19 ağustos galatasaray- vestel maçında rahatsızlanıp
herkesin yüreğini ağzına getiren vestel manisa lı oyuncu
duyguların dışarı aktarılamadığı bir durum olsa gerek
gerçekten insanların izlerken komediye doyduğu bir program beyaz show. beyazıt öztürk (nam-ı değer beyaz) sempatik, doğal ve herkese karşı iyi niyetli tavrını programına çok iyi yansıtıyor.
esprilerini yaparken kimseyi kırmamaya çalışıyor ve ölçülü davranıyor. programın içeriği her ne kadar basit (bir iki konuk ve sohbet) olsa da, programın en büyük başarısı beyazın tam zamanında ve güzel espriler yapması. yani insanlar başka programlardaki gibi sıkıcı sohbetlere rastlamıyor.
sohbetlere beyazın yaklaşımı resmen yemeğe tuz katıyor. beyaz, sohbeti gerçekten zevkli bir hale getiriyor.
biraz eskilere dönersek, beyazın skeçlerine rastlıyoruz.(hüsmen dayı vs). bu skeçlerin neden bittiğine bir anlam veremedim açıkcası. belki de, programın sırf bu skeçlerle anılıp, izleyenlerin bu programı sırf skeçler için izlemesi düşüncesinden dolayı olabilir. ama gerçekten skeçler programa güzel bir hava katıyordu.
kısacası beyaz show her şeyi ile gerçekten müthiş bir show programı. tam anlamıyla beyaz bir show.
http://anafikir.com/goster.asp?t=827
esprilerini yaparken kimseyi kırmamaya çalışıyor ve ölçülü davranıyor. programın içeriği her ne kadar basit (bir iki konuk ve sohbet) olsa da, programın en büyük başarısı beyazın tam zamanında ve güzel espriler yapması. yani insanlar başka programlardaki gibi sıkıcı sohbetlere rastlamıyor.
sohbetlere beyazın yaklaşımı resmen yemeğe tuz katıyor. beyaz, sohbeti gerçekten zevkli bir hale getiriyor.
biraz eskilere dönersek, beyazın skeçlerine rastlıyoruz.(hüsmen dayı vs). bu skeçlerin neden bittiğine bir anlam veremedim açıkcası. belki de, programın sırf bu skeçlerle anılıp, izleyenlerin bu programı sırf skeçler için izlemesi düşüncesinden dolayı olabilir. ama gerçekten skeçler programa güzel bir hava katıyordu.
kısacası beyaz show her şeyi ile gerçekten müthiş bir show programı. tam anlamıyla beyaz bir show.
http://anafikir.com/goster.asp?t=827
insanlar şu anda gelecekte ne yaşayacağını bilemez ama allah bilir ve kaderini de böyle yazar. yine insanlar yaşar yine her şey onların akli dengesindedir. sadece allah insanların akli dengesiyle neler yapacağını bilir, dünyada ne yaşayacağını bilir.işte kader böyle bir şeydir.
okuduğumda duygulandığım gerçekten hz muhammed sevgisini çok iyi anlatan bir yazı.
medine de bir sirkette elektrik teknisyeni olarak çalışan allah dostu ve
peygamber asigi bir kardesimiz isin son gunu sabah mesaisinde kendisine
verilen teknik gorevi tamamlayip ayrılmak uzere iken resulullahin
ravzasinda elektrik carpmasi sonucu vefat etti ve cennetul bakiye
defnedildi. tabii ailesi mecburi istikamet turkiyeye dondu. o zaman 7
yasinda olan oglu bugun ortaokul ogrencisi. kompozisyon dersi odevi olarak
<bir makale yazmis ve birincilik almis. iste o peygamber aşkını en derinden
yasayan bir yüreğin yansimalari. biliriz ki dil
biliriz ki dil kalpten geçen herşeyi
ifade edemez. allah bize de bu kardesimiz gibi resulullah sevgisi nasip
etsin. âmin.
<>>***
bir seni günesim, bir babami, bir de terliklerimi birakmistim geldigim
yerde bir ilkbahar gununde guller gibi kokan medinede dunyaya gozlerimi
açmıştım. doğdugum hastane senin ravzanın hemen yanı başında oldugu icin,
duydugum ilk koku senin bahcenin gul kokulari olmus.
babam gelipte daha kulagima ezan okumadan, kulaklarim senin mescidinin
ezan sesleriyle sereflenmis. 40 gunluk oldugumda ilk ziyaretimide senin
hane-i saadetine yapmisim. ilk adimlarimi senin ravzandaki mermerlerinde
atmis ve rabbimle ilk bulusmami, ilk secdemi senin mescidinde yapmisim.
hemen hemen yaptigim her ilkte sen varsin. daha konusmasini ögrenmeden
seni sevmeyi ögrendim ben. belki seni cok tanimazdim ama sanki bana cok
cok yakinmişsin gibi severdim seni. senin evini her ziyarete gelisimizde
seni gormesek bile senin varligini hisseder, evindenlem`alar> >>huzunlenirdik.
