#910945
bazı kendini bilmez bilgiçlerin sözlükte var olduğunu iddia ettiği şiddettir. allah muhafaza böyle bir şey olsa ilk karşısında duran ben olurum. bunlar tamamen zırvadır, palavradır. beni yıpratmaya çalışan yalancı ellerin oyunudur bunlar. halk neyse ki gerçekleri biliyor. böyle kirli oyunlarla insanları susturamayacaklar.
(bkz: yazıklar olsun)
kişinin bir başka kişiye attığı mesajı pişmanlık yada başka bir takım gerekçelerle geri almak istemesi durumudur. yolla tuşuna basılması akabinde geçen ilk salisede kişi deli gibi no no no no tuşuna abanır. bazen mesaj gönderildi yazısıyla kahrolur, bazen de hata uyarısıyla sevinir. lakin bu sevinç iletim raporunu gördüğü ana kadar sürecektir sadece.
(bkz: entrye bak ne biçim)
(bkz: entrye bak ne biçim)
alıntı olan entrylerinin altına ben bunu şuradan aldım haberiniz olsun yazsa harikulade olacak, evet.
21.09.09 ile 21.01.10 tarihleri arasında çıplak bir erkeği mest edecek 99 hareket başlığına 7 entry girerek mest edilmeyi beklediğini açıkça belirtmiştir.
(bkz: üşenmedim saydım)
(bkz: üşenmedim saydım)
bilgi sözlükten takip eden insandır.
yardımsever ve kibar yazar kişisi. yardım edince mutlu olan bir garip insan.
(bkz: kibar tanım girme rehberi)
(bkz: duygusal tanım girme rehberi)
(bkz: kibar tanım girme rehberi)
(bkz: duygusal tanım girme rehberi)
beni de değişik görünüşüyle cezbeden ama üye olmayı başaramadığım sözlük. sürekli hata veriyor.
(bkz: hayırlısı)
(bkz: hayırlısı)
(bkz: acth)
değişik bir tecrübedir. yaklaşık 4 ay kadar önce bir öğlen vakti kanallar arasında gezinirken bir an flash tvde duruverdim. kanal değiştirme tuşuna basmama rağmen kanal değişmek bilmedi. ben de çok üzerine düşmedim. şimdi buraya kadar normal deyip geçebiliriz lakin 4 aydır televizyonu açma tuşuna basmak için yerinden kalan hiç bir allahın kulu televizyon üzerinde bulunan kanal değiştirme tuşuna basmadı. öyle arkada dönüp duruyor, yüzleşmee dırırım yüzleşmee tüllaaayy aşkım bebeeem nerdesin diye bağırıyor birileri, hiç kimse rahatsız olmuyor. hayır arkadaşım zaten kalkıyorsun televizyonu açmaya, değiştirsene kanalı. ben zaten açma tuşuna zar zor basmışım üşeniyorum bir tuşa daha basmaya tamam ama bu evde iki kişi daha var, onlara ne oluyor? belki de artık iki adet pil almalıyız, bilemiyorum.
(bkz: yüzleşme)
(bkz: yüzleşme)
(bkz: hurt)
hem eğlenceli hem depresif şarkı. bağıra bağıra söylemesi pek keyiflidir. en sevmeyene bile the doors sevdirebilen şarkıdır aynı zamanda.
#910273
bütün saflığımla nerobiancoya inanıp- aslında inanmayıp tamamen merakımı gidermek için- az önce aradım bu numarayı. telefonda çıkan acil arama yazısını görünce panikleyip aramayı kapatma tuşu çalışmayan telefonumun pilini çıkartmak suretiyle telefonu kapattım.
bütün saflığımla nerobiancoya inanıp- aslında inanmayıp tamamen merakımı gidermek için- az önce aradım bu numarayı. telefonda çıkan acil arama yazısını görünce panikleyip aramayı kapatma tuşu çalışmayan telefonumun pilini çıkartmak suretiyle telefonu kapattım.
sovyetlerinin çekilmesinden 1 yıl sonra ve iç savaşın çıkmasından 2 yıl önce ayrıldığım ülke. fakir, aç, kendi kaderine bile terk edilmeyen, hep birilerinin üstüne oynadığı, oradan oraya savrulup giden jomhuri- ye eslami- ye afghanestan.
enteresan olan şudur ki, bu ülkeye bir kere giden insan açıktaki kanalizasyona, on yıllardır halen devam eden ve ülkeyi kırıp geçen kolera salgınına, sokakların kan kokusuna rağmen hep bir gün tekrar gelmeyi, o dağları görmeyi hayal eder. bu hayalin sebebi peştunlar mıdır yoksa insanın içine sinen yaşamla ölüm arasında kalma duygusu mudur bilemiyorum ama ister bir gün kalsın kişi ister 6 sene, ruhunun bir parçasına siner o insanlar.
yaşamla ölüm arası dedim ya, bu ülkeyi görmeden bu cümlenin tam karşılığının anlaşılabilmesi mümkün değil. sadece top oynamak için kapının önüne çıkmak bile bir merasim, hele ki başka bir ülke vatandaşıysanız. çamur, lağım, hayvan kanı, hatta bazen insan kanı ve leşler içinde bir o tarafa bir bu tarafa koşturuyor çocuklar.
17 sene sonra, 2007 yılında çölün fısıldaması mı desem, büyükbabamın mezarını rüyamda görmem mi, yoksa bu kadar senedir görmediğim ama senede bir iki kez mutlaka konuştuğum sharbatın beni görmek istemesinden mi bir yaz günü aldık kabul biletimizi nadayla, içimizde neler değişti? sorusuyla çıktık yola. uçak indiğinde sanki hiç ayrılmamışım gibi hissettim. bulgar askerleri karşıladı bizi, sürekli değişse de hep yabancı ülke askeridir, afganlar sinmiştir bir köşeye. kabul-herat yolu yapılmış, amerikalılar yaptı diye anlattı sharbat, öyledir o zaman deyip geçiyorum. herata varır varmaz attık kendimizi dışarı içimizde bir heyecanla. işte o an anladım ki hiç bir şey değişmemiş. kadınların örtülerinin içinde çocuklar, yüzlerce dilenci, kanalizasyon hala oluklardan akıyor ve hala bizim oynadığımız yerde aynı bok içinde oynuyor çocuklar.
zamanın durduğu bir ülke burası. patlama sesleri çocukları güldürüyor sadece. biraz daha kıyıda köşede kalmış yerlerde hemen hemen bütün evlerde kurşun delikleri var. amerikan askerleri hemen hemen 100 metrede bir durduruyorlar arabaları. peştunların büyük çoğunluğu türkçe konuşabiliyor artık, bir de madeni afganiler çıkmış, bunlardır belki farklı olan, hepsi bu. ama yabancı olduğunuzu gözünüzden anlayıp peştunca konuşunca o kadar mutlu oluyorlar ki. benliklerine, kimliklerine sahip çıkmaya çalışıyorlar hala.
işte bir garip ülke afganistan. her gün haberlerde sonlara doğru 30 saniye kadar kaç kişinin öldüğüyle haber olan, hepimizin adını bildiği ama hep terörle iç içe tuttuğu, bilemiyorum neden, yine de güzel, yine de özlenen, hem bu dünyanın dışında hem de tam merkezinde duran, çaresizliğin umutla yoğurulduğu, bazılarımızın sadece isim şehir oyununda a ile başlayan ülke dendiğinde almanya yazmayayım ulan herkes yazmıştır onu deyip aklına getirdiği, bazılarımızın ise düşündüğünde yüzüne buruk bir gülümseme oturtan, o kadar bizim gibi bir o kadar da farklı, fısıltıların, ağlamaların, çocuk kahkahalarının ülkesidir.
enteresan olan şudur ki, bu ülkeye bir kere giden insan açıktaki kanalizasyona, on yıllardır halen devam eden ve ülkeyi kırıp geçen kolera salgınına, sokakların kan kokusuna rağmen hep bir gün tekrar gelmeyi, o dağları görmeyi hayal eder. bu hayalin sebebi peştunlar mıdır yoksa insanın içine sinen yaşamla ölüm arasında kalma duygusu mudur bilemiyorum ama ister bir gün kalsın kişi ister 6 sene, ruhunun bir parçasına siner o insanlar.
yaşamla ölüm arası dedim ya, bu ülkeyi görmeden bu cümlenin tam karşılığının anlaşılabilmesi mümkün değil. sadece top oynamak için kapının önüne çıkmak bile bir merasim, hele ki başka bir ülke vatandaşıysanız. çamur, lağım, hayvan kanı, hatta bazen insan kanı ve leşler içinde bir o tarafa bir bu tarafa koşturuyor çocuklar.
17 sene sonra, 2007 yılında çölün fısıldaması mı desem, büyükbabamın mezarını rüyamda görmem mi, yoksa bu kadar senedir görmediğim ama senede bir iki kez mutlaka konuştuğum sharbatın beni görmek istemesinden mi bir yaz günü aldık kabul biletimizi nadayla, içimizde neler değişti? sorusuyla çıktık yola. uçak indiğinde sanki hiç ayrılmamışım gibi hissettim. bulgar askerleri karşıladı bizi, sürekli değişse de hep yabancı ülke askeridir, afganlar sinmiştir bir köşeye. kabul-herat yolu yapılmış, amerikalılar yaptı diye anlattı sharbat, öyledir o zaman deyip geçiyorum. herata varır varmaz attık kendimizi dışarı içimizde bir heyecanla. işte o an anladım ki hiç bir şey değişmemiş. kadınların örtülerinin içinde çocuklar, yüzlerce dilenci, kanalizasyon hala oluklardan akıyor ve hala bizim oynadığımız yerde aynı bok içinde oynuyor çocuklar.
zamanın durduğu bir ülke burası. patlama sesleri çocukları güldürüyor sadece. biraz daha kıyıda köşede kalmış yerlerde hemen hemen bütün evlerde kurşun delikleri var. amerikan askerleri hemen hemen 100 metrede bir durduruyorlar arabaları. peştunların büyük çoğunluğu türkçe konuşabiliyor artık, bir de madeni afganiler çıkmış, bunlardır belki farklı olan, hepsi bu. ama yabancı olduğunuzu gözünüzden anlayıp peştunca konuşunca o kadar mutlu oluyorlar ki. benliklerine, kimliklerine sahip çıkmaya çalışıyorlar hala.
işte bir garip ülke afganistan. her gün haberlerde sonlara doğru 30 saniye kadar kaç kişinin öldüğüyle haber olan, hepimizin adını bildiği ama hep terörle iç içe tuttuğu, bilemiyorum neden, yine de güzel, yine de özlenen, hem bu dünyanın dışında hem de tam merkezinde duran, çaresizliğin umutla yoğurulduğu, bazılarımızın sadece isim şehir oyununda a ile başlayan ülke dendiğinde almanya yazmayayım ulan herkes yazmıştır onu deyip aklına getirdiği, bazılarımızın ise düşündüğünde yüzüne buruk bir gülümseme oturtan, o kadar bizim gibi bir o kadar da farklı, fısıltıların, ağlamaların, çocuk kahkahalarının ülkesidir.
hodgkin lenfoma tanısı konmuştur kendisine, bildiğim kadarıyla.
canım okulum cerrahpaşa tıp fakültesinde eylem çadırı kurulmuştur lakin hemen hemen hiç bir doktorun eyleme iştirak ettiği görülmemiştir. iş konuşmaya gelince ne güzel konuşuyoruz ama değil mi? icraate gelince yusuf yusuf...
(bkz: nasıl bilirdiniz)
gorillazın basçısıdır efendim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?