bu aksam itibariyla ibb baskani kadir topbasin katilimiyla acilan tasarim camiasini bir haftaligini bir arada tutmaya calisan guzel eserleri barindiran eski galata koprusu uzerinde sergi.
ilk konuklari namuslu(!) erol kose ve karisi ajlan hanimla program boyuna reklam yaparak gülsene bok atmaya calismislardir. tabi katilimci halk da cok basarilidir. turkiyeyi geri goturmeye and icenler icin eglencelidir. yazik...
ilk entrysini kendimin girmek istedigi ama ancak islerimden dolayı pc basinda bulunamayip giremedigim tvdeki kirlilige benim boyutumdan biraz komik bir kirlilik katmis yeni program. sabah sabah seda sayana alternatif olarak dusunulmustur efendim.
benim istegim uzerine jeff buckley’den forget her’u calan goetica var... tesekkurler.
80 darbesi doneminde 75-80 arasindaki sayilari tamamen imha edilerek yeniden ilk sayisinda dokuz yilin birikimi basligiyla 89 yilinda yayimlanmaya baslanan omer lacinerin onderliginde bulunan ve bilincli bir sol yaratmak icin yola cikan sosyalist kultur dergisi.
(bkz: the power of orange knickers)
tori amos’ın the beekeeper albumunde kendisi kadar buyuk ustad damien rice ile duet yaptigi sarki.
the power of orange knickers
the power of orange knickers
the power of orange knickers
under my petty coat.
the power of listening to what,
you don’t want me to know.
can somebody tell me now who is this terrorist
those girls that smile kindly then rip your life to pieces.
can somebody tell me now am i alone with this-
this little pill in my hand and with this secret kiss
am i alone in this...
a matter of complication
when you become a twist
for their latest drink
as they’re transitioning
can somebody tell me now who is this terrorist
this little pill in my hand that keeps the pain living
can somebody tell me now a way out of this-
that sacred pipe of red stone could blow me out of this kiss
am i alone in this...
the power of orange knickers
under my petty coat.
the power of listening to what,
you don’t want me to know.
shame shame time to leave me now
shame shame you’ve had your fun
shame shame for letting me think that i would be the one
can somebody tell me now who is this terrorist
this little pill in my hand or this secret kiss, kiss
am i alone in this kiss, kiss
am i alone in this kiss, kiss..
the power of orange knickers
the power of orange knickers
the power of orange knickers
under my petty coat.
the power of listening to what,
you don’t want me to know.
can somebody tell me now who is this terrorist
those girls that smile kindly then rip your life to pieces.
can somebody tell me now am i alone with this-
this little pill in my hand and with this secret kiss
am i alone in this...
a matter of complication
when you become a twist
for their latest drink
as they’re transitioning
can somebody tell me now who is this terrorist
this little pill in my hand that keeps the pain living
can somebody tell me now a way out of this-
that sacred pipe of red stone could blow me out of this kiss
am i alone in this...
the power of orange knickers
under my petty coat.
the power of listening to what,
you don’t want me to know.
shame shame time to leave me now
shame shame you’ve had your fun
shame shame for letting me think that i would be the one
can somebody tell me now who is this terrorist
this little pill in my hand or this secret kiss, kiss
am i alone in this kiss, kiss
am i alone in this kiss, kiss..
sacma bir durumdur. eski sozcugu zaten her seyi acikca ortaya koyar. eger bu duruma dusulmeyecektiyse dusulmeseydi. eski gomlek tozbezi olur; eski ayakkabi atilir. sevgili sarap degildir ki eskidikce guzellessin. bu yuzden sevgili ex olduysa bitmistir demektir. hayiflanmanin ya da geri donmenin hicbir manasi yoktur.
yaptiklari ile insanlari kendisinden tiksindirmesine ragmen fevkaladenin fevkinde soyleyerek beni benden alan bulent ersoy yorumu harika olan sarki.
