confessions

kekec

- Yazar -

  1. toplam entry 577
  2. takipçi 1
  3. puan 14159

otel odalarında

kekec
otel odalarinda

bir merhamettir yanan, daracık odaların
isli lambalarında, isli lambalarında.

gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış,
küflü aynalarında, küflü aynalarında.

atılan elbiseler, boğazlanmış bir adam,
kırık masalarında, kırık masalarında.

bir sırrı sürüklüyor terlikler tıpır tıpır,
izbe sofalarında, izbe sofalarında.

atıyor sızıların çıplak duvarda nabzı,
çivi yaralarında, çivi yaralarında.

duyuluyor zamanın tahtayı kemirdiği
tavan aralarında, tavan aralarında.

ağlayın, aşinasız, sessiz can verenlere,
otel odalarında, otel odalarında.

necip fazil kisakürek

necip fazıl kısakürek

kekec
ana rahmi zahir şu bizim koğuş;
karanlığında nur, yeniden doğuş...
sesler duymaktayım: davran ve boğuş!
sen bir devsin yükü ağırdır devin!
kalk ayağa dim dik doğrul ve sevin!

mehmed’im sevinin başlar yüksekte!
ölsekte sevinin, eve dönsek de!
sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!


necip fazıl için hep aynı konuları ölüm, karanlık gibi daha çok kasvetli konular işlediğini sananlar bu dizeleri bir okusun derim yarınlara nasıl baktığını ve davasını onun izinden gidenler için nasıl dile getirdiğini görsün derim...

üstadın daha çok kasvet dolu şiirleri gençliğinde yazmıştır yanı necip fazıl necip fazıl olmadan önce... hak yolu bulmadan önce bir inanca sarılmadan önce o psikoloji ile yazmıştır...

kalitesini her iki dönemdede göstermiştir...
misal: gençliğinde yazdığı
(bkz: kaldırımlar)

olumsuz bir hayat vardır. fransada boş sokaklarda içliliyken yazmıştır...

misal 2:dava ve inançı ile bütünleştiği zamanlar
zindandan mehmet’e mektup

inanç dolu gençlerle birlikte davası için savaşırken yazdığı şiir...

not:bu yüzden necip fazıl için tek karanlık ölüm temalarını işliyor demek yanlıştır... bunu diyenler misal 2 deki bölümden bi haber olup veya nefret edenlerdir bu yüzden ordaki şiirleri anlayamazlar...

necip fazıl kısakürek

kekec
bendedir

ne azap, ne sitem bu yalnızlıktan,
kime ne, aşılmaz duvar bendedir,
süslenmiş gemiler geçse açıktan,
sanırım gittiği diyar bendedir.

yaram var, havanlar dövemez merhem;
yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem.
ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem;
yollar ki, allah’a çıkar, bendedir.

necip fazil kisakürek

nazım hikmet

kekec
her şiirini okuduktan sonra bir insan basitliği, sıradanlığı, kafiye ve hece ölçüsü gibi şiire şekil katan, ihtişam katanunsurları kullanmadan bu kadar güzel ve etkileyici şiirler yazabilirmi diye düşünüyorum...

nazım hikmet serbest ölçüde en değerli şair...

ağa camii

kekec
ağa camii
ağa camii;
havsalam almıyordu bu hazin hali önce
ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
allahımın ismini daha çok candan andım.
ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
..........
..........



nazım hikmet ran

yurun aslanlarım savaş edelim

kekec
yürün aslanlarım savaş edelim
buna kavga derler bey ne paşa ne
haykırıp haykırıp kelle keselim
seyreyleyin eli ayağı şaşana

yürü beyler cenge harbi çalınır
iyi kötü bu meydanda bilinir
kılıç değer adam iki bölünür
nusret bizim beyler neci paşa ne

gürzün kösteğini kola takmalı
arap atı sağa sola yıkmalı
kargılar mızraklar birden kalkmalı
fırsat vermen arap atlar kaçana

köroglu der durman edek cengimiz
bundan belli olsun yiğit hangimiz
üç saat sürmeli burda hengimiz
tarih yazın şu dağlara nişane


köroğlu

gençlige hitabe

kekec

gençliğe hitabe
devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... birincisi iki buçuk asır... aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... ikincisi üç asır... kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... üçüncüsü bir asır... allahın, kur’ân’ında ’belhüm adal-hayvandan aşağı’ dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... ya dördüncüsü? .... son yarım asır! .. işgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... işte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...

gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün ’dikey’leri ’yatay’ hale getirecek bir çığlık kopararak ’mukaddes emaneti ne yaptınız? ’ diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...

halka değil, hakka inanan; meclisinin duvarında ’hakimiyet hakkındır’ düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti hakka kölelikte bilen bir gençlik...

emekçiye ’benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ’ diyecek... kapitaliste ise ’allah buyruğunu ve resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ’ ihtarını edecek... kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...

bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, türk’ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin islâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, islâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...

’kim var? ’ diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert ’ben varım! ’ cevabını verici, her ferdi ’benim olmadığım yerde kimse yoktur! ’ fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik...

can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik...

büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...

bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...

annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara ’siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ’ diyecek ve gerçek müslümanlığın ’nasıl’ını ve ’ne idüğü’nü her haliyle gösterecek bir gençlik...

tek cümleyle, allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve o’ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve o’nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...

işte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür allaha hamd etme makamındayım. genç adam! bundan böyle senden beklediğim şudur: tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! allahın selâmı üzerine olsun...

surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...


necip fazıl kısakürek

geçen dakikalarım

kekec

geçen dakikalarım
kimbilir nerdesiniz,
geçen dakikalarım
kimbilir nerdesiniz?

yıldızların,korkarım,
düştüğü yerdesiniz;
geçen dakikalarım?

acaba tütsü yaksam
görünür mü yüzünüz?
acaba tütsü yaksam?

siz benim yüzümsünüz
eğilip suya baksam,
görünür mü yüzünüz?

gitti bütün güzeller;
sararmış biri kaldı,
gitti bütün güzeller.

gün geldi,saat çaldı,
aranızda verin yer;
sararmış biri kaldı!


necip fazıl kısakürek

büyük doğu marşı

kekec

büyük doğu marşı
allahın seçtiği kurtulmuş millet!
güneşten başını göklere yükselt!
avlanır, kim sana atarsa kement,
ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.

allahın seçtiği kurtulmuş millet!
güneşten başını göklere yükselt!

yürü altın nesli, o tunç oğuz’un!
adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
nur yolu izinden git, kilavuz’un!
fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!

yürü altın nesli, o tunç oğuz’un!
adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.

aynası ufkumun, ateşten bayrak!
babamın külleri, sen, kara toprak!
şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!
doğsun büyük doğu, benden doğarak!



aynası ufkumun, ateşten bayrak!
babamın külleri, sen, kara toprak!

(1983)


necip fazıl kısakürek
10 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol