yanlızlığı sevmek bazı insanlarda yaşlandıkça oluşan bir durum değildir ki, bence bu doğuştan gelen yanlızlık bunalımları daha tehlikelidir. yanlızlık isteği, ihtiyacı böyle atak atak gelir, çok canlı, mutlu, sosyal gördüğünüz yanlızlığı sevenin, yanlızlığın tadını almaması lazımdır. çünkü, sıkıntıdan değil de sadece yanlız olmayı seven insanı acayip asosyalleştirip, içine kapatır. bir süre sonra kendisini eve kapamış, telefonunu kapamış, arka odada zil çalacak diye ödü patlamış, 1 haftadır evden çıkmamış ve bundan acayip zevk alırken bulabilir, ya da işe gider, odanıza çekilir, hiç kimseyle konuşmadan, aramadan, kulaklığınızı takıp çalışırsınız, odanıza gelen sevdiğiniz arkadaşınız bile özel alanınızı işgal ediyormuş gibi gelir, varlığı o küçük odada ruhunuzu daraltır, bir an önce terketsin istersiniz, gitse de yanlız kalsam, odam tekrar benim olsa, ayrıldığında yüzünüzde huzurdan kaynaklı bir gülümseme oluşur. bu nedenle, yanlızlığı seven insanın tek başına yaşaması çok zordur, arkadaşlarınız çabalar, yalvarır, uğraşır bişi yapalım, diye, sizin tek isteğiniz bir an önce yanlız kalayım olur, dışarı çıksam da yanlız çıkayım, bir kafeye yanlız oturayım, insanları yanlız seyredeyim, yanlız yürüyeyim, bir an önce eve varayım. ama evde birinin varlığına alışınca odanıza çekilir nefes alırsınız ama sizi sürekli teşvik eden birisinin olması ve yanlızlığın tadını unutmanız çok önemlidir. arada ya bir gün de eve geç gel, yanlız kalayım ya, haftasonu arkadaşında kalsana sen ne olur diye evden kovsanız da size iyi gelecektir, en azından delirmenizi engelleyecektir.
en güzeli de, kendine belirli yerler belirlersin, kaçma alanları, kimsenin sizi bulamayacağı yerler, oraya gidip saatlerce oturursun. çocukluktan kalma diyorum, yanlızlığı seven insan, saklambaç oynarken, çok iyi bir yere gizlenip saatlerce orada kalıp, suratındaki huzurlu gülümseme ve kimsenin onu bulamayacağı fikriyle mutlu bekleyebilir, oyuna geri döndüğünüzde, oyun bitmiş, arkadaşları da, ay yine bi yere girmiştir, biz devam edelim o 3 saat sonra nasıl olsa döner diye oyunu bozmaz, ya da dolap içlerine, yatak altlarında saatlerce kalan çocuğu artık aile doktorlara götürmeye başlar, derse girmeyip, aynı köşede ders sonuna kadar oturup, ya bir saat daha kalayım, hiç insan görecek halim yok dersiniz, sonra neden gelmediğini müdür sorgular, ne yaptın diye kurcalar, oturdum duvarda, 2 saat mi kızım der, evet 2 saat !! aile, okul alışır. gitsin biraz, hava alsın, gelsin canavar gibi olur o, sıkılmıştır demeye başlarlar. sevilecek gibi bi şi değildir diyeceğim ama düşünün bazen kalabalıklar arasında gerçekten yanlız kalabilirsiniz ve bu şairane sözlerde bahsedildiği gibi hiç de kötü bişi değildir.
ilk gördüğümde beni gülme krizine sokan bobiler org şaheseri pankarttır.
http://www.bobiler.org/derbi_m154487n
http://www.bobiler.org/derbi_m154487n
yazmak için bir şeyler çok çalıştığım ama dilime söyleyecek hiç bir şey bırakmayan katliamdır. suriyeli arkadaşlarıma da ulaşmaya çalıştım ama tek dönen türkiyede yaşayan bir tanesi oldu, o da doğruladı haberleri, bilgisi olabildiğince.
nisan ayında istanbula kaçan ve dönmek zorunda kalan arkadaşımdan alabildiğim tek haber ise, "yes, dear everything okay !best wishes to everyone and i miss you so much, i am now in damascus and everythings fine, do not worry" oldu. aklım karışık ! çünkü ne zaman meraklansam aldığım cevaplar hemen hemen aynı. sonra yanımızdayken, telefonuna oradaki arkadaşlarının attığı mesajlar geliyor, sonra uzun süre konuşamamaları ve arkasından gelen ölüm ve kayıp haberi.
nisan ayında istanbula kaçan ve dönmek zorunda kalan arkadaşımdan alabildiğim tek haber ise, "yes, dear everything okay !best wishes to everyone and i miss you so much, i am now in damascus and everythings fine, do not worry" oldu. aklım karışık ! çünkü ne zaman meraklansam aldığım cevaplar hemen hemen aynı. sonra yanımızdayken, telefonuna oradaki arkadaşlarının attığı mesajlar geliyor, sonra uzun süre konuşamamaları ve arkasından gelen ölüm ve kayıp haberi.
dünyanın en berbat olayıdır. bütün gün sokaklarda gezmek, bütçen sınırlıysa deli gibi hesap yapmak, uyduruk evlerin ne kadar pahalı olduğunu görünce moralinin bozulması, saatlerce ağlan demektir. sözlüğe ev ilanları bölümü mü koysak diye düşündür. çok zor durumdayım sözlük.
sanırım klibi türk mahallesinde çekilmiş şarkıdır.
çünkü bazı insanlar sadece, kafalar high iken çekilir.
o ne özgüven o diyerek başlayacağım açıklamadır. sosyal güvenlik kurumunun başkanının yapması da pek bir garip olmuş doğrusu. ya allah aşkına siz 1 çocuklu ailenin sosyal güvenliğini sağlayamıyorsunuz, ben şu ülkede tek başina, fakir bir vatandaşim benim güvenliğimi sağlayamadiniz, 5 çocuğa nasıl güvenlik sunmayı planlıyorsunuz allah aşkına.
ayrıca kendi doğuracak sanki anasını satim ya, açıklama yapıyorlar bik bik, güvenliğini, ekonomisini bıraktım sanki 5 çocuk doğurmak çok kolay bir kadın için. 9 aydan 5 çocuk hayarımın 46 ay, 10 gününün hamile olarak geçmesi demek genel bir hesapla, ha sonra diceksiniz ki hamileler dışarı çıkmasın.
ha bu arada pardon da başkanım sizin neden 2 çocuğunuz var diye sorarlar adama ?
ayrıca kendi doğuracak sanki anasını satim ya, açıklama yapıyorlar bik bik, güvenliğini, ekonomisini bıraktım sanki 5 çocuk doğurmak çok kolay bir kadın için. 9 aydan 5 çocuk hayarımın 46 ay, 10 gününün hamile olarak geçmesi demek genel bir hesapla, ha sonra diceksiniz ki hamileler dışarı çıkmasın.
ha bu arada pardon da başkanım sizin neden 2 çocuğunuz var diye sorarlar adama ?
milli eğitim bakanlığı 16 eylülde başlayacak yeni eğitim-öğretim yılı öncesi bazı konuları hatırlatmak için velilere sms göndermiş, smste e-okul sistemi gibi yararlı bilgilerin yanı sıra şu uyarı yer almış:
"anne-babanın kontrol çabaları erkeklerin problemli davranış göstermelerine neden olur. kızlarda ise problemli davranışlar azalır."
tey allahım işte ben hiç dayak yemediğimden, babamın erkek evladı olmadığından, bizi nasıl yetiştirceğini bilemeyip, serbest bıraktığı böyle manyak, böyle sapık olduk, böyle yoldan çıktık. gerçi adamcağızın da bir suçu yoktu çok anaerkil aileye düşmüş.
zaten genelde de öyle değil mi? erkek egemen, erkek çocuklar pipisini göstersin, kızlar iki arkadaşıyla buluşsa 10 kat izin.
"anne-babanın kontrol çabaları erkeklerin problemli davranış göstermelerine neden olur. kızlarda ise problemli davranışlar azalır."
tey allahım işte ben hiç dayak yemediğimden, babamın erkek evladı olmadığından, bizi nasıl yetiştirceğini bilemeyip, serbest bıraktığı böyle manyak, böyle sapık olduk, böyle yoldan çıktık. gerçi adamcağızın da bir suçu yoktu çok anaerkil aileye düşmüş.
zaten genelde de öyle değil mi? erkek egemen, erkek çocuklar pipisini göstersin, kızlar iki arkadaşıyla buluşsa 10 kat izin.
eyfel kulesinin mimarıdır.
kuleye ismini veren gustave eiffel bir inşaat firmasının ismidir. zannedildiği gibi kulenin mimarı değildir. mimarı, stephen sauvestre’dir.
yapıldıktan sonra eyfel, gördüğü rağbetle daha ilk sene ziyaretçileri sayesinde inşaat masraflarının çoğunu çıkarmıştı fakat bununla birlikte, birçok sanatkâr tarafından bir “metal yığını” olarak kabul edilmiştir. 1887’de sergi çalışmaları müdürü alphand, paris basınında da yankı bulan şu cümleleriyle tarihe geçmişti: “biz sanatkârlar, halkın bâbil kulesi(!) olarak görmeye başladığı bu faydasız ve çirkin eiffel kulesi’nden rahatsızız. paris’in göbeğine diktirilen bu yığını, tehdit altına giren sanat ve fransız tarihi adına var gücümüzle protesto ediyoruz!”
bu manifestoya ressam, şair ve sanat camiasından dumas, coppée, maupassant gibi isimlerin de içinde bulunduğu, 287 kişi imza atacaktır. fakat bu girişime yeterli destek bulunamadı. ilerleyen senelerde farklı fikirler ileri sürüldü. 1913 senesine gelindiğinde, eyfel’in yıktırılması ciddi manada düşünülmüş, mesele 1923’te yeniden ele alındı. hatta yıkımdan çıkarılacak madenle fabrika kurmak istenildiyse de, yıkma masrafları elde edilecek mâdenin değerini aşacağından bundan vazgeçilmiştir.
haziran 1940’ta fransa’ya gelen hitler, 2. dünya savaşı’nın meydana getirdiği elektrik aksaklıkları sebebiyle kuleye yürüyerek çıkmak zorunda kalmış.
yapıldıktan sonra eyfel, gördüğü rağbetle daha ilk sene ziyaretçileri sayesinde inşaat masraflarının çoğunu çıkarmıştı fakat bununla birlikte, birçok sanatkâr tarafından bir “metal yığını” olarak kabul edilmiştir. 1887’de sergi çalışmaları müdürü alphand, paris basınında da yankı bulan şu cümleleriyle tarihe geçmişti: “biz sanatkârlar, halkın bâbil kulesi(!) olarak görmeye başladığı bu faydasız ve çirkin eiffel kulesi’nden rahatsızız. paris’in göbeğine diktirilen bu yığını, tehdit altına giren sanat ve fransız tarihi adına var gücümüzle protesto ediyoruz!”
bu manifestoya ressam, şair ve sanat camiasından dumas, coppée, maupassant gibi isimlerin de içinde bulunduğu, 287 kişi imza atacaktır. fakat bu girişime yeterli destek bulunamadı. ilerleyen senelerde farklı fikirler ileri sürüldü. 1913 senesine gelindiğinde, eyfel’in yıktırılması ciddi manada düşünülmüş, mesele 1923’te yeniden ele alındı. hatta yıkımdan çıkarılacak madenle fabrika kurmak istenildiyse de, yıkma masrafları elde edilecek mâdenin değerini aşacağından bundan vazgeçilmiştir.
haziran 1940’ta fransa’ya gelen hitler, 2. dünya savaşı’nın meydana getirdiği elektrik aksaklıkları sebebiyle kuleye yürüyerek çıkmak zorunda kalmış.
maddi zorluklardan dolayı kapanma tehlikesiyle karşı karşıya olan kitabevi.
http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=robinson-crusoe-beyoglunda-direniyor&haberid=5555
http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=robinson-crusoe-beyoglunda-direniyor&haberid=5555
kânî 1712 doğumlu tokatlı bir şairdir. istanbul’da çeşitli memuriyetlerde vazife alan kânî, kendi hâlinde takılan ve pek söz dinlemeye gelmeyen biri olduğu için silistire’ye gitmiştir. öteden beri kâtiplik yaparak geçimini temin eden şair, rumeli’de gezdiği birçok bölgede yüksek rütbeli beylerin kâtipliğini yapmıştır. ve bir ara bükreş’te iken gönlünü hrıstiyan bir güzele kaptırmış.
şairimiz bu güzel ve genç kıza evlenme teklifi yapmaya karar verir, hrıstiyan güzel, böyle bir teklifi öteden beri bekliyor ve aslında kabul etmeye hazırlanıyordu. fakat bir şarta bağlı idi… o da, kendisi gibi kâni’nin de hrıstiyan olmasıydı…
sonunda kâni teklifini yaptı ve ardından hiç beklemediği bir cevapla karşılaştı… kız dedi, “peki kabul ederim ama o zaman sen de müslümanlığı bırakıp, hrıstiyan olursun!” bu şartın imkansızlığını bilen şairimiz, biraz da mizahla karışık işte o meşhur sözüyle karşılıkta bulundu: “kırk yıllık kâni, olur mu yani.
bu sözden iki mana çıkmaktadır. bugün bir çoğumuzun anladığı ve hayal kırıklığı ile söylenen “bu kadar da yapılmaz, böyle de olmaz yani” gibi bir anlam.
fakat öte tarafta “yani” osmanlı’da gayri-müslim tebaa arasında yaygın olarak kullanılan bir erkek ismidir. müslüman olmayanların kullandığı bu yani ismine mahkeme kayıtlarının tutulduğu kadı sicil defterlerinde sıkça rastlayabiliriz. yani şairimiz demek istiyor ki, “40 yıldan beri müslümanlık’tan ayrılmayan kâni, bu saatten sonra din değiştirip, yani olmaz…”
şairimiz bu güzel ve genç kıza evlenme teklifi yapmaya karar verir, hrıstiyan güzel, böyle bir teklifi öteden beri bekliyor ve aslında kabul etmeye hazırlanıyordu. fakat bir şarta bağlı idi… o da, kendisi gibi kâni’nin de hrıstiyan olmasıydı…
sonunda kâni teklifini yaptı ve ardından hiç beklemediği bir cevapla karşılaştı… kız dedi, “peki kabul ederim ama o zaman sen de müslümanlığı bırakıp, hrıstiyan olursun!” bu şartın imkansızlığını bilen şairimiz, biraz da mizahla karışık işte o meşhur sözüyle karşılıkta bulundu: “kırk yıllık kâni, olur mu yani.
bu sözden iki mana çıkmaktadır. bugün bir çoğumuzun anladığı ve hayal kırıklığı ile söylenen “bu kadar da yapılmaz, böyle de olmaz yani” gibi bir anlam.
fakat öte tarafta “yani” osmanlı’da gayri-müslim tebaa arasında yaygın olarak kullanılan bir erkek ismidir. müslüman olmayanların kullandığı bu yani ismine mahkeme kayıtlarının tutulduğu kadı sicil defterlerinde sıkça rastlayabiliriz. yani şairimiz demek istiyor ki, “40 yıldan beri müslümanlık’tan ayrılmayan kâni, bu saatten sonra din değiştirip, yani olmaz…”
berline yaklaşık 35 km uzaklıktaki, bir toplama kampıdır. nazi toplama kamplarının idari merkezi olma özelliği taşıyan kamp, aynı zamanda ss eğitim merkezidir.
kampta toplam 200,000den fazla insan tutsak edilmiş, bunlardan 100,000i hastalık, yetersiz beslenme, tifo, sarılık ve kışın dondurucu ayazı karşısında hayatını kaybetmiştir.
yukarıda belirtilen nedenler haricinde, birçok insan, tıbbi alandaki deneysel amaçlarla ya da askerler tarafından öldürülmüşlerdir.
kampta toplam 200,000den fazla insan tutsak edilmiş, bunlardan 100,000i hastalık, yetersiz beslenme, tifo, sarılık ve kışın dondurucu ayazı karşısında hayatını kaybetmiştir.
yukarıda belirtilen nedenler haricinde, birçok insan, tıbbi alandaki deneysel amaçlarla ya da askerler tarafından öldürülmüşlerdir.
nazi almanyasında, münihin güneyinde bulunan, açılan ilk nazi toplama kampıdır. auschwitz daha çok bilinir de, asıl burada başlamıştır herşey ve en az auschwitz kadar insan ölmüştür.