cocuklar evde sıkılınca babalari parka, eglence yerlerine gotursun
isterler. biz medine’de yasadigimiz surece hic babamizdan parka
goturmesini istemedik. bizim canimiz sıkılmaz mıydı acaba hic? sanirim
medine’deki hicbir cocugun cani sıkılmazdı. cunku orada hicbir yerde
olmayan gul bahcesi ve bahcenin biricik efendisi vardi. bizim vaktimizin
cogu o bahcede gecerdi. senin bahcenin mermerlerine ayakkabi ile
basamazdik. yalinayak dolaşırdik mermerlerin ustunde. kim bilir, korkardik
beklide bahcenin gullerine basivermekten. yazin mermerler ayaklarimi
yakardi. olsun bu da bizim hosumuza giderdi. babama sormustum bir
seferinde
— babacigim neden medine bu kadar sicak diye.
babam da
— evladim medine’de iki tane günes var da ondan, derdi.
— nasil olur babacigim, gunes bir tane degil mi?
derdim.
babam gulerek
— bak yavrum dogru, butun dunyayi ısıtan bir gunes var ama bir de âlemleri
ısıtan ve aydinlatan gunes var. o gunes de medine’de olunca sicaklik iki
kat oluyor.
babamin bu cevabi hosuma giderdi ve ısınırdım. gercekten de ayaklarimizi
mermerler ısıtıyordu ama senin gunesin de, sıcakligin da içimizi
isitiyordu. medine’den ayrildigimizdan beri belki ayaklarimiz ısınıyor ama
içimiz bir turlu ısınamiyor. cunku gunesimizin en buyugunu orada
birakmistik. ben gunesimi kaybetmistim. onun evine, bahcesine gidemiyordum
artik. gerçi ışığı ta buralarda bizi aydinlatiyordu ama içimi ısıtmasi
icin onun ravzasinda yalinayak kosmam lazimdi.
evet, bahcende yürürken ezanlar okunurdu. oyle guzel okur ki medine
muezzini ezanı, sanki bilali habesi okuyor sanirsiniz. namaz kılmak icin
mescide kostururduk, bilir bilmez. babamin yaninda namaz kilardik. buyuk
sütunlarin altindan gelen soguk havadan saclarimizi savurturduk. zemzem
bardaklarindan guller yapardik. namaz kılarken yanimiza usulca bir kedi
sokulurdu. babam incitmeyin sakın, onlar ebu hureyrenin kedileri derdi,
biz de inanırdık senin mescidine kediler de girebilirdi. sen cok iyi bir
ev sahibiydin cunku.
carsamba gunleri hep uhuda giderdik. senin cok sevdigin amcanı ziyaret
etmeye, o bizim de amcamızdı. kardeslerimle ayneyn tepesine çıkar oradan
uhudda yatan 70 sehide selam verirdik. uhud dagina her baktigimizda sanki
orada seni gorur gibi olurduk. uhud’da senin ravzanin kokusu gibi gul
kokardi. orasi da ayri bir gul bahcesi idi sanki. iste benim yedi senem ki
en degerli en guzel yıllarim senin köyünde, senin gul bahcende, senin
savaştigin yerlerde sanki yanimda sen varmişsin gibi seninle dopdolu
gecti. seni gormesem de seninle yasamaya o kadar alışmıştım ki senin
yanindan ayrilirken sanki bir yanım, bir canim, bir parçam orada kalmisti.
buralari bana gurbet oluverdi.
elimde olsa hemen yanina kosar gelirim ama hep buyuyunce gidersin
diyorlar. ben sirf senin yanina gelebilmek icin buyumek istiyorum. senin
yanina geldigim zaman büyümüş bile olsam bahcendeki mermerlerde yalinayak
dolasacagim. ta ki guneşin içimi ısıtana kadar. senin hasretinden icim
üşüyor. belki hasretin herkesi yakar, beni de üşütüyor iste. cunku benim
ruhum dogdugumdan beri senin sevginle ısınmaya alışkın.
senin sicakligina o kadar muhtacim ki. ne olur ben sana gelemesem bile sen
beni hic birakma. isığınla gecelerimize nur ol. sıcakliginla butun
zerrelerimizi ısıtıver. hani sana medineyken komsuyduk ya, evlerimiz
birbirine cok yakindi. senin varligin bize guven verirdi hep. yine oyle
ol, ara sira da olsa evimizi sereflendiriver.
hem benim adim nebi, aynen seninki gibi. bu ismi bana seni cok seven bir
dostun koymus. diger adim da muhammed, yine senin gibi. bu ismi de canim
babacigim koymus. buraya gelirken senin köyünde biraktigimiz babacigim.
sana benzeyen bir yanim daha var. ben de senin gibi babasiz buyuyorum. ben
cok sansliyim, sen bize asla yetimligimizi hissettirmedin. medine’den
ayrildigimizdan beri sanki sen hep yani basimizdaymissin gibi
hissediyorum. geceleri korkmadan guvenle uyuyorum hep. seni tanidigim ve
seni sevdigim icin rabbime binlerce kez tesekkur ederim.
`babam senin köyünde kalmışti. biz babamin cenazesini gömerken agabeyimin
terlikleri babamin kabrine düştü ve orada kaldi. ben o terlikleri cok
kiskandim. cunku abimin terlikleri hep babamla kalacakti. babamı son
ziyaret edişimizde bende kimse görmeden terliğimi babamin kabri ustune
gömüverdim. iste şimdi benim terligim de hep babamla kalacakti.
evet demistim ya bir gunesimi, bir babami, bir de terliklerimi birakmistim
geride. babam ve terliklerim hep oradaydi, gelemezlerdi. ama gunesim hep
yanimizdaydi. yetimlerin efendisi, yetimlerini hic ışıksız birakir mi?
dunyanin bir ucuna gitmis olsaydik bizi birakmayacagini biliyordum.
gozumuz gonlumuz seninle aydinlanir efendim.
ruhumuz, icimiz sicakliginla isinir.
bir gun sana gelisim gec bile olsa bana,
gul bahcesinin mermerlerinde yalin ayak kosmak nasip et.
ta ki aşkinla, sevginle butun bedenim yanip kavrulsun. terliklerimi
biraktigim o guzel mabed son duragim olsun.
kabe nin bulunduğu kutsal şehir.
hz. adem ve havva yı kandıran aslında cin olan bir melek
dursun ali erzincanlı abimizden harika bir şiir daha
elli iki gün
alemlerin rabbi olan allah bir peygamber gönderecekse eğer
yıldızlarla duyurulur bu haber.
kamer mevzilerinde üç yıldız doğar
üç yıldız kainatı bu haberle müjdeler..
şimdi son kez doğacak yıldızlar
müjde üstüne müjde nur üstüne nur gibi
şimdi son kez müjdeleyecek o son aziz peygamberi
elli iki gün gün var
hane-i saadette hüzün ve sevinç iç içe
tesellisini bekliyor annelerin annesi
eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla
incini bekliyor belki o minik kalp atışlarını duyuyor
belki göz yaşı döküyor babasız dunyaya geleceğine
ama taşıdığı rahmetin farkındadır hz amine
tam elli iki gün gün…
ve yıldızların da ötesinde hazırlıklar
kuşlar var kuşlar..
bakışlarıyla mesafeler açılıyor
kuşlar
dünyadan çok uzakta ama hızla dünyaya yaklaşmakta
tam elli iki gün gün var
mekke’i mükerreme’de bir felaket haberi;
yemen valisi ebrehe kabe’ye saldıracak !
abdulmuddalip’in alınan ikiyüz devesi.
mekke reisi develerini istiyor.
kâbe’nin sahibi kâbe’yi korur.
ebrehe öfkeli onu bana karşı kimse koruyamaz diyor.
kureyş’in ulusu son sözünü söylüyor.
ben ona karışmam işte sen işte o !
elli iki gün gün var..
mekke halkı tepelere yürüyor dağ başların mekke boşaltılır.
haremi şerif mahzun, abulmuddalip mahzun,
kureyş’in ulusu kabenin halkasına tutulur;
ilahi dokunulmazlığı tehlike düşmüş olanları koru,
kabe’yi ve kabe halkını koru.
ve ardından o da yürür dağlara ,
bir tek örtüsü kalır kabe’nin,
yemen alacası bir örtü
hane-i saadet yalnız makamı ibrahim yalnız
hicri ismail, hacer-ûl esvet ve kabe-i muazzama yapayalnız
ve kuşlar !
ayak yapılarından belli ki sadece uçmak için yaratılmışlar
bir yere kesinlikle konmayacaklar
kuşlar ! hızla dünya semasına yaklaşmaktalar
elli iki gün var
muhassaf vadisinde ebrehe’nin ordusu
en önde devasal bir fi ardından altmış bin sefil,
kabeyi yıkmak için harekete geçiyor
daha adımını atmadan fil
ebrehe’nin yol göstericisi tufeyl
yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldıyor
“mamut sağ ve selametle geldiğin yere dön !
çünkü sen allah’ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin. “
ve tufeyl de çekilir dağlara…
ve fil dizlerinin üstüne çöker
orduda bir kargaşa..
ne oldu bu file ??
yönü başka bir tarafa çevrilince koşuyor hem de delice bir süratle
ama kâbe’ye doğru döndürülünce yüzü kapanıyor dizlerinin üstüne
ucu sivri demirler sokuluyor burnuna..
mamut kalksın ve yürüsün diye..
ama nafile ..
tam o esnada gökyüzünde yemen tarafında bir karartı
kapkara bir bulut gibi..
deniz üzerinden gitgide yaklaşan, yaklaştıkça netleşen bir karartı
ve dehşetle açılan gözler ve sapsarı kesilen yüzler…
bir ses;
“dayanabilecekseniz bakın diyor çünkü gökten ebabiller yağıyor”
yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar..
