mahalle baskısının ulaştığı son boyuttur.
çetin altanın pek sık kullandığı bir deyim.
bu teze balıklama atlayıp, yanlış anlayıp, pata küte cümleler kurmam gerekiyor. tutmasın kimse beni, ben bu teze anti-tezler üreteceğim. her kadının güzel olduğunu söyleyeceğim, hatta ileri gidip:
-kütüğü boyasam o bile güzeldir. ben güzel diyorsam güzeldir.
beni biri durdursun. çok fena saçmalayacağım. bu tezi ciddiye alıp sabaha kadar uyuyamayacağım, ömrümde böyle bir tez görmedim, çürütmem lazım! ah, çırpınıyorum, çürütemiyorum!
yarabbi bana bir anti-tez.
yarabbi bana bir anti-tez.
ey sözlük yazarı,
işitmedin mi hiç azarı,
eğer sandıysan burası balık pazarı,
hiç mutlu değilim, kazarım sana mezarı!
hoba, ben de ismail türüt ve saz arkadaşları kesildim bir an. demiştim size saçmalayacağım diye. ama bu kadarını ben bile beklemiyordum!
-kütüğü boyasam o bile güzeldir. ben güzel diyorsam güzeldir.
beni biri durdursun. çok fena saçmalayacağım. bu tezi ciddiye alıp sabaha kadar uyuyamayacağım, ömrümde böyle bir tez görmedim, çürütmem lazım! ah, çırpınıyorum, çürütemiyorum!
yarabbi bana bir anti-tez.
yarabbi bana bir anti-tez.
ey sözlük yazarı,
işitmedin mi hiç azarı,
eğer sandıysan burası balık pazarı,
hiç mutlu değilim, kazarım sana mezarı!
hoba, ben de ismail türüt ve saz arkadaşları kesildim bir an. demiştim size saçmalayacağım diye. ama bu kadarını ben bile beklemiyordum!
vakti zamanında evine yıldırım düşen ve çatısı harap olan bir kadın, yine bir amerikalı, tanrıya dava açmıştı. davayı kazanan kadın, 100 bin dolar tazminat kazanmıştı. tabii paranın kimden karşılanacağı ise meçhul.
burun karıştırmak ile ilgili yaran bir fıkra:
cocuk: baba sevişmek neden eglencelidir?
baba: sevismek sana ayni, parmaginla burnunu
karistirmak gibi bir duygu verir,bu yüzden çok zevklidir.
çocuk: peki kadinlar neden erkeklerden daha çok zevk
alirlar?
baba: burnunu karistirdiginda burnun mu yoksa parmagin
mi daha mutlu olur?
çocuk: o zaman kadinlar neden tecavüze ugramaktan bu
derece nefret ederler?
baba: tecavüze ugramak, yolda yürürken birinin gelip
burnunu karistirmasi gibidir. bu hosuna gider miydi?
çocuk: hmm.. kadinlar neden adet günlerinde seks
yapmazlar?
baba: burnun kanarken burnunu karistirir misin? onun
gibi bisi....
çocuk: erkekler neden sevisirken prezervatif takmaktan
hoslanmazlar?
baba: elinde eldiven varken burnunu karistirmaktan
zevk alir misin oglum?
çocuk: baba, sana ooohaaaa demek istiyorum, süpersin
yaaa!!!
cocuk: baba sevişmek neden eglencelidir?
baba: sevismek sana ayni, parmaginla burnunu
karistirmak gibi bir duygu verir,bu yüzden çok zevklidir.
çocuk: peki kadinlar neden erkeklerden daha çok zevk
alirlar?
baba: burnunu karistirdiginda burnun mu yoksa parmagin
mi daha mutlu olur?
çocuk: o zaman kadinlar neden tecavüze ugramaktan bu
derece nefret ederler?
baba: tecavüze ugramak, yolda yürürken birinin gelip
burnunu karistirmasi gibidir. bu hosuna gider miydi?
çocuk: hmm.. kadinlar neden adet günlerinde seks
yapmazlar?
baba: burnun kanarken burnunu karistirir misin? onun
gibi bisi....
çocuk: erkekler neden sevisirken prezervatif takmaktan
hoslanmazlar?
baba: elinde eldiven varken burnunu karistirmaktan
zevk alir misin oglum?
çocuk: baba, sana ooohaaaa demek istiyorum, süpersin
yaaa!!!
sosyal yaşantınızı belirleyen, sosyal yaşantınıza yön veren; sizin uymak zorunda olduğunuz, en azından siz böyle düşünmeseniz de düşünenlerin bu konuda hemfikir olduğu, yazılı olmayan toplumsal sözleşmedir. kötüye kullanılmış, bireyin haklarını sınırlandırmış, cemaat tarzı yaşamla, mahalle yaşamını birbirine karıştıran insanların uyguladığı baskıdır. "toplumsal sözleşme" dedim, dilim sürtçtü.
erkekler ve kadınlar üzerinde oluşan bu "yerel" baskı, bireylerin özgür yaşamalarını, kendi istedikleri gibi davranabilmelerini, lafı neden uzatıyorum ki, bireylerin farklı olmasını engelleyemez. modern bir toplumda, farklılıklar, çok seslilikler toplumu geliştiren, daha da ileri götüren unsurlardır. öte yandan, herkesin tektip olduğu, herkesin her konuda mutabık olduğu toplumlar ise geri kalmaya mahkumdur!
mahalli baskı, ya da "elalem ne der"ci yaklaşımla eğer insanlar yaşamlarına çeki düzen veriyorsa, heyhat derim ben! köhne zihniyetlerin ağına düşmeden, ruhumu azraile teslim ederim daha iyi.
anladın sen onu.
erkekler ve kadınlar üzerinde oluşan bu "yerel" baskı, bireylerin özgür yaşamalarını, kendi istedikleri gibi davranabilmelerini, lafı neden uzatıyorum ki, bireylerin farklı olmasını engelleyemez. modern bir toplumda, farklılıklar, çok seslilikler toplumu geliştiren, daha da ileri götüren unsurlardır. öte yandan, herkesin tektip olduğu, herkesin her konuda mutabık olduğu toplumlar ise geri kalmaya mahkumdur!
mahalli baskı, ya da "elalem ne der"ci yaklaşımla eğer insanlar yaşamlarına çeki düzen veriyorsa, heyhat derim ben! köhne zihniyetlerin ağına düşmeden, ruhumu azraile teslim ederim daha iyi.
anladın sen onu.
yılmaz özdil modeller üzerine yazdığı, oldukça eğlenceli bir yazı:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/7322367.asp?yazarid=249&gid=61&sz=19250
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/7322367.asp?yazarid=249&gid=61&sz=19250
sözlük yazarı olmak var, olmak var di mi?
sözlüğe bir yazar adayı geldi, alın lan beni aranıza. peki dediniz şunları şunları yap alalım seni. yapamadı, almadınız.
okey, hakkınız. almayacaksınız da. lakin, sözlükte o almadığınız adamdan beter yazan insanların da olduğunu bileceksin! sadece bkz yazarı olanlar, sadece nick altı "cicim, canım" giren yazarlar olduğunu bileceksin. o sözlüğe almadığın yazarın da bu sözlüğü okuduğunu da bileceksin.
belki bok atmıyordur, fikir beyan ediyordur. şöyle diyebilir pekala:
-ulan bunun yaptığını ben de yaparım. ne var anasını satayım. beni niye almadılar anlamadım. onlar kaybeder pehh.
söz meclisten içeri. dışarısı bizi bağlamıyor zaten!
sözlüğe bir yazar adayı geldi, alın lan beni aranıza. peki dediniz şunları şunları yap alalım seni. yapamadı, almadınız.
okey, hakkınız. almayacaksınız da. lakin, sözlükte o almadığınız adamdan beter yazan insanların da olduğunu bileceksin! sadece bkz yazarı olanlar, sadece nick altı "cicim, canım" giren yazarlar olduğunu bileceksin. o sözlüğe almadığın yazarın da bu sözlüğü okuduğunu da bileceksin.
belki bok atmıyordur, fikir beyan ediyordur. şöyle diyebilir pekala:
-ulan bunun yaptığını ben de yaparım. ne var anasını satayım. beni niye almadılar anlamadım. onlar kaybeder pehh.
söz meclisten içeri. dışarısı bizi bağlamıyor zaten!
-bokun soyu!
-ahahha anne.
-ne var ne gülüyon yine kikirdek?
-sen boktan mı geliyon.
-bu kızla ben ne yapıcam, hem salak, hem de güzel!
-ahahha anne.
-ne var ne gülüyon yine kikirdek?
-sen boktan mı geliyon.
