mitoloji tarihçilerine göre
isim kökü kibele'ye dayanmaktadır.
sukut susmak değildir , sus konuşma içine konuş/at demektir ,
at içine yan kavrul ol/öl derin manasını taşır.
at içine yan kavrul ol/öl derin manasını taşır.
hanry carrier'in şeytan adasından kaçtıktan sonra ki yaşamını anlatan
gerçek olaylara dayanan romandır , yani kelebek romanının devamıdır
manda derisinden yaptığı küçük şişme botla okyanusa atlayıp adadan kurtulduğunda , sırt üstü döner ve ellerini yumruk yapıp yukarıya kaldırarak
"i am still here bastar" diye bağırır ve kelebek romanı biter işte bu noktadan sonra banko başlar.
ilk vardığı yer venezüella caracas dır , orada birkaç yıl geçirir , çünkü dikkat edin dünya güzelleri brkaç yılda bir mutlaka venezüelladan çıkar
sonra amerikaya gider ve.....
neyse daha anlatmayım , bulun okuyun , kelebek filmi burada vizyona girmeden önce 70'li yıllarda altın kitaplar yayınlamıştı ,
belki yeni baskıları yapılmıştır.
banko benim için bu demek
gerçek olaylara dayanan romandır , yani kelebek romanının devamıdır
manda derisinden yaptığı küçük şişme botla okyanusa atlayıp adadan kurtulduğunda , sırt üstü döner ve ellerini yumruk yapıp yukarıya kaldırarak
"i am still here bastar" diye bağırır ve kelebek romanı biter işte bu noktadan sonra banko başlar.
ilk vardığı yer venezüella caracas dır , orada birkaç yıl geçirir , çünkü dikkat edin dünya güzelleri brkaç yılda bir mutlaka venezüelladan çıkar
sonra amerikaya gider ve.....
neyse daha anlatmayım , bulun okuyun , kelebek filmi burada vizyona girmeden önce 70'li yıllarda altın kitaplar yayınlamıştı ,
belki yeni baskıları yapılmıştır.
banko benim için bu demek
jean meslier isim li fransız papazın , 60 yıl papazlık ettikten sonra yazdığı ve geçmişinde söylediği herşeyin
incil dahil yalan olduğunu ikrar ettiği kitaptır , yazdıktan sonra kendisini 2 gün kapatmış ve ölmüştür.
bir kere okuyun , 2 kere okursanız atesit olabilirsiniz vebaline karışmam.
derler ki bu kitaptan sonra "le bonsanse" sağ duyu , literatüre girmiştir.
oysa bizim literatürümüzde çok daha eskiden yer bulmuştur "gönül"
incil dahil yalan olduğunu ikrar ettiği kitaptır , yazdıktan sonra kendisini 2 gün kapatmış ve ölmüştür.
bir kere okuyun , 2 kere okursanız atesit olabilirsiniz vebaline karışmam.
derler ki bu kitaptan sonra "le bonsanse" sağ duyu , literatüre girmiştir.
oysa bizim literatürümüzde çok daha eskiden yer bulmuştur "gönül"
göz kendisini göremez anladık ,
ama aynaya bakar , bakabilir değil mutlaka bakar , aynayı sen anla sır değil.
mana meal tefsir işleri , retoriğe yataklık eder ,
vardığın yerin işin aslıyla hiç bağı yoktur , oraya varan da çoktur ,
döner bakar geçen yola bide kalana , ömrüne acır korkar daha da dönemez,
anlam aslından kopmuş gitmiştir çoktan.
diyeceğim o ki , dinler mantık hataları ile doludur ve hatta muhtaçtır ,
hülasa ilkel iki boyutlu mantık din'e yol / yar olamaz , güdük kalır ,
çünkü , mantık da tıpkı din gibi umarsız hastalığa çare devşirmeye çlingir olagelmemiş , olamamış ve olagitmeyecektir de.
çok uzattım , özetle ikisi de tuzak zaman kaybetmeyin ,
döküman argüman ne arıyorsanız , doğada evrende var, okumayın gözleyin
emin olun çok gezen biliyor
ama aynaya bakar , bakabilir değil mutlaka bakar , aynayı sen anla sır değil.
mana meal tefsir işleri , retoriğe yataklık eder ,
vardığın yerin işin aslıyla hiç bağı yoktur , oraya varan da çoktur ,
döner bakar geçen yola bide kalana , ömrüne acır korkar daha da dönemez,
anlam aslından kopmuş gitmiştir çoktan.
diyeceğim o ki , dinler mantık hataları ile doludur ve hatta muhtaçtır ,
hülasa ilkel iki boyutlu mantık din'e yol / yar olamaz , güdük kalır ,
çünkü , mantık da tıpkı din gibi umarsız hastalığa çare devşirmeye çlingir olagelmemiş , olamamış ve olagitmeyecektir de.
çok uzattım , özetle ikisi de tuzak zaman kaybetmeyin ,
döküman argüman ne arıyorsanız , doğada evrende var, okumayın gözleyin
emin olun çok gezen biliyor
tanrı ve din kavramları netleşmedikçe , soru hak ettiği cevaba ulaşamaz.
asl olan şeytandır , algı çerçevemize hapsolmuş tanrı olgusu varlığını şeytana borçludur.
hülasa insan tanrıdır , ona göresi buna göresi yoktur.
şeytan bu hibrit benliği (tanrı/insan haslet ve hasletleri) konfor parametresi ile yerle bir etmiş
ve günümüzde tüy dikmekle meşgul olmaktadır.
iki paradoks epifiz bezini hareketlendirebilir;
-tanrı insanı yarattı , insan da allahı
-tanrı insanı yarattı , şeytan ise allahı
çalışın sorucam
kolay gelsin................
asl olan şeytandır , algı çerçevemize hapsolmuş tanrı olgusu varlığını şeytana borçludur.
hülasa insan tanrıdır , ona göresi buna göresi yoktur.
şeytan bu hibrit benliği (tanrı/insan haslet ve hasletleri) konfor parametresi ile yerle bir etmiş
ve günümüzde tüy dikmekle meşgul olmaktadır.
iki paradoks epifiz bezini hareketlendirebilir;
-tanrı insanı yarattı , insan da allahı
-tanrı insanı yarattı , şeytan ise allahı
çalışın sorucam
kolay gelsin................
türkiye nato ya girdikten sonra , milli eğitim talim terbiye kurulunda değişiklik oldu ;
kurul 8 kişiden oluşuyor , 4 türk 4 yabancı üye
4 yabancının 4'ü de amerikalı ,
4 e 4 karar alırken eşitlik durumunda ne olacak?
4 amerikalı üyeden 1 tanesi o anki ambssador
ve
onun oyu çift sayılıyor
eğitim bakanlığının başındaki milli fake , kanmayın ,
tıpkı türk petrolün türk şirketi olmadığı gibi
bilin istedim
acı baklava
kurul 8 kişiden oluşuyor , 4 türk 4 yabancı üye
4 yabancının 4'ü de amerikalı ,
4 e 4 karar alırken eşitlik durumunda ne olacak?
4 amerikalı üyeden 1 tanesi o anki ambssador
ve
onun oyu çift sayılıyor
eğitim bakanlığının başındaki milli fake , kanmayın ,
tıpkı türk petrolün türk şirketi olmadığı gibi
bilin istedim
acı baklava
zikir için çok yerinde ve yaratıcı bir öneri , namaz için değil
ormana odunla gidilmez ,
kievde vodka
istanbulda rakı
kievde vodka
istanbulda rakı
kibir aklın salyası , kulağınıza küpe olsun ,
yolunuz açık kılıcınız keskin olsun
yolunuz açık kılıcınız keskin olsun
afrika da çok sayıda üniformalı modeli bulunan prototip ,
çünkü orada silahtan korkarlar burada allahtan
çünkü orada silahtan korkarlar burada allahtan
-yalamıyorsan sorun yok
-bu soru tespite muhtaç; sıçır sıçır ses çıkıyorsa sıçıyorsun , çıkmıyorsa def-i hacet yapıyorsun , sıçıyorsan sorun yok , def-i hacet yapıyorsan dikkatin dağılır deliği ıskalarsın , günah yok
-gidersin , cehenneme aşçı olursun
-tek teknik soru buydu , erkek huri = gılman , bu bilgi ne işine yarayacaksa bil bakalım , gay ne?