irili ufaklı bölük bölük fırka fırka birbiri ardınca
başları vahşi hayvanların başı gibi
gagalarında ve ayaklarında taşlar, pişirilmiş çamurdan
kanatları benek benek kar beyazı, o ilahi nurdan..
ve alınlarında bir yazı “el kahhar”
belli ki azab için yaratılmışlar
işte başlıyor azab ebreheyle altmış bin kişilik ordusu
ve sicim gibi yağan taşlar
taşlaşmış yürekleri söküp çıkaran taşlar
elli iki gün var…
kabe yalnız değil, kabe sahipsiz değil ve haykırıyor kâbe;
hani nerde ordunuz ? hani gururlanıyordunuz ? hani kaçış yurdunuz ?
hem nereye kaçıyorsunuz ? takip eden allah.
nereye kaçacaksınız ? takip eden allah !
bu gün fil ordusundan bu azabı tatmayan kalmayacak
ebrehe malub. gâlib olan allah !
biliniz ki sonunuz alevli bir ah dır ! intikam alanların en hayırlısı allah’tır!
ya rabbi, bugün ve bu günden sonra eğer bir ebrehe ruhu;
toplayıp ordusunu yürürse haremine
ne olur ebabillerini gönderme;
muhammed-i muhabbetle dolu bir tek kalp de duruncaya dek
gönderme azap kuşlarını;
o gün dağlara çekilen halk nasıl korku içinde izlediyse onları
bu gün ebabiller izlesin bizi, ve yeryüzü duysun sesimizi !
kâbe-i muazzama’nın koruyucusu biziz.
çünkü biz;
ümmet-i muhammediz...
ebabiller uzaklaşırken..
mekke’den kâbe’i muazzama gönüller sultanını bekliyor
annelerin annesi gülü ekliyor
tam elli iki gün var
dursun ali erzincanli
elli iki gün
alemlerin rabbi olan allah bir peygamber gönderecekse eğer
yıldızlarla duyurulur bu haber.
kamer mevzilerinde üç yıldız doğar
üç yıldız kainatı bu haberle müjdeler..
şimdi son kez doğacak yıldızlar
müjde üstüne müjde nur üstüne nur gibi
şimdi son kez müjdeleyecek o son aziz peygamberi
elli iki gün gün var
hane-i saadette hüzün ve sevinç iç içe
tesellisini bekliyor annelerin annesi
eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla
incini bekliyor belki o minik kalp atışlarını duyuyor
belki göz yaşı döküyor babasız dunyaya geleceğine
ama taşıdığı rahmetin farkındadır hz amine
tam elli iki gün gün…
ve yıldızların da ötesinde hazırlıklar
kuşlar var kuşlar..
bakışlarıyla mesafeler açılıyor
kuşlar
dünyadan çok uzakta ama hızla dünyaya yaklaşmakta
tam elli iki gün gün var
mekke’i mükerreme’de bir felaket haberi;
yemen valisi ebrehe kabe’ye saldıracak !
abdulmuddalip’in alınan ikiyüz devesi.
mekke reisi develerini istiyor.
kâbe’nin sahibi kâbe’yi korur.
ebrehe öfkeli onu bana karşı kimse koruyamaz diyor.
kureyş’in ulusu son sözünü söylüyor.
ben ona karışmam işte sen işte o !
elli iki gün gün var..
mekke halkı tepelere yürüyor dağ başların mekke boşaltılır.
haremi şerif mahzun, abulmuddalip mahzun,
kureyş’in ulusu kabenin halkasına tutulur;
ilahi dokunulmazlığı tehlike düşmüş olanları koru,
kabe’yi ve kabe halkını koru.
ve ardından o da yürür dağlara ,
bir tek örtüsü kalır kabe’nin,
yemen alacası bir örtü
hane-i saadet yalnız makamı ibrahim yalnız
hicri ismail, hacer-ûl esvet ve kabe-i muazzama yapayalnız
ve kuşlar !
ayak yapılarından belli ki sadece uçmak için yaratılmışlar
bir yere kesinlikle konmayacaklar
kuşlar ! hızla dünya semasına yaklaşmaktalar
elli iki gün var
muhassaf vadisinde ebrehe’nin ordusu
en önde devasal bir fi ardından altmış bin sefil,
kabeyi yıkmak için harekete geçiyor
daha adımını atmadan fil
ebrehe’nin yol göstericisi tufeyl
yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldıyor
“mamut sağ ve selametle geldiğin yere dön !
