kendisi hakkında; zico’nun söylediklerini çevirirken kendinden de bir şeyler katıyor, zico az konuşuyor, bu çevire çevire bitiremiyor şeklinde söylentiler oluyordu. ama aslının öyle olmadığı anlaşıldı. meğer, spor kanalları zico’nun konuşmasının tamamını yayınlamıyormuş kimse bir şey anlamayacak diye o yüzden direkt samet’in söyledikleri yayınlanıyormuş. biz de çocuğun günahını aldık.
ancak fanatik fenerli olduğu doğrudur. hem de bayağı fanatik. ayrıca adriana lima’ya da hayranmış kendisi.
bir de şu anda var mısın yok musunda carlosun çevirmeni olarak bulunuyor.
gözümde, tüm yılları en kötü reklamları arasında birinciliğe oynaması muhtemel olan reklam.
okan bayülgenle evlenmeden önce de şimdi de reklamcı olan bayan.
şirin edigerin kurduğu reklam ajansının adı. okan bayülgenin de içinde yer alacağı ajansta, uykusuz yazarlarından tutunda bir çok alanda kendini ispatlamış terübeli isim de bulunacak.
krizde böyle bir kadroyla, böyle bir olaya atılmaları tebrik edilesi cinsten. başarılı olacakları şimdiden belli gibi duruyor.
krizde böyle bir kadroyla, böyle bir olaya atılmaları tebrik edilesi cinsten. başarılı olacakları şimdiden belli gibi duruyor.
müthiş bir mehmet güreli şarkısı
gecenin içinden fırlayan o deli gözler
hecelerin geçmişe seyahatleri gibi
sen değilsin, ben değilim.
kim o halde bilmiyorum
gel gelme ya da her neyse...
gecenin içinde söylenen o deli sözler
sessizliğin geçmişe seyahatleri gibi...
gecenin içinden fırlayan o deli gözler
hecelerin geçmişe seyahatleri gibi
sen değilsin, ben değilim.
kim o halde bilmiyorum
gel gelme ya da her neyse...
gecenin içinde söylenen o deli sözler
sessizliğin geçmişe seyahatleri gibi...
güzel bir mehmet güreli şarkısı
gel yine gel, bir sabah yeniden
yüreğimde ağlayan şarkıları hiç söylemeden
gel yine gel, şu yağmur dinmeden
çekingen gölgeler aklma gel gel,duvarlar sevişmeden
eriyorum senden habersiz burda
görüyorum herşeyi zamanla
gel yine gel, yazdıklarınla
yarım kalmış olsa da, öpüşmeye değer
göçebe bir rüya hep sana doğru gelen
ben orda olmasam da bir bilezik geçen
gel yine gel, gözleride gölgeler
zaman herşeyi değiştirse, birgün doğruyu söyler
sen ve ben, bilmem ne desem
öyle gidiyoruz işte, gün saat demeden...
gel yine gel, bir sabah yeniden
yüreğimde ağlayan şarkıları hiç söylemeden
gel yine gel, şu yağmur dinmeden
çekingen gölgeler aklma gel gel,duvarlar sevişmeden
eriyorum senden habersiz burda
görüyorum herşeyi zamanla
gel yine gel, yazdıklarınla
yarım kalmış olsa da, öpüşmeye değer
göçebe bir rüya hep sana doğru gelen
ben orda olmasam da bir bilezik geçen
gel yine gel, gözleride gölgeler
zaman herşeyi değiştirse, birgün doğruyu söyler
sen ve ben, bilmem ne desem
öyle gidiyoruz işte, gün saat demeden...
(bkz: bez bebek)
(bkz: sihirli annem)
(bkz: prenses perfinya)
(bkz: selena)
(bkz: en iyi arkadaşım)
(bkz: bücür cadı)
hepsinin ortak temasını anlamışsınızdır. sihir zekaya iyi gelir.
(bkz: sihirli annem)
(bkz: prenses perfinya)
(bkz: selena)
(bkz: en iyi arkadaşım)
(bkz: bücür cadı)
hepsinin ortak temasını anlamışsınızdır. sihir zekaya iyi gelir.
bu adamı dinleyen kitle tipine, enteresans duruşuna, farklılık yaratmak istemesi üzerine dinlemiyor. bu adamı dinleyenler müziği için, müziğini tarzıyla bütünleştirerek on numara anlattığı için dinliyor.
kendimden örnek vereyim; birkaç sene öncesine kadar, bi rockçı varmış, adı hayko cepkinmiş, saçları uzun ve boyalıymış, bağırıyormuş, konserlerde korku temalı objeler kullanıyormuş, evet birkaç sene öncesine kadar hayko kakkında bildiklerim bu kadardı ve bana ismini söyleseler aklıma gelen tek şey konser sahnesinde uzaktan görülmüş bir fotoğrafı olurdu ki tüm bunlar da bi müzisyeni tanıyıp onun hakkında ahkam kesmemi gerektirmezdi.
nitekim önyargıyla yaklaşıp, uzunca bir süre dinlemedim, sorulduğunda sevmem dedim bu adam için. ama kendisini ilk adam gibi tanıyışım tv makinasına çıkışına tekabül eder. o programı da dikkatle dinleme sebebim başka konuklardı,hayko değildi, çünkü ben haykoyu sevmezdim ya!
ama adam orada öyle konuştu ki, öyle adam gibi cevaplar verdi, öyle iyi kendini anlattı ki adama sağlamından sempati beslemeye başladım o gece. öyle korkunç falan da değil, gayet sempatik ve esprili, eğlenceli biri olduğunu gördüm. hayata bakışını ve boş yaşamadığını, bir çok şeyin de en iyisinden farkında olduğunu ve müthiş cümlelerle de ifade ettiğini gördüm.
ee tabi bu adam konuşmacı olarak tanınmıyor; bu adam müzisyen, müziğini de dinlemek gerek diyerek dinledim. açıkçası o zamanlarımda ruh halimi en iyi onun müzikleri anlatabilirdi. boş yere eller havaya yaparak, aptal saptal müzik dinleyerek vakit geçirmeye gerek yoktu. çünkü adam şarkılarında da birşeyler anlatıyordu. (ki o zamanlarım dediğime bakmayın hala dinliyorum, bayılıyorum)
üstelik adamın müzisyenliğine ve müzik bilgisine zerre laf edemeyeceğimi -ki buna kalkışmamıştım- işi, iyi dediğimiz bir çok kişiden daha da iyi yaptığını anladım.
şimdi haykoyu gerçekten seven kitleden biriyim ama öyle siyahlara bürünüp, saçını acayip şekillere sokan, yüzünü kapkara boyayan bi tip değilim. o adamı dinlemek için öyle olmanız gerekmiyor. anlamanız yeterli. şekilciliğe gerek yok. adamı seviyorsun diye onun gibi olmaya çalışmak körü körüne bağlanmaktır ki bu da ona karşı objektif olmanı engeller. oysa objektif olmak çok önemlidir çünkü yaptığı iş profesyonelliktir. adamın annesi, babası, sevgilisi, arkadaşı ya da akrabası değilsin sonuçta.
velhasıl demem o ki; bi insanı gerçekten tanıyınca onu anlarsın ve o zaman onun hakkında fikir yürütebilecek duruma gelirsin. önyargı herkesin problemi ama açıyı daha geniş ve esnek tutmak lazım.
kendimden örnek vereyim; birkaç sene öncesine kadar, bi rockçı varmış, adı hayko cepkinmiş, saçları uzun ve boyalıymış, bağırıyormuş, konserlerde korku temalı objeler kullanıyormuş, evet birkaç sene öncesine kadar hayko kakkında bildiklerim bu kadardı ve bana ismini söyleseler aklıma gelen tek şey konser sahnesinde uzaktan görülmüş bir fotoğrafı olurdu ki tüm bunlar da bi müzisyeni tanıyıp onun hakkında ahkam kesmemi gerektirmezdi.
nitekim önyargıyla yaklaşıp, uzunca bir süre dinlemedim, sorulduğunda sevmem dedim bu adam için. ama kendisini ilk adam gibi tanıyışım tv makinasına çıkışına tekabül eder. o programı da dikkatle dinleme sebebim başka konuklardı,hayko değildi, çünkü ben haykoyu sevmezdim ya!
ama adam orada öyle konuştu ki, öyle adam gibi cevaplar verdi, öyle iyi kendini anlattı ki adama sağlamından sempati beslemeye başladım o gece. öyle korkunç falan da değil, gayet sempatik ve esprili, eğlenceli biri olduğunu gördüm. hayata bakışını ve boş yaşamadığını, bir çok şeyin de en iyisinden farkında olduğunu ve müthiş cümlelerle de ifade ettiğini gördüm.
ee tabi bu adam konuşmacı olarak tanınmıyor; bu adam müzisyen, müziğini de dinlemek gerek diyerek dinledim. açıkçası o zamanlarımda ruh halimi en iyi onun müzikleri anlatabilirdi. boş yere eller havaya yaparak, aptal saptal müzik dinleyerek vakit geçirmeye gerek yoktu. çünkü adam şarkılarında da birşeyler anlatıyordu. (ki o zamanlarım dediğime bakmayın hala dinliyorum, bayılıyorum)
üstelik adamın müzisyenliğine ve müzik bilgisine zerre laf edemeyeceğimi -ki buna kalkışmamıştım- işi, iyi dediğimiz bir çok kişiden daha da iyi yaptığını anladım.
