confessions

ladycapulet

- Yazar -

  1. toplam entry 528
  2. takipçi 1
  3. puan 13610

alarm

ladycapulet
uyanmak için neredeyse hepimizin başvurduğu zımbırtı. annem kullanmaz bak. nasıl bir biyolojik saatse kardeşim kadın şu saate kalkacam der ve kalkar. bi de bana bakın. 5 dakika daha uyusam diye diye yarım saat ertelenir o alarm. off sabahları uyanmak zorunda olmak çok acı gençler.

oje

ladycapulet
olmazsa olmazımdır. ya koyu kırmızı ya da french manükür tercihimdir. çok güzel sürerim ama kurumasını beklemekte sabırsız olduğumdan ve ne zaman oje sürsem tüm yapılacak işler listem kafama dank ettiğinden güzelim ojeler boka döner. bunu da son zamanlarda aştım esasen. fırınlanan oje diye bir şey var. özel bir oje olduğunu düşündüğüm ve daha fazla para bayıldığım bu oje sürülüp eliniz fırınımsı bir aletin içinde bekletilerek saniyeler içinde kurutuluyor ojeleriniz ve de süper oluyor. hem de maksimum 1 ay evet yanlış duymadınız tam 1 ay kalabiliyor bu fırınlanan oje.

ben kendinden ışıklı bir ev kadını olduğum için bir ay kalmadı ama 3 hafta dayandı yani. tavsiye edilir.gerçi tırnaklarınız uzadığı için zaten 1 ay da kullanılmaz dipler çıkıo ama olsun. 1 ay kalabilyor mu kalabiliyor.

çocuk

ladycapulet
insanın henüz masumiyetini kaybetmemiş halidir. en dertsiz, tasasız olduğu dönemdir. evet bazılarına hayat daha dogustan hoyrat davranır ama genel olarak cocukluk iyidir yani.sanırım.

bu ara havaların da iyileşmesiyle parklar, bahçeler birbirinden güzel kızancıklarla doldu tastı, haliyle benim de anaç duygularım tavan yaptı. ben her çocugu severim. üstü başı pismiş, aman efendim yaramazmış, haylazmış pek farketmez. çocuk o yaa, adı üstünde.biz büyüklerin sözümona "temiz/düzenli/kurallı/eğitimli" dünyasından değil ve iyiki de değil. nasıl masumlar, nasıl meraklılar, nasıl sevecenler koşulsuz. gözlerinin içi gülüyor, etrafı merakla keşfediyorlar ve sizden tek beklentileri sevilmek.

bence aile olmak sırf bu yüzden güzel. haydin çocuk yapalım. en az 3 derim.

erken yatmak

ladycapulet
lise ve üniversite yıllarımdan bu yana yitirdiğim bir alışkanlık olarak kişisel tarihimin tozlu sayfalarında kaldı diyebiliriz. erken yatıyorsam bilmek lazım ki ya hastayım ya da bir önceki akşam sabahlamışımdır.yani her türlü anormal bir durum vardır bu bünyede.

patron

ladycapulet
patron kelimesini ne kadar çok kullanırdım eskiden. özel şirket, patron,departman kelimeleri hep beraber giderdi kafamda. şimdi devlet memuru olunca bunların yerini kurum, amir ve de daire almış durumda. çalıştığım ilk amirin şeker gibi olmasından mıdır nedir benim için öcü değil kesinlikle.

sabahları koridordan geçerken odasına daldığım, imzaya gittiğimde "hemen işin bitti diye gitme dur anlatacaklarım var" deyip bana derdini açan, sigara içmesem de kendisiyle sigara molasına çıktığım, sürpriz doğum günü partileri organize eden ve rahatlıkla derdini, aşkını,mutluluğunu,hastalığını anlatabildiğin bir dosttu benim için ilk amirim. haftasonu şehir dışına çıkacak olsam haberi olur ve "bir şeye ihtiyacın var mı bakalım, paran var mı senin?" diyen bir adamdı yaff.

bir daha bu kadar insancıl olana rastlar mıyım bilmem ama işe koşa koşa gitmem de payı büyükmüş, şimdi daha iyi anlıyorum. zira artık başka bir amirim var ve o da "patron" tanımı içinde değerlendirilmeyecek kadar iyi biri.