-bu kızla ben ne yapıcam, hem salak, hem de güzel!
türkiyenin görünürdeki etiketi. görünür etiketler, ürünün niteliğini, içeriğini faln fıstığını belirtir, ürünü alıp kullandığınız da gerçek mi değil mi öğrenme zamanı gelir.
ben doğduğumdan beri, türkiye adlı bir ürünü kullanıyorum. piyasaya "laik demokratik hukuk devleti" olarak çıktı, biz de koşup aldık. yuppi diye sevindik. sonra ürün, ilk zamanlar biraz iyiydi. sonra ürün kendinden geçti, biraz bozuldu. tamire verdik. tamirde uzun süre kaldı, annem aldı tekrar eve getirdi. tabii bir kere tamir gören ürün eskisi gibi olmazdı. biz de bu durumu çok iyi biliyorduk. ürün tekrar hastalandı, tekrar tamire götürdük. bir daha bozulursa "atacağız lan" bunu dedi babam, annem inatçıydı. parayı sokakta bulmadık biz, gideriz garanti belgesinde yazanları satıcının gözüne sokarız. paramızı alırız. ürünün aynından bir tane daha alırız!
annem dediğini yaptı. aynından bir tane daha aldık. o da bozuldu, tamire götürdük. biraz tamirde kaldı, eve getirdik. annem bir daha bozulmaz inşallah dedi. hem bizde de kusur var oğlum dedi bana. "çok hoyratça kullanıyoruz" dedi. haklıydı. ondan laiklik, demokrasi, hukuk bekliyorduk. üç işlemi aynı anda yapamazdı ya. birinden birini ksıtık. demokrasiden ksıtık, biraz iyi çalıştı. sonra laiklikten de kıstık, daha da olmadı, hukuktan da kıstık. şimdi kusursuz gibi. kısacak bir şey de kalmadı zaten.
ben doğduğumdan beri, türkiye adlı bir ürünü kullanıyorum. piyasaya "laik demokratik hukuk devleti" olarak çıktı, biz de koşup aldık. yuppi diye sevindik. sonra ürün, ilk zamanlar biraz iyiydi. sonra ürün kendinden geçti, biraz bozuldu. tamire verdik. tamirde uzun süre kaldı, annem aldı tekrar eve getirdi. tabii bir kere tamir gören ürün eskisi gibi olmazdı. biz de bu durumu çok iyi biliyorduk. ürün tekrar hastalandı, tekrar tamire götürdük. bir daha bozulursa "atacağız lan" bunu dedi babam, annem inatçıydı. parayı sokakta bulmadık biz, gideriz garanti belgesinde yazanları satıcının gözüne sokarız. paramızı alırız. ürünün aynından bir tane daha alırız!
annem dediğini yaptı. aynından bir tane daha aldık. o da bozuldu, tamire götürdük. biraz tamirde kaldı, eve getirdik. annem bir daha bozulmaz inşallah dedi. hem bizde de kusur var oğlum dedi bana. "çok hoyratça kullanıyoruz" dedi. haklıydı. ondan laiklik, demokrasi, hukuk bekliyorduk. üç işlemi aynı anda yapamazdı ya. birinden birini ksıtık. demokrasiden ksıtık, biraz iyi çalıştı. sonra laiklikten de kıstık, daha da olmadı, hukuktan da kıstık. şimdi kusursuz gibi. kısacak bir şey de kalmadı zaten.
her insana nasip olacak bir şey artık. poponuz güzel mi? saçmalamak ister misiniz? acıların çocuğu musunuz? okan bayülgen sizle dalga mı geçsin istiyorsunuz?
herkesin televizyona çıkma fantezisi farklı farklı olabilir. kimi zaman "sokaktaki adam" olmak da isteyebilirsiniz. yok ben sadece sokaktaki adam olmamalıyım, sokakta konuşulan adam olmalıyım diyorsanız, buyrun "saçmalama seansına", ya da "götünü başını açma seansına". hangisi daha uygunsa o tarafa lütfen. biz insanları yeteneklerine göre ekrana çıkartıyoruz! helal!
işte sevgili ülkem, televizyon delirtti bizleri. delirdik hepimiz, ben sevda demirelin handeye attığı tokadı suratımda hissettim mesela, o derece bu televizyon aleminin içindeyim. sevda ile sevişiyoruz ayrıca!
sokaktaki adam mikrofon sende:
-abi beni de alın aranıza kurban olam. ben de deli taklidi yaparım.
-yeterince deli taklidi yapan var hadi naş naş.
-ama ama ühü ühü ühü...
herkesin televizyona çıkma fantezisi farklı farklı olabilir. kimi zaman "sokaktaki adam" olmak da isteyebilirsiniz. yok ben sadece sokaktaki adam olmamalıyım, sokakta konuşulan adam olmalıyım diyorsanız, buyrun "saçmalama seansına", ya da "götünü başını açma seansına". hangisi daha uygunsa o tarafa lütfen. biz insanları yeteneklerine göre ekrana çıkartıyoruz! helal!
işte sevgili ülkem, televizyon delirtti bizleri. delirdik hepimiz, ben sevda demirelin handeye attığı tokadı suratımda hissettim mesela, o derece bu televizyon aleminin içindeyim. sevda ile sevişiyoruz ayrıca!
sokaktaki adam mikrofon sende:
-abi beni de alın aranıza kurban olam. ben de deli taklidi yaparım.
-yeterince deli taklidi yapan var hadi naş naş.
-ama ama ühü ühü ühü...
yer verip de mal gibi kaldığınız da olur. çiftli koltukta iki erkek oturur, bunlardan biri sizsinizdir. o gün iyi gününüzdesinizdir, başka zaman olsa sittin sene yer verecek bir insan değilsinizdir. neyse, bir kadın yaklaşır, bakın sadece bir kadın diyorum, öyle "etiketi" falan yok, öylesine bir kadın. yer verirsiniz. sonra kadının oturmadığını görünce durumu anlarsınız. ah ulan nasıl da düşünemedim:
-bu kadın bir erkeğin yanına oturmaz ki.
çok düşüncesiz hissettim kendimi. "allahım nasıl da düşünemedim. çok ayı bir insanım ben ya." dedim kendime. sonra içimden bir ses:
-kendine gel lan, yaptığın gayet nazik bir davranış. kadının yaptığı ise çok kaba bir davranış.
kaba bir davranıştı evet!
o koltuk boş kaldı. kimse oturmadı. herkesin suratı asıldı, benim de keyfim kaçtı. koltuğu cezalandırdık!
kadını derinlemesine süzdüm, kafasından neler geçiyor diye. sonra bu kadın gibi birinin zamanında yarılmama sebeb olmuş davranışı geldi aklıma:
-sevgilimle oturuyorum yan yana. yine otobüsteyiz. benim yanım boş, bir de karşımızdaki koltuk boş. bir kadın geldi, etiketsiz yine. kadın işte. şöyle dedi:
-kardeş sen şu karşıya geç de ben hanım kızımın yanına oturayım. orda erkekler varda. anladın di mi?
he lan, anladım da anlamak istemedim. çaresiz gittim oturdum. sevgilim karşımda bana gülüyor. "boşver" diyor. ben de "boşver lan koy götüne gitsin bakışı atıyorum."
hem benim yanıma oturmadı kadın, hem de beni yerimden etti. üzüldüm sadece, haremlik selamlık olmuşuz da benim haberim yok!
-bu kadın bir erkeğin yanına oturmaz ki.
çok düşüncesiz hissettim kendimi. "allahım nasıl da düşünemedim. çok ayı bir insanım ben ya." dedim kendime. sonra içimden bir ses:
-kendine gel lan, yaptığın gayet nazik bir davranış. kadının yaptığı ise çok kaba bir davranış.
kaba bir davranıştı evet!
o koltuk boş kaldı. kimse oturmadı. herkesin suratı asıldı, benim de keyfim kaçtı. koltuğu cezalandırdık!
kadını derinlemesine süzdüm, kafasından neler geçiyor diye. sonra bu kadın gibi birinin zamanında yarılmama sebeb olmuş davranışı geldi aklıma:
-sevgilimle oturuyorum yan yana. yine otobüsteyiz. benim yanım boş, bir de karşımızdaki koltuk boş. bir kadın geldi, etiketsiz yine. kadın işte. şöyle dedi:
-kardeş sen şu karşıya geç de ben hanım kızımın yanına oturayım. orda erkekler varda. anladın di mi?
he lan, anladım da anlamak istemedim. çaresiz gittim oturdum. sevgilim karşımda bana gülüyor. "boşver" diyor. ben de "boşver lan koy götüne gitsin bakışı atıyorum."
hem benim yanıma oturmadı kadın, hem de beni yerimden etti. üzüldüm sadece, haremlik selamlık olmuşuz da benim haberim yok!
mizah dergisi uykusuz, kendince bir anayasa taslağı hazırlamıştır ve kahkahalarla gülmeme yol açmıştır. birkaç maddesi şöyledir:
-----------------------------spoiler----------------------------:"- türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle, iktidar ve medyasıyla pilavı, turşusu ve kurusuyla bölünmez bir bütündür, resmi içeceği çaydır.
- egemenlik şekersiz, sütsüz milletindir, egemenliğin kullanılması hiçbir kişi, zümre, emre, arda, hamit ve halile bırakılamaz.
- kamuya açık alanda konken oynanamaz, sokak dövüşçülerinde din mezhep ayrımı yapılamaz, önüne gelen orkestrasına duduk ekleyemez, boğum ense ve sarkık gıdığa pırlanta takılamaz.-----------------------------spoiler----------------------------
-----------------------------spoiler----------------------------:"- türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle, iktidar ve medyasıyla pilavı, turşusu ve kurusuyla bölünmez bir bütündür, resmi içeceği çaydır.
- egemenlik şekersiz, sütsüz milletindir, egemenliğin kullanılması hiçbir kişi, zümre, emre, arda, hamit ve halile bırakılamaz.
- kamuya açık alanda konken oynanamaz, sokak dövüşçülerinde din mezhep ayrımı yapılamaz, önüne gelen orkestrasına duduk ekleyemez, boğum ense ve sarkık gıdığa pırlanta takılamaz.-----------------------------spoiler----------------------------
(bkz: grave sweet grave)
kötünün iyisini seçen sınav.
en klişe laf; 3 saat içinde her şey olup bitiyor, hayat bu 3 saate bağlı.
1 - artık sınavın süresi 3 saat 15 dakika.
2 - 3 saatin geri planında, alın teri, performans, fedakarlık, cesaret, zeka, birikim, deneyim var!
3 - hayatımızda aldığımız büyük kararları aldığımız süreleri düşünelim:
-ilkokula başlamak için aramızda düşünen var mı? başlasam mı başlamasam mı?
-sevgilinizden ayrılma kararını bir anda vermediniz mi? 5 dakika da silip atmadınız mı? geri planı var diyeceksin, konuyla ne alakası var diyeceksin, össnin de geri planı var efendim.
amaç, össyi savunmak değil. össnin kötünün iyisi olduğunu göstermek!
öss, sistemin doğurduğu kaçınılmaz seçenek. her sene bir buçuk milyon öğrenci sınava giriyor, bunların yaklaşık 800 bini yeni mezun. mevcut kontenjan yeni mezunlara bile yetmiyor!!!
e, o zaman üniversiteler açılsın, neden kimse bir şey yapmıyor. bari bir titreşim gönderin diye serzenişe geçenler düşünmeli biraz da:
-anadolunun her yerinde çeşitli üniversiteler açıldı. o üniversitelere kaliteli öğretim görevlileri gönderilemedi. sonuç: 2 çarpı 2 = 5! ne oldu, diplomalı işsizler...
öss, kaçınılmaz bir şey. ne zamana kadar? meslek liselerinin açılmasına sebeb olan etkene göre eğitim vermeleriyle sağlanacak.
bir istatistik:
-avrupada meslek liselerinin tüm liseler içindeki oranı %75.
demek ki neymiş, herkes lisans eğitimi yapacak diye bir kaide yok, demek ki neymiş, meslek liseleri ara eleman yetiştirmek için açılmıştır! o görevini yerine getirecek! demek ki neymiş, meslek lisesi öğrencisi tıp okuyacağım diye tutturmayacak!
en klişe laf; 3 saat içinde her şey olup bitiyor, hayat bu 3 saate bağlı.
1 - artık sınavın süresi 3 saat 15 dakika.
2 - 3 saatin geri planında, alın teri, performans, fedakarlık, cesaret, zeka, birikim, deneyim var!
3 - hayatımızda aldığımız büyük kararları aldığımız süreleri düşünelim:
-ilkokula başlamak için aramızda düşünen var mı? başlasam mı başlamasam mı?
-sevgilinizden ayrılma kararını bir anda vermediniz mi? 5 dakika da silip atmadınız mı? geri planı var diyeceksin, konuyla ne alakası var diyeceksin, össnin de geri planı var efendim.
amaç, össyi savunmak değil. össnin kötünün iyisi olduğunu göstermek!
öss, sistemin doğurduğu kaçınılmaz seçenek. her sene bir buçuk milyon öğrenci sınava giriyor, bunların yaklaşık 800 bini yeni mezun. mevcut kontenjan yeni mezunlara bile yetmiyor!!!
e, o zaman üniversiteler açılsın, neden kimse bir şey yapmıyor. bari bir titreşim gönderin diye serzenişe geçenler düşünmeli biraz da:
-anadolunun her yerinde çeşitli üniversiteler açıldı. o üniversitelere kaliteli öğretim görevlileri gönderilemedi. sonuç: 2 çarpı 2 = 5! ne oldu, diplomalı işsizler...
