köy,belediye,il özel idaresi.
(bkz: yerel yönetimler)
bir dönem farklı çok farklı olduğunu düşünüyorduk.tabi bunu düşünmemizi şarkı sözleri,magazin programlarına çıkmaması da fiştekliyordu.çok seviyorduk çok..ancak tadını damağımızda acı olarak bıraktı kendileri.diyaloğumuzu hatırladığım kadarıyla aktarayım.
v: kimleri dinlersin?
myy: hahahahaha kendimi.
v: peki başka?
myy: kendimi.
v:hayır onu anladım kendinden başka kimleri?
myy: yerli müzik pek dinlemiyorum,pek iyi şeyler yok ortada.bülent ortaçgil ve erkan oğur dinliyorum.
v:rock falan dinlemiyo musun?
myy: rock metal dinlemem.mümkünse dinleyenler de beni dinlemesin!!!
v: iyi de seni dinleyenlerin büyük bi çoğunluğu bu müziği dinliyor.konserlerde de gayet net biçimde görülüyor bu.
myy: dinlemesinler...............
neyse biraz sohbet biraz muhabbet
kendini ’düşlerin ressamı’ olarak niteler gülünçtür.çıkıp da herhangi biri sen düşlerimizin ressamı ol diye atıfta bulunmamamıştır kendisine.adam hakikaten çok güzel müzik yapıyor(du).bi de kendisinin ’serbest vezin sembolik şizofreni’ diye bir kitabı var.bir gaftır alındı ama bu kitaba boşa para verilmiştir,ne kadar sıkarsam sıkıyım 10lu sayfalardan ötesine geçemedim.kendisine de bu konuya ilişkin eleştiriler sunuldu ancak amcamız filozof olduğunu zannettiği için pek ciddiye almadı. müzik yapması tercihimizdir hiç bilemem, her şey geçer hayat kalır, veremem sana acımı tadında yapması daha tercihimizdir.
v: kimleri dinlersin?
myy: hahahahaha kendimi.
v: peki başka?
myy: kendimi.
v:hayır onu anladım kendinden başka kimleri?
myy: yerli müzik pek dinlemiyorum,pek iyi şeyler yok ortada.bülent ortaçgil ve erkan oğur dinliyorum.
v:rock falan dinlemiyo musun?
myy: rock metal dinlemem.mümkünse dinleyenler de beni dinlemesin!!!
v: iyi de seni dinleyenlerin büyük bi çoğunluğu bu müziği dinliyor.konserlerde de gayet net biçimde görülüyor bu.
myy: dinlemesinler...............
neyse biraz sohbet biraz muhabbet
kendini ’düşlerin ressamı’ olarak niteler gülünçtür.çıkıp da herhangi biri sen düşlerimizin ressamı ol diye atıfta bulunmamamıştır kendisine.adam hakikaten çok güzel müzik yapıyor(du).bi de kendisinin ’serbest vezin sembolik şizofreni’ diye bir kitabı var.bir gaftır alındı ama bu kitaba boşa para verilmiştir,ne kadar sıkarsam sıkıyım 10lu sayfalardan ötesine geçemedim.kendisine de bu konuya ilişkin eleştiriler sunuldu ancak amcamız filozof olduğunu zannettiği için pek ciddiye almadı. müzik yapması tercihimizdir hiç bilemem, her şey geçer hayat kalır, veremem sana acımı tadında yapması daha tercihimizdir.
yirmi dört yıldır ’geçici(!)’ bir maddenin geç(e)memesinden, kaldırıl(a)mamasından ötürü yargılan(ana)mayan cuntacıların vaktiyle kendilerini garantiye aldıkları anayasa maddesinden dolayı havada kalan cümle.
gömdüğümüz kitaplar çiçeklenmiş
örgütlemişler baharı
karakolların önü lacivert yeşil sarı
örgütlemişler baharı
unuttum adlarını neydi
özenç miydi hıdır mıydı yoksa lale mi
unuttum adlarını neydi
ilyas mıydı soner miydi yoksa nergis mi
karanfil mi nuray mıydı yoksa eren mi canım
örgütlemişler baharı
menekşeler fesleğenler şifreli
örgütlemişler baharı
bildiri dağıtıyorlar güpegündüz
polis şefinin bahçesinde
balkonunda penceresinde canım
örgütlemişler baharı
unuttum adlarını neydi
özenç miydi hıdır mıydı yoksa lale mi
unuttum adlarını neydi
ilyas mıydı soner miydi yoksa nergis mi
karanfil mi nuray mıydı yoksa eren mi canım
örgütlemişler baharı
girmişler saksılara
sarmışlar betonları adları olmuş sarmaşık
evreni yontuyorlar sırça parmaklarıyla
örgütlemişler baharı
kırlarda bayırlarda papatyalarda telaş
örgütlemişler baharı
unuttum adlarını neydi
özenç miydi hıdır mıydı yoksa lale mi
unuttum adlarını neydi
ilyas mıydı ibo muydu yoksa nergis mi
hüseyin mi yusuf muydu yoksa deniz mi canım
örgütlemişler baharı
cevahir mi ulaş mıydı yoksa mahir mi canım
örgütlemişler baharı
hakan yeşilyurt
örgütlemişler baharı
karakolların önü lacivert yeşil sarı
örgütlemişler baharı
unuttum adlarını neydi
özenç miydi hıdır mıydı yoksa lale mi
unuttum adlarını neydi
ilyas mıydı soner miydi yoksa nergis mi
karanfil mi nuray mıydı yoksa eren mi canım
örgütlemişler baharı
menekşeler fesleğenler şifreli
örgütlemişler baharı
bildiri dağıtıyorlar güpegündüz
polis şefinin bahçesinde
balkonunda penceresinde canım
örgütlemişler baharı
unuttum adlarını neydi
özenç miydi hıdır mıydı yoksa lale mi
unuttum adlarını neydi
ilyas mıydı soner miydi yoksa nergis mi
karanfil mi nuray mıydı yoksa eren mi canım
örgütlemişler baharı
girmişler saksılara
sarmışlar betonları adları olmuş sarmaşık
evreni yontuyorlar sırça parmaklarıyla
örgütlemişler baharı
kırlarda bayırlarda papatyalarda telaş
örgütlemişler baharı
unuttum adlarını neydi
özenç miydi hıdır mıydı yoksa lale mi
unuttum adlarını neydi
ilyas mıydı ibo muydu yoksa nergis mi
hüseyin mi yusuf muydu yoksa deniz mi canım
örgütlemişler baharı
cevahir mi ulaş mıydı yoksa mahir mi canım
örgütlemişler baharı
hakan yeşilyurt
cuma geceleri yön fm’de 00:00 da başlayan ve sabahın kör vaktine kadar devam eden program.bunaltır zaman zaman.rock metal çalıyor dj abimiz ahmet beyler.kendileri pek bir sevimlidir,iyidir,hoştur,muhabbetseverdir.gezegenin en şirin insanlarındadandır kendi tabiriyle.
gidersen,
başlar içimdeki ülkede ayaklanmalar
yüreğim
özledikçe büyüyen aşkına örgütlenir
her şehrimde seni yaşar kurtarılmış bölgem
sokaklarıma taşır her gün adaletsiz bir düzene karşı yapılan eylemler
meydanlarım, anıtlarım zamana haykırır
kederim grev çadırları kurar
sana akmak isteyen sesim ölüm orucunda
şekerli suya konuşur sustuklarını yalnızca
gidersen
sana hediye ettiğim türküler izinsiz yürüyüşe geçer
şiirim her dizesine pankart açar
sazım tellerini boykot eder
savunmam yapılır konuşmalarda
dağıtılan bildirilerde
gizli adreslerde
bodrum katlarında yapılan toplantılarda
eleştiri üzerine eleştiri alır
özeleştirimi bir tek sana yaparım
gidersen
yaz, kış her mevsim sonbahar olur
hani hangi yaprak düşse içinin titrediği
hani dallar kırgın
gökyüzü içli mi içli
dokunsan ağlayacak
aylardan eylül ya hani...
hüzün bulutları gözlerimde
sonra yağmurlar yağar yetim yüreğime
bir sabah
mitinglerde buluşur içimdeki binler
binler bir olur
bir ben,
ben sen
ansızın
gaz bombaları atılır içime
genzim yanar, kirpiklerimi yakar
avuçlarımdan nefes diye içime çekerim seni
çatışmalar başlar alanlarda
sol yanım çaresizce vuruşur sağımla
mantığım ruhumla
taşlar sopalar fırlar her yana...
saçından sürüklenir sevdam
dizleri kanar
kaşı patlar
sert yumruklar oturur yüzüne,
acımasız coplar kırılır belinde...
göğsüme
tam da senin olduğun yere
tazyikli suyu yerim olanca hızıyla
yığılır kalırım öylesine bir duvar kenarına
dilimde çiğliğini beklemekte olan sloganımla...
anlayacağın sevgili
gidersen içimdeki ülke olağanüstü hal durumda
o gün
bir ilkbahar sabahı gibi önce ortalık sanki
sonra kus seslerinin, yaprak salınışlarının, güneş parıltısının
üzerinde ağır ve yorgun panzerler...
tanklar arka sokaklarımdan geçer
baslar akşamüstü caddelerde jandarmaların gece devriyesi...
