gripin grubunun 2010 ’da çıkardığı 3.albümünün 5. şarkısı. gripin’i takip edenler bilir, ilk albümdeki 3,ikinci albümdeki 4 serisi devam ediyor. albüm ilk dinlenildiğinde dikkati çeken şarkılardan biri, güzel.
yanlızlıktan unutuldu benim adım,
siz üzülmeyin ben alışığım,
kedim bile uğramazken evime,
çift kişilik yatak benim neyim
dört işlemden ibaret
parmak hesabıyla bütün hayatım
eksikdikçe saatler ömrümden artıyor
gelecek telaşım
anlattıkça bölmüşüm umutlarımı
duvarlara çarpa çarpa
uyandım saat 3, 4, 5
bana hiç farketmez
ne zaman çağırsa kalbim
derlerki bir arkadaşa bakıpta çıkacaktık
kalan umutlarımdan birini seçip
hepsini hepsini hep kaybettim
şimdi kendimden geri
ne kaldı ne kaldı
kimseler duymadı sadece duvarlar ağladı
düşündükçe bir sonraki adımı
bu yüzden unuttum ben yaşamayı
peşin peşin söyledim lafımı
acımadan kannattılar yaralarımı...
gripin grubunun 2010 da çıkardığı 3. albümlerinin ilk çıkış (klibi çekilmesi vasıtasıyla) şarkısı. güzel sözlere ve güzel akışa sahip şarkı. birol namoğlunun vokaldeki performansı gene şarkıyı özel kılıyor. aynı albümdeki(bkz: yolcu yolunda gerek ) adlı cover parçanın yorumu da bir o kadar güzel olmuş.
zaten ıslağım boğazın ortasında
yaşlarım gizleniyor damlalarında
durma, yağmur durma
cilalanıyor ruhum istanbul sağnağında
damlalar karışmış elmacıklarıma
durma, yağmur durma...
okunmuyor adı artık yıldızlarda
ayrılık yazıyor arkası yarınlarda
sorma bana, sen de onu sorma
sorma, sorma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim efkarımla kana kana
durma, durma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim yalanlara kana kana
durma, canım cayır cayır yanıyor
söndür yalvarırım durma nolur durma
durma, yağmur durma
sorma, sen de onu sorma
zaten ıslağım boğazın ortasında
yaşlarım gizleniyor damlalarında
durma, yağmur durma
cilalanıyor ruhum istanbul sağnağında
damlalar karışmış elmacıklarıma
durma, yağmur durma...
okunmuyor adı artık yıldızlarda
ayrılık yazıyor arkası yarınlarda
sorma bana, sen de onu sorma
sorma, sorma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim efkarımla kana kana
durma, durma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim yalanlara kana kana
durma, canım cayır cayır yanıyor
söndür yalvarırım durma nolur durma
durma, yağmur durma
sorma, sen de onu sorma
sorma, sorma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim efkarımla kana kana
durma, durma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim yalanlara kana kana
durma, canım cayır cayır yanıyor
söndür yalvarırım durma nolur durma
durma, yağmur durma
sorma, sen de onu sorma...
zaten ıslağım boğazın ortasında
yaşlarım gizleniyor damlalarında
durma, yağmur durma
cilalanıyor ruhum istanbul sağnağında
damlalar karışmış elmacıklarıma
durma, yağmur durma...
okunmuyor adı artık yıldızlarda
ayrılık yazıyor arkası yarınlarda
sorma bana, sen de onu sorma
sorma, sorma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim efkarımla kana kana
durma, durma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim yalanlara kana kana
durma, canım cayır cayır yanıyor
söndür yalvarırım durma nolur durma
durma, yağmur durma
sorma, sen de onu sorma
zaten ıslağım boğazın ortasında
yaşlarım gizleniyor damlalarında
durma, yağmur durma
cilalanıyor ruhum istanbul sağnağında
damlalar karışmış elmacıklarıma
durma, yağmur durma...
okunmuyor adı artık yıldızlarda
ayrılık yazıyor arkası yarınlarda
sorma bana, sen de onu sorma
sorma, sorma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim efkarımla kana kana
durma, durma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim yalanlara kana kana
durma, canım cayır cayır yanıyor
söndür yalvarırım durma nolur durma
durma, yağmur durma
sorma, sen de onu sorma
sorma, sorma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim efkarımla kana kana
durma, durma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim yalanlara kana kana
durma, canım cayır cayır yanıyor
söndür yalvarırım durma nolur durma
durma, yağmur durma
sorma, sen de onu sorma...