şimdi haykoyu gerçekten seven kitleden biriyim ama öyle siyahlara bürünüp, saçını acayip şekillere sokan, yüzünü kapkara boyayan bi tip değilim. o adamı dinlemek için öyle olmanız gerekmiyor. anlamanız yeterli. şekilciliğe gerek yok. adamı seviyorsun diye onun gibi olmaya çalışmak körü körüne bağlanmaktır ki bu da ona karşı objektif olmanı engeller. oysa objektif olmak çok önemlidir çünkü yaptığı iş profesyonelliktir. adamın annesi, babası, sevgilisi, arkadaşı ya da akrabası değilsin sonuçta.
velhasıl demem o ki; bi insanı gerçekten tanıyınca onu anlarsın ve o zaman onun hakkında fikir yürütebilecek duruma gelirsin. önyargı herkesin problemi ama açıyı daha geniş ve esnek tutmak lazım.
çocuklara gereksiz yere verilmiş üstünlük. bu da yetmezmiş gibi ebeveynler de aksine gerizekalı, saf, moron bir şey olurlar ki çocukları onları her türlü beladan, cefadan kurtarsın, işlerinde başarılı olmalarını sağlasın.
kilosunun 94 tlden satıldığını haberlerde görünce; ilk olarak, bi dikkatli baktım eriğe, yahu bizim yıllardır cebimize doldurup orada burada yediğimiz, çöplerini milletin kafasına şaka olsun diye attğımız, hani tuza banıp fütursuzca yediğimz erik değil mi bu.
şimdiyse ben o eriği yersem bi çeyrek altını yemiş olucam, yok efendim o erik sindirilir belki ama altın yani o para kolay kolay sindirilmez, o yüzden kalsın. elbet bir gün düşer fiyatı.
şimdiyse ben o eriği yersem bi çeyrek altını yemiş olucam, yok efendim o erik sindirilir belki ama altın yani o para kolay kolay sindirilmez, o yüzden kalsın. elbet bir gün düşer fiyatı.
(bkz: karıncayemeyen yiyen karıncayemeyen)
(bkz: karıncayemeyen yemeyen karıncayemeyen)
(bkz: birazdan karınca beni yiyecek diyen entrygiren)
(bkz: karıncayemeyen yemeyen karıncayemeyen)
(bkz: birazdan karınca beni yiyecek diyen entrygiren)
tüm gözlük kullanıcılarının en az bir kez başına gelmiş olay.
gözlüğün rahatlığına ve görme özgürlüğüne binayen; alışkanlıklar sonucu aslında gözde olan gözlüğü bulup, göze takma çabasıyla oluşmuş eylemdir.
gözlüğün rahatlığına ve görme özgürlüğüne binayen; alışkanlıklar sonucu aslında gözde olan gözlüğü bulup, göze takma çabasıyla oluşmuş eylemdir.
(bkz: hadi canım sen de)
genelde insanların; başkalarının yaptığı ve kendilerinin büyük olasılıkla yapamayacakları olağanüstü şeyler için kullandıkları cümle. ilk bakınızın japonlara verilmesini rica ediyorum. lakin milletcek en çok onları ithafen kullanırız bu cümleyi.
konu itibariyle oldukça ilgi çekici ve popüler kültürün bir parçası olan film. ama işleniş de oyunculuklar da müthiş. özellikle çocuk oyuncular çok başarılıydı. büyüklerine taş çıkarmışlar denebilir.
konusu da oldukça mesaj içerikliydi. hindistandaki siyasi-sosyal-kültürel durum, medya içindeki oyunlar, polisin tavrı, saf çocukluk aşkları, kardeş olmanın üstünlüğü...bir çok şeyi aynı anda üstelik de ilgi çekici bir dille anlatmış.
tek enteresans yan fazla rastlantılar olmasıydı. ama ona da filmin konusu ve zaten anlatmak istediği oydu diyerek bir cevap verebilirim ki kendimi g*t etmiş olurum. hatta yaptım bile. sus, oscar almış filmi eleştirmek senin ne haddine diyerek kendimi g*t edişimi sonlandırıyorum, kendimi kınıyorum ve bu yaptığımı hiç tasvip etmiyorum.
eee netice de;
(bkz: adamlar yapmış abi)
konusu da oldukça mesaj içerikliydi. hindistandaki siyasi-sosyal-kültürel durum, medya içindeki oyunlar, polisin tavrı, saf çocukluk aşkları, kardeş olmanın üstünlüğü...bir çok şeyi aynı anda üstelik de ilgi çekici bir dille anlatmış.
tek enteresans yan fazla rastlantılar olmasıydı. ama ona da filmin konusu ve zaten anlatmak istediği oydu diyerek bir cevap verebilirim ki kendimi g*t etmiş olurum. hatta yaptım bile. sus, oscar almış filmi eleştirmek senin ne haddine diyerek kendimi g*t edişimi sonlandırıyorum, kendimi kınıyorum ve bu yaptığımı hiç tasvip etmiyorum.
eee netice de;
(bkz: adamlar yapmış abi)
klibinde ahmet kuralın oynadığı şarkı. duygusal bir şarkıya, bir o kadar duygusal bir klip yapmışlar.
online uyeler
laughter (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
laughter (5. nesil bilgic) [msg] [kim]
(bkz: hayat tatlı zehir)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?