çünkü sen allah’ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin. “
ve tufeyl de çekilir dağlara…
ve fil dizlerinin üstüne çöker
orduda bir kargaşa..
ne oldu bu file ??
yönü başka bir tarafa çevrilince koşuyor hem de delice bir süratle
ama kâbe’ye doğru döndürülünce yüzü kapanıyor dizlerinin üstüne
ucu sivri demirler sokuluyor burnuna..
mamut kalksın ve yürüsün diye..
ama nafile ..
tam o esnada gökyüzünde yemen tarafında bir karartı
kapkara bir bulut gibi..
deniz üzerinden gitgide yaklaşan, yaklaştıkça netleşen bir karartı
ve dehşetle açılan gözler ve sapsarı kesilen yüzler…
bir ses;
“dayanabilecekseniz bakın diyor çünkü gökten ebabiller yağıyor”
yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar..
irili ufaklı bölük bölük fırka fırka birbiri ardınca
başları vahşi hayvanların başı gibi
gagalarında ve ayaklarında taşlar, pişirilmiş çamurdan
kanatları benek benek kar beyazı, o ilahi nurdan..
ve alınlarında bir yazı “el kahhar”
belli ki azab için yaratılmışlar
işte başlıyor azab ebreheyle altmış bin kişilik ordusu
ve sicim gibi yağan taşlar
taşlaşmış yürekleri söküp çıkaran taşlar
elli iki gün var…
kabe yalnız değil, kabe sahipsiz değil ve haykırıyor kâbe;
hani nerde ordunuz ? hani gururlanıyordunuz ? hani kaçış yurdunuz ?
hem nereye kaçıyorsunuz ? takip eden allah.
nereye kaçacaksınız ? takip eden allah !
bu gün fil ordusundan bu azabı tatmayan kalmayacak
ebrehe malub. gâlib olan allah !
biliniz ki sonunuz alevli bir ah dır ! intikam alanların en hayırlısı allah’tır!
ya rabbi, bugün ve bu günden sonra eğer bir ebrehe ruhu;
toplayıp ordusunu yürürse haremine
ne olur ebabillerini gönderme;
muhammed-i muhabbetle dolu bir tek kalp de duruncaya dek
gönderme azap kuşlarını;
o gün dağlara çekilen halk nasıl korku içinde izlediyse onları
bu gün ebabiller izlesin bizi, ve yeryüzü duysun sesimizi !
kâbe-i muazzama’nın koruyucusu biziz.
çünkü biz;
ümmet-i muhammediz...
ebabiller uzaklaşırken..
mekke’den kâbe’i muazzama gönüller sultanını bekliyor
annelerin annesi gülü ekliyor
tam elli iki gün var
dursun ali erzincanli
asirlik şiir
bir şiir daha başlıyor.
ama bu, asırlık bir şiirdir.
on dört asırlık bir şiir.
peygamber sohbetinin
şiirleşmiş ifadesidir.
şimdi o güne gidiyoruz.
yine bir yolculuğa çıkıyoruz.
yeni bir yolculuğa…
zaman ötesi zamanda
ulvi bir vakitteyiz
ve sanki biz, şimdi asr-ı saadetteyiz.
izhir ve celil otlarının o hoş kokusu yayılır.
mecenne sularının sesi gelir uzaktan
şame ve tufeyl dağları ninni söyler sahraya.
herşey uysaldır.
herşeyde nazlı bir gül edası.
o’nun edası…
ve o’nun sohbeti.
dinleyenler sahabe topluluğu.
sanki başlarında bir kuş var,
ve sanki o uçmasın diye pür dikkât
o’nu dinliyorlar.
aileden, maldan ve amelden bahsediyor.
sohbet bitince abdullah b. kürz izin istiyor;
“ya rasulallah!
anlattıklarınızı şiir halinde söyleyeyim mi?
izin verir misiniz?”
hz. peygamber;
“olur.” buyuruyor.
ve abdullah b. kürz şiirine başlıyor.
ailem, yaptıklarım ve ben sanki üç kardeşiz.
ölüm yaklaştığında onları çağırıp konuşan biri gibiyiz.
adam kardeşlerine der ki;
“ölüm kapımı çaldı! bana yardım edin.
geri dönülmez bir yolculuk başlıyor.
uzun ve güvenilmez.
bu hal karşısında bana nasıl yardım edebilirsiniz?”
malı der ki;
“benden ayrılmadığın sürece
her isteğini yerine getiririm
ama ayrılık olursa aramızdaki dostluk biter.
istediğini benden şimdi al.
çünkü yakında ben, savrulan kumlar arasına katılacağım.
başka insanların olacağım.
beni sonraya bırakma, harca.
hızla yaklaşan ölüm gelmeden,
elini çabuk tut, hayır yap.”
ailesi de şöyle der;
“ben seni cidden sever,
seni herkesten üstün tutarım.
gücümü kuvvetimi senin için harcar, iyiliğini isterim.
ama iş ciddileştiğinde senin için ölemem!
ardından göz yaşı dökerim,
yüksek sesle ağlarım,
seni hayırla yâdederim.
cenazende bulunur,
gireceğin kabre kadar,
o son durağına kadar,
hasretle tabutunu taşır,
sonra geri dönerim.
sanki aramızda hiç bir şey yokmuş gibi,
hiç birbirimizi sevmemiş gibi,
hiç birbirimizden sevgi görmemiş gibi…”
işte insanın ailesi!
işte desteği.
ve işte gerçek yüzü.
sonra ameli konuşur insana;
“ben, senin kardeşinim” der
“sarsıntıların dehşetli anında
benim gibi bir kardeş bulamazsın.