edebiyat elestirisi konusunda turkiye’nin en onde gelen ismi olan berna moran’in ogrencisi olan, robert kolej karsilastirmali edebiyat bolumunu bitirdikten sonra ayni bolumde harvardda doktorasini yaparak geri donmustur. uzun yillar bogazici universitesinde ogretim gorevlisi olarak calistiktan sonra simdi bilgi universitesinde bulunan guzeller guzeli hocam. akademik arastirmalar bağlaminda hayatini don kisot’a adamis oldugunu soylemek mumkundur. "don kisot’tan bugune roman" diye bir kitap yazmis, bir sureligine acik radyoda "yel mi degirmen mi" diye bir program yapmis ve bilgi universitesinde "don kişot ve roman poetikasi" adinda bir ders verir. ayrica don kişot’un yky’den cikmis türkce baskisinin onsozunu de kendisi yazmistir. hayraniz, kendisinin yuzde biri olabilmek onur verir.
(bkz: jale parla)
olu ozanlar dernegi filminin ana teması olan, latincesi carpe diem’den dilimize güzel bir tercüme ile gecmiş soz obegi.
enfes bir jeff buckley sarkisi;
time takes care of the wound, so i can believe.
you had so much to give, you thought i couldnt see.
gifts for boot heels to crush, promises deceived
i had to send it away to bring us back again.
our eyes and bodies brighten silent waters, deep.
your precious daughter in the other room, asleep.
a kiss "goodnight" from every stranger that i meet.
i had to send it away to bring us back again.
morning theft. unpretender left, ungraceful.
true self is what brought you here, to me.
a place where we can accept this love.
friendship battered down by useless history,
unexamined failure.
what am i still to you?
some thief who stole from you?
or some fool drama queen whose chances were few?
that brings us to who we need,
a place where we can save
a heart that beats as both siphon and reservoir.
youre a woman, im a calf.
youre a window, im a knife.
we come together making chance into starlight.
meet me tomorrow night, or any day you want.
i have no right to wonder just how, or when.
you know the meaning fits. theres no relief in this.
i miss my beautiful friend.
i have to send it away to bring her back again.
time takes care of the wound, so i can believe.
you had so much to give, you thought i couldnt see.
gifts for boot heels to crush, promises deceived
i had to send it away to bring us back again.
our eyes and bodies brighten silent waters, deep.
your precious daughter in the other room, asleep.
a kiss "goodnight" from every stranger that i meet.
i had to send it away to bring us back again.
morning theft. unpretender left, ungraceful.
true self is what brought you here, to me.
a place where we can accept this love.
friendship battered down by useless history,
unexamined failure.
what am i still to you?
some thief who stole from you?
or some fool drama queen whose chances were few?
that brings us to who we need,
a place where we can save
a heart that beats as both siphon and reservoir.
youre a woman, im a calf.
youre a window, im a knife.
we come together making chance into starlight.
meet me tomorrow night, or any day you want.
i have no right to wonder just how, or when.
you know the meaning fits. theres no relief in this.
i miss my beautiful friend.
i have to send it away to bring her back again.
klasik çağda aşk anlayışı, platonun şölen kitabındaki bir karakter olan aristofanesin ağzıdan şöyle ifade edilir;
"aşk, insanların yeniden tek vücut olma arzusudur."
bu sözü açmak gerekirse, klasik çağdaki inanca göre, insanlar, bu dünyaya geldiklerinde tek vücut oldukları insanlardan ayrılırlar. bu hayattaki tek gayeleri ise ayrıldıkları eşlerine kavuşma çabasıdır. bu demek oluyor ki, insan aşık olacağı ya da beraber olacağı kişiyi kendisi seçmiyor, zaten var olmuş bir aşkı, bir eşi yeniden aramaya koyuluyor.