öss, kaçınılmaz bir şey. ne zamana kadar? meslek liselerinin açılmasına sebeb olan etkene göre eğitim vermeleriyle sağlanacak.
bir istatistik:
-avrupada meslek liselerinin tüm liseler içindeki oranı %75.
demek ki neymiş, herkes lisans eğitimi yapacak diye bir kaide yok, demek ki neymiş, meslek liseleri ara eleman yetiştirmek için açılmıştır! o görevini yerine getirecek! demek ki neymiş, meslek lisesi öğrencisi tıp okuyacağım diye tutturmayacak!
bu lafa şöyle bir gülmek gerekir:
-puhahhaaa
beraber yürüdük biz bu yollarda! yolun sonunda size hiç söylenmeyen bir şeyi söyleyecektim, siz de meraktan ölecektiniz. şimdi kahrınızdan ölüyorsunuz!
ben rte, cüneyt arcayürek böyle diyor bana, benim de hoşuma gitti yani. güzel laf, çocukluğumdan beri sevmedim bu ismi. çünkü şöyle bir laf icad edildi:
-atma reep din kardeşiyiz!
sonra ben bu ismi hiç sevmedim, bir sebebi daha var. bu isim dershanedeki öss cevap formuna sığmıyordu anasını satayım. ben de ismimi şöyle yazıyordum:
-kimliksiz!
ben rte, ağzımdan çıkanlarla ağzımda olanlar farklı kanallardan yol alır. ben rte, kuralları ben koyarım. türban dediysem türban, başörtüsü dediysem başörtüsü! ben ulemaların uleması, pirlerin piri, yedi köy 15 bin dönüm tarlanın sahibi, sarı çizmeli mehmet ağanın oğlu recepim. iplemem sizi, ben ne diyorsam o!
bir de alakasız:
-mavi boncuk kimdeyse benim gönlüm ondadır.
-puhahhaaa
beraber yürüdük biz bu yollarda! yolun sonunda size hiç söylenmeyen bir şeyi söyleyecektim, siz de meraktan ölecektiniz. şimdi kahrınızdan ölüyorsunuz!
ben rte, cüneyt arcayürek böyle diyor bana, benim de hoşuma gitti yani. güzel laf, çocukluğumdan beri sevmedim bu ismi. çünkü şöyle bir laf icad edildi:
-atma reep din kardeşiyiz!
sonra ben bu ismi hiç sevmedim, bir sebebi daha var. bu isim dershanedeki öss cevap formuna sığmıyordu anasını satayım. ben de ismimi şöyle yazıyordum:
-kimliksiz!
ben rte, ağzımdan çıkanlarla ağzımda olanlar farklı kanallardan yol alır. ben rte, kuralları ben koyarım. türban dediysem türban, başörtüsü dediysem başörtüsü! ben ulemaların uleması, pirlerin piri, yedi köy 15 bin dönüm tarlanın sahibi, sarı çizmeli mehmet ağanın oğlu recepim. iplemem sizi, ben ne diyorsam o!
bir de alakasız:
-mavi boncuk kimdeyse benim gönlüm ondadır.
-----------------------------spoiler----------------------------:ankaranın seçkin okullarından biri...
orta 2 öğrencisi, din dersinde öğretmene soruyor:
"dinde zorlama yoktur diyorsunuz, ama bu dersi zorunlu veriyorsunuz. ters değil mi?"
öğretmen öfkeleniyor:
"yan sınıftaki hıristiyan çocuk bile itiraz etmiyor. anarşist misin sen?"-----------------------------spoiler----------------------------
can dündarın yazısından alıntıdır.
aynı sorunları zamanında yaşamış bir bünye olarak, bu olay hiç de beni şaşırtmadı. lisede eşşek kadar adama din dersi veren hocanın baskıcı tutumuyla, ilköğretimde hiçbir konuda özgür bir davranış sergileyemeyen bir bireye verilen din dersindeki hocanın tutumları aynı!
din dersleri kendi adıma hep sorunlu geçmiştir. çünkü okullarda hanefi mezhebine uygun din dersleri veriliyordu, aramızda şafi, alevi olanlar, ateistler de vardı. kendimi ifşa edecek değilim, ben de onlardan biriydim sadece.
hanefi mezhebinin kuralları öğretilirken, biz hanefi mezhebini saf islam olarak öğreniyorduk, en azından bize söylenen, bize anlatılmak istenen buydu. öte yandan alevi olan arkadaşlarımız, kendi mezheblerinin öğretilerinin hanefi mezhebiyle birçok yönden örtüşmediğini söylüyorlardı, haklılardı da. kendi mezheblerinin kurallarını da öğrenmek istemeleri çok doğaldı. şafiler için de durum böyleydi. hanefiler şafilerle pek az konuda fikir ayrılığına düşşeler de şafiler de bu durumdan pek hoşnut değillerdi.
tabii herkesin din dersine girmek zorunluluğu olması, ateistlerin* bile, çok absürd bir durumdu. bu şeye benziyordu, birinin beni zorla kolumdan tutup camiye götürmesi gibi...
* ateisler de din dersine giriyordu, çünkü din dersinden muaf olabilmek için nüfus cüzdanınızda islam yerine başka bir şey olması gerekir. o yüzden ateistlerin de nüfus cüzdanlarında, islam yazdığı için -doğan görünümlü şahin- din derslerine zorunlu giriyorlardı.
orta 2 öğrencisi, din dersinde öğretmene soruyor:
"dinde zorlama yoktur diyorsunuz, ama bu dersi zorunlu veriyorsunuz. ters değil mi?"
öğretmen öfkeleniyor:
"yan sınıftaki hıristiyan çocuk bile itiraz etmiyor. anarşist misin sen?"-----------------------------spoiler----------------------------
can dündarın yazısından alıntıdır.
aynı sorunları zamanında yaşamış bir bünye olarak, bu olay hiç de beni şaşırtmadı. lisede eşşek kadar adama din dersi veren hocanın baskıcı tutumuyla, ilköğretimde hiçbir konuda özgür bir davranış sergileyemeyen bir bireye verilen din dersindeki hocanın tutumları aynı!
din dersleri kendi adıma hep sorunlu geçmiştir. çünkü okullarda hanefi mezhebine uygun din dersleri veriliyordu, aramızda şafi, alevi olanlar, ateistler de vardı. kendimi ifşa edecek değilim, ben de onlardan biriydim sadece.
hanefi mezhebinin kuralları öğretilirken, biz hanefi mezhebini saf islam olarak öğreniyorduk, en azından bize söylenen, bize anlatılmak istenen buydu. öte yandan alevi olan arkadaşlarımız, kendi mezheblerinin öğretilerinin hanefi mezhebiyle birçok yönden örtüşmediğini söylüyorlardı, haklılardı da. kendi mezheblerinin kurallarını da öğrenmek istemeleri çok doğaldı. şafiler için de durum böyleydi. hanefiler şafilerle pek az konuda fikir ayrılığına düşşeler de şafiler de bu durumdan pek hoşnut değillerdi.
tabii herkesin din dersine girmek zorunluluğu olması, ateistlerin* bile, çok absürd bir durumdu. bu şeye benziyordu, birinin beni zorla kolumdan tutup camiye götürmesi gibi...
* ateisler de din dersine giriyordu, çünkü din dersinden muaf olabilmek için nüfus cüzdanınızda islam yerine başka bir şey olması gerekir. o yüzden ateistlerin de nüfus cüzdanlarında, islam yazdığı için -doğan görünümlü şahin- din derslerine zorunlu giriyorlardı.
türk biliminin başındaki insanlar toplanmış, biz de anayasa taslağı hakkında görüş belirtmek isterdik, diğer partiler de görüş belirtseydi tam süper olurdu diyor.
çok hoş söylemler. çok haklı söylemler.
sonra daha derin açıklamalar geliyor:
-nihahahaaa türbana geçit yok, elimizde aihm kararları var, yasalar var, şunlar var... nihahahaa
sonra başbakan cevap veriyor:
-uhahahhaha ulan türban akp’nin sorunu mu sadece, akp’nin simgesi mi? uahhahah
sonra bir yazar çıkıyor şöyle diyor:
-ühü ühü ühühhh yeter!
bir yandan 82 anayasasından kurtuluyoruz diye sevinirken, bir sürü yasa değişirken, koskoca bir reform hareketi yapılırken, herkes bir tek yasa üzerine mercek tutuyor: türban. çözün de kurtulalım, bilimle uğraşalım, rektörler de bilim yapılması için çalışsın, annem örgü örmeye devam etsin, ben okula giderken, kapalı kızların isyanlarını görmeyeyim artık. öyle yani, açıklama yapmakla olmuyor. varsa daha temiz bir çözümün, yap!
ama benim yasaklarım, en temiz çözüm bu diyorsan, eyvellah!
çok hoş söylemler. çok haklı söylemler.
sonra daha derin açıklamalar geliyor:
-nihahahaaa türbana geçit yok, elimizde aihm kararları var, yasalar var, şunlar var... nihahahaa
sonra başbakan cevap veriyor:
-uhahahhaha ulan türban akp’nin sorunu mu sadece, akp’nin simgesi mi? uahhahah
sonra bir yazar çıkıyor şöyle diyor:
-ühü ühü ühühhh yeter!
bir yandan 82 anayasasından kurtuluyoruz diye sevinirken, bir sürü yasa değişirken, koskoca bir reform hareketi yapılırken, herkes bir tek yasa üzerine mercek tutuyor: türban. çözün de kurtulalım, bilimle uğraşalım, rektörler de bilim yapılması için çalışsın, annem örgü örmeye devam etsin, ben okula giderken, kapalı kızların isyanlarını görmeyeyim artık. öyle yani, açıklama yapmakla olmuyor. varsa daha temiz bir çözümün, yap!
ama benim yasaklarım, en temiz çözüm bu diyorsan, eyvellah!
kendimi alamadım ekrana bakmakta. süleyman ateş ilginç bir yorum yaptı:
-dekolte kıyafet ile dua okumak haramdır.
içimden süleyman ateş, konu o değil, sen asıl konuyu gözden kaçırıyorsun demek geldi.
hanımımız, divamız, iftardan bir buçuk saat sonra orucunu açıyordu, hem de ekran karşısında, sesli bir şekilde dua okuyarak. ekrana çakılı kaldım o anda. ne oluyor lan demeye kalmadı, ersoy orucunu açtı.
reklam kokan hareketler dedim. sen de mi brutus dedim. allah seni bildiği gibi yapsın dedim. dedim de elime ne geçti.
o an düşünemedim, düşünme yeteneğimi bir anlığına kaybettim. bari küfür edeyim de sinirim geçsin dedim, hafızam yerinde yoktu. tüm küfürleri unutmuştum. iyi ki de unutmuşum. yoksa tüm küfüleri kusacaktım ekrana. ersoyun ayaklarının dibine.
sen de mi brutus?
sen de mi brutus?
sen de mi brutus?
...
bozuk bir plak gibi sürekli bu lafı söyledim durdum. olmamalı, bu tür davranışlar olmamalı lan dedim. bu kadar insanlar sapıtmamalı, insanlar bu kadar keriz yerine koyulmamalı. yapılmamalı...
sen de mi brutus? sen de mi ekranlarda daha fazla görünme çabası içerisine girdin, sen de mi polemik insanı olmaya çalıştın. sen de mi?
ulan komplo teorilerini sevmem ama sen de mi türkiyenin dindar profiline yaranma derdine düştün?
sen de mi brutus?
-dekolte kıyafet ile dua okumak haramdır.
içimden süleyman ateş, konu o değil, sen asıl konuyu gözden kaçırıyorsun demek geldi.
hanımımız, divamız, iftardan bir buçuk saat sonra orucunu açıyordu, hem de ekran karşısında, sesli bir şekilde dua okuyarak. ekrana çakılı kaldım o anda. ne oluyor lan demeye kalmadı, ersoy orucunu açtı.
reklam kokan hareketler dedim. sen de mi brutus dedim. allah seni bildiği gibi yapsın dedim. dedim de elime ne geçti.
o an düşünemedim, düşünme yeteneğimi bir anlığına kaybettim. bari küfür edeyim de sinirim geçsin dedim, hafızam yerinde yoktu. tüm küfürleri unutmuştum. iyi ki de unutmuşum. yoksa tüm küfüleri kusacaktım ekrana. ersoyun ayaklarının dibine.
sen de mi brutus?
sen de mi brutus?
sen de mi brutus?
...
bozuk bir plak gibi sürekli bu lafı söyledim durdum. olmamalı, bu tür davranışlar olmamalı lan dedim. bu kadar insanlar sapıtmamalı, insanlar bu kadar keriz yerine koyulmamalı. yapılmamalı...
sen de mi brutus? sen de mi ekranlarda daha fazla görünme çabası içerisine girdin, sen de mi polemik insanı olmaya çalıştın. sen de mi?
ulan komplo teorilerini sevmem ama sen de mi türkiyenin dindar profiline yaranma derdine düştün?
sen de mi brutus?
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?