bir cinayet olurum "faili meçhul" denilen
örtmeye çalışır koca bir kaldırım taşına tutuşturulan eski bir gazete sayfası
tenimdeki yalnızlığın kurşun izlerini
parçalanmış, delik deşik hayallerimi
kaskatı kesilirim gecenin ayazında
ay ışığında
gazete altında sıcacık kanım çekilir buz gibi asfalta
teşhis ettiklerinde cesedimi
"dudakları ve elleri morardı önce" diye geçer otopsi raporunda
şafağın ilk ışığıyla
ilk olarak ulusal televizyonlardan bildirir
üç cuntacı donuk bir ifadeyle haberi
ya da radyodan çıkan o ürkütücü sesleri...
gidersen
içimdeki bu karanlık ülkeden
sana, sesine doğru uçarım usulca rengarenk kelebekler gibi...
sokağa çıkma yasağını delerim uğruna sevgili
taşırım narin kanatlarıma taktiğim özlemimi
özledikçe büyüyen sevgimi
nerde olursan ol
ben yine de bulurum seni...
bir günlük ömrüm sana yetişmez
issiz caddelerde
iki kırık kelebek kanadı olursa eğer
bil ki benim
kelebekler uzun yaşayamaz ki...
unutma
gidersen bir "eylül" sabahıymış gibi darbe iner yüreğime
ve yarım kalır devrimim sevgili...
cemal ruşan
başlar içimdeki ülkede ayaklanmalar
yüreğim
özledikçe büyüyen aşkına örgütlenir
her şehrimde seni yaşar kurtarılmış bölgem
sokaklarıma taşır her gün adaletsiz bir düzene karşı yapılan eylemler
meydanlarım, anıtlarım zamana haykırır
kederim grev çadırları kurar
sana akmak isteyen sesim ölüm orucunda
şekerli suya konuşur sustuklarını yalnızca
gidersen
sana hediye ettiğim türküler izinsiz yürüyüşe geçer
şiirim her dizesine pankart açar
sazım tellerini boykot eder
savunmam yapılır konuşmalarda
dağıtılan bildirilerde
gizli adreslerde
bodrum katlarında yapılan toplantılarda
eleştiri üzerine eleştiri alır
özeleştirimi bir tek sana yaparım
gidersen
yaz, kış her mevsim sonbahar olur
hani hangi yaprak düşse içinin titrediği
hani dallar kırgın
gökyüzü içli mi içli
dokunsan ağlayacak
aylardan eylül ya hani...
hüzün bulutları gözlerimde
sonra yağmurlar yağar yetim yüreğime
bir sabah
mitinglerde buluşur içimdeki binler
binler bir olur
bir ben,
ben sen
ansızın
gaz bombaları atılır içime
genzim yanar, kirpiklerimi yakar
avuçlarımdan nefes diye içime çekerim seni
çatışmalar başlar alanlarda
sol yanım çaresizce vuruşur sağımla
mantığım ruhumla
taşlar sopalar fırlar her yana...
saçından sürüklenir sevdam
dizleri kanar
kaşı patlar
sert yumruklar oturur yüzüne,
acımasız coplar kırılır belinde...
göğsüme
tam da senin olduğun yere
tazyikli suyu yerim olanca hızıyla
yığılır kalırım öylesine bir duvar kenarına
dilimde çiğliğini beklemekte olan sloganımla...
anlayacağın sevgili
gidersen içimdeki ülke olağanüstü hal durumda
o gün
bir ilkbahar sabahı gibi önce ortalık sanki
sonra kus seslerinin, yaprak salınışlarının, güneş parıltısının
üzerinde ağır ve yorgun panzerler...
tanklar arka sokaklarımdan geçer
baslar akşamüstü caddelerde jandarmaların gece devriyesi...
bir cinayet olurum "faili meçhul" denilen
örtmeye çalışır koca bir kaldırım taşına tutuşturulan eski bir gazete sayfası
tenimdeki yalnızlığın kurşun izlerini
parçalanmış, delik deşik hayallerimi
kaskatı kesilirim gecenin ayazında
ay ışığında
gazete altında sıcacık kanım çekilir buz gibi asfalta
teşhis ettiklerinde cesedimi
"dudakları ve elleri morardı önce" diye geçer otopsi raporunda
şafağın ilk ışığıyla
ilk olarak ulusal televizyonlardan bildirir
üç cuntacı donuk bir ifadeyle haberi
ya da radyodan çıkan o ürkütücü sesleri...
gidersen
içimdeki bu karanlık ülkeden
sana, sesine doğru uçarım usulca rengarenk kelebekler gibi...
sokağa çıkma yasağını delerim uğruna sevgili
taşırım narin kanatlarıma taktiğim özlemimi
özledikçe büyüyen sevgimi
nerde olursan ol
ben yine de bulurum seni...
bir günlük ömrüm sana yetişmez
issiz caddelerde
iki kırık kelebek kanadı olursa eğer
bil ki benim
kelebekler uzun yaşayamaz ki...
