çağlayan taraflarında arızalanan bir araç baya sorun yaşatmış. zincirli kuyuda insanlar metrobüs beklemişler. bir küsür saat gecikmelerine sebep olmuş.
çiçekleri vazoya koyup, yollarına gül döktü. sonra bekmelemer başladı. beklemesiyle beraber benim gözyaşlarım. of bee dedirtti bana. çok empati kurdum çok.
merkez bankasında bugün çökme varmış. yazık bu bankacılara bu saate kadar bankada çalışmaktalar. bankalar arası eft ve havale durmuş bulunmakta. sanırım halada devam etmekte.
hiç ama hiçbirşey yapmamak en iyisidir. sonra sanat gelir. sonra dans, sonra uçmak, sonra seks. daha sonra şu, bu ve diğerleri.
evren kendini deneye sınaya kurmuştur. bir tanrıya gerek yoktur derler. bu evrenin sadece nasıl kurulduğunu anlatır. neden kurulduğunu anlatmaz. bu soruya bilmiyoruz, bilemeyeceğiz gibi cevaplar verildiği müddetçe, tanrıya en kıdemli düşünce olarak tekrar tekrar başvurulacaktır. oysa neden sorusunun cevabı karşı soru olmalıydı ki sonsuza kadar rahat edebilelim.
-bilmeli miyiz?
evren kendini deneye sınaya kurmuştur. bir tanrıya gerek yoktur derler. bu evrenin sadece nasıl kurulduğunu anlatır. neden kurulduğunu anlatmaz. bu soruya bilmiyoruz, bilemeyeceğiz gibi cevaplar verildiği müddetçe, tanrıya en kıdemli düşünce olarak tekrar tekrar başvurulacaktır. oysa neden sorusunun cevabı karşı soru olmalıydı ki sonsuza kadar rahat edebilelim.
-bilmeli miyiz?
bir aksilik olmazsa masada dansöz oynatacağız. oynatacağımız dansözün ismini o gece açıklayacağız.
helal olsun diyebileceğim iki kişiden biri. bütün sarhoşların arasında kafası dik kalabildi. biri bendim, biri oydu, biri daha vardı.
bu durumda ne diyoruz
yaşasın mitili
bu durumda ne diyoruz
yaşasın mitili
ölümünün 48. yılı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran 63u
bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
okşar yanan alnını nazim ustanın
48 yıl sonra hala kendisinden bahsedebiliyoruz. ölümüne üzülebiliyoruz, doğumuna sevinebiliyoruz.
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran 63u
bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
okşar yanan alnını nazim ustanın
48 yıl sonra hala kendisinden bahsedebiliyoruz. ölümüne üzülebiliyoruz, doğumuna sevinebiliyoruz.
fotolar çekeceğim zirve. evet evet güzel fotolar çekiyorum. doğal fotolar. bu konuda da yardımlarınızı bekliyorum. rica ediyorum soyunuk gelin.
dün akşamdan dolayı kötü şeyler söyleyemeyeceğim, hatta yazamayacağım bir mekan. zirvede alkol komasına girip girmeyeceğime dair iddiaya girdiğimiz yer de diyebilirim.. 10 bira, 4 tekila, 2 rakı karşılığında bir kokteyl içeceğim. en sağlam çıkan kazanır. fakat neyi kazanacağımızı hala bilmiyorum.
yüzüme bak
ve yüzümü hirpala
yüzümü degiştir, dagli bir anlatim birak
sen
her hafta oglunu legende yikayan hayat
yaban, diri memelerinden isirmak
dudaklarindaki tuzu dudaklarima almak için
çok oldu tepelere vurdum kendimi
bulutlara kariştim ve karanlik kahvelerde
tiraşi uzamiş adamlardan
huylarini ögrendim senin.
mahmur bir tohumdan delikanli bagrima.
ve hatirliyorum lokavt vardi
bezgin fabrika düdüklerinin
dizlerine yatirilmiş olan sabah
senin kalbini kakişlardi
tomarla muştuyu omuzlayarak genç adamlar
polisin sevmedigi genç adamlar sokaklarda
patronlari kudurtan gazeteler satarlardi.
ey şehre başaklar:
militan ruhlar ekleyen hayat!
gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken
izmarit toplayan
çocuklarin üstüne
çekleri imzalaniyorken devlet katlarinda faşizmin
bacimi koyvermiyorken şizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana dogru tekrarla
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkina savaşmaktir
çünkü biz savaşmasak
anamin giydigi pazen
sofrada böldügümüz somun
yani iscacik benekleri çocuklugumun
cilk yaralar halinde;
yayilirlar topraga
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
çünkü biz savaşmasak
uzak asyadan çekik gözlerimiz
kübadan kivircik sakallarimizla
savaşmasak
güm güm vurur mu kömürün kalbi kozluda
ke sanda, kandeharda ümügüne basilir mi vahşetin
ve sen boynunu öperken beni sarhoş
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun.
