confessions

independence

- Admin -

  1. toplam entry 121040
  2. takipçi 75
  3. puan 2102638

the lord of the rings

independence
6 bolum ve 3 kitaptan olusan yuzuklerin efendisi serisi esasinda tolkien’in yarattigi on binlerce yillik orta-dunya tarihinin sadece 3 yilini kapsar.

ilk basimda cogu kisi, tolkien’in serisinde kimin kim ya da ne oldugu, ya da nerede veya ne zaman gectigini aciklamadan ve sayfalarca yazdigi bir kisinin potresini ya da yerlerin tasvirini okuyucu sikacak, romandan kopartacak riskler olarak gormuslerdir... basarisindan sonra oynadigi kumari kazandigi dusunulmustur. lakin ortada bir kumar yoktur cunku yuzuklerin efendisi roman ya da basitce yazilmis bir kitap degildir. buyuk resmin sadece kucuk bir kismini detayli olarak anlatir ve okuyucunu kafasinda soru isaretleri birakarak, orta dunya’ya ilgi duymasini saglar.... tolkien’in esas resmi orta-dunya tarihidir, bu tarihi yazmasindaki amac ingiltere’nin keltler’den veya angalo saxon’lardan baska kendisine ait bir tarihi olmadigini gorup, bu boslugu doldurmak icin kollarini sivar.

kendi deyimiyle ’’belki sacmada olsa’’ ortaya ingilizler’e hediye edecegi mitoloji yaratir. elf, cuce ve rhoan gibi degisik diller yaratir, hatta bazi notlarini bu dillerle tuttugu icin bazilari hala cevrilelememistir. yaritilistan karalarin yer degismesine kadar diller, bitkiler, haritalar, destanlar, sarkilar, siirler, sanatlar, dinler, irklar, degisik canlilar, cografyalar, yonetimler ve bir suru olguyu yaratir. silmarillion kitabi ile ozetledigi bu mit, malesef olumu ile tamamlanamamistir, yine de oglu tarafindan duzene sokulmaya calisilan notlarindan bugune kadar 12 cilt ve degisik kitaplar cikartilmistir. orta dunya tarihi bu emeklerin ortasinda ilgi goren lotr’den bize bakip goz kirpar...

tolkien yazdiklarini referans olarak kendisini degil, kendi yaratigi tarihteki insanlari verir... mesela lotr frodo baggins’e aittir, hobbit kitabi ise bilbo baggins’a aittir, fakat lost tales gibi baska kaynaklardan da, lotr kitabinda, olanlari farkli sekillerde okuyabilirsiniz... bunun sebebi tolkien, mitoloji yaratirken, tarihte, birden fazla ve farkli kaynaklarin oldugunu bilir... mesela bazen bir yere giden gladriel olurken, baska kaynakta bu cindar olabiliyor....o yuzden lotr serisi hikayenin sadece bir versiyonudur... mesela gandalf’in kulede basina gelenler lotr de yazmazken, notlarinda uc dort versiyonu bulunabilir... ama tabi ki tom bombadil kim oldugu gibi bosluklar coktur diyebiliriz fakat onlarda kasitli olarak yapildigi ortadir mesela numenorla ilgi bilgiler ada ile battigindan o tarihte gelisen olaylar hakkinda cok detayli bilgilere sahip degiliz der ya da faramir’in tuttugu notlarin buyuk kismi savasta kayboldu gibilerinden dip notlara bile karsilasabilirsiniz. uzun sozun kisasi lotr sadece hayal gucuyle degil buyuk birikimler sayesinde ortaya cikmstir.

melkor varken onun ogrencisi sauron’i, faramir varken aragorn’u, cevherler savasi varken yuzk savasi’ni okumak... yani elimde middle earth ansiklopedisi dururken lotr’yi nereye koyarsiniz size kalmis ama tolkien’in omru uzun olsayditurin’in acikli oykusu gibi bir cok destani lotr gibi daha detayli yazabilirdi. hic bir eseri basite alinacak ya da kucumsenecek calismalardir diyemem.

filmi, serisinin yaninda havai fisek gosterisi olarak nitelendirebilirim

uzun uzun burada karakterlerin, yerlerin ve diger tum olgularin nerden ve ne olduklarini yazmak isterim ama ansiklopedilere bile zor sigicak bu bilgileri bir oturusta yazamam ama size tavsiyem kitabini okurken elinizde ’’guide to middle earth’’ gibi orta dunya sozlugunu bulundurmaya calisin

uçurtmayı vurmasınlar

independence
1989 turk yapimi, tunc basaran’in yonetip, feride cicekoglu kitabindan birlikte uyarladiklari film... ululararasi film festivalinde ki adi don’t let them shoot the kite
oyuncular:

nur surer.... inci
omer colaoglu.... baris (inci’nin oglu)
sevin calisar.... kadin gardiyan
ozan bilen,
rozet hubes
nurettin sen.... baba
niyaz altin.... kisa boylu adam

konu: inci, siyasi bir mahkûmdur. baris ise sivil bir hukumlunun bes yasindaki oglu. disarida ona bakacak kimse olmadigi icin cezaevinde buyur. dogayi, dis dunyayi, sevgiyi inci araciligiyla tanir. dis dunyasi, avludan gorunen kucuk bir gokyuzu parcasindan ibarettir. bir sabah, gordugu ucurtma baris’i cok heyecanlandirir. artik ozgurluk onun icin “inci ile birliket ucurtma ucurtmak” demektir...

veysel karani

independence
halk dilinde veysel karani olarak anilan tasavvuf buyugunun asil adi uveys’dir. nitekim onun yolunda olanlara mensubiyet ifadesi bakimindan uveysi denir. veysel karani’nin menkibesi, hz. peygamber’i gormek icin yanip tutusmasi ve anne sevgisini timsallestirmesi bakimindan tarihi kimligini golgelenmis, onu bir efsane kahramani heline getirmistir.

guvenilir kaynaklara gore veysel karani yemenli’dir. babasinin adi amin’dir. veysel karani, hz. peygamber yasadigi sirada musluman olmus, fakat kendisini gorememistir.

bununla beraber hz. peygamber, onun ashab arasina katilanlarin hayirlisi oldugu ve pek cok kimseye sefaat edecegini bildirmistir. veysel karani’nin hayatinin en buyuk istegine kavusamamasi, yani hz. peygamber’i goremeyesinin sebebi, hasta ve yatalak annesinin yanindan ayrilamamasidir. bu durumu yunus emre su dortluguyle dile getirmistir:

anasindan destur aldi durmadi,
kabe yollarindan gozu irmadi,
eve geldi muhammed’i bulamadi,
yemen illerinde veysel karani.

adina yunus emre’nin de ilahiyi yazdigi veysel karani turk tasavvuf edebeiyetinda buyuk sevgi ve alaka gormus hakkinda menkibenameler, pek cok ilahi ve destan mahiyetinde hikayeler kalame alinmistir.

sufi kaynaklardan bir kismi veysel karani’nin hz. peygamberle gorustugunu ileri surerlerse de, diger kaynaklar ve rivayetler bunun aksini savunmuslardir. yukarida belirtildigi gibi, hasta annesini yalniz birakamadigi icin, medine’ye gidemeyen bu sufi icin hz. peygamber, hz. omer ve hz. ali’ye, onunla gorusmek imkaninin kendilerine nasip olacagini mujdelemistir. ayrica duasini almalarida bildirmistir. onlar da onu gorecekleri anin gelmesini dort gozle beklemeye koyulmuslardir. hz. omer’in halifeligidoneminin son yillarina dogru, onun yemen’den gelen bir haci kafilesi ile gelip mekke’de bulundugunu ogrendiler. hacilar veysel’i arafat yakinlarinda deve guttugunu haber verip, hakkinda alayli sozler soylerler. fakat, hz. peygamber’in onun icin soylediklerin, ogrenince bu tavirlarindan oturu nedamet duymuslardir. hz. peyber’in kendisi hakkinda soylediklerini naklettikleri gibi, hayir duasini da aldilar. kendisine hediye ve para vermek yolundaki tesebbusleri bosa gfitti. maddi hic bir sey kabul etmeyen veysel, hacilarla birlikte yine yemen’e donmustur.

daha sonra geri gelen veysel karani, hz. ali’nin halifeligi sirasinda medine’ye gitti ve haracilerin ortaya cikmalarina sebep olan siffin savasinda hz. ali’nin saflarinda savasci olarak bulundu. bir rivayete gore bu savasta sehit olmus, baska bir rivayete gore ise, yine hz. ali’nin hilefeti doneminde sam’da hadis ilmiyle mesgul bulundugu sirada vefat etmistir. rivayetlerden anlasildigina gore uveys cok fakir bir ailenin kucuk yasta yetim kalmis bir cocugudur ve son derece bagli bulundugu annesi ona analik, hem de babalik etmistir.

hz. peygameber’i hic gormedigi halde, inanmasi ve gonulden baglanmasi, peygamber tarafindan da mujdelenmesi, tasavvufta bir murside ulasmayip onun ruhaniyetinden feyz alanlara “uveysi” denmesine yol acmistir. yani gormedigi bir seyh tarafindan yetistirilen sufiye, “uveysi” bu yoldaki yetisme tarzina “uveysilik” denmektedir.

daha sonralari uveysilik dort zumre icin kullanilmistir:
a) hz. peygamber’in ruhaniyetinden feyz alanlar.
b) veysel karani’nin yolunda yetisenler.
c) herhangi buyuk seyhin ruhaniyetinden feyz alanlar.
d) hizir alyhusselam tarafindan irsad edilenler.

veysel karani halk tarafindan cok sevilmis ve bir cok iyi davranislar ona baglanarak misal haline getirilmistir. bu yuzden de kendisine fazlasiyla sahip cikildigindan islam ulekerinde, yunus emre icin oldugu gibi, pek cok yerde kabirleri bulunmktadir. bunlarin hepsi gercek kabir olmayip sevgi dolasiyla ayrilmis mekanlardir.

veysel karani

independence
veysel karani, islamiyetin dogus doneminde yemen’de dunyaya gelmis ve muslumanligi kabul ederek kendini zuhd hayatina adamis bir sahsiyettir. hz. muhammed’in (s.a.) hayatinda muslumanligi kabul etmesine ragmen onunla gorusememis, ancak hz. omer devrinde medine’ye gelme imkanini bularak oradan da kendi zuhd anlayisini paylasan zahidlerin yasadigi kufe’ye gitmis ve yerlesmistir. yasadigi inziva hayati, kendisinin islam tasavvuf tarihinde sufilerin ileri gelen onculerinden biri, hatta birincisi olarak telakki edilmesine sebep olmustur.’
elinizdeki eser ilk defa temel kaynaklara inerek veysel karani’nin tarihi sahsiyetini ve islam-turk tasavvufundaki gercek yerini tesbit etmeye calismaktadir. kitabin ikinci bolumunde ’uveysilik’ uzerinde durulmustur.

bermuda şeytan üçgeni

independence
bir diger aciklama $u $ekildedir;

bermuda seytan ucgeninin sirri cozulmus,,

bermuda seytan ucgeni atlas okyanusu’ndaki bu bolgede,
ozellikle son 60 yilda bircok gemi ve ucak kaybolmus ve bunlardan
geriye tek bir iz bile kalmamisti. kimsenin aciklama getiremedið i bu
esrarengiz fenomen, icinde bilimadamlarinin da bulundugu pek cok insan
tarafindan ’dogaustu bir takim guclerin yaptirimi’ olarak algilandi
ve oyle lanse edildi. ancak, uzun yillardir devam eden
arastirmalar birkac yil once bir sonuc verdi ve bu gizemli olaylarin
aslinda basit bir ’dogalgaz cilvesi’ oldugu aciklandi. ilginc ve
bilgilendirici ozellikler tasidigi icin bu sirrin nasil cozuldugunu
asagiya aliyorum: yer altindan fiskiran dogal gazlar, sadece
yuksek kara parcalarindan degil,deniz ve okyanus
tabanlarindan da cikarlar. cunku deniz tabanlari da ustu suyla kaplanmis
alcak kara parcalaridir. ancak, okyanuslar cok derin olduklarindan
tabanlarinda buyuk basinclar vardir. bu yuksek basinc altindaki
bolgelerden cikmak isteyen dogal gazlar, oradaki cok dusuk isinin da
etkisiyle kati hale donusurler ve ’hidrat’ denilen beyaz ve
tebesirimsi bir madde haline gelirler. cok derinlere dalabilen robot
kameralarinin bu bolgedeki karbeyaz okyanus tabanini ve bazi gemi
enkazlarini resimlemesinden sonra konuya su bilimsel aciklama
getirilmistir:


bu bolge, gulf stream denilen sicak su akintisinin da
gectigi yerdir. tabanin bazen isinmasi yuzunden, bu ’tebesir gazlar’ erir
ve sudan hafif olduklari icin yuzeye dogru yukselirler. o
anda, tabandan yuzeye kadar bir bosluk (vakum) olusur ve okyanus
adeta delinir. o sirada oradan gecen yuzer ne varsa, derin bir kuyuya
duser gibi hizla okyanusun dibini boylar. cunku, gazin
kaldirma kuvveti gemileri tasiyacak guce sahip degildir. gaz
yukselmesi sona erince bosluk tekrar suyla dolar ve geriye hicbir iz
kalmadan kocaman gemiler kilometrelerce derine gomulmus olurlar.
ucaklarin duserek kaybolmasi ise gene ayni sebeptendir. yuzeye cikandogal
gazlar, havadan da hafif olduklari icin yukselmeye devam ederler.
bu kez vakum, bolgenin uzerindeki atmosferde olusur. oradan
tesadufen gecen bir ucak hemen irtifa kaybeder ve motorlari
durur. cunku, motorlardaki benzinin yanmasi icin oksijene ihtiyac vardir
ve
o boslukta hava olmadigi icin oksijen de olmaz. boylece ucak da,
hizla okyanus tabanini boylar.

bermuda şeytan üçgeni

independence
yine o bolgeden gecen gemilerde de benzer esrarengiz seyler oldugundan bahsedilmektedir ki, batan bir kisim silep veya transatlantiklere bakildiginda iclerinde sadece kedi ve kopek olulerinin oldugu, insanlarin, onlerinde bulunan yemeklerini bitirmeden birakip sanki denize atladiklari veya bir firtinanin tabaklara ve kasiklara dokunmayip sadece insanlari alip goturdukleri soylenmektedir. bu meseleyi izah sadedinde bugune kadar degisik fikirler ortaya atildi.bunlari kismen de olsa aciklamaya calisalim..
1. bu tamamen yer fizigi ile ilgili bir hadisedir. kuzey ve guneyden gelen akinti orada bir durgunluk yapmakta ve bu durgunluk yogun bir sekilde yosunlarin olusmasina sebebiyet vermektedir. yosunlarin bu yogunlugu yuzunden orada gemiler hareket edememektedir. ayrica bu bolgede yuz, iki yuz, hatta uc yuz metre yukseklige kadar cok siddetli dalgalar meydana gelmektedir. bu devâsâ dalgalar getirmis olduklari vakumla ustlerinden gecen ucaklari kendilerine dogru cekmektedir. dolayisiyla boyle bir atmosferde gemilerin alabora olmasi gayet normaldir.

2. siddetli akintilarin meydana getirdigi dev girdaplar, orada denizin altinda “mavi delikler” adi verilen delikler meydana getirmistir. ucak veya gemiler buraya geldiginde delikler tarafindan yutulmaktadir. nitekim bazi dalgiclar, o mavi deliklerin icinde bir kisim yelken ve kayiklarin bulunduklarina sahit olmuslardir.

3. sekseninci tûl dairesi buradan gecmekte ve kuzey kutbundan kivrilinca, japonya’dan gecen daire olarak yuzellinci daire adini almaktadir. binaenaleyh, boyle bir olum denizi japonya’da da bahis mevzuudur. buradan anlasilmaktadir ki, o tûl dairesine rastlayan her yerde bu turlu olum denizleri mevcuttur. hatta mesele biraz daha tamim ve tesmil edilerek otuzuncu ve kirkinci guney arz dairesinde ve otuzuncu ve kirkinci kuzey arz dairesinde de ayni seylerin var oldugu, ayrica yeryuzunde bu tur esrarengiz kaybolmalarin ve yutulmalarin bulundugu diger alti yerin daha oldugu ifade edilmektedir.

4. ucan daireler, gemileri ve ucaklari goge kaldirmakta veya denizin dibine batirmaktadir.

5. deniz dibinde biriken fosiller ve cesitli atiklardan zaman zaman cikan metan gazi, deniz suyunun kimyasal karisimini etkileyerek yogunlugunu dusurmektedir. yogunlugu sifira dusen suda yuzebilme ozelligini kaybeden gemi, metan kuyusu adi verilen gazin cektigi bolgeye girer girmez batmaktadir. denizin dibinde biriken cesitli atiklarin turune ve suyun isisina gore metan gazi kabarciklarinin siddeti de degismektedir. bermuda seytan ucgeni gibi gaz akimlarinin siddetli oldugu bolgelerde seyreden ucaklar da buyuk tehlike siniri icinde bulunmaktadir. cunku su yuzune ulasan metan gazi kabarciklari atmosfere karisarak yukariya dogru siddetli bir metan tuneli olusturmakta ve metan tuneline giren ucak da kontrolden cikarak denize cakilmaktadir.

bermuda şeytan üçgeni

independence
pek cok gemi ve ucagin hicbir enkaz birakmadan kayboldugu iddia edilen, atlantik okyanusu’nun guney ve kuzey amerika’yi birbirinden ayiran ve bermuda, porto rico ve miami sahilleri arasinda kalan ucgen seklindeki bolgeye bermuda seytan ucgeni adi verilmektedir. bu konuyla alakali ulkemizde de “bermuda ucgeni” veya “atlantik esrari” gibi bir hayli tercume kitap nesredilmistir. bu kitaplarin nesredildigi gunlerde konya’da bir arastirmaci, bundan birkac asir evvel, osmanli muellifleri tarafindan yazilan bazi eserlerde, bermuda musellesi icinde bazi esrarengiz hadiselerin cereyan ettigine dair bir kisim bahisler bulundugunu yazmisti ve gazeteler de bunu nesretmislerdi. biz bermuda musellesinin esrariyla alakali soylentilere simdilerde muttali olmaya basladik. halbuki osmanli muellifi bundan birkac asir evvel bu mesele hakkinda degisik yorumlar ortaya koyuyordu. vâkia daha evvel mayalara ve meksikalilara ait seyahat notlarinda “bu yosunlu denize geldigimiz zaman bir ugursuzluk ve yumunsuzluk uzerimize bastirir. orada gemiler gunlerce cakili kalirlar. ruzgarlar durur ve yelkenliler islemez.” seklinde bolgeyle alakali esrarengiz hadiselerden hep bahsedilmekteydi; ama simdilerde daha bir guncel hale geldi.

bermuda seytan ucgeni’nin efsanelesmesine sebep olan ilk vak’a 1945 yilinda meydana gelir. bes adet savas ucagi rutin gorev ucusu icin florida’daki uslerinden havalandiktan sonra pilotlarin lideri, telsizden kontrol kulesine soyle bir mesaj anons eder: “karayi goremiyoruz. pozisyonumuzdan emin degiliz. nerede oldugumuzu bilmiyoruz. galiba kaybolduk.” bu sirada kontrol kulesinden pilota, “nasil olur, hava gayet iyi gozukuyor. bati’ya gidin.” seklinde cevabî mesaj gelir. bunun uzerine pilot, “neresinin bati oldugunu bilmiyoruz. her sey yanlis. cok tuhaf, hicbir yonden emin degiliz. okyanus bile olmasi gerektigi gibi degil.” der ve baglanti kopar. acilen yardim alarmi verilir, ancak ucaklarin izine bir daha rastlanilmaz...

istanbul hatıralar ve şehir

independence
bir orhan pamuk kitabi.istanbul; adina destanlar, kitaplar, siirler yazdiran, sarkilar besteleten, dillere destan guzelligi ve tasinda topragindaki altin ile milyonlari kendisine ceken, buyuleyici guzelligiyle de bir daha donmelerine izin vermeyen, tarihe damgasini vurmus iki imparatorluga baskentlik yapmis, belki de dunyadaki hicbir ulkenin, kentin sahit bile olamayacagi kadar uzun ve gorkemli bir omur suren koca sehir, bu kez de ulkemizin en unlu yazarlarindan orhan pamuk‘ un kaleminden, anilari esliginde anlatiliyor ama yazardan beklendigi gibi cok daha farkli bir tarzda.

romanin yayinlanma arifesinde, hakkinda cikan makaleleri ve roportajlari okudugumda yazarin hayatinin daha on planda oldugu kanaatine varmistim ozellikle de surekli bahsedilen pamuk’ un babasinin annesini aldatisi hikayesi etraftan da gozlemledigim kadariyla en cok konusulan ve merak edilen konuydu. bu yuzden, kitabi okuduktan sonra yazilip cizilenlerin abartildigi kanisina vardim. hikaye, pamuk’ un cocukluk donemi, aile icindeki neseli ve zor gunleri, genis aile yemekleri, bayram sabahlari…ve git gide evden kopan babanin yoklugunun cocuklara hissettirilmeme cabasi ile basliyor. ama babasinin yavas yavas evi terk etmeye baslamasi ve annesini aldatmasi, olmasi gerektigi gibi, cok ayrintili ve uzun uzun anlatilmamis.

kitabin bir diger ilgi ceken konusu ise orhan pamuk’ un “50 yil” dir ayni evde yasiyor olmasi. yazara gore de hikayeyi ve yasamini ozel yapan sey de bu: istanbul gibi surekli sirkulasyon icinde olan bir metropol de, tum goclere, yikimlara ve yenilenmelere ragmen hep ayni evde yasamis olmak.

kitap, yazarin istanbul’ u cocuksu gozlemleriyle yorumlayisi ile baslayip, ilk genclik yillari, resme olan meraki, bogaz’ i resmedisi, ilk aski derken gunumuz istanbul’ una, orhan pamuk’ un “yazar olacagim ben! ” dedigi ana kadar geliyor.bu zevkli seyahat suresince, kendisi gibi istanbul’ u inceleyen, yasayan bir cok yerli yabanci ressami, mimari, yazari.. da konuk ediyor romanin icine. bu bakimdan kitap da bir ansiklopedi inceligi soz konusu. adi gecen sanatcilarin kimisinin kent ile ilgili sozlerine yer verilmis, kimisinin kisa istanbul gecmisi, dusunceleri ve bunarlin eserlerine yansiyisi anlatilmis, yerli ve yabanci sanatcilarin istanbul’ a bakis acisi arasindaki farklar goz onune serilmis. kitabin sonunda yer alan dizine bile bakildiginda ne kadar cok ve farkli ismin, mekanin, konunun ve kisilerin gectigini goruyorsunuz. hemen hemen her sayfada yer alan, cogu ara guler’ e ait fotograflarla da anlatilan her konunun icerigi resimlerle aktarilmaya calisilmis. kisacasi, kitabi bitirdiginizde sadece o. pamuk hakkinda degil, diger bir cok yazar, ressam.. hakkinda da bilgi sahibi olmus oluyorsunuz. tum bunlari da yazarin diger eserlerine oranla cok daha sadelesmis ve anlasilir ama edebi acidan da bir o kadar yogun dilinden okuyorsunuz.

kitabin ve tabii ki yazarin en farkli ozelligi istanbul’un “huzun” ile ozdeslestirilmesi. tum usta sair ve yazarlar degil midir ki istanbul’u her zaman mahmut pasa’ nin civil civil kuslariyla, bogaz’ in essiz guzelligiyle, taksim’ in rengarenk insan manzaralariyla, s.ahmet’ in mimari harikasi tarihi eserleriyle betimleyen? o “aziz istanbul” dur ki ne kadar guzellik varsa o’ na yakistirilir, peki ya huzun..? yazar cocuklugunun onda uyandirdigi bu yogun huzun duygusunu soyle acikliyor; ..“ikide bir cikan iktisadi bunalimdan sonra dukkaninda soguktan tir tir titreyerek butun gun bir musteri bekleyen yasli kitapcilardan, eski yalilarin bos kayikhanelerinden, issizlikle dolu cayhanelerden, gunes battiktan sonra tek bir kadin goremeyecegin sokaklardan…soz ediyorum.(..bu duyguyu ve onu sehre yayan manzaralari, koseleri,insanlari iyi hissettigimizde (..) huzun duygusu manzarada ve insanlarda gorulebilecek bir acikliga kavusur.” yazar sehirdeki huznu, yoksulluk, yenilgi ve kayip duygusuyla bagdastirir.ona gore kendinden onceki yazarlarin sehrin guzelliginden buyulenme nedenleri, yasadiklari hayatin eksikliklerinde gizlenmektedir.

orhan pamuk’ un istanbul adli kitabinin yayimlanmak uzere oldugunu ilk okudugumda, kentin,muhtemelen, pek yazilip cizilmeyen o arka sokaklardaki melankolik havasinin, kitaba hakim olacagini tahmin etmistim kendimce.bunu ya yazarin farkli tarzina ve yorumuna ya da bana her zaman melankolik hatta soguk gelen durusuna ki kendisini hic gormedigim halde bunu on yargi olarak da kabul edebilirsiniz, bagladim. oyle ya da bole bekledigim gibi bir kitap cikti.

icinde yasadigimiz kentin her kosesinde birbirinden farkli ve maskeli yasamlar oldugunu, tipki dunyanin her yerinde oldugu gibi, ve evet huznun de bu yuzlerden biri oldugunu biliyoruz ama ben gene de istanbul’ a en cok yakisan duygunun huzun oldugu konusuna katilmiyorum. huzun tum dunyanin zaman zaman mahkum oldugu makus bir talih belki, belki de kimisi icin icinde yasadigimiz oyunun en cok izlenmeye deger sahnesi ama bana gore herkesin eninde sonunda, az yada cok, kisa sureli veya uzun karsilasmak zorunda kaldigi, bu maskeli balonun yuzlerinden sadece biri.

romanin, bogaz’ in kesfi bolumunde su satirlar yer aliyor: “hayat o kadar berbat olamaz” diye dusunurum bazen. ne de olsa, sonunda insan bogaz’ da bir yuruyuse cikilabilir.”

benim icimde uyanan ses ise der ki bana; istanbul bir o kadar huzunlu dolu olamaz asla, bogaz da dalgalar neseli hisirtilarla vururken kiyiya.

anglikan kilisesi

independence
ingiltere krali 8. henry’nin kurdugu hristiyan mezhebi.
engizisyon mahkemeleri gibi hristiyanligin iyice yoldan ciktigi devirlerde,martin luther gibi ingiltere krali 8. henry de katolik kilisesini protesto edip, protestanlik esasina uygun anglikan kilisesini kurdu. boylece anglikanlik mezhebi kuruldu ve ingiltere’nin resmi mezhebi oldu.

jack london

independence
1876 yilinda san fransiscoda dogdu 1916 da californiadaki ciftliginde kendini zehirliyerek oldu.
gezgin bir astrolog olan babasi, babaligini reddetti. cocuk dogduktan sonra annesi bir marangozla evlendi.1880’de ailece california eyaletinde alameda’da bir ciftlige tasindilar. uvey babasi 1886’da bir pansiyon isletmeye basladi, jack de gazete dagitarak ailesinin butcesine katkida bulunuyordu.
ilkokulu on uc yasinda bitirdikten sonra once bir konserve fabrikasinda calismaya basladi,2 yil sonraysa bir kayik aldi ve sahilde istiridye calmayi aliskanlik haline getirdi.1893’te bir fok baligi gemisine tayfa yazildi. bu gemide edindigi deneyimleri ’typhoon off the coast of japan’ (japonya aciklarinda tayfun,1893) adli oykusunde anlatarak bir edebiyat yarismasini kazandi. bu basarinin ardindan, elektrikci ciragi olarak calismayi birakip amerika’yi bir serseri gibi gezip dola$ti.1896’da berkeley universitesi’nin giris sinavini kazandi. makalelerle oykuler yazdigi gibi, gazetelere ekonomik ve siyasal sorunlarla ilgili makaleler de yazdi. inanmis bir sosyalist olmasi yuzunden muhafazakar profosorlerle catisti, bu yuzden de tahsilini yarim birakti. yazarlik du$leri gercekle$meyince 1897’de altin aramak icin alaska’ya gitti. oakland’a basarili olamamais ve skorbut hastaligina yakalanmis bir genc olarak dondu. kendisine posta idaresinde sunulan is teklifini, yazarliga tutkusu yuzunden geri cevirdi.
1900 yilinda ’a son of the wolf’(kurt kani) adli kisa oyku derlemesini yayinladi. ayni yil icinde elizabeth maddern adli bir ogretmenle evlendi, iki cocugu oldu,1905’te bosandi.
vahsetin cagrisi, demir okce, beyaz dis, martin eden adli kitaplari da taninmistir.
(independence, 26.04.2004 02:52:07)

vladimir iliç lenin

independence
viladimir ilic uliyanof lenin 1870 tarihinde dogdu. rusya’da buyuk bolsevik ihtilalini yapanlardan biri olan lenin, bugunku sovyet idaresini kurarak, o rejimin diktatorlugunu ve hukumet baskanligini yapti. asil adi viladimir ilic ulyanof’dur. cihan harbi sirasinda yazdigi ’halk dostlari kimlerdir ve sosyal demokratlar nasil carpisirlar’ adli kitabini lenin diye imzalamistir. lenin, 1918’de fabrika iscilerine konferans verip cikarken dort kursunla yaralandi. 1922’de sag tarafina bir felc geldi ve dili tutuldu. 1924 yilinda gorki’de oldu.

halide edip adıvar

independence
halide edip, 1882 istanbul’da dogdu. 1897 ilk cevirisi yayinlandi(j.abbot’tan mother adli eserin cevirisiyle ii. abdulhamit tarafindan sefkat nisani ile odullendirildi) . 1917’ye kadar olan anilarini mor salkimli ev adli eserinde anlatti.1922’ye kadar olan anilarini da turkun atesle imtihani adli eseriyle yayinladi.

yazar, 1964 (9 ocak) vefat etti ve istanbul merkez efendi mezarligi’na defnedildi.

sinekli bakkal

independence
*olay orgusu: roman iki ana kisimdan olusuyor. birinci kisim kendi icinde yirmi yedi bolum halindedir. ikinci kisim ise kendi icinde yirmi uc bolumden olusuyor.

romanin geneli goz onune alinirsa siyasal,toplumsal ve duygusal sorunlarla orulmus bir olay orgusu dikkati ceker. ii.abdulhamit donemi anlatilmaktadir. ama sadece bir donemin anlatildigi bir roman degildir. romanda rabia’nin hayat hikayesi daha on plandadir. romanin ilk bolumunde daha cok ve karisik olaylar birbiri ardinca anlatiliyor; bu bolum cozulecek olan bir dugum seklinde son buluyor. ikinci bolumde olay daha ozele iniyor; daha yavas bir sekilde rabia’nin hayati anlatiliyor. romanin sonu hizli bir sekilde ve cozume ulasarak bitiyor. yazar,bu romanda kendi inandigi felsefeyi, degerleri olay orgusuyle birlikte anlatiyor. romanda zamana,reel hayata gore ya da bize gore ters gelen ve elestirilecek noktalar olabilir; fakat bence onemli olan yazarin kendi goruslerini ve kendi dogrularini guzel bir sekilde sunabilmis olmasi ve bu sunumun en cok basilan-okunan romanlardan olabilmesidir.

halide edip’e gore medeni bir kadin iyi bir egitimden gecmeli,dil ogrenmeli,spor yapmali; toplum icinde cok rahat kendini ifade edebilmelidir. romanin bas kahramani olan rabia da o donemin sartlarina gore toplum icinde kendini cok rahatlikla ifade edebilen her kesim tarafindan sevilen ve saygi duyulan bir kadindir. meselelerde bahsettigim gibi bu roman,kendince, “olmasi gerekenleri” ve pek cok konudaki ideallerini,belki de bir nevi “simeranya”sinin ipuclarini yansitiyor.

*zaman: bu roman ii.abdulhamit zamaninda geciyor (33 sene) . roman,sinekli bakkal’in tanitimi ve emine ile tevfik’in cocukluklariyla baslar. cocukluklari gibi evlilik donemi de kisaca anlatilir. bu donemi yaklasik olarak 15-20 sene kadar dusunebiliriz. rabia’nin dogumuyla(herhalde 1886 yilinda) birlikte onun hayati cevresinde diger hayatlar da musterek olarak anlatiliyor. rabia’nin hayatini zamani hesaplamak icin dusunecek olursak; bir ara evlendiklerinden sonra osman,rabia’nin yirmi bir yaslarinda kendisinin ise kirklarinda oldugunu dile getirir.(rabia,on bir yaslarinda hifzini tamamlamisti; yaklasik bu yaslarinda peregrini ile onu tanistiriyorlar; peregrini bu tarihte otuz yasinda olmalidir.) buradan da rabia ile gecen sureyi 22 sene kadar sayabiliriz. (1 mayis 1907 evlendikleri tarih; 21 aralik 1907 dogum gecesi) .. 23 temmuz 1908’de ihtilal oluyor; bu tarihten bir muddet sonra da surgunlerin dondugunu dusunebiliriz. bizlerin okurken tanik oldugumuz yaklasik 40-50 yillik bir zaman...halide edip,romanda klasik tarzda yazmistir; roman zamaninda da klasik tarzi gorebiliyoruz.

*halide edip,romani 1935 yilinda yazmistir. kendisi de abdulhamit doneminde yasamis,hatta cevirisi sebebiyle ondan sefkat nisani almistir. yani o donemleri (kendince) iyi bilmektedir. bunu romanin arka planindaki,donemin gelismelerinde hissedebiliyoruz. romanlarinda tam olmasa da kendi hayatindan parcalara rastladigimiz yazarin,bu romaninda da pek cok baglanti bulabiliyoruz.

*mekan: mekan butun olarak istanbul’dur. ama romanin esas mekani sinekli bakkal sokagi ve mahallesidir. halide edip’in hayatini incelerken 1913 yilinda evkaf kiz mektepleri umumi mufettisligi ile vazifeliyken her hafta fakir mahalleleri,bilhassa sinekli bakkal’i ziyaret ettigi dikkatimizi cekmisti. buyuk bir ihtimalle bu gezileri esnasindaki izlenimleri 1935 yilinda yazdigi bu romaninda kullanilmis olmalidir.

sinekli bakkal sokagi, aksaray civarinda dar bir sokaktir. 16 aralik 1999 tarihli bir gazete haberinde belirtildigine gore; aksaray’dan haseki hastanesi’ne dogru donunce ikiye ayrilan yolun solunda,sagdaki son sokak bugun gorunus olarak cok degismekle birlikte; adi sinekli bahce sokagi imis. sinekli bakkal; bakkaliyla, kahvesiyle, ahsap evleriyle, cesmesiyle tam anlamiyla halka ait bir muhittir. istanbul’un bu mekani halki ve halk kulturunu temsil etmektedir. bununla birlikte bogazici, bebek, beyoglu, camlica, galata koprusu,halic ise gezinti yerleri, konaklari, bonmarseleri ile yeni ve zengin istanbul’u temsil ediyor. ayrica mekanda da dogu-bati; eski-yeni meselesiyle karsilasiyoruz. rabia’nin mekandaki guzellik anlayisi; genislik,isik,aciklik,sadelik ile anlatilirken,osman’inki ise daha karisik,daha zit unsurlarin birlesmesiyle olusan bir guzellik anlayisidir.

ayrica bahce tasvirleri de oldukca yer tutmaktadir. diger meselelerde oldugu gibi mekanda da once zitliklar gozumuze carpiyor; bu zitliklarda sentez ise imam’in uc katli evinin tamirden sonraki halinde yapilmistir. romanda acik alanlarda kapali alanlar da bulunuyor,ama geneli dikkate alinirsa kapali alanlar daha cok; ev,konak,bakkal gibi.

*bakis acisi: romanda “hakim bakis acisi” vardir. donemin fiziki,pikolojik sartlarini iyi bilen; mekani taniyan; romandaki her seyi bilen ve her seyden haberdar olan bir anlatici-yazar goze carpmaktadir. sinekli bakkal’in halide edip’in ucuncu tur olan “tore romanlari”na girdigini daha once belirtmistik. boyle bir romanda ise okuyucunun guvenebilecegi,anlatilanlar konusunda tecrubeli oldugunu hissedebilecegimiz bir bakis acisi kullanilmistir. fakat yazar,anlatimda yazar oldugunu hissettirmemistir.

*kisiler:

rabia: cocuklugu dedesi imam ve annesi emine’nin terbiyesinde gecmistir. akranlari gibi yedi yasinda ev islerini guzel bir sekilde yapabiliyordu. cocuklugunu yasayamamistir. dedesi tarafindan surekli olarak cehennem tasvirleriyle buyutulmustur; kizindan dolayi mektebe gondermemis egitimini kendisi vermistir. on bir yasinda hifzini dedesine dinletmistir. istanbul’un en kucuk, fakat uslubuyla ve sesiyle en meshur hafizi olmustur. on bir-on iki yaslarinda vehbi dede’den ders almaya baslar; kisa surede tef,ud,kanun gibi alaturka sazlari suratle ve kabiliyetle ogrenmistir. alaturka pek cok sarkiyi da guzel bir sekilde soyleyebilmektedir. daha sonra peregrini’den de bati muzigi dersleri almaya baslamistir ve bunda da basarili olmustur. hatta dogu ve bati muzigini kendi uslubunda sentezlemistir. vehbi dede ile tanistiktan sonra dedesinin korkutucu din ogretilerinden bir nebze mevleviligin yumusakligina dogru kaysa da hayatinin pek cok aninda dedesinin etkisi on plana cikmistir. babasiyla kalmaya basladiktan sonra ise neseli ve sanatkar yonu daha baskin bir sekilde ortaya cikmistir; bu simasina da yansimistir.

peregrini’nin gozlemlerinden cikardigimiza gore de; ”tabiatinda riyazete temayul,manevi bir perhizkarlik,suratle dusunup salim kararlar alma kabiliyeti” vardi. ayrica “fikirlerinden ziyade insanlara,yasayan seylere bagli,sevdigi vakit olume kadar seven, en kucuk bir sefkat tecellisiyle kalbi atan bir kadin olacagi” cocuklugundan anlasiliyordu. sanat zevki “herhangi bir ustadi tatmin edecek kadar durust ve salim” idi.

karar verdi mi pesine birakmayan; kendisine ihtiyaci olanlara yardimsever ve vefakar; onurlu ve sinekli bakkal’a-koklerine her seyiyle baglidir. ayni zamanda “giydigi her kiyafete sahsiyetinden bir seyler katan” bir ozelligi vardir. uyusamadigi noktalarda,munakasa esnasinda,inatci ve kesinlikle cevap vermeyen bir yapiya sahip; ayni zamanda kabullenmedigi seyleri asla yapmayacak kadar inatci ve guclu. aciklayamadigi ve gucunun yetmedigi konularda kadere,alinyazisina son derece bagli. analik sevki tabiisi cok guclu. ruhi olarak cinsi buhranlari yok. rabia icin rakim’in kullandigi; ”kiz degil,sanki tilsimli kuyu. icine mazaallah ayagi kayip duseni dunyanin cengeli cekip cikaramaz.” (s.317) tabiri de roman icinde onun yerini iyi ifade eden bir tamlamadir. olumlu ozelliklerin cogunu kendinde toplamis bir kadin tiplemesidir. eserde diger butun hayatlar onun hayati etrafinda ortak bir sekilde anlatilmaktadir. doguyu,halk kulturunu; fakat batiyla senteze ulasabilmis ve batiya pek cok seyini kabul ettirebilmis bir doguyu temsil ediyor.

*peregrini=osman: peregrini,garp muziginin ustadi olan,kulagi cok hassas bir muzik hocasi. atesli ve heyecanli bir yapiya sahip. felsefeyi,fikri tartismalari ve konusmayi cok seviyor. babasi soylu bir ispanyol,fakat o babasini tanimiyor; annesi tarafindan buyutulmus. annesi ise papa italyali oldugu icin oranin milliyetine gececek kadar dindar bir katolik; dinin haricinde hicbir seye boyun egmeyen ve egenleri de anlamayan birisi.genclik doneminde ise zevklerin hepsini tatmis olarak,yirmi dort yasinda manastira cekilir. buradan usaninca dinini birakarak tekrar dunya hayatina doner. daha sonra osmanli milliyetine gecer,ismini degistirir ve muzik hocaligi yapmaya baslar. kendisinin uc sahsiyeti olduguna inanir; birincisi dimagi,ikincisi ruhu,ucuncusu de kalbi.

rabia’yi tanistiklarindan itibaren en cok tahlil eden kisi. tahlil,gozlem onun icin cok onemli; bu bir bolumde su sekilde dile getiriliyor; ”osman,bir insan ruhunun sirlarini ogrenebilmek icin diri bir gogsu yarip acmaya razi olacak kadar fikri tecessusun esiri.”(s.357) bu ozelligi de onun garp cocugu olmasiyla irtibatlandiriliyor. surekli soru soran ve ogrenmeye hevesli bir yapisi var.rabia’yi gercekten seviyor ve ona saygi duyuyor; cok zengin ve asil bir aileden olsa bile sirf bu sevgisinden dolayi her seyi geride birakip rabia’nin istedigi hayati kabul ediyor. zaman zaman alistigi yasantinin cok disindaki bu hayattan dolayi sikinti cekse de rabia’ya olan bagliligiyla ve cevresindekilerin ona gosterdigi alaka ile bu yeni hayatina uyum sagliyor. yeni evlerine tasindiktan sonra ancak kendine ozel bir calisma odasi ayirip,orada yapmak istedigi beste ile ugrasabiliyor. “tilsimli kuyu” operasi da ayni zamanda rabia ile osman sentezinin canli bir gostergesi oluyor. peregrini olarak basladigi yolu osman olarak noktalayan kahraman olumlu ve yuvarlak bir karakterdir. batiyi,yeniyi; ama doguyla senteze ulasabilmis,doguyla birlesmesi neticesinde olumlu ozelliklerini arttirmis bir batiyi temsil ediyor.

*vehbi dede: dini,ama bilhassa tasavvufu temsil ediyor. o,romanin hemen hemen her aninda karsimiza cozum olarak cikiyor. rabia onun sayesinde yumusayip,kendini her yonde gelistirir. peregrini’nin osman’a donmesinde alt yapi olarak onun katkisi cok buyuktur. hasili dede ve temsil ettigi felsefe romanda sorun-problem-anlasmazlik olan her yerde cozum olarak karsimiza cikmaktadir. butun bunlarin yaninda insani ozelliklerden soyutlanmis bir karakter degildir. tam aksi birebir hayatin her alaninda olan bir karakterdir. felsefenin disinda pek cok telli saza ve neye vakif bir alaturka musiki hocasidir. insanlarin kizini,butun ailesini guvenerek teslim ettigi,emanet ettigi bir guven kapisidir. ayrica insanlarin rahatlikla sirlarini,dertlerini de paylastigi bir kisidir. her olaya daima yumusak bir tavirla yaklasir. kainatta gerceklesen her hadiseye esas kudretin golgeleri nazariyla bakabilir ve bunu yanindakilere de izah etmeye gayret gosterir. insana huzur veren bir yapisi vardir; hem ic alemiyle hem de dis gorunusuyle. mutevazi, az soyleyen ve cok perhizkar bir sekilde yasayan; sakin ve telassiz bir yapiya sahip.

*tevfik=kiz tevfik: karagoz ve ortaoyunu sanatcisi. “yuruyup soylemeye basladigi andan itibaren herkesin taklidini yapmis butun mahalleyi guldurmus”(s.13) : ”butun havailiklerine ragmen istanbul’un hudai nabit yetistirdigi halk sanatkarlarinin hususiyetlerini gosteren” (s.13) birisi. cocuklugundan itibaren hem fiziki ozellikleriyle hem de sanatci yonuyle on planda olmus. cocuklugu yegeni oldugu istanbul bakkaliyesi sahibi mustafa efendi’nin yaninda geciyor. paraya onem vermiyor ve mahallenin daha ziyade fakirleriyle arkadas. tembel ve cocuk ruhlu,neseli,oyunu seviyor. elleri kagit parcalarina can veren bir ceviklige sahip. sesini,mimiklerini kullanma da oldukca usta. tevfik’in dinle ilgisi ve baglantisi yok; icki icen,ilk surgununde eglence hayatini yasamis birisi. ona gore sanat; yazili degil,her an degisen hayattadir. paraya hic kiymet vermiyor. sevdigi kisi,arkadasi,dostu icin cezaya ve canini bile vermeye razi olacak kadar sadik ve cesaretli bir yapiya sahip.

*imam haci ilhami efendi: mahallenin imami. mahalle sakinleri tarafindan pinti ve hasis olarak biliniyor. paraya ve mevkiye duskun; para icin jurnalcilik yapabilen biri. gorunusunde ve konusmasinda heybet var. vaazlarinda cehennemi daha parlak ve canli olarak anlatiyor. hazza ve sevince,umum hayat tecellisine karsi dinmeyen bir kin ve affetmeyen bir dusmanligi herkese ogretmeye calisiyor. hic tebessum etmeyen,gulmeyen biri. yeni olan seylere karsi. butun katiligina ragmen vehbi dede’ye evliya olarak bakiyor; ona saygi duyuyor. kindar ve inatci. yasliliginda bile rahmet,sefaat vadeden surelere bile kinini,insanlari hic affetmeyen nefretini karistiriyor. butun mahalle halkini “cehennemlik” olarak goruyor. sert,degismeyen eskiyi temsil ediyor. imam karakteri olarak olumsuz ve korkutucu bir tip.

*emine: imam’in kizi,tevfik’in karisi ve rabia’nin annesi. cocuklugundan itibaren hamarat,titiz, mahalle cocuklariyla oynamaya tenezzul etmeyen biri. suratsiz ve gulmeyen; imam’in akidesinin biricik timsali. on yedi yasinda tevfik’e kaciyor; tevfik’in balmumu gibi kaliptan kaliba girmesinde ideal bir koca sezdigi ve ona oyunculugu birakacagina dair soz verdirttigi icin onunla evleniyor. kalbi kuru,kafasi dar ve dilinin zehir gibi olmasinin yaninda kindar ve gururlu. ideal olarak babasini dusunuyor. o da babasi gibi paraya onem veriyor. kendine gore olan namus anlayisi cok onemli. tevfik’ten ayrildiktan sonra ona surekli beddua eden ve onu kotuleyen biri. tevfik’ten ne kadar nefret etse de onu kendi mali gibi goruyor ve ona donecegini dusunuyor. asla affetmiyor. kini ve uzuntusuyle gunden gune cokup vefat ediyor.

*selim pasa: hukumdarin zaptiye naziri. bos zamanlarinda sigara iskemlesi,koselik,arka kasagi yapar. iyi bir aile babasi ve karisina bagli. pasa,tamamen eski zaman adami. samimi ve kendi olculeriyle namuskar.

*sabiha hanim: selim pasa’nin karisi. bir yonuyle hayir sahibi,merhametli,bagis seven; sag elinin verdigini sol elinin duymadigi biri; diger yonuyle de saza soze duskun,bir dalda durmayan bir kadin. halk turkulerini,oyun havalarini sevdigi gibi en agir dini musikiyi de seviyor. hukmeden,merakli; emri altindaki her ferdin ne yaptigini-ne dusundugunu ogrenmezse ici rahat etmez. bunlarin yaninda sir saklayan,agzi siki biri. ailesine duskun; esinin ikinci bir hanimi ve ondan cocugu oldugunu bildigi halde bunu saklamis,hanim olunce de kizlarina bakmis. bunun yaninda oglunu cok seven bir anne.

*hilmi: selim pasa ile sabiha hanim’in oglu. jon turk. genc ve devrimci aydinlari temsil ediyor. giyimine dikkat eder ve zevkinde diger “pasazade” cocuklarindan onu ayiran bir baskalik, durgunluk vardir. gozleri ve bakisinin manasi ile agzi ve dudaklarinin ifadesi onun ince dusunceli bir mizaca sahip oldugu havasini vermektedir. annesine derin bir sevgi ve hurmeti vardir; bunu davranislariyla da gosterir.

*rakim amca=cuce: tevfik’in oyuncu arkadaslarindan.. rabia’ya sozunu gecirebilen,cikisabilen yegane kisilerden biri.

neseli,taklit yetenegi olan bir oyuncu. dindar degil,zaman zaman icki iciyor; ramazan’da oruc tutmuyor ve namaz kilmiyor; vehbi dede’ye ve dindarlara saygili.

*bilal: rumelili bahcivan ramazan aga’nin yegeni. yasi kucukken bile ozellikleri belirgin; isyankar magrur,atesli. tokattan,tekmeden kacan; basini her halden kurtarabilen biri. yaslilari bile urkuten bakislara sahip. is yapmayi sevmiyor. selim pasa tarafindan gorunusu ve gozlerindeki kudreti farkedilerek okutuluyor. rabia’yi tutkulu bir sekilde seviyor. rabia ise ilk kendi yaslarinda bir karsi cins olarak ondan hoslaniyor; fakat selim pasa’nin dile getirdigi evlenme teklifini kesin olarak reddediyor. bundan sonra bilal,pasa’nin damadi olma yolunda ilerliyor. bilal,vehbi dede ve peregrini’yi calgici olarak; hilmi ve arkadaslarini ise birer zuppe olarak goruyor. pasa’yi begeniyor ve her haliyle onun gibi olmak istiyor. kudret hissi ve hakimiyet duygusu cok baskin. rabia’nin evlenecegini ogrendiginde bile onu sevdigini farkediyor; mihri ile evlenince anadolu’da gorevli olacagini dusunerek kendini rahatlatmaya calisiyor. 1907 yilinda hidrellez de mihri ile evlenince gozden kayboluyor.

*tulumbaci basi sabit beyagabey: mahallenin tulumbaci baslarindan en hatiri sayiliri. kendine mahsus bir babayigitligi,namus olcusu vardi; ama bunun yaninda kulhanbeyligin verdigi bir kabadayiligi,sert ve yakisiksiz davranislari vardi. rabia’ya goz dagi vermek icin gidip bunu basaramayinca,bu olaydan sonra rabia’dan korkar,ona saygi gosterir. kendisiyle birlikte butun tulumbacilar rabia ile baglantisi olan herkese saygi gosterirler. rabia osman ile evlendikten sonra da osman ile iyi diyalog kuran biri olur.

*cingene penbe: batil inanclari bol olan bir cingene. tevfik ile ilgilenirken rabia’nin ikaziyla bundan vazgecmistir. onlarla kalmaya basladiktan sonra rabia’ya ev islerinde yardim eden,onun “teyze” diye hitap ettigi biri olur.

*kanarya: sabiha hanim’in alip yetistirdigi bir guzel cerkes kizi. daha sonra saraya kadin hanim’a verilen boylece saraya giren birisi. sarayda sultanin yegeniyle evlendirilir; bundan sonra nejat bey’in esi olarak karsimiza cikar. abdulhamit’ten korkar ve onu sevmez. nejat bey’in esi olduktan sonra da aslini unutmaz ve sabiha hanimlara saygida kusur etmez. rabia’nin dugun hazirliklarinda yardim ediyor ve sik sik gorusuyorlar. en son rabia’nin hamileligi esnasinda karsimiza cikiyor. yardimsever birisi.

*nejat bey: padisahin yegeni. saray icinde yetismis,bundan dolayi halkin yasantisi ona ilginc ve gizemli geliyor. rabia’ya sanatkarliginin disinda bu yonunden dolayi bir yakinlik duyuyor. bati muzigini ve piyano calmayi biliyor. vehbi dede ve peregrini ile her hafta toplaniyorlar. babasi da kendisi de cocuk tabiatli oldugu icin hicbir entrikaya karismazlar. onun icin saray cevresinin en rahat ailesidirler.