unutma
gidersen bir "eylül" sabahıymış gibi darbe iner yüreğime
ve yarım kalır devrimim sevgili...
cemal ruşan
870-950 yılları arasında yaşamış olan islam düşünürü. sistemi aristoteles mantığına dayanan akılcı bir metafizikten oluşan, aristotelesin sistemini plotinosun görüşleri yardımıyla, islam inancı ile uzlaştırmaya çalışan farabi, tanrının varoluşunu kanıtlarken, aristotelesin akılyürütme çizgisini takip etmiştir. ona göre, bu dünyadaki nesneler hareket etmekte, değişmektedirler. dünyadaki nesneler hareketlerini bir ilk hareket ettiriciden almak durumundadırlar. bu ilk hareket ettirici ise, tanrıdır. farabi, varlık anlayışında, mümkün ya da olumsal varlıklar adını verdiği nesneler ile tanrı arasındaki farklılık ve ayrılığı, mümkün varlıkların tanrıdan, ilk varlıktan sudur ettiklerini söyleyerek açıklamaya ve temellendirmeye çalışır. farabiye göre, ilk varlık, tanrı, varlık taşkını yoluyla evrendeki bütün varlık düzenini doğal bir zorunlulukla meydana getirir. evren tanrının değerine hiçbir şey katmaz. yetkin bir varlık olan tanrının hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. tanrıyla evren arasındaki ilişkiyi, evrenin tanrıdan sudur, türüm yoluyla ve zorunlulukla çıktığını söyleyerek açıklayan farabiye göre, evren aynı zamanda tanrının sonsuz cömertliğinin bir sonucudur. tanrı, farabinin sisteminde herşeydir. tanrı seven, sevilen ve sevgidir. o bilen, bilinen ve bilgidir. tanrı herşey olduğuna ve hiçbir şeye ihtiyaç duymadığına göre, farabi bu noktada, mümkün varlıkların varoluşları için, tanrının yalnızca kendisini konu alan bilme faaliyetine başvurur. buna göre, yaratıklar, tanrıya en yakın akıllar halinde tanrıdan çıkıp varlığa gelirler. onun sudur, türüm anlayışına göre, tanrının kendi tözünü bilmesinden birinci akıl doğar; bu aklın tanrıyı bilmesinden ise, ikinci akıl türer. böylelikle, ortaya sırasıyla 10 akıl çıkar; onuncu akıl, etkin akıldır (aklı faal). birinci aklın varlığı, tanrı dolayısıyla zorunlu, ama kendi özünde mümkündür; ilk akıl, kendini bu niteliğiyle bildiği için, onun maddesinden birinci gök katı, formundan da (suretinden de) o gök katının ruhu sudur eder. böylelikle on akıldan her birinin karşılığı olarak bir gök katı türer. madde de tanrıdan sudur etmiştir. belirsizlik demek olan madde, tanrıya en uzak olan varlıktır. etkin akıl insan ruhunun da nedenidir. insan anlayışında, farabi insanın ruh ve bedenden meydana geldiğini söyler. bedenin yetkinliği ruhtan, ruhun yetkinliği ise akıldan kaynaklanmaktadır. ruhun başlıca görevleri eylem, anlama ve algılamadır. ona göre, bitkisel, hayvani ve insani olmak üzere, üç tür ruh vardır. bitkisel ruhun görevi, bireyin yetişme ve gelişmesi ile soyun sürdürülmesi, hayvansal ruhu görevi iyinin alınıp kötüden uzak durulması, insani ruhun görevi ise güzelin ve yararlının seçilmesidir. farabi ahlak anlayışında, insanın akıl yoluyla iyi ve kötüyü ayırt edebileceğini savunur. insan için amaç mutluluk, en büyük erdem de bilgeliktir. farabiye göre, en yüksek iyi olan mutluluk, etkin akıl ile birleşmek yoluyla gerçekleşir. zira, insan kendisini anlamak için evreni anlamak, evreni anlamak için de evrenin amacını kavramak durumundadır. evrenin esas ve en yüksek amacını anlamak, insan için gerçek mutluluktur. insanın kendisini ve evrenin amacını anlamaya kalkışması ise, bilim ve felsefe yapmakla ilgili bir şeydir. insan aklının en yüksek düzeyde yetkinleşmesi, insan aklını etkin akıla yaklaştırır. etkin akıl insan aklının yönelebileceği en yüksek hedeftir. etkin akıla ulaşmak, bu dünyada gerçek, doğru, iyi ve güzeli ortaya çıkaran felsefe, bilim ve sanatla uğraşmak yoluyla olur. böylelikle, insan ruhunu temizler, saflaştırır. işte, bu, insan için ölümsüzlükle eşanlamlıdır. bu yol tanrıya yöneliş, tanrıya varış yoludur. bu ise, insan tadabileceği en yüksek mutluluktur. farabiye göre, etkin akıla yönelmek durumunda olan şanslı insanlar filozoflar, bilim adamları, peygamber ya da gerçek yönetici ve sanatçılardır. demek ki, doğrulara ulaşan filozof ve bilim adamı, iyilikler meydana getiren gerçek yönetici, güzellikler yaratan sanatçı, ona göre, birbirlerinden çok farklı olmayan insanlardır. filozof ve bilim adamı gerçeği ve doğruyu, bilimsel yöntemle tanır. yani, o etkin akıla kendi yolundan giderek varır. peygamber ve gerçek yönetici gerçeği ve doğruyu, vahiy yoluyla bilir. yani, o da etkin akıla kendi yolundan giderek ulaşır. farabinin bu düşüncesine göre, bilim, din ve felsefe, birbirlerini ortadan kaldırmak yerine, birbirlerini tamamlayan disiplinlerdir. onlar yalnızca aynı gerçeğe ve doğruya, etkin akıla ulaşmanın farklı yollarıdırlar.