-hiç kasma , namaz kılma daha çok sevap kazanırsın
, hoca yoğundur geç cevap yazar strese girmeyesin diye müdahil olmaktan kendimi alamadım
vesselam
-bu soru tespite muhtaç; sıçır sıçır ses çıkıyorsa sıçıyorsun , çıkmıyorsa def-i hacet yapıyorsun , sıçıyorsan sorun yok , def-i hacet yapıyorsan dikkatin dağılır deliği ıskalarsın , günah yok
-gidersin , cehenneme aşçı olursun
-tek teknik soru buydu , erkek huri = gılman , bu bilgi ne işine yarayacaksa bil bakalım , gay ne?
-hiç kasma , namaz kılma daha çok sevap kazanırsın
, hoca yoğundur geç cevap yazar strese girmeyesin diye müdahil olmaktan kendimi alamadım
vesselam
tanrı insanı yarattı , insan da allah'ı , gerisi tevatür
ay'da yaşayıp her haltı ülkeye bağlayan canlı türünü tespit aracı
özel isimle tanımlanmış bir canlı için daha ne parametresi arıyorsunuz ki?
1970 lerin 2. yarısında, korku dergisinde yayınlanmış bir cizgi romanı öyküleştirerek sizlerle paylaşmak istiyorum.hikayenin orijinal ismi "mesih".
günümüzden 100 lerce yıl sonrası , gelecekte bir gün , dünya iki cepheye ayrılmış ve sürekli bir savaş hali var.
bir taraf , karşısında diğer taraf ve ortada ufka kadar uzanan bir cephe , sürekli birbirlerine ateş ediyorlar ,
cephe gerisinde sürekli bir silah üretimi , ölenlerin yerine yenileri geliyor durum bu.
bir gün , ufuk çizgisinde bir adam beliriyor elinde bir sandık , cephenin tam ortasında yürüyor.
askerler şaşkınlıkla adamı izliyor "kim bu yahu deli midir nedir , ne işi var cephenin ortasında" şeklinde sesler yükseliyor her iki cepheden de.
onu gören her asker , ateş etmeyi kesip izlemeye başlıyor.sonunda adam cephenin ortasında bir yerde duruyor ,
elindeki sandığı yere koyup üzerine çıkıyor ve "kardeşlerim , beni dinleyin , neden savaşıyorsunuz ......" şeklinde başlayan bir konuşmaya başlıyor "
konuşmanın kalan kısmını hepimiz tamamlayabiliriz" askerler şaşkınlık içinde birbirlerine bu soruyu sormaya başlıyor yahu neden neden diye ,
hatta cephenin ortasında bir kaç düşman asker kucaklaşıyor dahi.
işte bu sırada nereden geldiği belli olmayan bir kurşun "uzaydan gelmiyor tabii" vınn layarak adam saplanıyor , ve adam yere düşüp ölüyor , 5 -10 saniyelik korkunç bir sessizlik den sonra …………….
her iki taraftan yükselen "mesihimizi öldürdüler" çığlıkları ile cephe tekrar yarılıyor ve savaş kaldığı yerden devam ediyor...
bir kaç yüz yıl daha sürecekmiş kadar güçlü ve şiddetli..
savaşın başlamasının da en sağlam ve/veya en mantıklı sebebi de mesih aslında.
mesih'in yerine , herhangi bir şey koyulabilir rahatlıkla , ya da bu “birşeycilik” lerden vazgeçilir.
nedendir anlamam , bizatihi insan muhteşem bir hazine/uzay iken , neden bir şeylere dayanmak ister , neden?
bu aciziyet kilidinin anahtarı nerde ve/veya kimde?
günümüzden 100 lerce yıl sonrası , gelecekte bir gün , dünya iki cepheye ayrılmış ve sürekli bir savaş hali var.
bir taraf , karşısında diğer taraf ve ortada ufka kadar uzanan bir cephe , sürekli birbirlerine ateş ediyorlar ,
cephe gerisinde sürekli bir silah üretimi , ölenlerin yerine yenileri geliyor durum bu.
bir gün , ufuk çizgisinde bir adam beliriyor elinde bir sandık , cephenin tam ortasında yürüyor.
askerler şaşkınlıkla adamı izliyor "kim bu yahu deli midir nedir , ne işi var cephenin ortasında" şeklinde sesler yükseliyor her iki cepheden de.
onu gören her asker , ateş etmeyi kesip izlemeye başlıyor.sonunda adam cephenin ortasında bir yerde duruyor ,
elindeki sandığı yere koyup üzerine çıkıyor ve "kardeşlerim , beni dinleyin , neden savaşıyorsunuz ......" şeklinde başlayan bir konuşmaya başlıyor "
konuşmanın kalan kısmını hepimiz tamamlayabiliriz" askerler şaşkınlık içinde birbirlerine bu soruyu sormaya başlıyor yahu neden neden diye ,
hatta cephenin ortasında bir kaç düşman asker kucaklaşıyor dahi.
işte bu sırada nereden geldiği belli olmayan bir kurşun "uzaydan gelmiyor tabii" vınn layarak adam saplanıyor , ve adam yere düşüp ölüyor , 5 -10 saniyelik korkunç bir sessizlik den sonra …………….
her iki taraftan yükselen "mesihimizi öldürdüler" çığlıkları ile cephe tekrar yarılıyor ve savaş kaldığı yerden devam ediyor...
bir kaç yüz yıl daha sürecekmiş kadar güçlü ve şiddetli..
savaşın başlamasının da en sağlam ve/veya en mantıklı sebebi de mesih aslında.
mesih'in yerine , herhangi bir şey koyulabilir rahatlıkla , ya da bu “birşeycilik” lerden vazgeçilir.
nedendir anlamam , bizatihi insan muhteşem bir hazine/uzay iken , neden bir şeylere dayanmak ister , neden?
bu aciziyet kilidinin anahtarı nerde ve/veya kimde?
dilini , dinini , ailesini , mahallesini , devletini , hükümetini seçme şansı olmayan bir insan geldi dünyaya. 5.3.91
şeçme şansı olmadığı gibi , reddetme şansıda yoktu , ama sanki her iki gerçeği de başından beri biliyordu.
kendi olmak , kendine yer açmak , neden var olduğunu anlamaya çalışmaktan başka talebi yok/tu.
renkleri başka görüyor , sesleri başka duyuyor , şekilleri başka algılıyor/du , çevreden gelen etkileri gördükleriyle eşleştirip anlamaya anlamlandırmaya çalışıyor/du.
uyuşmuyor/du algıları ile toplumdan ona yansıyanlar.
ama kararlı/ydı kendini koruyacak kendi içindeki cevheri keşfetme yolculuğundan dönmeyecek/ti.
okullarını seçebildi , ama eğitim sistemini seçemedi ,
eğitim sistemi kendi yolculuğu sırasında ona omuz vermek yerine köstek oluyordu.
aynı torbaya atılmıştı ayıklanmadan seçilmeden , hazır çerçevelerden birine sığdırılmaya çalışıyor/du , ite kaka , kaba , şekilsiz ve duyarsız yöntemlerle.
çok uzun sürmedi anlaması , varlık sebebinin , toplumun egolarını şişirmek , psikolojilerini okşamak tan öte olmadığını ,
köleliği kelime olarak öğrenmeden adını koyamadan ne olduğunu anlamıştı bile çoktan.
aradığı yol daraldı daraldı sonunda gözden kayboldu , binlerce ve fakat aynı yere çıkan yolun arasında onun aradığı yoktu.
algılarına güvenmekten vazgeçmedi , sunulandan ziyade kendi hissettiği daha dürüsttü her zaman.
yaftalar hazırlandı , renk renk , çeşit çeşit , ukalaydı kibirliydi , asosyaldi istenildiğinde verir/di ancak , sorulmadan konuşmaz/dı ,
benliğini koruyordu çünkü erozyona uğramaktan korkuyordu.
en iyi dostu kendi oldu , en iyi anlayan dinleyen tek dostu.buna mahkum edildi , iyi niyet çerçeveleriyle süslenmiş renkli , yansınlı sönsünlü paketler ile.
oysa dünyanın kimyasına bir nokta dahi olsa koyabilir/di.
insanlara yaşamaya değer manzaralar sergiliyebilir/di , kör noktalarında kalan ve asla fark edemeyecekleri.
ama ,
bir düğme ,
başka bir düğmeye bastı ,
sistemin dışına itildi…………………………………………………………
makine onu yok saydı……………………………………………………..
makine dar ve duyarsız algoritmasına uygun olarak , teknik hata yapmadı.
ama ne yaptı;
şimdi daha kararlı ve belki daha bilendi , kendi olarak geldiği gibi gitmeye.
cevherlerini paylaşmadan , ruhunu maskeleyerek , eli mühürlülere kilitleyerek ………………….
o size ,
yakın gelecekte ,
ne olduğunuzu hatırlatacak ,
ukalaca ve kibirle …………………………………………………………………….
ruhsuz makineler ,
mazeretiniz olamayacak.
kendiyle olan dostluğu şahlandı ,
biz kaybettik……………………………………………………………….
şeçme şansı olmadığı gibi , reddetme şansıda yoktu , ama sanki her iki gerçeği de başından beri biliyordu.
kendi olmak , kendine yer açmak , neden var olduğunu anlamaya çalışmaktan başka talebi yok/tu.
renkleri başka görüyor , sesleri başka duyuyor , şekilleri başka algılıyor/du , çevreden gelen etkileri gördükleriyle eşleştirip anlamaya anlamlandırmaya çalışıyor/du.
uyuşmuyor/du algıları ile toplumdan ona yansıyanlar.
ama kararlı/ydı kendini koruyacak kendi içindeki cevheri keşfetme yolculuğundan dönmeyecek/ti.
okullarını seçebildi , ama eğitim sistemini seçemedi ,
eğitim sistemi kendi yolculuğu sırasında ona omuz vermek yerine köstek oluyordu.
aynı torbaya atılmıştı ayıklanmadan seçilmeden , hazır çerçevelerden birine sığdırılmaya çalışıyor/du , ite kaka , kaba , şekilsiz ve duyarsız yöntemlerle.
çok uzun sürmedi anlaması , varlık sebebinin , toplumun egolarını şişirmek , psikolojilerini okşamak tan öte olmadığını ,
köleliği kelime olarak öğrenmeden adını koyamadan ne olduğunu anlamıştı bile çoktan.
aradığı yol daraldı daraldı sonunda gözden kayboldu , binlerce ve fakat aynı yere çıkan yolun arasında onun aradığı yoktu.
algılarına güvenmekten vazgeçmedi , sunulandan ziyade kendi hissettiği daha dürüsttü her zaman.
yaftalar hazırlandı , renk renk , çeşit çeşit , ukalaydı kibirliydi , asosyaldi istenildiğinde verir/di ancak , sorulmadan konuşmaz/dı ,
benliğini koruyordu çünkü erozyona uğramaktan korkuyordu.
en iyi dostu kendi oldu , en iyi anlayan dinleyen tek dostu.buna mahkum edildi , iyi niyet çerçeveleriyle süslenmiş renkli , yansınlı sönsünlü paketler ile.
oysa dünyanın kimyasına bir nokta dahi olsa koyabilir/di.
insanlara yaşamaya değer manzaralar sergiliyebilir/di , kör noktalarında kalan ve asla fark edemeyecekleri.
ama ,
bir düğme ,
başka bir düğmeye bastı ,
sistemin dışına itildi…………………………………………………………
makine onu yok saydı……………………………………………………..
makine dar ve duyarsız algoritmasına uygun olarak , teknik hata yapmadı.
ama ne yaptı;
şimdi daha kararlı ve belki daha bilendi , kendi olarak geldiği gibi gitmeye.
cevherlerini paylaşmadan , ruhunu maskeleyerek , eli mühürlülere kilitleyerek ………………….
o size ,
yakın gelecekte ,
ne olduğunuzu hatırlatacak ,
ukalaca ve kibirle …………………………………………………………………….
ruhsuz makineler ,
mazeretiniz olamayacak.
kendiyle olan dostluğu şahlandı ,
biz kaybettik……………………………………………………………….
süneklik de teknik bir terimdir , teknik literatüre ithal girmiştir , ancak orijinali alınmamış türkçeleştirilmiştir ,
böylece köküne inerek ne anlam ifade ettiği , ilk kez duyan bir kişi tarafından dahi anlaşılabilir hale gelmiştir.
orjinali ductility dir. öztele bir elemanın , uygulanan kuvvet karşısında şekil değişikliğine uğraması ve ardından orijinal haline dönebilme kabiliyetini ifade eder.
sayısallaştırılabilir teknik bir terimdir.değişkeni kuvvetin ölçüsüdür , maddenin öznitelikleri değiştirilemez ,
ancak payına düşen kuvvet , süneklik değerine göre azaltılıp çoğaltılabilir.
böylece köküne inerek ne anlam ifade ettiği , ilk kez duyan bir kişi tarafından dahi anlaşılabilir hale gelmiştir.
orjinali ductility dir. öztele bir elemanın , uygulanan kuvvet karşısında şekil değişikliğine uğraması ve ardından orijinal haline dönebilme kabiliyetini ifade eder.
sayısallaştırılabilir teknik bir terimdir.değişkeni kuvvetin ölçüsüdür , maddenin öznitelikleri değiştirilemez ,
ancak payına düşen kuvvet , süneklik değerine göre azaltılıp çoğaltılabilir.
durability dir orjinali bu kelimenin , literatürümüze ithal girmiş bir teknik terimdir.
ne şanslıyız ki kelimenin kökü anlamını ifade eder , kendini koruyabilmiş tüm dillerde olduğu gibi , ithal geldiği dilde ise , kökünün özüyle ilişkisi yoktur ,
ezberlenmesi gereken ve ilk kez duyan bir kişinin , konuyla alakası yoksa anlayamıyacağı türdendir.
şanslıyız derken , belkide bu konudaki cehaletimden dir , muhtemeldir ki bu kelimeyi ihrac etmişiz sonra unutmuş ve tekrar ithal etmişizdir , bu sanki daha gerçekçi.
maddenin , öz niteliklerini koruyabilme ve tayışabilme sürecini ifade eder özetle.
bu süreç maddenin bulunduğu ortamın fizik koşullarına ve bakım sürecine bağlı olarak değişkenlik gösterir ,
sayısallaştırılır formüle girer ve bir projeksiyon üretir.
ne şanslıyız ki kelimenin kökü anlamını ifade eder , kendini koruyabilmiş tüm dillerde olduğu gibi , ithal geldiği dilde ise , kökünün özüyle ilişkisi yoktur ,
ezberlenmesi gereken ve ilk kez duyan bir kişinin , konuyla alakası yoksa anlayamıyacağı türdendir.
şanslıyız derken , belkide bu konudaki cehaletimden dir , muhtemeldir ki bu kelimeyi ihrac etmişiz sonra unutmuş ve tekrar ithal etmişizdir , bu sanki daha gerçekçi.
maddenin , öz niteliklerini koruyabilme ve tayışabilme sürecini ifade eder özetle.
bu süreç maddenin bulunduğu ortamın fizik koşullarına ve bakım sürecine bağlı olarak değişkenlik gösterir ,
sayısallaştırılır formüle girer ve bir projeksiyon üretir.
taburenin üstüne çıkarak uzandığı aynada , gördüğü aksi , aldığı ilk şifreydi…..
sümükleri ile beslenen arkadaşlarıyla sürekli dalga geçene o ,
neredeyse üst dudağının parçası haline gelmiş sümüklerini gördü aynada.
donmuş tenin hissedilemediği ,
ama gönlün/kalbin sıcak olduğu yerde ,
1972 sarıkamış.
ikinci şifreyi , ölümsüz olmadığını anladığı yıllarda aldı.
neden var olduğunu anlayamadığını , oysa geçen ömründe yegane enerjisinin bu olduğunu ,
neden var olduğunu anlayamayan , bunun için çabalamayan insanları eleştiren o……
tenin sıcak kalbin/gönlün serin olduğu yerde , 2005 çemenzar.
1 hafta izin istedi hayattan , mesleğini bırakabilir.
dönerse namert değil.
tenin sıcak kalbin/gönlün sıcak olduğu yerde, 2011 hayvalık.
sümükleri ile beslenen arkadaşlarıyla sürekli dalga geçene o ,
neredeyse üst dudağının parçası haline gelmiş sümüklerini gördü aynada.
donmuş tenin hissedilemediği ,
ama gönlün/kalbin sıcak olduğu yerde ,
1972 sarıkamış.
ikinci şifreyi , ölümsüz olmadığını anladığı yıllarda aldı.
neden var olduğunu anlayamadığını , oysa geçen ömründe yegane enerjisinin bu olduğunu ,
neden var olduğunu anlayamayan , bunun için çabalamayan insanları eleştiren o……
tenin sıcak kalbin/gönlün serin olduğu yerde , 2005 çemenzar.
1 hafta izin istedi hayattan , mesleğini bırakabilir.
dönerse namert değil.
tenin sıcak kalbin/gönlün sıcak olduğu yerde, 2011 hayvalık.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?