bizim dilimizdeki anlamı ipnedir. harika insanlardır. zararsız, eğlenceli, konuşkan. onlarla sabaha kadar içip kendinizi teslim edebilirsiniz. bir kadın gibi sinirlenip triplere girmez, bir erkek gibi size saldırmazlar. toplumun dışladığı insanlardır ama hiçte dışlanmayı haketmemişlerdir. en iyi dostluklar gaylerle başlar!
metrobüsün tacizi olurmu demeyin, tabiki olmaz. sabahın sekiz ya da dokuzunda işe giden koca aile bireyleri, koca bir otobüste zorunlu bütünleşmesinin sonucunda buna taciz adı verme kararı aldım. aslında bu bütünleşmeden memnun olup orgazm olanların olduğunu bile düşünüyorum. adam karşında dikilirken serçe parmağıyla gözünün içine bakaraktan bacaklarına dokunma çabası verirse insan biraz şaşırır. nerdeyiz lan, noluyor sabahın köründe deme gereği duyar. dese nolur? içindeki sesle kalır. dışarı yansıtırsa koca aile birbirine girecek diyede korkabilir. yada ulan kimse ciddiye almadı diyede utanabilir. en kötüsü tacizci aile bireylerine saldırıp kendini bir hastanede de bulabilir.
siz siz olun böyle toplu taşıma araçlarında bacaklarınıza, poponuza, göğsünüze dikkat edin. ama ha ben kadın değilim demeyin. cinsiyet ayırmıyorlar.. ürüyelimde nasıl olursa olsun. bilirsiniz bunlar için her yol mübahtır !
siz siz olun böyle toplu taşıma araçlarında bacaklarınıza, poponuza, göğsünüze dikkat edin. ama ha ben kadın değilim demeyin. cinsiyet ayırmıyorlar.. ürüyelimde nasıl olursa olsun. bilirsiniz bunlar için her yol mübahtır !
aldığımız bilgilere göre kahvenin arkasında şarap içilirse güzel kafa yaparmış. hatta hangi ülkede hatırlamıyorum ama şarap öncesi kahve ikram ederlermiş. tabi bu barmenlerin kadınları götürme taktiğiymiş. ben denedim oldu. sizde deneyin.
ha bu arada ben içmedende güzel kafaya sahip olabiliyorum.
ha bu arada ben içmedende güzel kafaya sahip olabiliyorum.
sevmem, sevdirmemde. kıskançtır, rahatsız edecek kadar yavaş hareketlere sahiptir ama iyi sevişir.
hiç sevişmedim.
hiç sevişmedim.
la maree haute ve small song şarkılarıyla beni benden alan kişi.
çekicidir, kışkırtıcıdır, baştan çıkarıcıdır. cinselliğe giden her kapıyı aralamıyor direk açıyor sanırım.
bir gazetede mi, yoksa başka yerdemi okumuştum hatırlamıyorum fakat hala aklımda olduğu gibi kalan bir cümle var. insanlar kırmızı oje sürüp etek giyerse, göğüslerini açıp saçlarını sallarsa tabiki tecavüze uğrarlar. hakediyorlarda. eh bu korkuyla sürekli kırmızı oje kullanan ben bir din adamıyla olan sohbetimde şöyle bir soru sormuştum. efendim kırmızı oje cinselliği uyandırdığından günahmıdır cevabı ise hoşuma gitmişti kırmızı ojenin insana cinsel uyarılarda bulunduğu söylenmekte, sendede kırmızı oje var güzel bir kızsın, çokta yakışmış sana ama ben sana bakarak öyle şeyi nasıl düşünebilirim yada öyle birşey nasıl uyanabilir bende bu son kelimeler içimden bir ohh çekmeme sebep olmuştu. sonra devam etti cinsel eğitimsizliğin getirileri. bundan dolayı kırmızı değil pembe rengi gören kişide aynı şekilde saldırabilir ulan kadın olmak ne zor demiştim. siz yinede bunları boşverin.
kırmızı ojeden dolayı orası burası oynayan erkeklere rağmen süreceğim, süreceğiz, sürdüreceğiz.
bir gazetede mi, yoksa başka yerdemi okumuştum hatırlamıyorum fakat hala aklımda olduğu gibi kalan bir cümle var. insanlar kırmızı oje sürüp etek giyerse, göğüslerini açıp saçlarını sallarsa tabiki tecavüze uğrarlar. hakediyorlarda. eh bu korkuyla sürekli kırmızı oje kullanan ben bir din adamıyla olan sohbetimde şöyle bir soru sormuştum. efendim kırmızı oje cinselliği uyandırdığından günahmıdır cevabı ise hoşuma gitmişti kırmızı ojenin insana cinsel uyarılarda bulunduğu söylenmekte, sendede kırmızı oje var güzel bir kızsın, çokta yakışmış sana ama ben sana bakarak öyle şeyi nasıl düşünebilirim yada öyle birşey nasıl uyanabilir bende bu son kelimeler içimden bir ohh çekmeme sebep olmuştu. sonra devam etti cinsel eğitimsizliğin getirileri. bundan dolayı kırmızı değil pembe rengi gören kişide aynı şekilde saldırabilir ulan kadın olmak ne zor demiştim. siz yinede bunları boşverin.
kırmızı ojeden dolayı orası burası oynayan erkeklere rağmen süreceğim, süreceğiz, sürdüreceğiz.
çok hoş geldi.
almanyada normal karşılanan durum.
türkiyede ise düzene başkaldırmak olarak ele alınan durum.
eh türkiyenin bütün 50 yaş üstü olan kadınları ve erkekleri anarşist ruhlu diye ilan edebiliriz, hatta uyuyan insanın içinde bir anarşist ruh var diyebiliriz.
türkiyede ise düzene başkaldırmak olarak ele alınan durum.
eh türkiyenin bütün 50 yaş üstü olan kadınları ve erkekleri anarşist ruhlu diye ilan edebiliriz, hatta uyuyan insanın içinde bir anarşist ruh var diyebiliriz.
bir şeye taktımı uğraş bulana kadar taksın.
seviyoruz, izliyoruz, okuyoruz, heyecanlanıyoruz, kızıyoruz. ama varlığıylada mutlu olmayı biliyoruz! yada bilmeliyiz!
seviyoruz, izliyoruz, okuyoruz, heyecanlanıyoruz, kızıyoruz. ama varlığıylada mutlu olmayı biliyoruz! yada bilmeliyiz!
küçükken, çooookk küçükken metallica konserinin bileti parmaklarımın arasında dururken ailemin konsere gitmeme izin vermemesiyle başlayan düşünceydi. bir kutu ilacı alır suyla beraber içersiniz. on dakika sonra karnınızda bir ağrı başlar. işte o saniye ne içtiğinizi merak edip elinizde duran ilaç kutusunu okumaya başlarsınız. multivitamin! işte burda biter intihar girişimleriniz. sonrasında ise sürekli aynı şeyi tekrarlarsınız ’’intihar etmek korkaklıktır’’ ulan öyleyse eğer sen neden intihar girişiminde bulundun ki.
alkol
biz evleniyoruz diyerekten yüzlerce kişiyi toplayıp göbek atan insanlar topluluğu düşündürüyor beni. düşünsenize gülüp oynayan kişiye şöyle bir soru soruldugunu. abicim onlar resmi olarak gerdeğe gireceklerinden mutlular,gülüp oynuyorlar. ya siz, toplucana mı gireceksiniz cevabı beklemeye gerek varmı. tabi damadı veya gelini yalnız bırakmak istemiyoruz o yüzden toplucaa diye bir cevapta gelebilir. dünyada bir ilk.
ne demiştim ben. hah bu yaylar sessizlikte saçmalayabilirler. ama siz yinede düşünün.
ne demiştim ben. hah bu yaylar sessizlikte saçmalayabilirler. ama siz yinede düşünün.
durakta üç kişi
adam kadın ve çocuk
adamın elleri ceplerinde
kadın çocuğun elini tutmuş
adam hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
kadın güzel
güzel anılar gibi güzel
çocuk
güzel anılar gibi hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi güzel
bu şirin sahibi. baştan aşağı şair.
adam kadın ve çocuk
adamın elleri ceplerinde
kadın çocuğun elini tutmuş
adam hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
kadın güzel
güzel anılar gibi güzel
çocuk
güzel anılar gibi hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi güzel
bu şirin sahibi. baştan aşağı şair.
yaşamanın ne olduğunu biliyorum ama seksendeyim ölüyorum diyen müthiş adam.
çok sevdiğim yazarlardan biri olmakla beraber türkiyede çok bilindiğini düşünmediğim biridir. kürk mantolu madonası iyidir, kuyucaklı yusufu iyidir. şiirleride bir o kadar iyidir. bu kitabı elime aldığımda bahsettiğim kitapları, şiirleri ve hayatı hakkında araştırmalar yapmıştım. tabi bu konuya burda değinmeye pek gerek yok. yalnız kitabı bitirdiğimde uzun süre kapatıp koltuktan kalkamayarak üzerinde düşünmüştüm. hala bende önemli kitaplardan biri olarak geçmektedir. arka kapağıda yeterince kitabın içerigini anlatmaktadır.
isteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daima mesulünü bulmuştum. buna içimdeki şeytan diyordum, müdafasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve ve kendi suratıma tükereceğim yerde , haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması. içimizdeki şeytan yok. içimizde aciz var. tembellik var. iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatları görmekten kaçmak itiyadı var.
kitabın üstüne daha fazla birşey yazmaya gerek yok sanırım.
isteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daima mesulünü bulmuştum. buna içimdeki şeytan diyordum, müdafasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve ve kendi suratıma tükereceğim yerde , haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması. içimizdeki şeytan yok. içimizde aciz var. tembellik var. iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatları görmekten kaçmak itiyadı var.
kitabın üstüne daha fazla birşey yazmaya gerek yok sanırım.
dünyada bana hiçbirşey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.
sabahattin alinin bu kitabı çoğu kadın üzerinde etkili olmuştur. hatta çoğu değil okuyan bütün kadınlar üzerinde etkilidir.
sabahattin alinin bu kitabı çoğu kadın üzerinde etkili olmuştur. hatta çoğu değil okuyan bütün kadınlar üzerinde etkilidir.
düşünüyorum da,
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
naif yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin anlaşılması,
korkularımızın paylaşılması,
sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.
deniz minareleri, midyeler,
kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?
kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak,
ne çıkar ateşböceği sansalar beni?
belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz.
güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
korkaklığımı, sevgi isteğimi
en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem,
bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
bir kuş gibi uçacağım özgürce.
anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
o da çözülecek belki.
samimi ve güvenliksiz, silahız biriyle göz göze gelince.
oysa bir görebilsek bunu.
kalmadı böyle insanlar demesek.
güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
kırılmaktan korkmasak. yaralansak.
ne olur bir darbe daha alsak.
yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu.
denesek.
risk alsak.
yanılsak.
fark etmez.
tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
ve kucaklaşsak yeniden.
tıpkı eskisi gibi.
ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.
o zaman fark edeceğiz.
ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
neler biriktirdiğimizi,
kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
sevgiye çok ihtiyacımız var.
ufukta kara bir kış görünüyor.
ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
kurtulun bu yükten.
korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
hem hepimiz bir yıldızız.
ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.
ne güzel yazmış şair.
(bkz: rabindranath tagore)
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
naif yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin anlaşılması,
korkularımızın paylaşılması,
sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.
deniz minareleri, midyeler,
kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?
kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak,
ne çıkar ateşböceği sansalar beni?
belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz.
güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
korkaklığımı, sevgi isteğimi
en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem,
bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
bir kuş gibi uçacağım özgürce.
anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
o da çözülecek belki.
samimi ve güvenliksiz, silahız biriyle göz göze gelince.
oysa bir görebilsek bunu.
kalmadı böyle insanlar demesek.
güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
kırılmaktan korkmasak. yaralansak.
ne olur bir darbe daha alsak.
yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu.
denesek.
risk alsak.
yanılsak.
fark etmez.
tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
ve kucaklaşsak yeniden.
tıpkı eskisi gibi.
ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.
o zaman fark edeceğiz.
ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
neler biriktirdiğimizi,
kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
sevgiye çok ihtiyacımız var.
ufukta kara bir kış görünüyor.
ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
kurtulun bu yükten.
korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
hem hepimiz bir yıldızız.
ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.
ne güzel yazmış şair.
(bkz: rabindranath tagore)
bir şey yap, güzel olsun. çok mu zor? o vakit güzel bir şey söyle. dilin mi dönmüyor? öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. beceremez misin? o zaman güzel bir şeye başla ama hep güzel şeyler olsun. çünkü, her insan ölecek yaşta.
biri kurbağa öper, biri yüzyıllarca uyur, biri 7 cüceyle yaşar, biri kuleye kapatılır. bir masal prensesi olsan bile kadınlık zor. aynen öyle.
sessizlikte konuşma ihtiyacı duyaraktan saçmalayan tek burçtur. neşelidir, eğlencelidir, konuşmacıdır ( geveze diyelim buna) herşeye rağmen iyimserdir. ayrıca araştırmacıdır. dünyayı kendisinin yarattığını düşünmekle kalmaz buna inanır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?