1961 anayasasına geri dönülsün bütün sorunlar biter.
kemalizm anayasadan kalksın
önce türbanla başladı herşey aslında.hafiften hafiften bir taraflarından uydurulan planlı,zekice yapılmış değişik bir türkiye yaratmak aslında.siyasi simge oldu zamanla.şimdi de bu,aynı olay.hani kemalizm olmamlıymş da,yavaştan gazı veriyor beyefendiler.ne olcak ya?biri bana ne olacağını söylesin?türkiye zaten fasülyeden sorunlar çıkabiliyor ve bazen de insanlar bile öldürülüyor cahil kesim tarafından.burda hani belki gerri kalan kesim olabiliriz ama milyonlarca insanın candan bağlandığı bir kemalizm var burda.hani herşey sırayla oluyor zaten.demek bu türkiye’de yaşayan bazı kesim dindarlığın altına girse de özgürce nefes alabildikleri atalarına şükretmeyi bilmiyorlar.peki ya sonu ne olacak bunun.yavaştan başlar belki,önce resimlerini kaldıralım ata’nın.sonra fikirlerini,paradan resmi falan da alınır bugün yarın belki.ya öyle heryerden silinebilir atam ama burda ona kalbini vermiş ve 367 çoğunluk ile değişmeyecek milyonların kalbi var.
bundan 10-20 sene sonra "aslında anayasa da kalksın yerine mecelle gelsin." haline gelebilirliği olan cümledir. kaldırılıp 61 anayasasına dönülecekse ne aladır. ancak kaldırılıp 1876 anayasasına dönülecekse kesinlikle karşı çıkılmalıdır.
"...çünkü bu haliyle şeriatı tam olarak yaşamamıza imkan yok" diye devam etmesi muhtemel cümledir. amaç anayasayı din kitabı yapmaktır.
kimse zorla kemalist olmak zorunda değil, kimsenin zorla marksist,liberal veya muhafazakar olmak zorunda olmadığı gibi çünkü kemalizm de bir ideoloji nihayetinde. akpye oy vermeyen herkes kemalist diye bir şey de yok, kendini kemalist olarak görenlerin başkalarını kemalist değilsen bölücü veya şeriatçısın diye suçlamaya hakkı da yok, suçluyorlarsa da demokrasiden bahsetmeye hiç hakları yok. açıkçası atatürk ve kemalizm deyince herkes kendi işine geldiğince yorumluyor bu kavramları. daha çok yakın zamanda ortaya çıkan "vatansever" tosuncuklar da herşeyi ülkeyi kurtarmak ve kemalizm adına yaptıklarını söylüyorlar, hatırlayalım.
(bkz: senin de adın ebubekir benim de adım ebubekir)
(bkz: bundan sonra senin adın muhammed ebubekir olsun)
(bkz: bundan sonra senin adın muhammed ebubekir olsun)
türkiyede yılların getirdiği burjuva restorasyonunun(ikinci cumhuriyetçilik, aşırı serbest piyasa ekonomisi, esnek üretim, misak-ı milli de dahil olmak üzere cumhuriyetin kuruluş felsefesinde önemli yerler tutan bir çok kavramın açıkça tartışılmaya sunulması, enteresan başlıklarda liberalizm-neo liberalizm- ve demokratlık vs.) geldiği önemli aşamalardan birisidir. her şeye rağmen, cumhuriyet yazarlarının özellikle üzerinde durduğu gibi bu akpnin klasik anlamda bir merkez partisi olamayacağını da açıkça göstermektedir. aslında en önemli sorun olan ve çok da sağlıklı bir şekilde tartışılmayan veya tartışılamayan; solun burada üzerine düşenlerle yaptıkları arasında ortaya çıkan açı olabilir. garip olan burjuva demokrasisi, avrupa birliği, bireysel özgürlükler gibi bir ton anlamsız(tek başına anlamsız) ve hatta tezat içeren(eşitlik temelli özgürlük- ab demokrasisi) konulara yoğunlaşan ve liberallikte sınır tanımayan, emekten, devrimcilik ve ilericilikten vazgeçmiş gibi görünen, en acısı da bunu ezber bozmak olarak niteleyen insanların peşine takılan orta sınıf kitlelerin solu temsil ettiğine inanılmasıdır. gelenekte yıllarca söylendiği gibi, iktidar perspektifinden uzak bir sol varlık nedenini büyük ölçüde yitirmiştir. özellikle de emek-sermaye çelişkisinin bu denli çıplaklaştığı, neo liberalizmin zayıflıklarının bu kadar göze çarptığı bir ortamda..
kemalizmi kolay bulmadık bir kaç kendini bilmeze de pabuç bırakacak değiliz bu işin sonunda kan çıkar savaşmadan ölmek bize yakışmaz adam gibi durmazlarsa bizimde söyleyecek sözlerimiz var çok bile bekledi zaten bu işin sonunda iç savaş çıkar ve kemalin askerleri olarak biz hiç kaybetmedik asla kaybetmeyiz...daha ölmedik
bu cümleyi kurma cesaretini onlara bu halk verdi ya,ona yanarım ben hala...
(bkz: yok ebenin ami ali sami)
sanırım cumhuriyet’in en büyük fiyaskosu “eğitim” sistemi oldu.
halkın arasından çıkıp da o halkla ilişkisini kesen bir grubun epey sorunlu iktidarını sürdürebilmek için eğitim tam bir “beyin yıkama” mekanizmasına döndürüldü.
çocukların “düşünmesini” sağlamak için değil tam tersine “düşünmemesini” ve “devlet, atatürk, kemalizm” gibi tabulaştırılmış kavramlara tapınmasını sağlamak için düzenlendi bütün sistem.
sonucunda, “düşünemeyen,” sadece ezberlediklerini tekrarlayan, “kutsallıklarla” zihinleri dondurulmuş bir “okur yazar” zümresi çıktı ortaya.
burada birçok garip çelişki belirdi.
devleti korumak için yetiştirilen kadrolar, zihinsel bir şokla donduruldukları için daha sonra yönetime geldiklerinde devleti idare edemediler.
devlete tapınanlar, yetersizliklerinden dolayı devleti çökerttiler.
hukuksuz, darbeci, çeteleşmiş bir yapı çıktı ortaya.
beyin yıkayarak itaatkar kadrolar yaratma kurnazlığı, devletin yetersiz kalmasına yol açtı.
ikinci gariplik ise “okur yazarlar” ile “cahiller” arasındaki tuhaf rol değişimiydi.
eğitim süreçlerinde “düşünme esnekliklerini” yitiren “okuryazarlar” ülkenin en tutucu, en gerici grubu haline gelirken, onlar kadar ağır bir “doktrin” bombardımanına tutulmayan “cahiller” daha esnek, daha değişimci, daha sağduyulu kaldılar.
okuryazarların “devlet açısından tehlikeli” buldukları her değişimin “cahiller” tarafından desteklenmesinde, sanırım “eğitimsizliğin” bu ülkede büyük bir beyinsel avantaj sağlamasının da rolü büyüktü.
“cahiller,” okuryazarların içine sıkıştıkları dar kalıpların esiri olmuyordu.
türkiye’de bugün yaşanan ve bizim medyanın asla kavrayamadığı gelişmelere bakarsak, niye “tutucu ve gerici” kadroların çoğunlukla “okuryazarlardan”, değişimcilerin de “cahillerden” oluştuğunu daha iyi anlarız.
medya, türkiye’yi hiçbir zaman anlayamadı, bugün de anlayamıyor çünkü medyanın da kadroları “eğitimsiz eğitimlilerden” oluşuyor genellikle.
bütün hayata ezberlenmiş kalıplarla bakıyorlar ve hayatı hiçbir biçimde anlayamıyorlar.
bunun son örneğini zafer üskül’ün “anayasadan kemalizm’i çıkartalım” önerisine medyanın verdiği tepkide de gördük.
ortak sesleri “olmadı hocam” düzeyindeydi.
niye olmadığını açıklayamıyorlardı çünkü bunu açıklayabilecek bir donanımları yoktu.
geçen gün mehmet altan da yazdı.
yeryüzünde içinde “insan ismi” geçen üç anayasa var.
biri kuzey kore’de, kim il sung’a atıf yapılıyor.
biri iran’da, humeyni’ye atıf yapılıyor.
biri de türkiye’de, atatürk’e atıf yapılıyor.
atatürk’ü yüceltmek isteyenlerin, atatürk’ü içine yerleştirdikleri grup bu işte:
kim il sung, humeyni, atatürk.
türk “okuryazarlarının” zavallı çelişkisini bundan daha iyi gösterecek bir liste sanırım az bulunur
bizim anayasa, “atatürk ilkelerine ve kemalizm’e” dayanıyor.
kemalizm’in ne olduğunu tam olarak kimse anlatamıyor ama bildiğimiz iki gerçek var bu esrarengiz “izm”de, birincisi kemalizm’de demokrasi yok, ikincisi ordu siyasetin içinde.
chp’nin ideolojisi bu.
zaten de bu yüzden devlet kadrolarıyla chp özdeş ve ikisi birlikte diğer partilerle siyasi bir mücadele sürdürüyorlar.
onun için de chp’nin seçim yenilgisi aynı zamanda devletin yenilgisi olarak algılanıyor.
bir ülkede, devlet siyasi bir parti gibi davranamaz.
öyle davranırsa herkesin değil sadece bir siyasi partinin devleti olur ve kendi halkından kopar.
aynen bugün olduğu gibi.
devleti yeniden devlet yapmak ve halkıyla barıştırmak için anayasadan kemalizm’i çıkarmak bunun için gereklidir.
aksi takdirde, devlet, demokrasi isteyen herkesle dövüşmek zorunda kalır ve kaçınılmaz olarak yenilip çöker.
o çok taptıkları devleti kurtarabilmek, onu gerçek bir devlete dönüştürmek, herkesin devleti haline getirmek için anayasadan kemalizm’i çıkartmak zorundalar.
zafer üskül, bunu söylüyor.
onlar da “olmadı hocam” diyorlar.
tabii ki sonunda “tarafsız” bir anayasamız olacak.
devlet olabilmenin başka çaresi yok.
onların bunu anlayabilmesi için atatürk’ün bir sözünü değiştirerek söylemek gerekecek sanırım, beyinleri aynı konuşma kalıplarının içinde donduğundan başka sözleri pek kavrayamıyorlar çünkü.
“efendiler, bu ülke demokratikleşir ama bazı kadrolar değişir.”
bilmem medyanın tepelerindekiler hayatın kendilerine ne söylediğini duyabiliyorlar mı...
halkın arasından çıkıp da o halkla ilişkisini kesen bir grubun epey sorunlu iktidarını sürdürebilmek için eğitim tam bir “beyin yıkama” mekanizmasına döndürüldü.
çocukların “düşünmesini” sağlamak için değil tam tersine “düşünmemesini” ve “devlet, atatürk, kemalizm” gibi tabulaştırılmış kavramlara tapınmasını sağlamak için düzenlendi bütün sistem.
sonucunda, “düşünemeyen,” sadece ezberlediklerini tekrarlayan, “kutsallıklarla” zihinleri dondurulmuş bir “okur yazar” zümresi çıktı ortaya.
burada birçok garip çelişki belirdi.
devleti korumak için yetiştirilen kadrolar, zihinsel bir şokla donduruldukları için daha sonra yönetime geldiklerinde devleti idare edemediler.
devlete tapınanlar, yetersizliklerinden dolayı devleti çökerttiler.
hukuksuz, darbeci, çeteleşmiş bir yapı çıktı ortaya.
beyin yıkayarak itaatkar kadrolar yaratma kurnazlığı, devletin yetersiz kalmasına yol açtı.
ikinci gariplik ise “okur yazarlar” ile “cahiller” arasındaki tuhaf rol değişimiydi.
eğitim süreçlerinde “düşünme esnekliklerini” yitiren “okuryazarlar” ülkenin en tutucu, en gerici grubu haline gelirken, onlar kadar ağır bir “doktrin” bombardımanına tutulmayan “cahiller” daha esnek, daha değişimci, daha sağduyulu kaldılar.
okuryazarların “devlet açısından tehlikeli” buldukları her değişimin “cahiller” tarafından desteklenmesinde, sanırım “eğitimsizliğin” bu ülkede büyük bir beyinsel avantaj sağlamasının da rolü büyüktü.
“cahiller,” okuryazarların içine sıkıştıkları dar kalıpların esiri olmuyordu.
türkiye’de bugün yaşanan ve bizim medyanın asla kavrayamadığı gelişmelere bakarsak, niye “tutucu ve gerici” kadroların çoğunlukla “okuryazarlardan”, değişimcilerin de “cahillerden” oluştuğunu daha iyi anlarız.
medya, türkiye’yi hiçbir zaman anlayamadı, bugün de anlayamıyor çünkü medyanın da kadroları “eğitimsiz eğitimlilerden” oluşuyor genellikle.
bütün hayata ezberlenmiş kalıplarla bakıyorlar ve hayatı hiçbir biçimde anlayamıyorlar.
bunun son örneğini zafer üskül’ün “anayasadan kemalizm’i çıkartalım” önerisine medyanın verdiği tepkide de gördük.
ortak sesleri “olmadı hocam” düzeyindeydi.
niye olmadığını açıklayamıyorlardı çünkü bunu açıklayabilecek bir donanımları yoktu.
geçen gün mehmet altan da yazdı.
yeryüzünde içinde “insan ismi” geçen üç anayasa var.
biri kuzey kore’de, kim il sung’a atıf yapılıyor.
biri iran’da, humeyni’ye atıf yapılıyor.
biri de türkiye’de, atatürk’e atıf yapılıyor.
atatürk’ü yüceltmek isteyenlerin, atatürk’ü içine yerleştirdikleri grup bu işte:
kim il sung, humeyni, atatürk.
türk “okuryazarlarının” zavallı çelişkisini bundan daha iyi gösterecek bir liste sanırım az bulunur
bizim anayasa, “atatürk ilkelerine ve kemalizm’e” dayanıyor.
kemalizm’in ne olduğunu tam olarak kimse anlatamıyor ama bildiğimiz iki gerçek var bu esrarengiz “izm”de, birincisi kemalizm’de demokrasi yok, ikincisi ordu siyasetin içinde.
chp’nin ideolojisi bu.
zaten de bu yüzden devlet kadrolarıyla chp özdeş ve ikisi birlikte diğer partilerle siyasi bir mücadele sürdürüyorlar.
onun için de chp’nin seçim yenilgisi aynı zamanda devletin yenilgisi olarak algılanıyor.
bir ülkede, devlet siyasi bir parti gibi davranamaz.
öyle davranırsa herkesin değil sadece bir siyasi partinin devleti olur ve kendi halkından kopar.
aynen bugün olduğu gibi.
devleti yeniden devlet yapmak ve halkıyla barıştırmak için anayasadan kemalizm’i çıkarmak bunun için gereklidir.
aksi takdirde, devlet, demokrasi isteyen herkesle dövüşmek zorunda kalır ve kaçınılmaz olarak yenilip çöker.
o çok taptıkları devleti kurtarabilmek, onu gerçek bir devlete dönüştürmek, herkesin devleti haline getirmek için anayasadan kemalizm’i çıkartmak zorundalar.
zafer üskül, bunu söylüyor.
onlar da “olmadı hocam” diyorlar.
tabii ki sonunda “tarafsız” bir anayasamız olacak.
devlet olabilmenin başka çaresi yok.
onların bunu anlayabilmesi için atatürk’ün bir sözünü değiştirerek söylemek gerekecek sanırım, beyinleri aynı konuşma kalıplarının içinde donduğundan başka sözleri pek kavrayamıyorlar çünkü.
“efendiler, bu ülke demokratikleşir ama bazı kadrolar değişir.”
bilmem medyanın tepelerindekiler hayatın kendilerine ne söylediğini duyabiliyorlar mı...
her boku hallettiniz de anayasanın tarafsızlığı kaldı(!)
(bkz: bizansın son yıllarında melekler erkek mi dişi mi tartışmasının yapılması)
(bkz: bizansın son yıllarında melekler erkek mi dişi mi tartışmasının yapılması)
büyük hikayenin afyonuna kapılmış kişilerin şiddetle karşı çıktığı durumdur.
dakika bir gol bir derler ya.i$te aynen öyle.
zafer üskülün bu beyanatı verdiği söyleşisi okunduğunda aslında çok da mantıksız gelmeyen önerme. gazi mustafa kemal atatürkü hayatımızdan çıkarmanın mümkün olmadığını kendisi de kabul etmektedir. böyle bir amaç gütmediği kanısındayım aynı zamanda... ancak kemalizmin bir ideoloji olduğunu, ideolojilerin anayasada yer almaması gerektiğini söylüyor.
5816 sayılı atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanunun kalkmasını istemiyor kimse.
şu anayasa taslağına kim itiraz edebilir? "türkiye cumhuriyeti devleti, cumhuriyet ile yönetilen laik, demokratik bir hukuk devletidir."
bizler de yıllardır anayasada "kemalizm" ibareleri bulunduğu için atatürkü seviyor, özlüyor değiliz zaten.
5816 sayılı atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanunun kalkmasını istemiyor kimse.
şu anayasa taslağına kim itiraz edebilir? "türkiye cumhuriyeti devleti, cumhuriyet ile yönetilen laik, demokratik bir hukuk devletidir."
bizler de yıllardır anayasada "kemalizm" ibareleri bulunduğu için atatürkü seviyor, özlüyor değiliz zaten.
kemalizmi anayasadan kaldıramadılar da bütün kemalistlerin yarrağını kaldırmayı başardı bu sözü söyleyenler...yahu okadar yarrak var neden hala amerikanın kucağında oturuyorsunuz anlayamadık ki..
anayasada kemalizm diye bir şey yoktur. anayasada atatürkçülük vardır. atatürkçülük ile kemalizm birbirine karıştırılmaması gerekn şeylerdir. zira kemalizm despot bir yönetim şeklidir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?