zilan yoldaş
senin çıplak bedeninde
kurşunlar dönüşür çiçeğe
onurun bir dağ gibi direnir
düşmanın soysuzluğuna
duyduk senin çıplak bedeninden
yükselen çağlayan sesini
diyodun ki
anam babam halkım
dünyanın tüm halkları
ve siz türk kardeşlerim
örtün beni
barikatlarda sokaklarda
okullarda ve sevdalarda
direnen onurunuzla
örtün beni
dağ çiçekleriyle
kanımla suladığım toprağımla
ulusumuzun emeğimizin
ve insanlığın onuruyla
örtün beni
kardeşlerim
ben türküm arabım
irlandalı yahudi kızılderili
kürdüm ben
yakın beni
salın küllerimi
ağrı doruklarından anadoluya
soysuzluğun bir daha yeşermeyeceği
geleceğe taşıyın beni
örtün beni
tuncay akdoğan
grup kızılırmak
senin çıplak bedeninde
kurşunlar dönüşür çiçeğe
onurun bir dağ gibi direnir
düşmanın soysuzluğuna
duyduk senin çıplak bedeninden
yükselen çağlayan sesini
diyodun ki
anam babam halkım
dünyanın tüm halkları
ve siz türk kardeşlerim
örtün beni
barikatlarda sokaklarda
okullarda ve sevdalarda
direnen onurunuzla
örtün beni
dağ çiçekleriyle
kanımla suladığım toprağımla
ulusumuzun emeğimizin
ve insanlığın onuruyla
örtün beni
kardeşlerim
ben türküm arabım
irlandalı yahudi kızılderili
kürdüm ben
yakın beni
salın küllerimi
ağrı doruklarından anadoluya
soysuzluğun bir daha yeşermeyeceği
geleceğe taşıyın beni
örtün beni
tuncay akdoğan
grup kızılırmak
aslan parçası darklord
gittiğim en güzel bar.bir de beleş patlamış mısır alabiliyorsunuz ki harikadır süperdir.gidiniz görünüzdür. ha bir de grup günyüzü diye çok hoş bir grup çıkıyor.dinlesi coşulasıdır.
biz hiç teslim olmadık ki
daha onsekizinde, ömrünün baharında. ölüm daha çok uzak yaşına. umut onunla, sevinç onunla, gelecek onunla. yükselsin diye erdemin bayrağı semalarımızda, onsekizinde, ömrünün baharında, yüreğine doldurup umudu, düştü hasretinin ardına... erken büyüyor çocuklarımız. onaltı yaşında direnişçi, onsekizinde bir kahraman. öyle bilge, öyle insan. gözlerinde gökyüzünün yedi rengi...
uyanıyor bir haziran sabahında istanbul. uyanıyor gazi, uyanıyor armutlu. okmeydanı uyanıyor. gün dönüyor, varoşlardan akıyor hayat. taze bir bahar havası sokaklarda. uyanıyor istanbul, gencecik bir kızın, sibel’in zafer sloganlarıyla. bu haykırış, bu slogan, bu ses... tanıyor bu sesi insanlık. binlerce yıl öncesinden, anadolu köylerinden tanıyor. baba ishak’tan, demirci kawa’dan, köroğlu’ndan, bedrettin’den tanıyor. pir sultan’ın sesi bu, yuzyıllar öncesinden bugüne uzanan... bir ana nasıl korursa yavrularını kötülüklerden, bir güvercin nasıl çırpınırsa yavruları için; öyle koruyor yoldaşlarını. onun mayasında vefa var, özveri var. tereddütsüz kendini feda etmek var yolunu gözleyenlere. o, feda kuşağının evladı. kaç gez geçti de ateş çemberinden, kaç kez sınadı da yüreğini kavgada, öyle aldı bu yükü omuzlarına. geri çekiliyor vuruşa vuruşa, gecekondular sıralanmış yolu boyunca.çiçekleniyor sokaklar, o vuruştukça. gözler aralamış perdeleri. “gir içeri” diyor gözler, “burası siper, burası vatan sana.”
sırtından sıvazlıyorlar sibel’i, gözlerimizden bir damla yaş olup akanlar. dört mevsime, yedi iklime sorduklarımız. canımızdan çok sevdiklerimiz. kulağına eğiliyorlar ve “sor bunların hesabını” diyorlar. “bir vakit orman kuytuluklarına atılmanın, dipsiz kuyulara salınmanın, ahlaksızlıkların, namussuzlukların... sor bunların hesabını... makineye kaptırılan kol için sor, üzerine kurşun yağan bedenler için sor”. güç veriyorlar, damarlarına taze kan oluyorlar akacaklarını bile bile... “asıl siz teslim olun”
biz hiç teslim olmadık ki! pir sultan, teslim olmadı ki hızır paşa’ya!.. mahir, teslim olmadı ki!.. bedrettin bir kez bile el pençe divan durmadı ki!.. seyit rıza darağacında kendi çekti ya ipini!.. çiftehavuzlar’da, bağcılar’da nazlı nazlı dalgalanan bayrağımız, sabo’larımız, sinan’larımız, niyazi’lerimiz hiç teslim olmadı ki! yazmaz tarih kitapları başeğdiğimizi zulmün önünde. ölüme; yarine hasret bir sevdalı gibi sarılıp öylece ölürüz de başeğmeyiz yine de zulmün önünde...
ey evladını yitirmiş analar! ey şafak söktüğünde yolla dizilip, gecekondu sokaklarında çamura, toza bulananlar. alnından akan terle toprağı işleyenler. bir dilim ekmek için, gün doğumuyla gün batımını kör, karanlık mahzenlerde yitirenler. ey işçiler! gökkuşağının renkleriymişçesine tamamlayanlar birbirlerini. anadolu’ya can katanlar, halklarımız...
öpün, koklayın hasretle. vatan diye kucaklayın şimdi o gülen fotoğrafı... sibel’i...
metin-müzik: grup yorum
selam yoldaş
selam yoldaş selam sana selam silah elde düşenlere
düşen yoldaş der ki “yola devam”
ne güzel gülüyorsun
alnında parlayan güneş yolumuzu aydınlatıyor
selam sana yoldaş selam devam kavgaya devam
dinleyin kardeşlerim yoldaşım türkü söylüyor
“mutlaka kazanacağız zafer bizimdir” diyor
selam sana yoldaş selam ne güzel gülüyorsun
selam sana yoldaş selam devam kavgaya devam
söz-müzik: grup yorum
haykır acını ey halk
“haykır acını ey halk! başeğme haykır!
bir yol kavşağındasın ve ancak
yaraların haykırışlarla onarılır
bir yol kavşağındasın ve senin
değişmek için çırpınıyor kaderin
kuşan alnında biriken o kara teri
sırtında şakırdayan kırbacı kopar
soluk al ışıldat o mazlum yüreğini
bak korlaştı acıların, kozalandı
ey halk! parçala şu nankör suskunluğunu başkaldır artık
sevginin ve öfkenin uğultusunu
bağrına vura vura taşırken sana
karşılık gözetmiyor bu gencecik insanlar
ne barbarın tehdidi ne dişleri kıran elektirik
dalga dalga yayılan o rüzgarı durdurabilir
bu direniş senin için ey halk
bu çığlık senin kollarınla yıkılsın şu köhne dünya
ve coşkuyla yeniden kurulsun diye çınlatıyor hayatı
bir yol kavşağındasın fakat mutlaka değişecek kaderin
bunu bekliyor şu ıslak çukurlarda üşüyen çocuk
bunu bekliyor gözevleri kurutulmuş analar
bunu bekliyor zincirin oyduğu bilek
bunu bekliyor açlık, kuraklık, ılık ılık akan kan
bunun için en genç yerimizi ölümle tanıştırdık
kuşan kendini artık biraz da gövdeni yüreğinle kırbaçla
ey halk! haykır acını! bu kara dumanı dağıt”
namluların gölgesinde, binlerce yürek sahip çıktı sibel’e. komutan, binlerce el üzerinde, sarı bir yıldızın ışığıyla uğurlandı. halk, evladını bağrına bastı. şimdi sokakları yakıp kavuran, gökyüzüne asılı duran güneşin sıcağı değil. bir halkın öfkesi yakıyor şimdi zulmün bağrını. delikanlılılarımız, genç kızlarımız, üzerine dünyanın en güzel türküsünün adı işlenmiş kıpkırmızı fularlarını yüzlerine takıp, savurdukları ateş toplarıyla aydınlatıyorlar gecenin karanlığını. şimdi cenk mevsimidir. dağların heybetini alıp ardına yürüyenler, zından karanlığına direnenler, buca’da, ümraniye’de destan yazanlar ve yeni destanlara bilenenler, anadolu’nun her köşesinde zulmedenlerin düşlerini karabasanlara çevirenler binlerce sibel olup haykırıyorlar: “asıl siz teslim olun!”