bununla birlikte, klasik çağ filozofların ve onların entelektüel açıdan yaşamlarının yaygın olduğu bir dönem olduğundan köle ve kadınlar aşağılık ve değersiz varlıklar, erkekler ise asıl önemli yaratıklar olarak görülmekteydi. bu yüzden latincede "amour platonicus" denilen platonik aşkın etimolojik olarak incelenmesi bağlamında ortaya çıkan şey asıl aşkın entelektüel boyutta yaşanan ve klasik çağ bağlamında eşcinsel olan olmasıdır.
yine şölen kitabı üzerinden örnek verecek olursak, sokratesin öğrencilerinden biri olan alcibiades, sokratese aşık olduğunu, onun yüzünün güzelliğine vurulduğunu söyler; halbuki, sokrates, her zaman çirkinliği ile tanınan bir filozoftur. burdan da anlaşıldığı üzere, aşkın temel kaynağı cinsellik ya da maddi güzellik değil, bilginin yol açtığı entelektüel boyuttur. ayrıca, kadınlar sadece insanlığın neslinin devamlılığı için kullanılan nesneler olarak görülmekte, hiçbir değere sahip olmamaktaydı.
ortaçağ dönemine geldiğimizde, gezgin şairlerin ortaya çıkardığı bir gelenek sonucunda (troubadour geleneği) aşk anlayışı tamamen değişmiştir. feodalizmle yönetilen avrupada ortaya çıkan bu aşk anlayışı kadının değer kazanmasını sağlamıştır.bu gelenekte, savaşa giden aristokrat lordların eşlerine (lady) aşık olan gezgin şairler onlara olan imkansız aşklarını yazdıkları ve aynı anda besteleyerek söyledikleri şiirlerle ifade ederler. bu şairlerin maddi durumlarının kötü olması ve hayatlarını bu şekilde şiir okuyarak geçirmesi sebebiyle lady ile aralarında hiçbir şey olamayacağından, ladynin ilahileştirilmesi ve ulaşılmaz olması söz konusudur.
bu geleneğe divan edebiyatı ve tasavvufun büyük etkisi vardır. endülüs emevileri dolayısıyla ispanyada araplardan etkilenen avrupalılar, bu yeni aşk anlayışında tasavvufa benzer kalıpları kullanmışlardır.bu geleneğin sonucu olarak aşk, yine manevi bir boyutta da olsa farklı bir durum kazanarak, kadının da toplum içindeki statüsünün gelişimine katkı sağlamıştır.
"aşk, insanların yeniden tek vücut olma arzusudur."
bu sözü açmak gerekirse, klasik çağdaki inanca göre, insanlar, bu dünyaya geldiklerinde tek vücut oldukları insanlardan ayrılırlar. bu hayattaki tek gayeleri ise ayrıldıkları eşlerine kavuşma çabasıdır. bu demek oluyor ki, insan aşık olacağı ya da beraber olacağı kişiyi kendisi seçmiyor, zaten var olmuş bir aşkı, bir eşi yeniden aramaya koyuluyor.
bununla birlikte, klasik çağ filozofların ve onların entelektüel açıdan yaşamlarının yaygın olduğu bir dönem olduğundan köle ve kadınlar aşağılık ve değersiz varlıklar, erkekler ise asıl önemli yaratıklar olarak görülmekteydi. bu yüzden latincede "amour platonicus" denilen platonik aşkın etimolojik olarak incelenmesi bağlamında ortaya çıkan şey asıl aşkın entelektüel boyutta yaşanan ve klasik çağ bağlamında eşcinsel olan olmasıdır.
yine şölen kitabı üzerinden örnek verecek olursak, sokratesin öğrencilerinden biri olan alcibiades, sokratese aşık olduğunu, onun yüzünün güzelliğine vurulduğunu söyler; halbuki, sokrates, her zaman çirkinliği ile tanınan bir filozoftur. burdan da anlaşıldığı üzere, aşkın temel kaynağı cinsellik ya da maddi güzellik değil, bilginin yol açtığı entelektüel boyuttur. ayrıca, kadınlar sadece insanlığın neslinin devamlılığı için kullanılan nesneler olarak görülmekte, hiçbir değere sahip olmamaktaydı.
ortaçağ dönemine geldiğimizde, gezgin şairlerin ortaya çıkardığı bir gelenek sonucunda (troubadour geleneği) aşk anlayışı tamamen değişmiştir. feodalizmle yönetilen avrupada ortaya çıkan bu aşk anlayışı kadının değer kazanmasını sağlamıştır.bu gelenekte, savaşa giden aristokrat lordların eşlerine (lady) aşık olan gezgin şairler onlara olan imkansız aşklarını yazdıkları ve aynı anda besteleyerek söyledikleri şiirlerle ifade ederler. bu şairlerin maddi durumlarının kötü olması ve hayatlarını bu şekilde şiir okuyarak geçirmesi sebebiyle lady ile aralarında hiçbir şey olamayacağından, ladynin ilahileştirilmesi ve ulaşılmaz olması söz konusudur.
bu geleneğe divan edebiyatı ve tasavvufun büyük etkisi vardır. endülüs emevileri dolayısıyla ispanyada araplardan etkilenen avrupalılar, bu yeni aşk anlayışında tasavvufa benzer kalıpları kullanmışlardır.bu geleneğin sonucu olarak aşk, yine manevi bir boyutta da olsa farklı bir durum kazanarak, kadının da toplum içindeki statüsünün gelişimine katkı sağlamıştır.
1 eylül 2007 itibariyla evli olarak hayatina devam eden hatun.
penguenden ayrilan bes saglam yazar/karikaturist orada islerinin artik memuriyete donustugunu soyleyerek kendi alanlarina yeni bir soluk getirecegini soyledikleri dergi. merakla bekliyoruz.
discmanden kısık sesle dinlerken yagmur altinda yurutebilecek sarkilara sahip olan grup. enfestirler; basarilari takdire sayandir.
tuyleri diken diken eden muthis bir sezen aksu yorumu. sebnem ferahı da kutlamak gerek; o da hakkini vermis sarkinin.
feministtir. kitaplarinda kadin ozgurlugunden bahseder. bunun kitaplarina yansimasi daha cok cinsellik uzerinden gerceklesir. tamam, kabul. cinsellik de kadinin ozgurlugu icin onemli bir adimdir; ancak ozgurluk sadece cinsel ozgurlukten ibaret degildir. kadinin ozgurlesme surecinde bircok farklı degisken de mevcuttur. tum bunlarla birlikte, yasadigi yerin bir ataerkil toplum oldugunun farkindadir ve ona gore davranir. sonuc olarak; kitaplarinin okunmasi gerektigine inanirim.
(bkz: kadinin adi yok)
(bkz: aslinda ask da yok)
(bkz: kahramanlar hep erkek)
(bkz: degisen bir sey yok)
(bkz: aslinda ozgursun)
(bkz: aynada ask vardi)
(bkz: ask gidiyorum demez)
(bkz: paramparca)
(bkz: kadinin adi yok)
(bkz: aslinda ask da yok)
(bkz: kahramanlar hep erkek)
(bkz: degisen bir sey yok)
(bkz: aslinda ozgursun)
(bkz: aynada ask vardi)
(bkz: ask gidiyorum demez)
(bkz: paramparca)
kitaplari edebi acidan pek de degerli olmasa da ikinci ucuncu okumada guzel aforizmalar cikarilabilecegi anlasilan, ozel hayati ile gundemde olmanin ne kadar yanlis oldugunu biraz gec de olsa anlamis olan, sinema kokenli edebiyatci. panellerde kendini ovmekten vazgecemis oldugundan beri aa bu adam da baya zekiymis dedirten, ilginc seylerden bahsedip ilginc baglantilar kuran zat.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?