarak kendilerinin bu işi çok iyi başarabileceklerini gösteriyorlar. hemen hemen hepsi seçildikleri akşam 06 plaka kodlu başkente yol alırken bir ağızdan hepinizin bildiği o; “ orda bir köy var uzakta…” diye başlayan siyasetin çirkin yüzünün sanata izdüşümleşmesi olarak tanımladığım talihsiz şarkıyı ezberleyerek mutlu bir şekilde, kendi geleceklerini düşünmeye başlarlar ve hepsinin içinde gidip gelinmese de onlara ait olacak bir köyün garantisi var.
bu iyi giyimli, ortalama 90 kiloluk amcaları bırakıp nadide ama talihsiz şehrimin yetiştirdiği, belli çevrelerce kabul görmüş aydınlarımıza dönmek istiyorum. batıyı, doğuyu, kuzeyi, güneyi çok iyi tanımış, zamanın ötesine geçebilmiş ama ne yazık ki doğduğu şehirle bir türlü barışamamış bilgili kültürlü bu kişiler doğdukları şehre yani muş’a; dünya üzerindeki gelişmiş kentler arasında bir yer bulmakla çok kafa patlatmış, işin içinden çıkamayacağını görünce de “aslında benim nem-liberalizmle ilgili çok ilginç fikirlerim var” deyip hemen bu hazin durumdan kurtulmayı başarmışlardır. toplum içine bir türlü inememiş bu güzel insanlar bu seviye farkını göze sokarcasına; “muş, ab’nin neresinde?” gibi talihsiz cümleler sarf etmiştir. biz birer muşlu olarak muşun neresindeyiz?
her neresinden bakılırsa bakılsın muş; ülke tarımının ciddi bir yüzdesini alabilecek büyük ve verimli bir ovaya sahipken, bu bakir topraklar yalnızca şarkılara ve şiirlere konu olmuştur. bundan bihaber, yine muş’un çocukları olan sanayicilerimiz; kısmen haklı olarak şanslarını batıda aramış, çoğu zaman karlı çıkmış, muş’un bu özelliğini görmezden gelmiş, artık daha çok zengin olabilmek için dünyaya açılmak gibi planlar kurarak muş’un bu kadersizliğini bir kez daha göz önüne sermişlerdir. sevdiğim bir söz vardır, “ kendi yağında kavrulmak” kendi kendine yeten, kendi gücüyle ayakta kalabilen anlamına gelirken muş için bu söz “kendi yağsızlığında ızgara olmak” gibi değişiklik arz ediyor. tabi bunun bir çok
suçlusu var elbette. ama en büyük suçlunun; yatırım denince aklına ev,araba gibi bayağı metaların geldiği kıymetli sermayedarlarının olduğunu söylemeliyim. sanayileşme adına sürünen bu şehrin artık büyük fabrikalara ihtiyacı var. bunun da ancak devlet siyasetçi ve sermaye sahibi arasında olması gereken kolektif bir iş birliğiyle gerçekleşeceği hepimizce biliniyor.
bütün bunların yanında muş gibi küçük bir ilde de devlet baba bütün ağırlığıyla kendini hissettiriyor. örneğin muş’ta da devlet babaya bir işiniz düşerse günlerce beklersiniz gereksiz diplomasiden bunalıp saatlerce kuyruklarlarda ömür tüketirsiniz. sadece bu haliyle diğer 80 ilden hiçbir farkı olmaması bizi az çok sevindirmesi gerekiyor, nede olsa devlet baba gereksiz diplomasisiyle her ile aynı muameleyi yapıyor değil mi ama?
ve son olarak kendi memleketlerince bir türlü kabul görmemiş, zaten bitişik kaşlarına, toprak renkli yüzlerine bir türlü oturmayan uzun saçlı top sakallı kimi zaman küpeli gençler… yani biz. sosyal özgürlüğü şeklimizden önce içinde büyüyüp geliştiğimiz sima ve zeka olarak bize çok benzeyen halkımıza tanıtmalıyız. kuru bir şikayetin gölgesine sığınarak böylece hep itilmiş unutulmuş olan şehrimize bir tekmede biz vuruyoruz.
bir şehir eğer yaşattıkları ile değil de yaşatanlarıyla varolma kavgası verebiliyorsa ancak yok olmaya doğru gidebilir. belki bu yüzden muş’u yaşatmak yerine onu doğru ve yanlışlarıyla yaşamanın zamanı gelmiştir. belki bu şekilde bir şehri anlamak daha kolay gelebilir.
türkçede bulunan öğrenilmiş geçmiş zaman eklerinden biridir muş. ayrıca türkiye sınırları içinde birde bir il adıdır.türkiyenin en yoksul ili.yalnız memleketin anormal insan ihtiyacının büyük bir kısmını karşıladığıda bir gerçektir.
(bkz: yemen türküsü)
(bkz: varsildakiyokluk)un memleketidir.
yoksundur..ücradır..hayatımın büyük bir çoğunluğunu geçrdiğim doğduğum büyüdüğüm büyüyemediğim ne gidebildiğim ne de kalabildiğim şehirdir..ne ait olabildiğim ne de kopabildiğim yerdir..sewimlidir şirindir o kadar da çaresiz kimsesizdir en çok yağmur sonrası toprak kokusunu özlediğim,tandır ekmeğini bol yediğim,tulumbaya azğzımı dayayıp şişene kadar içtiğim,bostan domatesi hasosundan, yeşilinde yayılıp gökyüzünden izlediğim kendimdir...
lisede mustafa diye bi arkadasimin takma ismiydi sinifa ilk gittigim zaman diger arkadaslarin muz dedigini sanmistim fakat bir gun muz denmedigini anladim.cok kotuydu.
telefon kodu 436 olan ilimiz.
turkiyenin en fakir illerinden biridir.plaka kodu 49dur.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?