gerçek adı roman dobrowski olan, halen antalyaspor da futbol yaşantısını sürüdrmekte olan sağ kanat oyuncusu.
(bkz: kaan dobra)
bol şekerli bir tatlı türü.
kedi gibi reflekslere sahiptir. ancak dış görünüşü bakımından andırdığı kedi ancak garfield olabilmektedir.
levent bıçakcı nın federasyon başkanı olduğu dönemde tahkim kurulunu basmışlığı ve bu baskın sonrasında telegole çıkıp orada ders anlatır gibi röportaj vermişliği vardır. profesörlük takdim tezi konusu kira hukukudur; bu yüzden de kendisini "ben türkiye de kiranın babasıyım" diye takdim eder.
barcelona nın altyapısından yetişen, villarreal de yıldızı parlayan ve bu sene başında liverpool a transfer olan ispanyol kaleci. liverpool un bu sene premier league de chelsea den sonra ikinci en az gol yiyen takım olmasında ve oynadığı 33 maçın 20sinden gol yemeden ayrılmasında büyük pay sahibidir.
(bkz: jose antonio reina)
uefa kupasının basketboldaki karşılığıydı. fakat şu anda oynanmamaktadır. efes pilsen bu kupayı türkiye ye bir kez getirmeyi başarmıştır. bu kupa aynı zamanda, basketbolda takımlar düzeyinde türkiye ye gelen tek avrupa kupası niteliğini de taşımaktadır.
efes pilsen in türkiyeye getirdiği ve bu sayede canlı olarak ilk defa alley oop smaçlar, üc metre yukardan bloklar görmemizi sağlayan ve bütün bunlarla beraber efes pilsen in koraç kupasını kazanmasında da büyük payı olan, bir dönem fenerbahçede de oynamış kalp yetmezliği sebebiyle hayata genç yaşta veda etmiş olan rahmetli basketbolcu.
fenerbahçe nin 90lı yılların sonunda basketbolde varlık gösterdiği dönemdeki efsane pivotu. henry turner ve ibrahim kutluay la inanılmaz bir üçlü oluşturmuşlardı. adı geçen diğer iki kişi dışardan skor yükünü üstlenirken dallas, pota altının savaşçılığını yapmaktaydı. oynadığı dönemde ribaunt krallığını kimselere bırakmazdı. gücüyle ve lüle lüle saçlarıyla fenerbahçeli olup da türkiye basketbolunu takip eden hiçkimsenin unutamayacağı bir karakter olmuştur. fenerbahçe den sonra maccabi tel aviv e transfer olmuştur. en son 40 yaşına geldikten sonra kısa bir dönem karşıyaka formasını giymişliğini görmüşlüğümüz de vardır, ama o yaşta gücünü artık yitirdiğinden ordaki performansı "ah nerde o eski dallas" dedirtmştir. barda çıkan bir kavgada silahla bacağındna yaralanmışlığı da vardır; fakat bu yaralanmasına rağmen kısa sürede iyileşip yeniden basketbola dönmeyi başarabilmiştir.
kovboy şehrinin ismini verdiği bir kovboy dizisi. bu kovboy dizisi, zamanında izlenecek başka bir şeyin olmamasının da etkisiyle türk insanını kendisine müptela kılmıştır. öyle ki ramazanlarda teravih namazı bitiş süresini dallasın başlangıç saatine göre ayarlayan; dolayısıyla takriben 40 dakika sürmesi gereken 33 rekatlık bir namazı 20 dakikada tamamlayıp cemaatinin dallas tan mahrum kalmamasını sağlayan dallasçı imamların türediği ve bu imamların camilerinin tıka basa doldurulduğu gibi rivayetler o günlerden bugünlere taşınmıştır. yani dallas tutkusu, dini inançları bile etkileyebilecek hatta ikinci plana atabilecek kadar kitlesel güç kazanabilmiştir. o kovboy dizisini çeken kişi acaba kendisinden gerek coğrafi gerekse kültürel olarak fersah fersah uzak bir diyarda böylesi bir kitlesel etki oluşturabileceğini düşünebilmiş midir benim merak ettiğim odur.
farzedelim ki bu kampanya başlatıldı ve başlıklar teker teker konulmaya başlandı. peki başlıkların içeriği nasıl doldurulacaktır böyle bir durumda? 987654321 sayısına mesela 987654320 dan 1 fazla 987654322 den 1 eksik olan sayı gibi içerikler mi girilecektir? ... kampanyası diye bir şey ortaya atayım da bu bahaneyle başlık açmış olayım boş boş kampanya gelsin ortaya demek çok mu gereklidir? bilgisözlük bilgiçleri havadan kampanya üfürmek ihtiyacını bu kadar mı hissetmektedir? bu kadar mı başlık hususunda bır tıkanıklık hissetmekteyizdir camia olarak? hiç başlık bulamıyorsanız alın bu entry deki soruları başlığa çevirin onları koyun sol frame e yahu...
son albümüne çektiği kliplerle artık dişilik hususunda tartışmaya mahal vermeyecek konumda bulunduğunu cümle aleme göstermiş kişidir. bu albüme kadar yalnızca kalça sallamaktan ibaret bir kişiyken, dolayısıyla bir kadını kalçadan ibaret değerlendirenlerden ibaret bir beğeni kitlesine sahipken -ki bu kitleyi milyonlarca kişi oluşturur o ayrı mesele- artık bütünsel bakıldığında da kusursuz bir hatun kişi konumuna gelmiş durumdadır. sesinin de fena olmaması dolayısıyla bir müzik kanalı radyo vazifesi görmektekteyken bir shakira klibi çıktığında işi gücü bırakıp ekran karşısında 3-4 dakikalık bir şölene kitlenmek kaçınılmaz bir sonuç halini almaktadır.
(bkz: kıyamet alametleri)
renk uyumunun ve içerdiği biçimin beni tatmin ettiği tek theme.
mevzuatta ismen yer almasına rağmen uygulamaya geçişi ertelenmiş ve mevcut kadro yapısıyla da nasıl faal hale geleceği halen merak konusu olan mahkemelerdir. esasen bir hükme varılmadan evvel olabildiğince denetimden geçmesi adaletin sağlanması açısından elzemdir; ancak şu anki adli yapı ve bu yapının işleyişi gözönüne alındığında bu mahkemeler uzun süre zaten yavaş işleyen adliye mekanizmasının hüküm verme sürecini 1-2 yıl daha uzatmaktan başka bir şeye yarayamayacakmış gibi görünmektedir.
zamanında eurovision yarışmasına türkiye nin katılma sürecini başlatan, fakat sonuncu olup dönmesi yüzünden pek benimsenemeyen; günümğzde ise gece yolcuları tarafındna coverlanıp tekrar müzik piyasasına giren ve bu coverı dinleyince "ya hiç fena parça değilmiş aslında" dedirten, gece yolcularının kendi tarzına çok hoş biçimde uyarladıkları parça.
gerçekleşmesi lawyerların atılmasına bağlı olmayan, gücü yeten varsa lawyer falan dinlemeden sonua ulaşabileceği kampanyadır. yalnız şu unutulmamalıdır ki anarşi, hukuksuzluk değildir; anarşist bir düzende dahi kişiler birbirlerine karşı haksahibi olacak e bu hakların paylaşılamaması halinde başvurulacak kişiler yine hukukçular olacaktır. anarşi, yalnızca kamusal bir erkin kişiler üzerinde artık etki sahibi olmaması anlamına gelir. yani kısaca anarşi olsun diye bu ukdeyi veren kişi her kimse atacağı kişinin lawyer değil jedi olması gerektiğini bilmesi gerekir. ha yönetime anarşistler hakim olduğunda bir lawyer olarak ben zaten buradaki varlığımı devam ettirmez; çeker giderim o ayrı mesele...
yazdığı hikaye kendisi tarafından kurgulanıp kaleme alınmış olsa da şu an itibariyle bu hikaye üzerindeki fikri haklarını yazı başkasının adına yayınlanmış olması nedeniyle kaybetmiş durumdadır ve aksini ispatlayacak delil de sanırım elinde bulunmamaktadır. dolayısıyla bu hikayeye ilişkin tartışma mahkeme önüne taşındığında şekli gerçeklik faten in aleyhine tecelli edecek ve mahkeme bu hikayenin faten in olmadığına hükmedecektir. ancak hiçbir zaman için mahkemenin tesis ettiği şey adalet değildir. mahkeme yalnızca şekli gerçeğe göre inandığına hükmedebilir; kendi inancına göre değil. ha bizler burada ne yargıcız, ne de konuya ilişkin bir hüküm vermemiz gerekmektedir. ortada güzel bir hikaye vardır; bu paylaşılmıştır; insanlar bundan etkilenmişlerdir, fakat hepsi budur, bu olmalıdır. zaten burası da itiraf.com değil bilgisozluk.com dur. tartışılacaksa bu entry nin sözlük konseptine özellikle bir başlık altına yazılacak ilk entry olup olamayacağı bakımından değerlendirme yapılması ve faten in de bu bağlamda sözlük konseptine uygun bir yazar olup olmadığına bakılması gerekir. faten in şahsında söyleyebileceğim şey, insanları yazılarıyla özdeşleştirmemektir; yazarlık başka şey, karakter başka şeydir. kişi kurg hatası yapmadığı sürece kendisini olmadığı biçimde gösterebilecek; aslında kabul etmediği değerlerin savunucusu olabilecektir; bunu akıldan çıkarmamak gerekir. aksi halde her yazarın hikayesindeki "ben" o yazarın kendisi olmak zorunda olur ve bütün o yazdıklarını yaşamak zorunda olur; bu da her yazının otobiyografi olması gerektiği gibi abuk bir sonuca çıkar.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?