1966 yılında fahrettin altay paşa, altay kulübünü ziyaretinde altay soyadını nasıl aldığını şöyle anlattı:
“ulu önder gazi mustafa kemal paşa ile mütareke yıllarında izmir’i ziyaretimizde altay bir ingiliz donanma karması ile alsancak’ta oynuyordu. maçı beraber izledik. altay çok güzel bir oyundan sonra ingiliz’leri yenince ulu önder çok duygulandı, gururlandı ve altay için takdirlerini belirtti. aradan epey zaman geçti. gazi mustafa kemal paşa, iran ile bir sınır anlaşmazlığını halletmek üzere beni görevlendirdi ve tebriz’e gittim. tebriz’de bulunduğum sırada; mecliste soyadı kanunu müzakere edilmiş ve ittifakla gazi mustafa kemal paşa’ya atatürk soyadı verilmişti. bütün yurt kendisini yeni soyadından dolayı tebrik ediyordu. ben de hemen bir telgraf çekmiş ve kendilerini kutlamıştım. atatürk’ten ertesi gün gelen cevab-ı telgraf şöyle idi:
sayın fahrettin altay paşa, ben de seni tebrik eder altay gibi şanlı şerefli günler dilerim.
telgrafı aldığım zaman gözlerim dolu idi. atatürk çok mutehassıs olduğu ve beraberce izlediğimiz altay maçının hatırasına izafeten bana altay soyadını layık görmüştü.”
“ulu önder gazi mustafa kemal paşa ile mütareke yıllarında izmir’i ziyaretimizde altay bir ingiliz donanma karması ile alsancak’ta oynuyordu. maçı beraber izledik. altay çok güzel bir oyundan sonra ingiliz’leri yenince ulu önder çok duygulandı, gururlandı ve altay için takdirlerini belirtti. aradan epey zaman geçti. gazi mustafa kemal paşa, iran ile bir sınır anlaşmazlığını halletmek üzere beni görevlendirdi ve tebriz’e gittim. tebriz’de bulunduğum sırada; mecliste soyadı kanunu müzakere edilmiş ve ittifakla gazi mustafa kemal paşa’ya atatürk soyadı verilmişti. bütün yurt kendisini yeni soyadından dolayı tebrik ediyordu. ben de hemen bir telgraf çekmiş ve kendilerini kutlamıştım. atatürk’ten ertesi gün gelen cevab-ı telgraf şöyle idi:
sayın fahrettin altay paşa, ben de seni tebrik eder altay gibi şanlı şerefli günler dilerim.
telgrafı aldığım zaman gözlerim dolu idi. atatürk çok mutehassıs olduğu ve beraberce izlediğimiz altay maçının hatırasına izafeten bana altay soyadını layık görmüştü.”
the cranberries’in bir güzel şarkısı. vokalist dolores o’riordan tarafından yazılmış olup bir güzelde söylenmiştir. insanı birşeyler düşündürmeye zorluyor, duygusal göçler,dev hörgüçler.
ilgili olarak atatürk’ün 1934’te gönderdiği buram buram insanlık, insan sevgisi barış kokan mesajı;
"bu memlekette kanlarını döken kahramanlar;
burada bir dost ülkenin topraklarındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. siz mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar: göz yaşlarınızı dindiriniz.
evlatlarınız bizim bağrımızdadır. huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. onlar, bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır."
"bu memlekette kanlarını döken kahramanlar;
burada bir dost ülkenin topraklarındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. siz mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar: göz yaşlarınızı dindiriniz.
evlatlarınız bizim bağrımızdadır. huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. onlar, bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır."
ord.prof.dr. sadi ırmak; yeni kurulan cumhuriyetin milli eğitiminin ilk kıvılcımı, bilim insanı. kendi ağzından şöyle de bir anekdotu var;
1923 te benim istanbul üniversitesinde talebe bulunduğum sırada bir ilan görüyoruz avrupaya talebe gönderilecektir allah! allah! daha lozan yapılmış ama tasdik edilmemiş, memleket her köşesinden bucağından kaynıyor..harabe içinde, yunan tahrip etmiş...birinci dünya savaşının tahribarı devam ediyor...tam bu sırada lüks gibi gelmesi düşünülen bir şey avrupaya talebe göndermek..
gidelim bari, kaderimizi deneyelim..işte necip fazıl, burhan ümitlerle beraber yüz elli kişi arasından on bir kişi seçildik. nereye gideceğimizi bize sordukları zaman hükümet nereye isterse cevabını verdik. bilhassa atatürk bir şey ister mi? benim adım kenarına berlin üniversitesine gitsin diye yazmış. artıkbaşka bir şey hatıra gelir mi? yola çıkacağım. o zaman uçak filan yok...trene binmek üzere sirkeci garına gittim. ama bir heyecan gitsem mi kalsam mı? iyi mi yapıyorum,kötü mü? kafamda bir sürü soru işareti. bu arada bir müvezzi beni mahmud sadi, mahmud sadi diye çağırıyor. bana bir telgraf uzattı. telgraf atatürktendi. sanki o an neler düşündüğümü sezebilmiş ve bana şunları yazmıştı:
sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum. alevler olarak geri dönmelisiniz.
şimdi gel de gitme, git de haylazlık et
1923 te benim istanbul üniversitesinde talebe bulunduğum sırada bir ilan görüyoruz avrupaya talebe gönderilecektir allah! allah! daha lozan yapılmış ama tasdik edilmemiş, memleket her köşesinden bucağından kaynıyor..harabe içinde, yunan tahrip etmiş...birinci dünya savaşının tahribarı devam ediyor...tam bu sırada lüks gibi gelmesi düşünülen bir şey avrupaya talebe göndermek..
gidelim bari, kaderimizi deneyelim..işte necip fazıl, burhan ümitlerle beraber yüz elli kişi arasından on bir kişi seçildik. nereye gideceğimizi bize sordukları zaman hükümet nereye isterse cevabını verdik. bilhassa atatürk bir şey ister mi? benim adım kenarına berlin üniversitesine gitsin diye yazmış. artıkbaşka bir şey hatıra gelir mi? yola çıkacağım. o zaman uçak filan yok...trene binmek üzere sirkeci garına gittim. ama bir heyecan gitsem mi kalsam mı? iyi mi yapıyorum,kötü mü? kafamda bir sürü soru işareti. bu arada bir müvezzi beni mahmud sadi, mahmud sadi diye çağırıyor. bana bir telgraf uzattı. telgraf atatürktendi. sanki o an neler düşündüğümü sezebilmiş ve bana şunları yazmıştı:
sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum. alevler olarak geri dönmelisiniz.
şimdi gel de gitme, git de haylazlık et
sırf kazanmak için 2 ytl den kuponlar yapıp, 3.2 ,2.2, 1.9 gibi ezik oranlarda oynamama rağmen son dakika golleri, olağanüstü mağlubiyetler,yan yatıp çamura batmalar nedeniyle hesabımdaki parayı bir güzel tükettiğim,dudağımın kenarında para kazanma gözü dönmüşlüğünün salyalarını, dilimde bir umuttur serzenişlerini bırakan hırs bileme, büyük ihtimalle de paranı kaybet(tir)me sitesi.
coğrafi şekli ölçekli türkiyenin küçültülmüşüne benzeyen, latin ülkeler kavramına katkılı, ispanyaya yakın kültürel değerleri olan ülke.
yaşamın karşıma çıkardığı değişiklikten dolayı bir süre görüşemeyeceğiz kanka, bir sıkıntın olursa de bana emi, kendine iyi bak, hoşçakal, arrivederci.
(bkz: akşam ebesi)
bir askerimizin şehit olduğu üç askerimizin de yaralandığı kahpe tuzak. henüz 20-22 yıllık tazecik bir yaşamın, bir ailenin, birçok dostunun, bizlerin yüreğini yakan olay. daha ne yaşadın ki diye dişlerini sıkmak, hayatta verebileceği en büyük şey olan hayatını başkaları için feda eden bu gence saygı duruşunda bulunmak tüm yapabileceğimiz. yaralı askerler halen hakkari asker hastanesinde tedavi görmektedirler. böylesine subjektif böylesine riyakar barış çığırtkanlığı niye, operasyonlar bitsin deniliyor operasyonlar şehir içinde mi yapılıyor, dağda ne işin var senin elinde kaleşnikov, tuzakladığın mayınların ne işi var, hangi barış bu. hangi ülkenin hangi yasasında, hangi uluslarası çatışma hukukunda bizimkinde olduğu gibi böylesine ucube boşluklar vardır diye isyan ettiren olay. 5-6 sene sonra askere gidecek yaşa gelecek kardeşimin adını taşıyordu, bizden uzakken duyarsızlaştığımız bu ateş önce düştüğü yeri yakıyor, bu ateş bizi yakmasın aman değmesin diyoruz, birileri yanıyor yakınımızda belki duyarlıysak ucundan biraz da bizi yakıyor. onur apaydın, kardeşim toprağın bol olsun.