ben savaşarak senin
bulanik saçlarindan tutp
kibirli güzelligini çikartiyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altimiza yildizlar seriliyor
yüzüm suya davraniyor koşaraktan.
ve inzal.
ve yüzümü hirpala
yüzümü degiştir, dagli bir anlatim birak
sen
her hafta oglunu legende yikayan hayat
yaban, diri memelerinden isirmak
dudaklarindaki tuzu dudaklarima almak için
çok oldu tepelere vurdum kendimi
bulutlara kariştim ve karanlik kahvelerde
tiraşi uzamiş adamlardan
huylarini ögrendim senin.
mahmur bir tohumdan delikanli bagrima.
ve hatirliyorum lokavt vardi
bezgin fabrika düdüklerinin
dizlerine yatirilmiş olan sabah
senin kalbini kakişlardi
tomarla muştuyu omuzlayarak genç adamlar
polisin sevmedigi genç adamlar sokaklarda
patronlari kudurtan gazeteler satarlardi.
ey şehre başaklar:
militan ruhlar ekleyen hayat!
gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken
izmarit toplayan
çocuklarin üstüne
çekleri imzalaniyorken devlet katlarinda faşizmin
bacimi koyvermiyorken şizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana dogru tekrarla
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkina savaşmaktir
çünkü biz savaşmasak
anamin giydigi pazen
sofrada böldügümüz somun
yani iscacik benekleri çocuklugumun
cilk yaralar halinde;
yayilirlar topraga
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
çünkü biz savaşmasak
uzak asyadan çekik gözlerimiz
kübadan kivircik sakallarimizla
savaşmasak
güm güm vurur mu kömürün kalbi kozluda
ke sanda, kandeharda ümügüne basilir mi vahşetin
ve sen boynunu öperken beni sarhoş
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun.
ben savaşarak senin
bulanik saçlarindan tutp
kibirli güzelligini çikartiyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altimiza yildizlar seriliyor
yüzüm suya davraniyor koşaraktan.
ve inzal.
hadi içelim!
nefrete, acıya ya da sabaha! ne farkeder? üzgün bile değilim. seçimlerini kendi belirler insan. bu gün canım seni istemiyor. yarın sensiz yaşayamam. sonsuza dek hayatımda kal. hep aynı yere varır aptallar. artık zaaflarınızla barışın. ona hayat denir. ben hiç yalan söylemem. ne gelecek hakkında ne de kalbimden bahsederken. hepiniz içimde saklı kalmış duygu kırıntıları araştırırsınız. çocukluğumun travmalarını, parasızlığımı, çaresizliğimi kurcalayıp durursunuz. daha önce de tekrarladım. bir kez daha söylüyorum. ben kimseyi sevmiyorum. defolun!
nefrete, acıya ya da sabaha! ne farkeder? üzgün bile değilim. seçimlerini kendi belirler insan. bu gün canım seni istemiyor. yarın sensiz yaşayamam. sonsuza dek hayatımda kal. hep aynı yere varır aptallar. artık zaaflarınızla barışın. ona hayat denir. ben hiç yalan söylemem. ne gelecek hakkında ne de kalbimden bahsederken. hepiniz içimde saklı kalmış duygu kırıntıları araştırırsınız. çocukluğumun travmalarını, parasızlığımı, çaresizliğimi kurcalayıp durursunuz. daha önce de tekrarladım. bir kez daha söylüyorum. ben kimseyi sevmiyorum. defolun!
kuran’ı karalamaktan dolayı 5 yıl hapis cezası alan yasaklı ses. bu adamın müzikleri insanı başka yerlere sürükler çoğu zaman. tavsiye edebileceğim başlıca şarkıları zolf bar baad ve ey sarebandır.
güzel mi güzel, şirin mi şirin bir kadıncağız. seside epey hoş fakat sahneye çıkmasın.
gelir gelmez enerjisini buraya yansıtan yazar.
hoş geldin.
hoş geldin.
herzaman herkesin yaptığı şey. ben yapmam demeyin.
bulutsuzluk özlemi - yaşamaya mecbursun.
okumayı, araştırmayı ve gezmeyi seven, sohbeti hoş, eğlenceli, inanılmaz enerjiye sahip insan evladı. eğer ki alkole başladıysanız sabahın beşine kadar sıkılmayacağınız adam!
hoş geldin.
hoş geldin.
içerisinde willa kafeyi bulunduran, çeşit çeşit insanın bulunduğu, sürekli polis baskınlarına ve faşistlerin baskınlarına maruz kalan yer. çocukluğumun yeri.
felsefenin amacı nedir? şişeye düşen sineğe çıkış yolunu göstermektir.
sahneyi müthiş şekilde kontrol altına alan grup. izlerken şaşkınlığa sebep oluyor.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?