bisiklet

ladycapulet
çok yakında araba almak varken aklımda, etrafta gördüğüm bisikletçiler yüzünden "önce bir de bisiklet alayım ben en iyisi" demekteyim şu ara. haftasonu giyeceksin şortunu, bol t-shirtünü, rahat ve rengarenk bir haldesin. binceeksin bisiklete. süreceksin yemyeşil parkta. çantanda kitabın olacak her daim. o park senin, bu meriç boyu benim. off tadından yenmez..hem spor da olur bir nevi. yapayım ben bunu yapayım..

pilot

ladycapulet
üniversitede ilk aşık olduğum adam pilot olacak. zaten çok çılgın bir arkadaştı. mühendislik okuyup, üzerine sosyal bilimlerde master yapıp sonunda pilot olmakta karar kılması şaşırtıcı. ya da belki o kadar şaşırtıcı değildir. sonuçta ne yapmak istediğine, nasıl mutlu olacağına karar vermiş. cesaret işi biraz değil mi?

zaten hep çok cesur, çok komik, çok şair, çok dalgacı ve çok hoşsohbet bir adam olmuştu. özledim mi ne?

cuma

ladycapulet
haftanın 5. ve de en güzel günü. bir cumartesi günü bile beni mutlu edemez cuma gibi.çünkü cuma demek iş çıkışı sosyalleşmek, bir yerlerde bir şeyler içmek, gece geç saatlere kadar uyanık kalıp film izlemek gecesidir. cumartesi miskin miskin uyanırsınız, hatta yataktan kalkmamak için mümkün olduğunca uzatırsınız miskinlik faslınızı. cumartesi günü çok mutlu etmez beni, çünkü günün yarısını yemiş durumdayımdır, ya da akşamdan kalma halimden ötürü kafam bi dünyadır. bi sürü şey yapasım varken o takati bulamam kendimde. bir de "ulan bugün cumartesi ,ee yarın da pazar, ahanda bitti haftasonu" düşüncem ağır basar. pazar günü temizlenmesi gereken bir ev, yıkanması gereken çamaşırlar ve ardından gelecek ütü faslı zaten günümü karartır. o yüzden cuma idealdir. bir de hasta olup dışarı çıkmaktan sarfinazar ettiğim şu günlerde yalan dünya gecesidir; sevilenen ve dört gözle beklenen en güzel gündür.

mektup

ladycapulet
ortaokuldayken en yakın arkadasım baska bir sehre tasınınca baslamıstık mektup yazmaya. allahım nasıl guzeldı mektubu beklemek, gelince sayfalara dalmak ve bıkmadan tekrar tekrar okumak. uzun bi sure devam ettik mektuplaşmaya, postacı bana çalışır oldu. sonra ikimiz de daha da uzaklara gittik, aramızda bir kıta ve okyanus vardı. yani esasen mektuplaşmak için daha da iyi bir fırsat, beklemek için gelişini dört gözle. sonra uzun bir aradan sonra ilk ben aldım kagıdı kalemi elime. yalan oldu, artık çalışan bir kadındım, vaktim yoktu, kalemi elime alamaz olmustum. saçma bir sekilde, mekanik bir sekilde mektubumu word’te yazdım.ama cok guzel yazdım, tam anlatmalık hikayelerim birikmişti, cıktısını aldım, okudum, okudukca begendim, özenle zarfladım. lakin o mektup çantamda bir ay kadar gezdi, postaya veremedim mesai saatlerimden ötürü. baktım bu böyle olmayacak. zaten word’te yazılmış teknoloji ürünü bir mektuptu bu. çareyi scan edip, mail yoluyla yollamakta buldum.

mektuplaşmanın doğasına karşı geldim, hiç de romantik/nostaljik olmadı ama yapacak başka bir şey bulamadım.sonuçta şekle takılmamalı dedim.

velhasıl kelam, o mektubun cevabi geldi geçtiğimiz günlerde. kağıttan okumak gibisi yok. el yazısını görmek, yazısındaki titreşimleri algılamak, ruh halinin/heyecanının yazısında yarattığı değişimi gözlemlemek..

artık cevap yazma zamanıdır bana da. bu kez sahici bir mektup, kendi el yazımla. postayla gidecek olan.

saç

ladycapulet
sabah banyoda saçımı toplarken aklıma geldi. herhalde kimsenin memnun olmadığı ya da sık sık keşke böyle olsa dediği tek şey saçtır. saçınız uzunsa, kısa halini özlersiniz.kısa olsa, bir an önce uzasın diye dua edersiniz. siyah olsa daha açık bir renk dilersiniz. boyatmak istersiniz yakışmayacağından korkarsınız. açık renkli olsa gene değişiklik istersiniz. düz olsa kıvırcık saça özenirsiniz. kıvırcık olsa düz saç daha cazip gelir. hani bitmez yani derdi tasası. döküleni var, seyrekleşeni var. hiç olmayanı var.beyazı var, saç kırığı var.. aman ne zor lan!

midnight in paris

ladycapulet
marion cotillard’ın da oynaması sebebiylen daha mutlu mesut izlediğim bir film olmuştur kendisi. sadece erkeklere özgü değildir yani marion cotillard sevgisi/hayranlığı. baharın geldiği şu günlerde bence müzikleriyle, renkleriyle izlenilesi bir film. iyi hissettiriyor.

dovijdene

ladycapulet
bulgarca güle güle, hoşçakalın anlamındaki kelime. merhaba diyemezken bile elveda gibisinden bunu diyebiliyordum. sesleri hoşuma gidiyor kelimenin.

yoksa başlangıçlardan ziyade bitişlere, vedalara odaklı bir insan olduğum düşünülmesin. lann yoksa öyle mi acaba? kendimden şüphe ettirdiniz bak.

rogçe

ladycapulet
mademki bir komşu ülke topraklarında yaşamaktayız, buranın örfünü ananesini, kültürünü, mutfağını anlatmalı değil mi şekerim. ben bu bilinçte bir insanım yani.

rogçe. bir hamurişi.böyle bizim sigara böreği gibi.ama farklı da. bi kere yufkadan yapılmıyor, kızartma değil. daha katı, kurabiye hamuru gibi bir hamurdan yapılıyor ve daha yağsız. içinde peynir var, patateslisine rastlamadım.

sabahları işe yürürken önünden geçtiğim fırına umutla uğruyorum. takribi saat 9’da tükenmiş oluyor bu rogçe. varsa günün daha mutlu mesut geçeceğine dair bir batıl inanç edindim kendime. hemen kadına soruyorum "imate li rogçe?" cevap "da" ise hemen yapıştırıyorum cevabı "tri". yuh demeyin, üç tane alıyorsak bir bildiğimiz var. ben yiyeyim iş arkadaşlarım baksın mı arkadaşım. biraz empati, biraz anlayış.
neyse kapıp rogçeleri kadına sevinçli bir şekilde dovijdenedeyip, devam ediyorum yoluma..bugün güzel bir gün mü ne?

uyku

ladycapulet
sabahları alarmın sesiyle, aileyle kalıyorsanız annenin yakarışlarıyla son bulan bir hadise. haftasonu "uyucam ulan, hiç bir güç buna engel olamaz" diyorsunuz muhtemelen ama biyolojik saatiniz engel olabiliyor. benimki en azından engel olmaya yelteniyor ama ben yiyor muyum, tabiki hayır. "saat daha 8 ulan, haftasonundayız" diye gözümü açmamla kapatmam bir oluyor.. sonrası zzzz...zzzzz..

fuar

ladycapulet
normal şartlar altında eğlenceli olması beklenen, ne bileyim eşantiyon bazı ürünler hediye edilen, gezilesi görülesi bir organizsyon olarak bilirim ben fuarları.

lakin filibe’de katıldığım daha doğrusu işim gereği katılmak zorunda olduğum fuarlar hiç de bana hitap etmiyor arkadaşım, çok bedbahtım.

mesela, agra tarım fuarı..ne anlarım ben.
mesela bugün katılacağım doğa, av ve balıkçılık fuarı.. tamam, babamla küçükken bir iki defa balığa gitmişliğim vardır ama fuar boyutu beni aşar.
20 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol