"hayattan aldığım en büyük ders: sevgisiyle karşında sapasağlam duramayan birine, asla yaslanmayacaksın."
can yücel
facebookta kendisine ait olmayan şiirler onunmuş gibi paylaşılıyormuş. yaşasaydı face sensin bok da sana girsin diyebilirdi. şimdi sakin ol ve can yüceli & şiirlerini (onun olan ya da olmayan) facebookta paylaşmayı bırak. zira kendisi facebook şairi değildir. olmayı da istemezdi sanırım.
sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar
mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgar
çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
o çocuklar o yapraklar o şarabi eşkiyalar
çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar
mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgar
çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
o çocuklar o yapraklar o şarabi eşkiyalar
onlar da olmasalar benim gayrı kimim var?
demiş kişidir. candır ya var mı daha ötesi?
şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar
mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgar
çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
o çocuklar o yapraklar o şarabi eşkiyalar
çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar
mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgar
çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
o çocuklar o yapraklar o şarabi eşkiyalar
onlar da olmasalar benim gayrı kimim var?
demiş kişidir. candır ya var mı daha ötesi?
biraz değiştim,
her şey kadar, herkes kadar,
sen kadar…
değiştim…
unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
bir yanım kendimi kolluyor
bir yanım seni
ben benimle savaşıyorum,
seninle değil…
sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın,
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim…
sorun değil…
elbet alışırım…
biraz alıştım.
her şey kadar, her kez kadar, sen kadar…
alıştım!
varlığını istemediğim tüm eksik yanları
ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim
iki arada bir derede duyguya alışıyorum…
bir yanım bırak diyor bir yanıma
kesin değil! henüz tanıştık…
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık
duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda
ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
bir yanım memnun oldum diyor,
bir yanım tanıyamadım daha
samimi değil…
bir hayli kırıldım…
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
canıma batan her halin felç gibi indi bedenime
gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım…
aslında ne sana, ne olanlara…
kendime kırgınım!..
maziye hiç değil, âna kırgınım
anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına
dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara
beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna
bir hayli kırgınım…
beni ben kırdım oysa…
iyi değilim.
galiba yoruldum…
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
kalbime, kalbimi kanıtlamaktan
ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan
ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum
aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!..
sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum.
şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık
ki seni sorgulamamasını nasıl beklerim?!..
toprağa bakan yanım senden zate ayrı
sana bakan yanımsa toprakla aynı
hıh! ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin!
gözlerim yorgun…
dudaklarım, dudaklarım hissiz…
dokunulmadan geçen yıllar bana ağır…
sarılmadan geçip giden uğurlamaların, kavuşmaları hep beklentisiz
söyleyemediklerini söylesende şimdi
sesine aşina yanım, onca sessizlikten sonra artık sağır!
isteyerek değil…
çok çalıştım
paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine
beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkiye
ve bence bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen
daha öncede gitmiştim…
çok çalıştım…
daha öncede gitmiştim…
kendi isteğimle…
anladım ki daha önce sevmemiştim!
çok çalıştım inan
değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye
her defasında daha da tozlanan canımı kırmadan korumaya
ve alışmaya kendime…
bu göz gözü görmez dumanlı halime
çok alışmaya çalıştım hem de…
tanıştım seninle doğan yanımla da, ölen yanımla da
birini yaşattım! yaşatıyorum da hala
ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum da
yorulmak, dinlenmekten geçmiyor
an be an çöküyor, insanın içindeki güç
işığı sönüyor…
beyaza dönüyor rengi git gide
hissizleşiyor…
ne yormak istedim seni,
nede yormak kendimi
çok çalıştım
gitmeye de kalmaya da…
ikisi de aynı acı, ikiside rezil
daha öncede gitmiştim
ama böyle kalarak değil
böyle kalarak değil
her şey kadar, herkes kadar,
sen kadar…
değiştim…
unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
bir yanım kendimi kolluyor
bir yanım seni
ben benimle savaşıyorum,
seninle değil…
sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın,
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim…
sorun değil…
elbet alışırım…
biraz alıştım.
her şey kadar, her kez kadar, sen kadar…
alıştım!
varlığını istemediğim tüm eksik yanları
ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim
iki arada bir derede duyguya alışıyorum…
bir yanım bırak diyor bir yanıma
kesin değil! henüz tanıştık…
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık
duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda
ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
bir yanım memnun oldum diyor,
bir yanım tanıyamadım daha
samimi değil…
bir hayli kırıldım…
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
canıma batan her halin felç gibi indi bedenime
gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım…
aslında ne sana, ne olanlara…
kendime kırgınım!..
maziye hiç değil, âna kırgınım
anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına
dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara
beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna
bir hayli kırgınım…
beni ben kırdım oysa…
iyi değilim.
galiba yoruldum…
her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
kalbime, kalbimi kanıtlamaktan
ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan
ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum
aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!..
sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum.
şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık
ki seni sorgulamamasını nasıl beklerim?!..
toprağa bakan yanım senden zate ayrı
sana bakan yanımsa toprakla aynı
hıh! ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin!
gözlerim yorgun…
dudaklarım, dudaklarım hissiz…
dokunulmadan geçen yıllar bana ağır…
sarılmadan geçip giden uğurlamaların, kavuşmaları hep beklentisiz
söyleyemediklerini söylesende şimdi
sesine aşina yanım, onca sessizlikten sonra artık sağır!
isteyerek değil…
çok çalıştım
paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine
beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkiye
ve bence bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen
daha öncede gitmiştim…
çok çalıştım…
daha öncede gitmiştim…
kendi isteğimle…
anladım ki daha önce sevmemiştim!
çok çalıştım inan
değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye
her defasında daha da tozlanan canımı kırmadan korumaya
ve alışmaya kendime…
bu göz gözü görmez dumanlı halime
çok alışmaya çalıştım hem de…
tanıştım seninle doğan yanımla da, ölen yanımla da
birini yaşattım! yaşatıyorum da hala
ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum da
yorulmak, dinlenmekten geçmiyor
an be an çöküyor, insanın içindeki güç
işığı sönüyor…
beyaza dönüyor rengi git gide
hissizleşiyor…
ne yormak istedim seni,
nede yormak kendimi
çok çalıştım
gitmeye de kalmaya da…
ikisi de aynı acı, ikiside rezil
daha öncede gitmiştim
ama böyle kalarak değil
böyle kalarak değil
anladım! yarla bir olmayınca; yerle bir oluyormuş insan ...
bugün 12 yıl olmuş öleli.hala şiirleri okunuyor,ezberleniyorsa sadece bedeni gitmiş demektir bu dünyadan,fikirleri,şiirleri aramızda,kalbimizde olmaya devam edecektir.
vasiyeti şöyleydi ve yerine getirildi,datça’da yatıyor:
beni kuzum datça’ya gömün
geçin ankara’yı istanbul’u!
oralar ağzına kadar dolu
alabildiğine de pahalı,
örneğin zincirlikuyu’da
…bir mezar 750 milyona
burası nispeten ucuzluk
ortada kalma tehlikesi de yok
hayır dua da istemez,
dediğim gibi beni datça’ya gömün
şu deniz gören mezarlığın orda,
gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!
bu da evinin bahçesinden bir şiir:
http://hizliresimyukle.com/showpic-92224/s800158330.jpg
sen çok yaşa can baba..
vasiyeti şöyleydi ve yerine getirildi,datça’da yatıyor:
beni kuzum datça’ya gömün
geçin ankara’yı istanbul’u!
oralar ağzına kadar dolu
alabildiğine de pahalı,
örneğin zincirlikuyu’da
…bir mezar 750 milyona
burası nispeten ucuzluk
ortada kalma tehlikesi de yok
hayır dua da istemez,
dediğim gibi beni datça’ya gömün
şu deniz gören mezarlığın orda,
gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!
bu da evinin bahçesinden bir şiir:
http://hizliresimyukle.com/showpic-92224/s800158330.jpg
sen çok yaşa can baba..
mezarına şarap dökülmüş vasiyeti olduğu iddia edilerek. o muhitin akp ilçe başkanı çok rahatsız olmuş olaydan. üzüm dökselermiş keşke..
http://tinyurl.com/3otgwba
http://tinyurl.com/3otgwba
önce
#1021599
sonra:
http://gundem.milliyet.com.tr/can-yucel-in-mezarina-cirkin-saldiri/gundem/gundemdetay/19.08.2011/1428883/default.htm
(bkz: mezar sensin,taşı da sana girsin )
#1021599
sonra:
http://gundem.milliyet.com.tr/can-yucel-in-mezarina-cirkin-saldiri/gundem/gundemdetay/19.08.2011/1428883/default.htm
(bkz: mezar sensin,taşı da sana girsin )
mezarına saldırılan bir şairden söz ediyoruz ya. mezarına saldırıyorlar hem de bir şairin. saldıran dinciler mi? dinciler saldırdı diye gaz vermek isteyen provakatörler mi bilmem. ama bu adam böyle şeylere alet edilecek bir adam değildi ki...
yazık çok yazık! ailesi ne haldedir şimdi...
yazık çok yazık! ailesi ne haldedir şimdi...
mehmet aksoy konuyla ilgili şöyle buyurmuştur;
şarap can yücel için belki çok kutsal bir şey. ya da ilahi bir duygu. bunu hiç kimse bilemez ve irdeleyemez.
ama bir heykel düşmanlığı sardı etrafı. ayrıca bu mezara saldırının heykele yönelik bir saldırı olduğunu da düşünüyorum.
halka yoruma açık mesajlar verildiği zaman maalesef durum can yücel’in mezarına olduğu gibi olur. bir bakıma kelebek etkisi…
şarap can yücel için belki çok kutsal bir şey. ya da ilahi bir duygu. bunu hiç kimse bilemez ve irdeleyemez.
ama bir heykel düşmanlığı sardı etrafı. ayrıca bu mezara saldırının heykele yönelik bir saldırı olduğunu da düşünüyorum.
halka yoruma açık mesajlar verildiği zaman maalesef durum can yücel’in mezarına olduğu gibi olur. bir bakıma kelebek etkisi…
bunun büyük olasılıkla nedeni, dün geçkelşen anma töreni sırasında mezar başında şarap içilmesi yetmemiş gibi can babaya da biraz tattırılması üzerine belediye başkanının yaptığı açıklamadır. evet bildiniz belediye başkanı malum partiden. (edit)
aksırana tıksırana kadar iciyoruz yetmiyor birde adamın mezarı başında içiyoruz, ee hak ettik biz bunu ama. anlayalım artık bizim gibilerin yaşam hakkı elimizden alınıyor.
not:can baba hayatta olsaydı o da içmezmiydi bu şaraptan acaba diye sordum bi an kendime sonra güldüm tabii.
edit: belediye başkanı değil malum partinin ilçe başkanıymıs duzeltiyorum.
aksırana tıksırana kadar iciyoruz yetmiyor birde adamın mezarı başında içiyoruz, ee hak ettik biz bunu ama. anlayalım artık bizim gibilerin yaşam hakkı elimizden alınıyor.
not:can baba hayatta olsaydı o da içmezmiydi bu şaraptan acaba diye sordum bi an kendime sonra güldüm tabii.
edit: belediye başkanı değil malum partinin ilçe başkanıymıs duzeltiyorum.
mezarına saldırmışlar.
çok afedersin ama, can yücel’ in çok da sikindeydi!
bunu yapana denecek söz yok! büyük ihtimalle kendisinin de kutsal saydığı bir ritüel’ in önemli bir parçasına zarar vermek marifeti ile, yaşayan birileri -ölüye bir zararı dokunmayacağına göre bu tavrın- ya da bir grup ve ya ölünün mensup olduğunu düşündüğü düşünce yapısını paylaşan insanlar bütününe bir zarar verme, canını acıtma, öfkelendirme maksadı ile ele aldığı eylemdir.
bu eylemi yapan ve bu eylemi onaylayan kesimin dışında kalanlar için:
düşünün; senin mezarına bunu yapacaklar deseler! sizce can yücel sikler miydi? mezarımı s.keyim size bişey olmasın! derdi gibi geliyor bana. bu benim nacizane kendi fikrim. gerçeklikle hiç alakası da olmayabilir bütün bunların. ama adam ölmüş gitmiş. o mezar sizin benim için orada. bize bir şeyler hatırlatsın diye var. olmasa da can yücel’ den bir şey eksilmez. gerçeğe bu mevcut görüntü daha yakın bence. yaşanan hayatın, memleketin gerçekleri ile daha iyi örtüşüyor şu anki bu görüntü.
hepimizin içinde bir barbar var. kimisinin ideoloji, kimisinin din, kimisinin ırk, kimisinin de seks marifeti ile ortaya çıkıyor içindeki bu barbar. barbarınızı yorganınızın altında, partnerinizle yaptığınız yatak oyunlarınız dışında sahaya sürmemeniz dileklerimle.
çok afedersin ama, can yücel’ in çok da sikindeydi!
bunu yapana denecek söz yok! büyük ihtimalle kendisinin de kutsal saydığı bir ritüel’ in önemli bir parçasına zarar vermek marifeti ile, yaşayan birileri -ölüye bir zararı dokunmayacağına göre bu tavrın- ya da bir grup ve ya ölünün mensup olduğunu düşündüğü düşünce yapısını paylaşan insanlar bütününe bir zarar verme, canını acıtma, öfkelendirme maksadı ile ele aldığı eylemdir.
bu eylemi yapan ve bu eylemi onaylayan kesimin dışında kalanlar için:
düşünün; senin mezarına bunu yapacaklar deseler! sizce can yücel sikler miydi? mezarımı s.keyim size bişey olmasın! derdi gibi geliyor bana. bu benim nacizane kendi fikrim. gerçeklikle hiç alakası da olmayabilir bütün bunların. ama adam ölmüş gitmiş. o mezar sizin benim için orada. bize bir şeyler hatırlatsın diye var. olmasa da can yücel’ den bir şey eksilmez. gerçeğe bu mevcut görüntü daha yakın bence. yaşanan hayatın, memleketin gerçekleri ile daha iyi örtüşüyor şu anki bu görüntü.
hepimizin içinde bir barbar var. kimisinin ideoloji, kimisinin din, kimisinin ırk, kimisinin de seks marifeti ile ortaya çıkıyor içindeki bu barbar. barbarınızı yorganınızın altında, partnerinizle yaptığınız yatak oyunlarınız dışında sahaya sürmemeniz dileklerimle.
sirf satirlari ile bile o kadar cok insanin kuyruguna basmi$tir ki rahmetli, ölümünde bile rahat birakilmiyor, mezari falan parcalaniyor. ölüsü bile nice dirinin varliklarindan cok daha onemlidir bu ulke icin.
boşver be yaşı başı
gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
sen inan yüreğine,
hem ona geçmezse kime geçer sözün?..
büyü büyü… bak ellerin ayakların kocaman.
aklın da maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?
takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir
kış günü, öl gitsin…
parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin,
savrul gitsin…
boş ver be yaşı başı, kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?.
aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir od aya, ister kıra
bayıra vur da git.
dert etme ellerini, onlar da gelir seninle
bırakmadıkça birine.
o biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna…
yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa…
yaş 70e gelse bile, hayat daha bitmemiş.
sen mi biteceksin?
çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin?
gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
sen inan yüreğine,
hem ona geçmezse kime geçer sözün?..
büyü büyü… bak ellerin ayakların kocaman.
aklın da maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?
takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir
kış günü, öl gitsin…
parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin,
savrul gitsin…
boş ver be yaşı başı, kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?.
aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir od aya, ister kıra
bayıra vur da git.
dert etme ellerini, onlar da gelir seninle
bırakmadıkça birine.
o biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna…
yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa…
yaş 70e gelse bile, hayat daha bitmemiş.
sen mi biteceksin?
çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin?
yağmurdan ıslanıp , fırtınadan kaçmamalı , ayağı taşa takılınca kayadan korkmamalı , işine gelince sevip zoru görünce bırakmamalı!.
"şiirlerinde küfür etme diyorlar usûlsüz, lan bu kadar orospu çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz?”
gibi ibretlik bir sözün de sahibir.
gibi ibretlik bir sözün de sahibir.
zeki müren e paşa denmesinin sebebini soran birine cevap olarak tersini demeyi biryerleri yemiyor da ondan diyen ağzı bozuk şair.işte en güzel şiirinin en güzel dizesi,
sıçmışım ortaklık yerinize, gidiyorum ben hoşçakallar..
sıçtığımın fosforuyla aydınlanın siz.
sıçmışım ortaklık yerinize, gidiyorum ben hoşçakallar..
sıçtığımın fosforuyla aydınlanın siz.
küfürün burjuvanın ağzında lağım çukuru,emekçinin ağzında çiçek olduğunu düşünür kendisi.ben de küfürün onun ağzında sanat olduğunu düşünüyorum.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?