(bkz: uzun bıçaklar gecesi)
30 haziran 1934’ü 1 temmuz 1934’e bağlayan gece gerçekleştirilen adolf hitler’in pek çok üst düzey sa elemanının öldürülmesini emrettiği ve azımsanmayacak kadar subayın ss subayları tarafından katledildiği gecedir.
tarihçiler tarafından nazi almanyası için bir dönüm noktası olduğu varsayılan bu gecenin sonucu olarak hitler alman ordusu üzerinde ciddi bir egemenlik kurmuştur.
almancası için;
(bkz: die nacht der langen messer)
tarihçiler tarafından nazi almanyası için bir dönüm noktası olduğu varsayılan bu gecenin sonucu olarak hitler alman ordusu üzerinde ciddi bir egemenlik kurmuştur.
almancası için;
(bkz: die nacht der langen messer)
ayrıca güzel bir paul simon şarkısı ve albümüdür.
http://tinyurl.com/lz7hfo
sözlerini de yazayım tam olsun.
the mississippi delta was shining
like a national guitar
i am following the river
down the highway
through the cradle of the civil war
im going to graceland
graceland
in memphis, tennessee
im going to graceland
poor boys and pilgrims with families
and we are going to graceland
my traveling companion is nine years old
he is the child of my first marriage
but ive reason to believe
we both will be received
in graceland
she comes back to tell me shes gone
as if i didnt know that
as if i didnt know my own bed
as if id never noticed
the way she brushed her hair from her forehead
and she said losing love
is like a window in your heart
everybody sees youre blown apart
everybody sees the wind blow
im going to graceland
memphis, tennessee
im going to graceland
poor boys and pilgrims with families
and we are going to graceland
and my traveling companions
are ghosts and empty sockets
im looking at ghosts and empties
but ive reason to believe
we all will be received
in graceland
there is a girl in new york city
who calls herself the human trampoline
and sometimes when im falling, flying
or tumbling in turmoil i say
oh, so this is what she means
she means were bouncing into graceland
and i see losing love
is like a window in your heart
and everybody sees youre blown apart
everybody feels the wind blow
in graceland, in graceland
im going to graceland
for reasons i cannot explain
theres some part of me wants to see
graceland
and i may be advised to defend
every love, every ending
or maybe theres no obligations now
maybe ive a reason to believe
we all will be received
in graceland
in graceland, in graceland, graceland
im going to graceland
http://tinyurl.com/lz7hfo
sözlerini de yazayım tam olsun.
the mississippi delta was shining
like a national guitar
i am following the river
down the highway
through the cradle of the civil war
im going to graceland
graceland
in memphis, tennessee
im going to graceland
poor boys and pilgrims with families
and we are going to graceland
my traveling companion is nine years old
he is the child of my first marriage
but ive reason to believe
we both will be received
in graceland
she comes back to tell me shes gone
as if i didnt know that
as if i didnt know my own bed
as if id never noticed
the way she brushed her hair from her forehead
and she said losing love
is like a window in your heart
everybody sees youre blown apart
everybody sees the wind blow
im going to graceland
memphis, tennessee
im going to graceland
poor boys and pilgrims with families
and we are going to graceland
and my traveling companions
are ghosts and empty sockets
im looking at ghosts and empties
but ive reason to believe
we all will be received
in graceland
there is a girl in new york city
who calls herself the human trampoline
and sometimes when im falling, flying
or tumbling in turmoil i say
oh, so this is what she means
she means were bouncing into graceland
and i see losing love
is like a window in your heart
and everybody sees youre blown apart
everybody feels the wind blow
in graceland, in graceland
im going to graceland
for reasons i cannot explain
theres some part of me wants to see
graceland
and i may be advised to defend
every love, every ending
or maybe theres no obligations now
maybe ive a reason to believe
we all will be received
in graceland
in graceland, in graceland, graceland
im going to graceland
bir de deichmannda satılan ucuz bir ayakkabı markasıdır. almıştım şeklini çok beğenip, deichmann ayakkabısı pek almam, çok uyduruk oluyorlar ama bu ayakkabıyı 3 seneden fazladır giyiyorum hala bişi olmadı.
sırf sıkıntıdan izlediğim gizli ajanlı, görevli filan bir diziydi, bayıyordu filan ama son bölümlerde öyle bir atağa geçti ki, beni baya heyecanlandırmaya başladı.
-----------------------------spoiler----------------------------:alcide ve sookienin ciddi bir ilişki boyutuna geçmelerinin beni delirttiği dizi. warlow öldü güneş olayı bitti, bill kendisi oldu, sam vali oldu, ericin üstüne çığ düşmüş kurtulmuştur filan ama şu sookie sorunu nasıl halledilecek merak ediyorum. dağ gibi adam gözlerimizin önünde harcanıyor. tehlikenin farkında mısınız?-----------------------------spoiler----------------------------
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?