bütün güvendiğiniz insanlar tarafından aldatıldığınızı hissettikten, çevrenizde konuşacak hiç kimse bulamadıktan sonra çok yoğun hissedilecek duygu. ne gözünüze uyku girer ne de canınız bir şey yapmak ister. boş boş bakılır bilgisayar varsa ekranına, yoksa televizyona, o da yoksa boş duvara. yapmaktan zevk aldığınız şeyleri yapmaz olursunuz çünkü onlar da teselli vermez. boğazınızda düğümlenir bir şeyler ama açığa çıkamaz. gözyaşlarınız vardır ama gözlerinizden akmaz. birine güvenmek, sarılmak ve bu sefer aldanmamak istersiniz ama o biri hiçbir zaman var olmaz, var olsa zaten yalnızlık olmaz. onun umuduyla yaşar ama bir süre sonra ona olan umudu da yitirirsiniz. işte yalnızlığın bittiği noktadır bu. çünkü en umudunuzu yitirdiğiniz sırada o biri karşınıza çıkar. ne var ki bir gün gitmek üzere girer hayatınıza. o yüzden kaçınılmazdır yalnızlık.
gerçekten çirkin olup kızlardan kaçan kişiden daha da beterdir. çünkü yaşama ihtimali olan ilişkileri kaçırır. ayrıca çirkin erkeklerin de pek ala sevgilileri olduğunu, onları sevenlerin olduğunu görüp biraz cesaret edinmesi gereken kişilerdir.
"gözünde yaşlarla beni uğurlama, bir gün elbet sana sana döneceğim..." ve türevleri. umutlanmak zararlıdır çünkü.
bursa’da açılmak üzere olan gösteri merkezi. bursa’nın önemli bir eksiğini kapatacak olması umuluyor. açılışında dumanı getirecek, izleyen haftalarda goran bregoviç, nil karaibrahimgil gelecekmiş.
genellikle geç kalma sebebi durumdur. üstelik ebeveynlerin gözü önünde olmaktır sürekli. okuldan kaçmak, sigara içmek, sevgili edinmek falan bir hayli sakıncalıdır. ne servis muhabbetlerine katılınır, ne de arkadaşlarla otobüse yürüme muhabbetine. keyifsizdir.
kendini kandırmaktır. beş dakikada okunacak yer on beş dakikada okunur. onda da pek anlaşılmaz. bir süre uyuyakalınır. o zaman da "o kadar çok çalışıyorum ki dersin başında uyuyakalıyorum" denir.
az önce bitirdiğim, en beğendiğim, karakter olarak tutunamayan olan c.nin romanı. ki kendi de insanın bir tutanağı olması gerektiğini. o tutanak olarak gerçek sevgiyi arıyordur. tıpkı b. gibi. fakat onlar sürekli ve sadece teğet geçmektedirler birbirlerine. alışılmışla yetinemeyendir aylak adam. alışılmışın rahatlığı tatmin etmez onu. asla tembel değildir yani. insanların iki yüzlülüğünü görebildiği için kaçmak ister onlardan. karşıdır insanlara, ve bir insan olduğu için kendisine de. tam bir huzursuzluk halidir. arayıştadır sokaklarda. boş gibi gözükse de boş değildir aylaklığı. sürekli işler beyni, sürekli. eczacıdaki kız ağrılarını fazla düşünmeye bağlar, "yorucu bir işiniz olsa gerek" diye düşünür. işi düşünmektir aslında. lime lime ede ede düşünmek. çevresindeki kimse onun kadar düşünmediğinden anlaşılamayacağını bilir, anlatmaz. b. hariç. inanılmaz, tekrar tekrar okunası bir kitap.
soğuk kış günlerinde, sıcak ve samimi bir kafeye girilip, pencerenin kenarında tek başına veya iyi bir dostla içilmesi gereken, içince insanın içini kendi gibi sıcacık yapan, siniri stresi alan içecektir. sütle yapılmışı makbuldür. çilek aromalısı ayrı bir keyiftir. nedense bursadaki zeppelin kafede yapılanın bambaşka bir güzelliği vardır.
saçın kabarması durumu.
şemseddin saminin yazdığı ilk türk romanıdır. teknik, üslup açısından zayıftır ilk deneme olduğu için. mesnevileri andırır. mantık hatası boldur. görücü usulü evliliği eleştirir. birbirlerini perde arkasından görüp aşık olmuş iki gencin, olsa olsa komedi olabilecek acıklı aşk hikayesidir. ama ne de olsa ilk roman denememizdir, buna girişmeye cesaret ettiği için tebrik etmeliyiz şemseddin samiyi.
yurdum insanının genel eğilimidir. nedense edebiyat mezunu birinin her sözcüğü, hatta terimsel sözcükleri bile bilmesi gerektiğini düşünürler. olur da bir sözcüğü bilmezseniz direk damgayı vururlar "sen ne biçim edebiyatçısın" diye. bir de kendileri sözlüğe açıp bakmaya üşendikleri için direk sormayı tercih ederler, sanki "biz zahmet edip sözlüğü açmayalım diye varsınız siz" dercesine.
erkekler arasında büyüdüğü için onlarla daha rahat iletişim kuran kız olabilir. belki de kızları çok iyi tanıdığı için, arkasından konuşulacağından emin olan kızdır. veya çok hoş olduğu için sürekli kıskanılan, bu sebeple kızlarla arkadaş olamayan kızdır. hatta hareketleri fazlasıyla rahat olduğu için kızlar tarafından dışlanan kız da olabilir.
bülent ortaçgilin light albümündeki bence en güzel şarkı. muhtemelen yeni tnaışan bir çiftin büyük ihtimalle yollarının ne kadar çok kez teğet geçtiğini fakat kesişmelerinin ancak o eylül akşamına denk geldiğini anlatır.
verilen "ben" cevaının gerçek bir cevap olmaması.
meşhur ipek ongun karakteri. ergenlik döneminde -son kitabı hariç, o çıktığında ben de ergenlikten çıkalı bir hayli olmuştu- tüm kitaplarını sırasıyla ısrarla okuduğum fakat bir türlü ısınamadığım karakter. okulu asmaz, bırakın öpüşmeyi el ele tutuşmaktan utanır, gündüz vakti gittiği barda bir erkek ona sarılıp fptpğraf çektirdi ve bu fotoğrafı görecek diye uykuları kaçar, kopya çekmez, annesine isyan etmez, sevgilisi olduğunu arkadaşlarına bir sır olarak açıklar, bundan utanır... ya karakter hiç gerçekçi değil ya da ben böyleleriyle hiç takılmadım, takılmamakla da iyi ettim. kitapta yerilen iki basketçi kız vardı. onlar bile daha cazipti bence. azıcık fesat olsalar da bir asilik vardı onlarda, lise genci dediğin de öyle olmalı zaten.
ipek ongunun meşhur karakteri serranın galiba ilk kitapta sıkça verdiği tepki. itici gelmiştir, yapmacık gelmiştir, serradan beni soğutan ilk etmendir.
çok yakışıklı olduğu, kızlar etrafında pervane olduğu için birine bağlamayı göze alamayan, tek geceliklerle idare eden erkekledir. veya iki ilişki arasındaki kısa dönemde bulunanlar. belki de kızlardan sıkılmış, erkeklere yönelmeye karar vermiş ama henüz onlara nasıl yaklaşacağını kestirememiş erkektir.
bu aralar bursa ahmet vefik paşa tiyatrosunda oynanan oyun. ötanazi üzerinedir. boyundan aşağısı felç olan heykeltıraş bir kadının ötanazi için diretmesi, yaşadıkları, hissettikleri, ona karşı çıkanlar ve onların hissettikleri...
pinterın yakın zaman içinde bursada oynanmış oyunu. ingiliz soğukkanlılığı hakimdir karakterlere. eşler birbirlerini aldatırlar, sonra bunu itiraf ederler ama kimse tepki vermez. gayet soğukkanlı takılırlar. adeta hiçbir şey olmamış gibi.hatta adam, karısının sevgilisiyle çok yakın arkadaştır ve bu durum arkadaşlıklarında hiçbir bozulmaya yol açmaz. fakat bursada oynandığında karakterler o kadar soğukkanlı değildi. türk karakterini sergilediler. yönetmenin yorumu tabii ama bence oyunun temel fikri bozulmuş, daha ziyade bir uyarlama gibi olmuş.
canı hiçbir şey yapmak istememek. sadece boş boş bakmak etrafa. gülememek. dışarı çıkılıp eğlenildiği zaman bile hep bir eksiklik hissetmek ve eve adım atıldığında tekrar suratın asılması. ağlamak istemek ama ağlayamamak.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?