aşk

29 /
k4rt4l
aslında aşk diye bişey yoktur.sadece insanın içindeki bi eksikliktir.unutmak için uğraşılmadığı zaman kendiliğinden kaybolan şeydir.lakin sevgiden yoksun kalanlar için büyük problemlere sebep olabilir.felsefe hocamız "küçüklüğünde anne-babadan yeterli sevgiyi/ilgiyi alamayan insanlar ergenlik döneminde aşık oldukları insana normalden çok daha fazla bağlanırlar." demişti.buda aşkın aslında bilinenden ayrı bi sebepten dolayı ortaya çıktığının göstergesidir.daha öncede söylediğim gibi bi eksiklikten dolayı ortaya çıkar.aşık olunan kişiyi özel kılan aslında hiç bişey yoktur.yapılan bi anketin sonuçlarını nakledeyim;deneklere hayallerindeki insan profilleri(fiziksel özellikleri,vs.) sorulmuş.daha sonra aşığım dediği insanın profiliyle karşılaştırılmış.büyük oranda tutmamış iki profil birbirini.yani bi çok insanın "güzelliğin için değil,sen olduğun için seviyorum seni." dediği doğrudur.peki ya rüyalarda veya baktığımız herhangi bi yerde onu görüyorsak buda aşk değil midir?ben buna heves diyorum.çünkü sürekli olacak bişey değil zaten.her gördüğünde tüyleri diken diken etmesi ise yine hevese girer.mutlu olmak için tek yol adı konmuştur şahıs için ve mutlu olmak için başka yolu yoktur.her şey psikolojide biter.yani her şey insanın kendisinde biter.onun bize yaptığı bişey yoktur aslında.nasıl istiyorsan öyle görürsün.
fasa fiso
eger ki ask dolasiyorsa damarlarinizda;

sevdiginiz ’aglama!’ demez size.
’ne kadar guzel agliyorsun’ der.

ve gozyaslarinizdan oper.câniniza, caninizi veresiniz gelir.ben simdi bu gozyaslari icinde bogulsam dersiniz.gozden akan yaslarin anlamlara burundugu yasanilasi duygudur ask.
melankomik
başkasına anlatmayacağı(nız), anlatmayı düşünmeyeceği(niz), insanların eksiklik/zayıflık olarak görecekleri, görebilecekleri düşüncelerini(zi)/davranışlarını(zı)/özelliklerini(zi) sevmek,-bilinçdışı- daha çok sevmek için bir neden olarak algılamak, anlayacağını(zı) düşünmediği(niz) şeyleri anlamaktır, anlamasıdır. bilmiyorum anlatabildim mi ama varsa aşkın bir tarifi, budur herhalde. evet tam olarak budur. ya da bilmem, bilemem.

onca yıl, sen burada,
onca yıl, ben burada,
yollarımız hiç kesişmemiş,
şu eylül akşamı dışında.
tamu
lim x->sonsuz (x-3)/(x^2 + 7x - 32) gibi basit bir denklemle açıklanabilecek olgudur.

x sürekli olarak sonsuz’a yaklaştığından fonksiyonun limiti sıfır olacaktır. e aşk da budur zaten. sevip sevip elinde hiçbir şeyin kalmaması insanın.

edit:bilimsel yaklaşınca da olmuyor demekki. negzel.
set me free
kendi düşündüğümüz, yaşadığımız, ya da hissettiğimiz midir aşk ?
tanımlamalar getirdiğimiz, deneyim deryamızın içinde yer edenler gibi midir aşk ?


bir halil cibran yazınıdır.okuyalım mı arkadaşlar ?

http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_sql.asp?siir=100572
chatter
saçlarına aklar düşmüş, o gül yüzü buruşmuş, dişleri dökülmüş,vücudu solmuş olmasına ragmen ona ilk günkü hayranlıkla bakmak ve her ne olursa olsun yine ve sadece onu arzulamaktır.

edit:seri eksi oy veren bazı kişiye yaramadı heralde bu entry.neresi tuhaf houstondan anlatsında bizde bilelim.
cihanmusul
aşk kelime karşılığı itibariyle sarmaşık demektir.sarmaşık yeşildir daha önemlisi uzaktan hoş görünür ama kapladığı ağacı içten içe çürütür, öldürür, bitirir..aşk da bir insanın gönlüne girerse o insanı içten içe öldürür bitirir..aşk kimine göre "örgütlenmek"tir(ece ayhan)kimine göre imkansız bişeydir(erzurumlu emrah-güzel sevmek bir sarp kale/ya alınır ya alınmaz)kimine göre ise o’ndadır o’nadır(fuzuli-yunus emre.)gerçek aşk sonsuzdadır.doğunun en hüzünlü aşkı l&m dir...iskender pala aşkı en iyi anlatan kişilerden biridir..

(bkz: babilde ölüm istanbulda aşk)

devinim
aşk,güneşin kavurucu sıcağında tek başına yürürken,uzaklardan gördüğün,ceviz ağacıdır.bütün gün,gölgesinde uyuyup,dinlenip sonra da orda bırakıp gittiğin ceviz ağacı...
abdurrezzak bin reloaded
bu biraz uzunca olacak şahsım için yazmaya değer bir anı niteliğinde aklımda kaldığı kadarını yazayım;

işyerimde sakin bir akşamüstü, bir kaç teyze içeri giriverdi. bi kaç müzik cd si sordular. iş değişikliği yapsamda hala bu tür istekler olağandı. kalıntılardan buluşturuverdim istediklerini verdim. daha sonra teyzem ’’üstüme para almamışım yarın eşim fahrettin alsın bunu ayır da kuzum’’ dedi. ’’yurtdışında yaşayan fahrettin amca mı teyze’’ dedim. ’’evet aşık fahrettin’’ dedi. aşıklığını bilmezdim ama adamı bildim. şeker gibi adamdır ’’sen alıver teyze, amcam da yarın bir uğrasın sohbetini özledik, kahvemizi içsin’’ diye de davetiye göndermiş bulunduk.

ertesi gün oldu, fahrettin amca uğradı her zaman olduğu gibi yanımdaki koltuğa geçiverdi. her yaz gelirdi yurtdışından ve hatırlamadığım bir olay sebebiyle takdirini kazanmıştım sohbetimiz öyle başlamıştı. resmen hayat okulunu okumuş birisiydi. sonra konuya geldim tabi ki;

- fahrettin amca dün teyzemden öğrendim aşıklıkta varmış sende?
+ vardır biraz. ama aşık olmadan aşık olunmaz dedi.
- (sustum ve dinledim)

72 yaşındayım şu an, bundan 46 sene evvel oluyor. sivas cezaevine nakledilmiştim. orada sosyal faaliyetlerimiz vardı, her çeşit. işe yarayalım diye türlü türlü işler verilirdi. öyle ki tel örgü laf olsun diye herkes işine bakar isteyen çıkar giderdi ama nereye kaçabilirsin? bir gün arkadaşım bana’’ fahrettin tel örgünün önünden güzel güzel kızlar geçiyor sen neden bakmıyorsun’’ dedi. mahkumsun tabi yaş 26 kan dikine akar. bi kaç kez tel örgüye yaklaştım. bir kız gördüm karşı lisede öğretmenmiş. ilk görüşte aşk, vuruldum ki ne biçim. çok geçmeden bir şiir yazıverdim.

- amca o nasıl bir şiir yazmışın bu derece mi aşk olur bir görme ile?

olmuşuz ki yazmışız birşeyler. bu şiiri arkadaşım onun bir arkadaşına verdi. kitabının arasına koymuş o da. zaten altına ismimi cismimi mahkum olduğumu cezamın ne zaman biteceğini yazmıştım. aradan fazla zaman geçmedi mektup aldım özetle; ’’ sayın beyefendi, bu güzel sözler şahsımı çok mutlu etti lakin ben bir öğretmenim siz bir mahkumsunuz, cesaretinizi takdir ediyorum ama bu iş olmaz’’ bu şekildeydi. ardından şiirim okulda elden ele dolaşmış, herkes ona beni sormuş. zamanla tabi ki bişeylerin değiştiğini düşündüm. zaman zaman gözrüyorduk birbirimizi çok da soğuk tavırlar sergilemiyordu. bir gün artık dayanamadık ve konuştuk. ben içimi döktüm, o yine olmaz dedi. ardından gözümden yaşlar akarak bir dörtlük daha söyleyiverdim. aşk işte söyletiyor adama. sonra gitme demesine rağmen çekip gittim. bir daha görünce bile yolumu değiştirdim. ama hiç unutmadım.

amcam o gün resmen o şiirleri ile o anlattıkları ile beni benden aldı. sonra kısaca yorum yapmıştı özetle;

şimdi nerededir, öldü mü kaldı mı onu bile bilmem, ama kavuşsak bu şekilde bişey kalmazdı şu an içimde, o herzaman gözümde kusursuz haliyle kalan gülten.ve hep kalacak gibi. mecnun, leyla’ya kavuşsa aşkları destan olur muydu?

bu kanımca bir tanım entrysidir.
2026 sonya
her aşık olduğumuzda sanki ondan başka kimseyle öpüşemezmişiz, sevişemezmişiz, onsuz hayat devam etmezmiş gibi hissederiz.
sonra bir gün ufaktan çatırdamaya başlar aradaki bağ. tartışmalar, kavgalar, suçlamalar başlar. bir süre sonra iyice uzaklaşılır birbirinden...
aradan bir zaman gecer bir gün bir başkasıyla görürsün "aşkını" ve o da ne? hiç birşey hissetmezsin. e hani onsuz dünya dönmezdi, ölürdün yaşayamazdın. bal gibi de yaşanıyor işte... hatta yaralar temizlenip yeniden aşık bile olunuyor. bu kez de o insan icin aynı duygular hissediliyor.
ondan başkasına dokunamazmışız gibi, kimseyle böyle öpüşemem, kokusunu duymadan yaşayamam gibi ...

aşk tartışmasız harika birşey ama bir de diyorum ki; beynimizin bize oynadığı en güzel oyun olabilir mi acaba?
29 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol