(bkz: suyun sızladığıdır).
fransız devrim takviminde yedinci aydır ,gregoryen takvimde 21 mart- 19 nisan arasına denk gelir ,ismini mart ayı başında tarlaya serpilen mahsul tohumlarının bu dönemde yeşermeye başlamasından almıştır.
dilden düşmüş veya çok az kullanılıp henüz ayılmamış kelimelerin kullanılmasıyla meydana gelen fesahat bozukluğu. böyle kelimeler için garib, vehşî isimlerinin kullanıldığı görülür.
bu durum eski edebiyatta çok ortaya çıkardı. şair ve yazarlar ya ustalık göstermek için ya da seci, kafiye zorlamalarından dolayı arapça ve farsçadan işitilmedik kelimeler alarak kullanmışlardır.
söylendikleri zaman uygun olan, ancak bugün terkedilmiş sözler garib-i hüsn, hiçbir devirde benimsenmemiş sözler de garib-i kubh diye adlandırılır.
bir mecburiyet karşısında kullanılan garip kelimelere muvafık, zorunluluk olmadan kullanılanlara ise muhalif denir.
bu durum eski edebiyatta çok ortaya çıkardı. şair ve yazarlar ya ustalık göstermek için ya da seci, kafiye zorlamalarından dolayı arapça ve farsçadan işitilmedik kelimeler alarak kullanmışlardır.
söylendikleri zaman uygun olan, ancak bugün terkedilmiş sözler garib-i hüsn, hiçbir devirde benimsenmemiş sözler de garib-i kubh diye adlandırılır.
bir mecburiyet karşısında kullanılan garip kelimelere muvafık, zorunluluk olmadan kullanılanlara ise muhalif denir.
sözün ses ve anlam kusurlarından kurtarılması yolları. ifadenin kusurlardan uzak bulunması hali fasîh�tir. sözün söylenişi ve işitilişi tatlı olmalı, anlaşılmasında güçlük çekilmemelidir. divan edebiyatında fesahat, kelimede fesahat, kelâmda fesahat diye ikiye ayrılır:
1. kelimede fesahat: aynı veya yakın mahreçten çıkan harflerin bir kelimede toplanmamasına (tenâfür-i hurûf), (er kalkılınca); kelimeleri meydana getiren harflerin kaynaşmasında telaffuz zorluğu olmamasına (mütenâfir) (ör. tartırttı); anlamı herkes tarafından bilinmeyen kelimelere yer vermemeye (garâbet), kelimeyi vezne uydurmak için şeklini değiştirmemeye, çok anlamlı bir kelimeyi meşhur olmayan anlâmında kullanmamaya gramer hatası yapmamaya (kıyasa muhalefet) dikkat edilir.
2. kelâmda fesahat: telaffuzu güçleştiren kelimelerin yan yana getirilmemesi (tenafur-i kelimât). (örneğin: şu köşe yaz köşesi şu köşe kış köşesi), zincirleme tamlama (tetâbu-i izâfât) yapmamaya (örneğin: ali�nin ceketinin cebinin içi); cümle kuruluşunun sağlam olmasına, önce söylenecek sözü sona, sonra söylenecek sözü öne almamaya, sözün düğümlenmemesine dikkat edilir.
ayrica (bkz: garabet).
1. kelimede fesahat: aynı veya yakın mahreçten çıkan harflerin bir kelimede toplanmamasına (tenâfür-i hurûf), (er kalkılınca); kelimeleri meydana getiren harflerin kaynaşmasında telaffuz zorluğu olmamasına (mütenâfir) (ör. tartırttı); anlamı herkes tarafından bilinmeyen kelimelere yer vermemeye (garâbet), kelimeyi vezne uydurmak için şeklini değiştirmemeye, çok anlamlı bir kelimeyi meşhur olmayan anlâmında kullanmamaya gramer hatası yapmamaya (kıyasa muhalefet) dikkat edilir.
2. kelâmda fesahat: telaffuzu güçleştiren kelimelerin yan yana getirilmemesi (tenafur-i kelimât). (örneğin: şu köşe yaz köşesi şu köşe kış köşesi), zincirleme tamlama (tetâbu-i izâfât) yapmamaya (örneğin: ali�nin ceketinin cebinin içi); cümle kuruluşunun sağlam olmasına, önce söylenecek sözü sona, sonra söylenecek sözü öne almamaya, sözün düğümlenmemesine dikkat edilir.
ayrica (bkz: garabet).
dilin bütün kaidelerine uyularak doğru, güzel ve açık şekilde konuşup yazılması, ifadenin anlam ve âhenk bakımından kusursuz olması.
bilmece anlamına gelen lügaz kelimesinin çoğulu.
lügaz>bilmece.
fr>edition critique.
eleştirel basım. farklı nüshaları bulunan yazma veya matbu eserlerin aralarındaki ayrılıklar tespit edilerek aslına en uygun şekilde yayınlanır. farklar dip notlar halinde gösterildiği gibi açıklayıcı bilgiler de verilebilir.
eleştirel basım. farklı nüshaları bulunan yazma veya matbu eserlerin aralarındaki ayrılıklar tespit edilerek aslına en uygun şekilde yayınlanır. farklar dip notlar halinde gösterildiği gibi açıklayıcı bilgiler de verilebilir.
en az iki âşık kendi kendilerine ya da bilirkişiler ve dinleyiciler karşısında belli kurallar çerçevesinde şiir yarışı yaparlar. birbirlerini denerler, ustalıklarıyla öne çıkmaya çalışırlar. deyişme şu sırayla yapılır:
merhabalaşma, giriş bölümüdür. âşıklar, birbirlerini ve dinleyicileri "hoşgeldiniz", "sefa geldiniz", "merhaba" gibi sözcüklerle rediflerine bağlanan kafiyelerle dörtlükler kurarak selamlar.
ikinci bölümde âşıklar kendi ustalarının şiirlerinden örnekler söyler.
tekerleme bölümü denilen üçüncü bölüm asıl deyişme bölümüdür. ev sahibi ya da yaşlı bir kişi düz ya da geniş ayakla deyişmeyi açar. âşıklar konu ve bend sınırlaması olmaksızın verilen oyun üzerinden deyişmeye başlar. âşıklar asıl ustalıklarını ve sanatçılıklarını burada göstermeye çalışır. ilk ayak bitince diğer âşık yeni bir ayak açar. deyişme sürdükçe ayaklar darayak halini alır. deyişme karşılıklı soru-yanıt şekline döner. âşıklar böylece birbirlerinin bilgi ve sanatlarını ölçer. bir şekilde karşısındakini söz söylemez haline getiren âşık deyişmeyi kazanır.
söz söyleyememe durumuna "lebdeğmez" denir. deyişmenin sonunda da âşıklar birbirlerini rahatlatmak, gönül almak için karşılıklı koşmalar söyler. birbirlerini överek hoşgörü örneğiyle deyişmeyi bitirirler. örneğin âşık şenlik ile âşık feryadî�nin deyişmesi:
şenlik:
şöhretin vezir payında
rütbesiyle şana layık
oturuşun o duruşun
hem sultana hana layık
feryadî:
sefa geldin gözüm üzre
olsam mihmana layık
şeyhülislam, sadrazam
doğru alosmana layık
şenlik:
seninle oldum taaşşuk
gözlerime geldi ışık
duymadım sen kime aşık
dillerin kurana layık
feryadî:
bu düşkün gönlüm açarsın
selim sıratı geçersin
kevser ırmaktan içersin
olasan cihana layık
şenlik:
kul şenliği eder hürmet
rikabın kıldım ziyaret
sana nasip olsun cennet
huriye gılmana layık
feryadî:
sefil feryadî göresen
meram maksûda eresen
sancak altında durusan
habîb-i rahmana layık
merhabalaşma, giriş bölümüdür. âşıklar, birbirlerini ve dinleyicileri "hoşgeldiniz", "sefa geldiniz", "merhaba" gibi sözcüklerle rediflerine bağlanan kafiyelerle dörtlükler kurarak selamlar.
ikinci bölümde âşıklar kendi ustalarının şiirlerinden örnekler söyler.
tekerleme bölümü denilen üçüncü bölüm asıl deyişme bölümüdür. ev sahibi ya da yaşlı bir kişi düz ya da geniş ayakla deyişmeyi açar. âşıklar konu ve bend sınırlaması olmaksızın verilen oyun üzerinden deyişmeye başlar. âşıklar asıl ustalıklarını ve sanatçılıklarını burada göstermeye çalışır. ilk ayak bitince diğer âşık yeni bir ayak açar. deyişme sürdükçe ayaklar darayak halini alır. deyişme karşılıklı soru-yanıt şekline döner. âşıklar böylece birbirlerinin bilgi ve sanatlarını ölçer. bir şekilde karşısındakini söz söylemez haline getiren âşık deyişmeyi kazanır.
söz söyleyememe durumuna "lebdeğmez" denir. deyişmenin sonunda da âşıklar birbirlerini rahatlatmak, gönül almak için karşılıklı koşmalar söyler. birbirlerini överek hoşgörü örneğiyle deyişmeyi bitirirler. örneğin âşık şenlik ile âşık feryadî�nin deyişmesi:
şenlik:
şöhretin vezir payında
rütbesiyle şana layık
oturuşun o duruşun
hem sultana hana layık
feryadî:
sefa geldin gözüm üzre
olsam mihmana layık
şeyhülislam, sadrazam
doğru alosmana layık
şenlik:
seninle oldum taaşşuk
gözlerime geldi ışık
duymadım sen kime aşık
dillerin kurana layık
feryadî:
bu düşkün gönlüm açarsın
selim sıratı geçersin
kevser ırmaktan içersin
olasan cihana layık
şenlik:
kul şenliği eder hürmet
rikabın kıldım ziyaret
sana nasip olsun cennet
huriye gılmana layık
feryadî:
sefil feryadî göresen
meram maksûda eresen
sancak altında durusan
habîb-i rahmana layık
âşık edebiyatında kafiye olma olasılığı düşük sözcükler. âşıkın karşılaşma ya da atışma sırasında en azından dört ayak kafiye bulması gerekir. diğer âşık da aynı ayakta dört sözcük söylemek zorundadır. darayak bu durumda işe yarar.
söyleyişleri kulağa sert gelen sözcükleri tanımlar. uyumu konuya göre ayarlayan önemli bir anlatım şekli. örneğin, sanatçı şiddet, büyüklük, vakar, ölüm, korku, savaş gibi konuları anlatırken ya da işlerken, sözcükleri de anlattığı konuya uygun düşecek kalın sesliler arasından seçer. savaşı anlatırken çekâçâk, gülbank gibi sözcüklerin kullanılması gibi. bu tür kalın seslilere elfâz-ı cezele, taşıdıkları niteliğe de cezâlet denir. örneğin:
saflar düzüp hücum hücum edilecek hayl-i düşmene
dehşet âsimân u zemîn pür-figân olur
evc-i havâda çekâçâk ı tigden
âvaz-ı rad u sâika reh-gümkünân olur
nefi
saflar düzüp hücum hücum edilecek hayl-i düşmene
dehşet âsimân u zemîn pür-figân olur
evc-i havâda çekâçâk ı tigden
âvaz-ı rad u sâika reh-gümkünân olur
nefi
halk edebiyatımızda bir ezgi türü. konusunu aşiret kavgalarından, kan davalarından, aşk maceralarından alır. çoklukla güney ve orta anadolu bölgelerinde söylenir. afşar bozlağı, urum bozlağı gibi türleri vardır.
kaynak: edebiyat sözlüğü
kaynak: edebiyat sözlüğü
asılmış, darağacına çekilmiş. divan ve tasavvuf edebiyatında sevgilinin saçlarına vurulan "âşık"ı tanımlamak için kullanılır. örneğin:
ayağı yire mi basar zülfine ber-dâr olanun
zevk ü şevk ile virür cân ü seri döne döne
necati
dâr olam gerdâr olam ber-dâr olam mansûr olam
yunus emre
ayağı yire mi basar zülfine ber-dâr olanun
zevk ü şevk ile virür cân ü seri döne döne
necati
dâr olam gerdâr olam ber-dâr olam mansûr olam
yunus emre
öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya da beyit. dize için daha çok mısra-ı berceste, beyit için de beyt-i berceste tanımlamaları kullanılır. genel anlamda bir şiirdeki en güzel dize ya da beyit de denebilir. bazı berceste örnekleri:
uyduk dil-i divâneye dil uydu hevâya
ruhi
su uyur düşmen uyur hasta-i hicrân uyumaz
şeyh gâlib
çeşmini gördüm unutdum derdi de dermânı da
şeyh gâlib
olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
muhibbî (kanuni)
şîrler pençe-i kahrımda olurker lerzân
beni bir gözleri âhûya zebun etdi felek
ii. selim
kaynak:edebiyat sözlüğü
uyduk dil-i divâneye dil uydu hevâya
ruhi
su uyur düşmen uyur hasta-i hicrân uyumaz
şeyh gâlib
çeşmini gördüm unutdum derdi de dermânı da
şeyh gâlib
olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
muhibbî (kanuni)
şîrler pençe-i kahrımda olurker lerzân
beni bir gözleri âhûya zebun etdi felek
ii. selim
kaynak:edebiyat sözlüğü
düzgün ve yerinde söz söyleme sanatı. sözün düzgün, açık, anlaşılır, güzel olmasını, söyleme nedeniyle, söylenene göre düzenlenmesini öğreten bir bilimdir.
şiir ya da düzyazıda bir uyum yaratmak amacıyla aynı sesleri taşıyan sözcükleri sık sık ve art arda tekrarlamak. örneğin:
seherlerde seyre koyuldum semayı, deryayı
tevfik fikret
karşı yatan karlı kara dağlar kayıptır.
dede korkut
seherlerde seyre koyuldum semayı, deryayı
tevfik fikret
karşı yatan karlı kara dağlar kayıptır.
dede korkut
bir sözcükteki harflerin sondan başa doğru alınması halinde yine anlamlı bir sözcüğün meydana gelmesidir. örneğin ayak-kaya gibi.
türkçe sözcüklerde sesli harf ile belirtilen kısa heceler. örneğin a-na-do-lu, a-şı-la-ma gibi. arapça ve farsçada ise sözcüklerde sesli harflerle yazılmayıp hareke ile gösterilen kısa hecelere verilen isim. örneğin ka-de-me, ha-se-ne gibi. aruz vezninde bütün açık heceler kısa hece olarak kabul edilir.
serbest çağrışım: (bkz: run lola run).
karnıma ağrı girdi gülmekten yazamıyoum artık...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?