benimle mezarda karşılaşacaksın.
orda seni savunacağım.
hesap günü, ağır gelmesi için gayret gösterdiğin kefeye oturacağım.
beni unutma, değerimi bil!
ben üzerine titreyen merhametli bir öğütçüyüm.
seni hiç bir zaman yalnız bırakmam.
işte senin amelin!
vuslat günü kavuşacağın güzel amellerin!”
abdullah bu şiiri okuyunca,
rasulullah ve arkadaşları ağladılar.
işte o günden sonra,
hz. abdullah,
ne zaman ki bir topluluğun yanından geçse
kendisini çağırır, şiirini okumasını rica ederlerdi.
o da okurdu.
ve yine göz yaşı.
yine çağlayan sahabe yürekleri!
bu şiir asırlık bir şiirdi.
on dört asırdır okunan bir şiirdi.
peygamber sohbetinin,
şiirleşmiş ifadesiydi
dursun ali erzincanli
bir şiir daha başlıyor.
ama bu, asırlık bir şiirdir.
on dört asırlık bir şiir.
peygamber sohbetinin
şiirleşmiş ifadesidir.
şimdi o güne gidiyoruz.
yine bir yolculuğa çıkıyoruz.
yeni bir yolculuğa…
zaman ötesi zamanda
ulvi bir vakitteyiz
ve sanki biz, şimdi asr-ı saadetteyiz.
izhir ve celil otlarının o hoş kokusu yayılır.
mecenne sularının sesi gelir uzaktan
şame ve tufeyl dağları ninni söyler sahraya.
herşey uysaldır.
herşeyde nazlı bir gül edası.
o’nun edası…
ve o’nun sohbeti.
dinleyenler sahabe topluluğu.
sanki başlarında bir kuş var,
ve sanki o uçmasın diye pür dikkât
o’nu dinliyorlar.
aileden, maldan ve amelden bahsediyor.
sohbet bitince abdullah b. kürz izin istiyor;
“ya rasulallah!
anlattıklarınızı şiir halinde söyleyeyim mi?
izin verir misiniz?”
hz. peygamber;
“olur.” buyuruyor.
ve abdullah b. kürz şiirine başlıyor.
ailem, yaptıklarım ve ben sanki üç kardeşiz.
ölüm yaklaştığında onları çağırıp konuşan biri gibiyiz.
adam kardeşlerine der ki;
“ölüm kapımı çaldı! bana yardım edin.
geri dönülmez bir yolculuk başlıyor.
uzun ve güvenilmez.
bu hal karşısında bana nasıl yardım edebilirsiniz?”
malı der ki;
“benden ayrılmadığın sürece
her isteğini yerine getiririm
ama ayrılık olursa aramızdaki dostluk biter.
istediğini benden şimdi al.
çünkü yakında ben, savrulan kumlar arasına katılacağım.
başka insanların olacağım.
beni sonraya bırakma, harca.
hızla yaklaşan ölüm gelmeden,
elini çabuk tut, hayır yap.”
ailesi de şöyle der;
“ben seni cidden sever,
seni herkesten üstün tutarım.
gücümü kuvvetimi senin için harcar, iyiliğini isterim.
ama iş ciddileştiğinde senin için ölemem!
ardından göz yaşı dökerim,
yüksek sesle ağlarım,
seni hayırla yâdederim.
cenazende bulunur,
gireceğin kabre kadar,
o son durağına kadar,
hasretle tabutunu taşır,
sonra geri dönerim.
sanki aramızda hiç bir şey yokmuş gibi,
hiç birbirimizi sevmemiş gibi,
hiç birbirimizden sevgi görmemiş gibi…”
işte insanın ailesi!
işte desteği.
ve işte gerçek yüzü.
sonra ameli konuşur insana;
“ben, senin kardeşinim” der
“sarsıntıların dehşetli anında
benim gibi bir kardeş bulamazsın.
benimle mezarda karşılaşacaksın.
orda seni savunacağım.
hesap günü, ağır gelmesi için gayret gösterdiğin kefeye oturacağım.
beni unutma, değerimi bil!
ben üzerine titreyen merhametli bir öğütçüyüm.
seni hiç bir zaman yalnız bırakmam.
işte senin amelin!
vuslat günü kavuşacağın güzel amellerin!”
abdullah bu şiiri okuyunca,
rasulullah ve arkadaşları ağladılar.
işte o günden sonra,
hz. abdullah,
ne zaman ki bir topluluğun yanından geçse
kendisini çağırır, şiirini okumasını rica ederlerdi.
o da okurdu.
ve yine göz yaşı.
yine çağlayan sahabe yürekleri!
bu şiir asırlık bir şiirdi.
on dört asırdır okunan bir şiirdi.
peygamber sohbetinin,
şiirleşmiş ifadesiydi
dursun ali erzincanli
dursun ali erzincanlı
habibullahı sevmek
habibullah’ı sevmek
hz. amine gibi...
son nefesinde elinden şefkatle tutup
seslenmişti o’na;
ey dehşetli ölüm okundan,
allah’ın yardım ve ihsanıyla,
yüz deve karşılığında kurtulan zatın oğlu!
allah, seni aziz ve devamlı kılsın,
eğer rüyada gördüklerim doğruysa,
sen, celal ve ikram sahibi olan allah tarafından,
ademoğullarına helal ve haramı bildirmek üzere,
peygamber gönderilecesin.
sen, ceddin ibrahim’in teslimiyet ve dinini tamamlamak için gönderileceksin.
allah, seni putlardan ve putperestlikten koruyacak ve alıkoyacaktır.
her yaşayan ölür her yeni eskir,
evet, bende öleceğim,
fakat ismim ebedi olarak yad edilecektir.
çünkü tertemiz bir evlat doğurmuş,
arkamda hayırlı bir yad edici bırakmış bulunuyorum.
ve huzurla kapanan anne gözleri...
ve acıyla ıslanan minik gözbebekleri.
seneler sonra,
bir sefer dönüşünde
ebva’dan geçerken
aziz ve muhterem annesinin kabrini ziyaret ediyor ve ağlıyordu,
o’nun ağladığını görünce sahabe de ağlamaya başladı.
ve gözyaşlarının sebebini söyledi;
"annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım."
habibullah’ı sevmek
necaşi gibi
habeşistana hicret eden mekkeli müslümanları dinleyince kendini tutamadı,
sizi ve yanından geldiğiniz zatı tebrik ederimki,
o allah’ın resulu’dur.
zaten biz onun vasıflarını kitabımız olan incilde okumuştuk.
o peygamberi meryem oğlu isada insanlara müjdelemişti.
allah’a yemin olsunki eğer o benim ülkemde bulunmuş olsaydı
ayakkabılırını taşır ayakları yıkardım.
rasulullah’ı sevmek
varaka bin nevfel gibi
duyunca hira nur dağındaki geceyi
ihtiyar bir haykırışa döndü kelimeler.
kuddüs kuddüs bu gördüğün melek
yüce allahın musa peygambere gönderdiği
ruhul kudusdür, namusu ekberdir.
sen ise bu ümmetin peygamberisin.
ah ne olurdu yeni dine halkı çağırdığın günlerde bende genç olsaydım.
kavmin seni yurdundan çıkaracakları zaman sağ olsaydı.
eğer, senin davet gününe yetişirsem bütün gücümle sana yardım edicem.
o yetişemedi, davet gününe
ama yetişenler vardı
çkeridekten filize daldan meyveye doğru yetişenler vardı.
ashab vardı.
habibullahı sevmek
ashab-ı güzin gibi
ama hangi birini örneklesin zaman
ehli beyti mi, aşarei mübeşşereyimi,ensarımı, muhacirimi;
ashab-ı güzin’ e örnek ammar bin yasir olsun.
babası ve annesi islamın ilk şehitleri
ammar bin yasir’e islam’a girdi diye çöl güneşinin altında demirden bir gömlek giydiriliyor.
o kavurucu sıcaktan ilikleri eriyor.
bir başka işkence,
ateşle dağlanıyor ammar,
küfre zorlanıyor ve ammar bu azaptan gözünü açınca
efendimizin yanında buluyor kendini,
işkencenin her türlüsünü tattık ya rasulallah diyor.
önce peygamber duası;
"allahım; ammar ailesinden hiç kimseye cehennem azabını tattırma."
sonra peygamber müjdesi,
ey ammar sen bu işkencelerle ölmiyeceksin,
uzun bir müddet yaşıycaksın,
senin ölümün azgın bir topluluğun eliyle olucak.
sevmek habibullah’ı
ashab-ı güzin gibi...
ne güzel bir şiirdir ki dinlerken kendimi kaybediyorum
habibullahı sevmek
habibullah’ı sevmek
hz. amine gibi...
son nefesinde elinden şefkatle tutup
seslenmişti o’na;
ey dehşetli ölüm okundan,
allah’ın yardım ve ihsanıyla,
yüz deve karşılığında kurtulan zatın oğlu!
allah, seni aziz ve devamlı kılsın,
eğer rüyada gördüklerim doğruysa,
sen, celal ve ikram sahibi olan allah tarafından,
ademoğullarına helal ve haramı bildirmek üzere,
peygamber gönderilecesin.
sen, ceddin ibrahim’in teslimiyet ve dinini tamamlamak için gönderileceksin.
allah, seni putlardan ve putperestlikten koruyacak ve alıkoyacaktır.
her yaşayan ölür her yeni eskir,
evet, bende öleceğim,
fakat ismim ebedi olarak yad edilecektir.
çünkü tertemiz bir evlat doğurmuş,
arkamda hayırlı bir yad edici bırakmış bulunuyorum.
ve huzurla kapanan anne gözleri...
ve acıyla ıslanan minik gözbebekleri.
seneler sonra,
bir sefer dönüşünde
ebva’dan geçerken
aziz ve muhterem annesinin kabrini ziyaret ediyor ve ağlıyordu,
o’nun ağladığını görünce sahabe de ağlamaya başladı.
ve gözyaşlarının sebebini söyledi;
"annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım."
habibullah’ı sevmek
necaşi gibi
habeşistana hicret eden mekkeli müslümanları dinleyince kendini tutamadı,
sizi ve yanından geldiğiniz zatı tebrik ederimki,
o allah’ın resulu’dur.
zaten biz onun vasıflarını kitabımız olan incilde okumuştuk.
o peygamberi meryem oğlu isada insanlara müjdelemişti.
allah’a yemin olsunki eğer o benim ülkemde bulunmuş olsaydı
ayakkabılırını taşır ayakları yıkardım.
rasulullah’ı sevmek
varaka bin nevfel gibi
duyunca hira nur dağındaki geceyi
ihtiyar bir haykırışa döndü kelimeler.
kuddüs kuddüs bu gördüğün melek
yüce allahın musa peygambere gönderdiği
ruhul kudusdür, namusu ekberdir.
sen ise bu ümmetin peygamberisin.
ah ne olurdu yeni dine halkı çağırdığın günlerde bende genç olsaydım.
kavmin seni yurdundan çıkaracakları zaman sağ olsaydı.
eğer, senin davet gününe yetişirsem bütün gücümle sana yardım edicem.
o yetişemedi, davet gününe
ama yetişenler vardı
çkeridekten filize daldan meyveye doğru yetişenler vardı.
ashab vardı.
habibullahı sevmek
ashab-ı güzin gibi
ama hangi birini örneklesin zaman
ehli beyti mi, aşarei mübeşşereyimi,ensarımı, muhacirimi;
ashab-ı güzin’ e örnek ammar bin yasir olsun.
babası ve annesi islamın ilk şehitleri
ammar bin yasir’e islam’a girdi diye çöl güneşinin altında demirden bir gömlek giydiriliyor.
o kavurucu sıcaktan ilikleri eriyor.
bir başka işkence,
ateşle dağlanıyor ammar,
küfre zorlanıyor ve ammar bu azaptan gözünü açınca
efendimizin yanında buluyor kendini,
işkencenin her türlüsünü tattık ya rasulallah diyor.
önce peygamber duası;
"allahım; ammar ailesinden hiç kimseye cehennem azabını tattırma."
sonra peygamber müjdesi,
ey ammar sen bu işkencelerle ölmiyeceksin,
uzun bir müddet yaşıycaksın,
senin ölümün azgın bir topluluğun eliyle olucak.
sevmek habibullah’ı
ashab-ı güzin gibi...
ne güzel bir şiirdir ki dinlerken kendimi kaybediyorum
onun sarkilari anlatilmaz dinlenir.
beni her dinledigimde allaha bir kat daha yaklastiran kisi.sarkilari insani gerçekten rahatlatiyor ve düsündürüyor.
(bkz: en sevgiliye 1)
(bkz: en sevgiliye 2)
(bkz: en sevgiliye 3)
(bkz: en sevgiliye 4)
(bkz: en sevgiliye 5)
(bkz: en sevgiliye 6)
(bkz: en sevgiliye klipler 3)
albümlerinin hepsi tartisilmaz çok güzel ama en sevgiliye klipler 3 ten beni en çok etkileyen sarkilari (bkz: habibullahi sevmek) ve (bkz: asirlik siir)
beni her dinledigimde allaha bir kat daha yaklastiran kisi.sarkilari insani gerçekten rahatlatiyor ve düsündürüyor.
(bkz: en sevgiliye 1)
(bkz: en sevgiliye 2)
(bkz: en sevgiliye 3)
(bkz: en sevgiliye 4)
(bkz: en sevgiliye 5)
(bkz: en sevgiliye 6)
(bkz: en sevgiliye klipler 3)
albümlerinin hepsi tartisilmaz çok güzel ama en sevgiliye klipler 3 ten beni en çok etkileyen sarkilari (bkz: habibullahi sevmek) ve (bkz: asirlik siir)
fatih terimin türk olduktan sonra milli takıma aldığı brazilya asıllı fenerbahçeli oyuncu.
aynı lisede okuduğumuz (bkz: gaziosmanpaşa anadolu lisesi) kendisi benim yakın arkadaşım olan güvenilir bir çocuk
fehmi cumhur nacakçıoğlu ismim ve buna bağlı olarak fenerbahçe cumhuriyeti olarak da düşündüğüm ve uyarladığım nickim
benim muhabbet kuşumun evi daha doğrusu ceza evi
çeşitli kandırma yöntemleri vardır geçen gün birinin beni kandırma çeşiti de şudur msn falı
msn girişi yapıyormuşsunuz msn inize göre fal veriliyormuş
tanıtım propagandası da şu olur herhalde
bana passwordunu söyle sana falini söyleyim
msn girişi yapıyormuşsunuz msn inize göre fal veriliyormuş
tanıtım propagandası da şu olur herhalde
bana passwordunu söyle sana falini söyleyim
arkadaşım (bkz: falconslx)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?