şiir: nihat behram
metin: grup yorum
müzik: grup yorum
zafer yakında
örse çekiç vuruyoruz
kızgın demir tavındadır
dalga dalga geliyoruz
barikatın ardı vatandır
bilek var vuruşmaya
soluk var harcanmaya
cephe var savaşmaya
zafer yakında
can var verilecek
kardeş var ayakta
halkımıza can feda
zafer yakında
karanlığı deliyoruz
zulmü yere çalıyoruz
devrim çin yürüyoruz
barikatın ardı vatandır
tut bayrağı çık sokağa
yüreğini koy barikata
sar şehirleri haykır öfkeni
düşman yenilecek zafer yakında...
söz: guillevic-grup yorum
müzik: grup yorum
daha onsekizinde, ömrünün baharında. ölüm daha çok uzak yaşına. umut onunla, sevinç onunla, gelecek onunla. yükselsin diye erdemin bayrağı semalarımızda, onsekizinde, ömrünün baharında, yüreğine doldurup umudu, düştü hasretinin ardına... erken büyüyor çocuklarımız. onaltı yaşında direnişçi, onsekizinde bir kahraman. öyle bilge, öyle insan. gözlerinde gökyüzünün yedi rengi...
uyanıyor bir haziran sabahında istanbul. uyanıyor gazi, uyanıyor armutlu. okmeydanı uyanıyor. gün dönüyor, varoşlardan akıyor hayat. taze bir bahar havası sokaklarda. uyanıyor istanbul, gencecik bir kızın, sibel’in zafer sloganlarıyla. bu haykırış, bu slogan, bu ses... tanıyor bu sesi insanlık. binlerce yıl öncesinden, anadolu köylerinden tanıyor. baba ishak’tan, demirci kawa’dan, köroğlu’ndan, bedrettin’den tanıyor. pir sultan’ın sesi bu, yuzyıllar öncesinden bugüne uzanan... bir ana nasıl korursa yavrularını kötülüklerden, bir güvercin nasıl çırpınırsa yavruları için; öyle koruyor yoldaşlarını. onun mayasında vefa var, özveri var. tereddütsüz kendini feda etmek var yolunu gözleyenlere. o, feda kuşağının evladı. kaç gez geçti de ateş çemberinden, kaç kez sınadı da yüreğini kavgada, öyle aldı bu yükü omuzlarına. geri çekiliyor vuruşa vuruşa, gecekondular sıralanmış yolu boyunca.çiçekleniyor sokaklar, o vuruştukça. gözler aralamış perdeleri. “gir içeri” diyor gözler, “burası siper, burası vatan sana.”
sırtından sıvazlıyorlar sibel’i, gözlerimizden bir damla yaş olup akanlar. dört mevsime, yedi iklime sorduklarımız. canımızdan çok sevdiklerimiz. kulağına eğiliyorlar ve “sor bunların hesabını” diyorlar. “bir vakit orman kuytuluklarına atılmanın, dipsiz kuyulara salınmanın, ahlaksızlıkların, namussuzlukların... sor bunların hesabını... makineye kaptırılan kol için sor, üzerine kurşun yağan bedenler için sor”. güç veriyorlar, damarlarına taze kan oluyorlar akacaklarını bile bile... “asıl siz teslim olun”
biz hiç teslim olmadık ki! pir sultan, teslim olmadı ki hızır paşa’ya!.. mahir, teslim olmadı ki!.. bedrettin bir kez bile el pençe divan durmadı ki!.. seyit rıza darağacında kendi çekti ya ipini!.. çiftehavuzlar’da, bağcılar’da nazlı nazlı dalgalanan bayrağımız, sabo’larımız, sinan’larımız, niyazi’lerimiz hiç teslim olmadı ki! yazmaz tarih kitapları başeğdiğimizi zulmün önünde. ölüme; yarine hasret bir sevdalı gibi sarılıp öylece ölürüz de başeğmeyiz yine de zulmün önünde...
ey evladını yitirmiş analar! ey şafak söktüğünde yolla dizilip, gecekondu sokaklarında çamura, toza bulananlar. alnından akan terle toprağı işleyenler. bir dilim ekmek için, gün doğumuyla gün batımını kör, karanlık mahzenlerde yitirenler. ey işçiler! gökkuşağının renkleriymişçesine tamamlayanlar birbirlerini. anadolu’ya can katanlar, halklarımız...
öpün, koklayın hasretle. vatan diye kucaklayın şimdi o gülen fotoğrafı... sibel’i...
metin-müzik: grup yorum
selam yoldaş
selam yoldaş selam sana selam silah elde düşenlere
düşen yoldaş der ki “yola devam”
ne güzel gülüyorsun
alnında parlayan güneş yolumuzu aydınlatıyor
selam sana yoldaş selam devam kavgaya devam
dinleyin kardeşlerim yoldaşım türkü söylüyor
“mutlaka kazanacağız zafer bizimdir” diyor
selam sana yoldaş selam ne güzel gülüyorsun
selam sana yoldaş selam devam kavgaya devam
söz-müzik: grup yorum
haykır acını ey halk
“haykır acını ey halk! başeğme haykır!
bir yol kavşağındasın ve ancak
yaraların haykırışlarla onarılır
bir yol kavşağındasın ve senin
değişmek için çırpınıyor kaderin
kuşan alnında biriken o kara teri
sırtında şakırdayan kırbacı kopar
soluk al ışıldat o mazlum yüreğini
bak korlaştı acıların, kozalandı
ey halk! parçala şu nankör suskunluğunu başkaldır artık
sevginin ve öfkenin uğultusunu
bağrına vura vura taşırken sana
karşılık gözetmiyor bu gencecik insanlar
ne barbarın tehdidi ne dişleri kıran elektirik
dalga dalga yayılan o rüzgarı durdurabilir
bu direniş senin için ey halk
bu çığlık senin kollarınla yıkılsın şu köhne dünya
ve coşkuyla yeniden kurulsun diye çınlatıyor hayatı
bir yol kavşağındasın fakat mutlaka değişecek kaderin
bunu bekliyor şu ıslak çukurlarda üşüyen çocuk
bunu bekliyor gözevleri kurutulmuş analar
bunu bekliyor zincirin oyduğu bilek
bunu bekliyor açlık, kuraklık, ılık ılık akan kan
bunun için en genç yerimizi ölümle tanıştırdık
kuşan kendini artık biraz da gövdeni yüreğinle kırbaçla
ey halk! haykır acını! bu kara dumanı dağıt”
namluların gölgesinde, binlerce yürek sahip çıktı sibel’e. komutan, binlerce el üzerinde, sarı bir yıldızın ışığıyla uğurlandı. halk, evladını bağrına bastı. şimdi sokakları yakıp kavuran, gökyüzüne asılı duran güneşin sıcağı değil. bir halkın öfkesi yakıyor şimdi zulmün bağrını. delikanlılılarımız, genç kızlarımız, üzerine dünyanın en güzel türküsünün adı işlenmiş kıpkırmızı fularlarını yüzlerine takıp, savurdukları ateş toplarıyla aydınlatıyorlar gecenin karanlığını. şimdi cenk mevsimidir. dağların heybetini alıp ardına yürüyenler, zından karanlığına direnenler, buca’da, ümraniye’de destan yazanlar ve yeni destanlara bilenenler, anadolu’nun her köşesinde zulmedenlerin düşlerini karabasanlara çevirenler binlerce sibel olup haykırıyorlar: “asıl siz teslim olun!”
şiir: nihat behram
metin: grup yorum
müzik: grup yorum
zafer yakında
örse çekiç vuruyoruz
kızgın demir tavındadır
dalga dalga geliyoruz
barikatın ardı vatandır
bilek var vuruşmaya
soluk var harcanmaya
cephe var savaşmaya
zafer yakında
can var verilecek
kardeş var ayakta
halkımıza can feda
zafer yakında
karanlığı deliyoruz
zulmü yere çalıyoruz
devrim çin yürüyoruz
barikatın ardı vatandır
tut bayrağı çık sokağa
yüreğini koy barikata
sar şehirleri haykır öfkeni
düşman yenilecek zafer yakında...
söz: guillevic-grup yorum
müzik: grup yorum
(bkz: cem evi)
(bkz: cem radyo)
akabinde ruhuna el fatiha denip ev halkı olarak fatiha suresi okunduktan sonra yaşlılarımızın tesbih çekmesiyle,dağıtılan şerbetlerle,okunmuş börtü böceğin tüketimiyle devam edilecek aktivitedir. yalnız dizinin bundan sonraki kısmını izleyemezsiniz zira adetlerimize göre dizide biri ölmüşse kırkına kadar televizyon açılmaz.
vartolu halk müzik sanatçısıdır.çok da sağlam bir sese sahiptir.çıktığı radyo programlarından da pek neşeli bir insan olduğu izlenimini uyandırmıştır dinleyicilerinde.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?