- aspirin bir kutu aspirin alacaktım, başım çok ağırıyor da.
+ buyrun..
- bir de kas gevşetici alsam boynum tutuldu (güzel aşağılara iniyoruz)
+ tabi işte
- şu şeylerden var mı sensodynin tüplü diş macunu
+ var efendim
- one a day vitamini alacaktım onu unutuyordum az daha, hehehe (sıkıntıyı ele veren gülümseme)
+ tamamdır
- ne kadar borcum
+ 62,5 tl efendim
- bir de ee şey (mahcup kısık sesle)
+ prezervatifti di mi
- şişş evet evet, şu yandaki kadın bakmadan koysana siyah torbaya ama (utandın ama başardın)
(bkz: bir kutu prezervatife 75 tl vermek )
+ buyrun..
- bir de kas gevşetici alsam boynum tutuldu (güzel aşağılara iniyoruz)
+ tabi işte
- şu şeylerden var mı sensodynin tüplü diş macunu
+ var efendim
- one a day vitamini alacaktım onu unutuyordum az daha, hehehe (sıkıntıyı ele veren gülümseme)
+ tamamdır
- ne kadar borcum
+ 62,5 tl efendim
- bir de ee şey (mahcup kısık sesle)
+ prezervatifti di mi
- şişş evet evet, şu yandaki kadın bakmadan koysana siyah torbaya ama (utandın ama başardın)
(bkz: bir kutu prezervatife 75 tl vermek )
bilmediği şarkının nakaratına eşlik edebilen bünyeler için güzel bir fırsat sunan, sımsıcak grup gündoğarken şarkısı.
....if wed go again, all the way from start
i would try to change the things that killed our love.
your pride has built a wall so strong that i cant get through.
is there really no chance to start once again im loving you..
try baby try to trust in my love again.
i will be there i will be there.
love our love just shouldnt be thrown away
i will be there i will be there...
(bkz: still loving you)
(bkz: scorpions)
lanın ortamı bozabilirim endişesiyle sempatik kılıfa uydurulup söylenmesi.
hepte deli divane uyumayı hayal ettiğiniz işinizin olmadığı gün vuku bulan yakın civarda, üst-alt katta bitmeyen tadilat, piyangodan çıkan misafir, var taze gevreee diyen seyyar satıcı, annenin içine aniden doğan temizlik yapma dürtüsüyle elektrikli süpürgeyi senfonik olarak çalıştırması, bakkala gidecek ikame birinin bulunmaması gibi silsilelerin neden olabileceği hadisedir. ’akşam erken yatıcam bu sefer garanti olacak’ (biraz da küfür katabilirsiniz) yakınışıyla sonlanacak ama sonlara umut taşıyacaktır.
pinhaninin başarılı zaman beklemez albümünün en iyi, fark yaratan şarkılarından biri. yalnız başına bağıra çağıra söylendiğinde tam etkisini yaratabiliyor. aralarda ve sonlardaki solo gitarlar ayrı güzel kılmış. kendisiyle ilgilenilmeyen, hep ertelenen bireyin sevdiceğine (ya da sevdiceği olmasını dilediğine) ezgili pinhanice sitemi. şöyle de güzel sözleri var ;
sakın bana naz etme
usanır kalbim
sana yenilmeye
suçum seni sevmekse
yüzünü asma
ceza değil bana
bugun benim değil
biter senin gibi
hiç vaktin olmadı senin
şimdi gelemezsin
sırası değil .
sakın bana naz etme
usanır kalbim
sana yenilmeye
suçum seni sevmekse
yüzünü asma
ceza değil bana
bugun benim değil
biter senin gibi
hiç vaktin olmadı senin
şimdi gelemezsin
sırası değil .
1980’den itibaren oscar’a tezat amaçla verilen sinema ödülü (!), bir kez daha kötüler kazanır.
2009 un kötüleri ;
en kötü film: transformers: revenge of the fallen
en kötü yönetmen: michael bay (transformers: revenge of the fallen)
en kötü erkek oyuncu: the jonas brothers (jonas brothers: the 3-d concert experience)
en kötü kadın kadın oyuncu: sandra bullock (all about steve)
en kötü yardımcı erkek oyuncu: billy ray cyrus (hannah montana: the movi)
en kötü yardımcı kadın oyuncu ödülü: sienna miller (g.i. joe: the rise of cobra)
en kötü çift: sandra bullock ve bradley cooper (all about steve)
en kötü senaryo: transformers: revenge of the fallen
en kötü makyaj: land of the lost
----spoiler----
sandra bullock en kötü kadın oyuncu ödülüne layık görülmesine rağmen ödülünü almaya gitmesi takdire değer. bravodur. aynı zamanda bu sene başka bir filmdeki performansıyla oscar’a da aday gösterildi.
-----spoiler---
2009 un kötüleri ;
en kötü film: transformers: revenge of the fallen
en kötü yönetmen: michael bay (transformers: revenge of the fallen)
en kötü erkek oyuncu: the jonas brothers (jonas brothers: the 3-d concert experience)
en kötü kadın kadın oyuncu: sandra bullock (all about steve)
en kötü yardımcı erkek oyuncu: billy ray cyrus (hannah montana: the movi)
en kötü yardımcı kadın oyuncu ödülü: sienna miller (g.i. joe: the rise of cobra)
en kötü çift: sandra bullock ve bradley cooper (all about steve)
en kötü senaryo: transformers: revenge of the fallen
en kötü makyaj: land of the lost
----spoiler----
sandra bullock en kötü kadın oyuncu ödülüne layık görülmesine rağmen ödülünü almaya gitmesi takdire değer. bravodur. aynı zamanda bu sene başka bir filmdeki performansıyla oscar’a da aday gösterildi.
-----spoiler---
can yücel birine ’göt’ dediği gerekçesiyle yargılanmıştır.
bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabaya doktora getirir hastayı köylüler. koca devletin koca doktoruna. doktor hastaya fitil verir ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler köylülere. köylüler tabi ’tamam dohtor bey’ diyip köye giderler. köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez. bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir. bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz. ne cüret di mi doktoru arayacak bi köylü. neyse durumun vehameti üzerine muhtar aramayı kabul eder. bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, "biz ne yapacaamızı bilemedik dohtor bey" felan der işte. karşıdan doktor bişiler söyler. muhtar döner, ama arkasına: "makattan verin dedi dohtor" der.
yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar felan, ama makat ne bilen yoktur yine. hasta ise giti gidecek, ateşler içinde kıvranıyo baya.
ihtiyar meclisi toplanır. son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir. yine kimse aramaz istemez doktoru. nihayetinde yine biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bi yandan söylenmektedir: "çok kızacak dohtor çok!" diye.
sonunda telefonu açar, durm anlatır, doktor bişiler söyler yine. telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner:
"çok kızacak demiştim; götüne sokun dedi"
(bkz: can yücel in göt davası)
bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabaya doktora getirir hastayı köylüler. koca devletin koca doktoruna. doktor hastaya fitil verir ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler köylülere. köylüler tabi ’tamam dohtor bey’ diyip köye giderler. köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez. bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir. bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz. ne cüret di mi doktoru arayacak bi köylü. neyse durumun vehameti üzerine muhtar aramayı kabul eder. bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, "biz ne yapacaamızı bilemedik dohtor bey" felan der işte. karşıdan doktor bişiler söyler. muhtar döner, ama arkasına: "makattan verin dedi dohtor" der.
yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar felan, ama makat ne bilen yoktur yine. hasta ise giti gidecek, ateşler içinde kıvranıyo baya.
ihtiyar meclisi toplanır. son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir. yine kimse aramaz istemez doktoru. nihayetinde yine biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bi yandan söylenmektedir: "çok kızacak dohtor çok!" diye.
sonunda telefonu açar, durm anlatır, doktor bişiler söyler yine. telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner:
"çok kızacak demiştim; götüne sokun dedi"
(bkz: can yücel in göt davası)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?