*safvet bey: ikinci mabeyinci. hic evlenmemis. yegenlerini buyutup,egitimini saglamis. insanlara iyilik ve kardeslik yapmak icin gokten yere inmis bir hali var. “ask ahlaki! kim bilir belki istikbalde insan muesseselerinin nazimi olur... insaallah olsun.” diye dusunen birisi.

*durnev: selim pasa’larin gelini; hilmi’nin esi. sabiha hanim tarafindan kucukken alinip yetistirilmis,terbiye edilmis,iyi bir tahsil verilmis ve ogluyla evlendirilmis bir cerkes kizi. fakat sabiha hanim romatizmaya yakalanip yataga baglandiktan sonra cesaretlenip kendi basina hareket etmeye baslar. asiri suslu,karisik ve sasaali makyaja ve giyinise sahip. hareketleri ve mimikleri “resimli kitaplardan taklit” gibi. taklitci yeniyi temsil ediyor. ama surgunde yasadigi zorluklardan sonra biraz daha olumlu hale gelmis birisi.

*galip: hilmi’nin jon turk arkadaslarindan. annesi olmus,zengin bir babanin oglu. ileri ki donemlerde rabia’yi istiyor; fakat rabia kabul etmiyor. cuce tarafindan “istedigin kaliba sokabilecegin bir koca adayi” olarak nitelendiriliyor. bu vakadan sonra rabia,galip ve sevki varken hilmi’nin odasina cikmaz.

*sevki: hilmi’nin jon turk arkadaslarindan. vehbi dede’nin imam’dan daha tehlikeli oldugunu dusunuyor. devrimci gencligi temsil ediyor. konuskan,taklitci ve dusuncesine atesli bir sekilde bagli.

*zati bey: (yeni) dahiliye naziri. diledigi ferdi asmak,bogdurmak kudretine sahip olmak icin omrunun on senesini fedaya hazirdi. evi o zamanin alafrangaligina ozenilerek dekor edilmis; hizmetlileriyle,esyasiyla ve kendi giyimiyle ozentili birisi. menfaatine duskun. dinle hicbir alisverisi olmayan bir adam.

*bayram aga: selim pasa’nin bahcivani. rumelili. kendine ve yetistigi ortama has kural ve prensipleri var. otoriter.

*behire hanim: safvet bey’in kiz kardesinin kizi. murebbiyelerle buyutulen kibar kizlara kendi kulturleri,kendi klasiklerinin de ogretildigi devirde yetismis. kocasi sadece avrupa’da yapmis oldugu icin kendi kizlarini fransiz murebbiyeler elinde yetistirmis; avrupa’dan gelen her seyi gokten inmis bir emir kabul eden biriydi. hayatlari serbest ve mesut olsa da behire hanim ananelere bagli; bundan dolayi da dayisinin yanina sik geliyor.

*arif: safvet bey’in yetim yegeni. safvet bey tarafindan buyutulmus ve onunla birlikte kaliyor. nejat bey’den sonra en iyi turk piyanist. tembel oldugu icin ve muzikten para kazanilmasi adet olmadigindan calismiyor; cani istedigi zaman robert koleji’ne kaydoluyor,bir muddet devam edip cikiyor.

*muavin rana bey: selim pasa’nin yardimcisi.

*gozpatlatan muzaffer: tehlikeli,siyasi saniklari sorgulamayla memur. gorunus olarak eski pehlivanlara benziyor. yardimsever,vazifesini yerine getiren bir adam imaji var. 1908 ihtilalinden sonra ise mesrutiyet hatibi olur.

*misis hopkins: robert koleji’nin ingilizce hocasinin madami. kanarya’nin arkadasi; ondan hayati hakkinda pek cok seyi ogreniyor.

*ebe zehra hanim: mahallenin ebesi.

*kahya sukriye hanim: sabiha hanim’in kahyasi. konaktaki her seyi hanimina haber veren, kendisine verilen gorevleri yapan biri.

*usak sevket aga: selim pasa’nin usagi. on bes yildir pasa’ya hizmet ediyor. sinekli bakkal’in ic islerini ezbere biliyor.

*eskici fehmi efendi: sinekli bakkal’in umumi ve ictimai hayatina,her vesileyle karisan; ihtiyar heyetinin hatiri sayilir azalarindan. osman’a da yakinlik gosteren komsulardan. mahallenin muhafazakar kismini idare ediyor.

*bekci ramazan aga: sinekli bakkal bekcisi.

*doktor kasim: dahiliyeci. turk tibbina alman fennini,biraz da katiligini getiren meshur simalardan. rabia’nin doktorlarindan. hastalarin dimaglarina etki ederek tedavi etme fikrini istanbul’da yayan ilk doktor olarak geciyor. coluk cocugu olmadigi icin biraz daha sert yaklastigi belirtiliyor.

*doktor salim: jinekolog. turk tibbina alman fennini ve katiligini sokan diger meshur sima. rabia’nin doktoru. ilk sezeryan uygulayacagi hastasi oldugu icin rabia ile cok ilgilenir. daha yumusak tabiatli.

*ikbal hanim: ikinci mabeyinci safvet beyin sut ninesi ve yalinin hanimi. ihtiyar,kendine gore bir sevimliligi olan,cerkes asilli. elli bes senedir istanbul’da olmasina ragmen turkce’yi tam ogrenememis. siddetli taassupla dindar; fakat bu dindarliginin ici dolu degil. vehbi dede’ye ve rabia’ya hurmeti cok. cileli bir gencligi var; bunu daha sonra rabia ile paylasiyor.

*eleni: osman’in ascisi.

*bakkal mustafa efendi: istanbul bakkaliyesi’nin sahibi,tevfik’in dayisi. tiryaki bir mahalle bakkali.

*mihri: selim pasa’nin kizi.

halide edip,uslupcu degildir. cumle yapisi cogunlukla elestirilmistir. kendisiyle yapilan roportajlarda da yazi yazmayi bir gaye icin degil,”yazmak icin” sevmekte oldugunu ve cogunlukla yazdigini bitmis kabul etmekte cok az duzeltmekte oldugunu belirtmistir. elestiri almasina ragmen,bence samimi ve kolay surukleyen ve yer yer heyecanlandiran bir uslubu vardir. bunun sebebi de herhalde cogunlukla hayatini ve dusuncelerini aksettirmesi olmalidir.

sinekli bakkal

independence
bir halide edip adivar romanidir.
romanin geneli goz onune alinirsa siyasal,toplumsal ve duygusal sorunlarla orulmus bir olay orgusu dikkati ceker. ii.abdulhamit donemi anlatilmaktadir. ama sadece bir donemin anlatildigi bir roman degildir. romanda rabia’nin hayat hikayesi daha on plandadir. yazar,bu romanda kendi inandigi felsefeyi, degerleri olay orgusuyle birlikte anlatiyor.

agatha christie

independence
en buyuk klassik cinayet romani yazari kadin.1890’da torquay’da dogdu. birinci dunya savasinda cephedeki hastahanelerden birinde hemsire olarak calismaya basladi, ve orada ilk kriminal romanini recetelerin arka yuzlerinden olusturdugu bir bloknotun uzerinde yazmaya basladi. bu kitab basilana kadar cok uzun sure gecti. bu arada bir igiliz cavusuyla evlenen gece hemsiresi, bir gecede unlu oldu.
1930’da ikinci evliligini meshur arkeolog mallowan ile yapti. kocasinin suriye ve irak’a yptigi arastirma gezilerinde ona eslik etti.
uzun yillar guney ingiltere’de yasadi ve kendine dunya capinda sadik ve hayran bir okuyucu kitlesi olusturmayi basardi..
onun onemli roman karakterlerinden biri olan dedektif hercule poirot ve miss marple sherlock holmes’un popularitesine ulasti...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol