kendisi bugün bir yaş daha reloaded olmuştur. tebrik eder, başağrılarının devamını dileriz.
(bkz: bskk)
(bkz: bskk)
(bkz: istemem eksik olsun tiradı)
cyrano de bergerac oyunundan ünlü bir tiraddır.
“ne yapmak gerek peki?
sağlam bir arka mı bulmalıyım?
onu mu bellemeliyim?
bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi
önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı?
istemem!
herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım le bret?
sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip,
taklalar mı atmalıyım?
istemem! eksik olsun!
her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli?
sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli?
istemem! eksik olsun böyle bir şöhret!
eksik olsun!
ciğeri beş para etmezlere mi “yetenekli” demeli?
eleştiriden mi çekinmeli?
“adım mercuré dergisinde geçse” diye mi sayıklamalı?
istemem!
istemem! eksik olsun!
korkmak, tükenmek, bitmek...
şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?
istemem! eksik olsun!
istemem! eksik olsun!
ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek...
tek başına...
özgür olmak...
dünyaya kendi gözlerinle bakmak...
sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak...
bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak...
ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek,
isteyince ay’a bile gidebilmek.
başarıyı alnının teriyle elde edebilmek.
demek istediğim asalak bir sarmaşık olma sakın.
varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar.
yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?
-dök içindeki öfkeyi dostum. ama saklama benden seni sevmediğini.
-sus... ”
“ne yapmak gerek peki?
sağlam bir arka mı bulmalıyım?
onu mu bellemeliyim?
bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi
önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı?
istemem!
herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım le bret?
sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip,
taklalar mı atmalıyım?
istemem! eksik olsun!
her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli?
sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli?
istemem! eksik olsun böyle bir şöhret!
eksik olsun!
ciğeri beş para etmezlere mi “yetenekli” demeli?
eleştiriden mi çekinmeli?
“adım mercuré dergisinde geçse” diye mi sayıklamalı?
istemem!
istemem! eksik olsun!
korkmak, tükenmek, bitmek...
şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?
istemem! eksik olsun!
istemem! eksik olsun!
ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek...
tek başına...
özgür olmak...
dünyaya kendi gözlerinle bakmak...
sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak...
bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak...
ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek,
isteyince ay’a bile gidebilmek.
başarıyı alnının teriyle elde edebilmek.
demek istediğim asalak bir sarmaşık olma sakın.
varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar.
yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?
-dök içindeki öfkeyi dostum. ama saklama benden seni sevmediğini.
-sus... ”
sabri esat siyavuşgil üstadın ünlü çevirisi, türk edebi çeviri literatürünün şaheseri sayılıyor ve türk dilinde yapılmış en iyi edebi çeviri olduğu görüşü birçok eleştirmen tarafından paylaşılıyor.öyle ki, bu çevirinin, rostandın orijinal metninden bile daha iyi olduğu iddia ediliyor.
edmond rostand ın ünlü cyrano de bergerac oyununun bir sahnesinde cyrano’nun burnu ile dalga geçmek isteyen bir soyluya verdiği cevap.
soylulardan kendini beğenmiş bir tip olan valvert, cyrano’yu küçük düşürmek ister..
cyrano de bergerac: kibarlar için yasa çizme değil, kılıçtır.
de guiche: can sıkmaya başladı!
vicomte de valvert: pöh! farfaranın biri! de guiche: elverir, kabak tadı! haddini bildirecek kimse yok mu?
de valvert: ne demek! durun şimdi.
(kendisini süzen cyrano’ya yaklaşır ve azametli bir tavırla karşısına dikilir)
burnunuz ne kocaman!
cyrano: (pür ciddiyet) evet, pek kocaman! hepsi bu mu? de
valvert: daha?
cyrano: bu kadarı az delikanlı! halbuki neler neler bulunmaz söyleyecek! asıl iş edada. meselâ bak,
hoyratça:
"burnum böyle olsaydı, mösyö, mutlak dibinden kestirirdim!
dostça: "yana yatmaz mı,
senden evvel davranıp kadehine batmaz mı?"
tarifle: "burun değil bir kere, coğrafyada
böylesine dağ denir, dağ değil, yarımada!"
mütecessis: "acaba neye yarar bu alet?
makas kutusu mudur, divit midir izah et!"
zarifâne: "kuşları sevdiğiniz besbelli!
yorulmasınlar diye yavrucaklar, temelli
bir tünek kurmuşsunuz!"
pür neşe: "birader, şu koskocaman burnunla tütün içince, komşu
"yangın var!" demiyor mu?"
müdebbir: "aman yavrum,
bu ağırlıkla yere düşmenden korkuyorum!"
müşfik: "yaptırın ona küçücük bir şemsiye,
yazın fazla güneşten rengi solmasın diye!"
alimâne: "görmüştüm aristophane’da belki
hippocampelephan tocamélos adındaki hayvanın
burnu gayet büyükmüş! sen ne dersin?"
nobran: "zaten bilirim, sen misafir seversin,
bu, şapka asmak için ne mükemmel bir icat!"
şairâne: "ey burun! bütün cihana inat,
seni baştan aşağı nezle etmeye kaadir
tek rüzgar bulunamaz, karayel istisnadır!"
hazin: "bir de kanarsa, kızıldeniz, ne belâ!"
hayran: "lavantacıya ne mükemmel tabela!"
safiyâne: "abide ne günleri gezilir?"
hürmetkârâne: "beyefendi kibarsınız muhakkak,
yoksa imkânı var mı cumba sahibi olmak?"
köylü: "vış anam! bu ne? bilmem guş mu balıh mı?
yoksa bir tohuma gaçmış salatalıh mı?"
sivri akıllı: "bunu tombalaya koymalı!
kim elinden kaçırmak ister böyle bir malı?"
ve hıçkıra hıçkıra, nihayet, pyrame gibi,
"bu ne felâket! bu ne musibettir yarabbi!
böyle berbat edip de yüzünü sahibinin,
şimdi de utancından kızarıyor bak hain!"
olsaydı biraz nükte, biraz malûmatınız,
işte karşıma geçip bunları sayardınız.
fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar,
neyleyim cenab-ı hakk ihsan buyurmamışlar!
zaten bir parça icat kudreti olsa bile
böyle seçkin, muhterem hüzzar önünde hele,
bana bu şakaları yapamazdınız elbet.
ağzınızdan çıkmaya daha olmadan kısmet
bunlardan birinin en ufak başlangıcı,
karşınıza çıkardı bergerac’ın kılıcı!
ben bunları söylerim oldukça belâgatle;
başkasından dinlemem fakat tekini bile!
soylulardan kendini beğenmiş bir tip olan valvert, cyrano’yu küçük düşürmek ister..
cyrano de bergerac: kibarlar için yasa çizme değil, kılıçtır.
de guiche: can sıkmaya başladı!
vicomte de valvert: pöh! farfaranın biri! de guiche: elverir, kabak tadı! haddini bildirecek kimse yok mu?
de valvert: ne demek! durun şimdi.
(kendisini süzen cyrano’ya yaklaşır ve azametli bir tavırla karşısına dikilir)
burnunuz ne kocaman!
cyrano: (pür ciddiyet) evet, pek kocaman! hepsi bu mu? de
valvert: daha?
cyrano: bu kadarı az delikanlı! halbuki neler neler bulunmaz söyleyecek! asıl iş edada. meselâ bak,
hoyratça:
"burnum böyle olsaydı, mösyö, mutlak dibinden kestirirdim!
dostça: "yana yatmaz mı,
senden evvel davranıp kadehine batmaz mı?"
tarifle: "burun değil bir kere, coğrafyada
böylesine dağ denir, dağ değil, yarımada!"
mütecessis: "acaba neye yarar bu alet?
makas kutusu mudur, divit midir izah et!"
zarifâne: "kuşları sevdiğiniz besbelli!
yorulmasınlar diye yavrucaklar, temelli
bir tünek kurmuşsunuz!"
pür neşe: "birader, şu koskocaman burnunla tütün içince, komşu
"yangın var!" demiyor mu?"
müdebbir: "aman yavrum,
bu ağırlıkla yere düşmenden korkuyorum!"
müşfik: "yaptırın ona küçücük bir şemsiye,
yazın fazla güneşten rengi solmasın diye!"
alimâne: "görmüştüm aristophane’da belki
hippocampelephan tocamélos adındaki hayvanın
burnu gayet büyükmüş! sen ne dersin?"
nobran: "zaten bilirim, sen misafir seversin,
bu, şapka asmak için ne mükemmel bir icat!"
şairâne: "ey burun! bütün cihana inat,
seni baştan aşağı nezle etmeye kaadir
tek rüzgar bulunamaz, karayel istisnadır!"
hazin: "bir de kanarsa, kızıldeniz, ne belâ!"
hayran: "lavantacıya ne mükemmel tabela!"
safiyâne: "abide ne günleri gezilir?"
hürmetkârâne: "beyefendi kibarsınız muhakkak,
yoksa imkânı var mı cumba sahibi olmak?"
köylü: "vış anam! bu ne? bilmem guş mu balıh mı?
yoksa bir tohuma gaçmış salatalıh mı?"
sivri akıllı: "bunu tombalaya koymalı!
kim elinden kaçırmak ister böyle bir malı?"
ve hıçkıra hıçkıra, nihayet, pyrame gibi,
"bu ne felâket! bu ne musibettir yarabbi!
böyle berbat edip de yüzünü sahibinin,
şimdi de utancından kızarıyor bak hain!"
olsaydı biraz nükte, biraz malûmatınız,
işte karşıma geçip bunları sayardınız.
fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar,
neyleyim cenab-ı hakk ihsan buyurmamışlar!
zaten bir parça icat kudreti olsa bile
böyle seçkin, muhterem hüzzar önünde hele,
bana bu şakaları yapamazdınız elbet.
ağzınızdan çıkmaya daha olmadan kısmet
bunlardan birinin en ufak başlangıcı,
karşınıza çıkardı bergerac’ın kılıcı!
ben bunları söylerim oldukça belâgatle;
başkasından dinlemem fakat tekini bile!
(bkz: burun tiradı)
zavalli bir er kişinin ismi muhtemel hidayet olabilecek mahalle abisinin vurgun olduğu kız kahvenin önünden geçerken salyalarını ve dağılan ağzını burnunu toplayamadan az evvel sarfettiği cümlecik.
(bkz: savunma için 60 tane avukat tutmak)
biri tuttu
biri kesti
biri pişirdi
biri yerdi
elli altısı hani bana hani bana dedi
biri tuttu
biri kesti
biri pişirdi
biri yerdi
elli altısı hani bana hani bana dedi
uyaklı şiir
gel sevgilim bilme dur durak
beş kadeh içtim kafam kıyak
şiir yazmak neymiş görsün bu sözlük
şiir bize değil biz şiire uyak
gel sevgilim bilme dur durak
beş kadeh içtim kafam kıyak
şiir yazmak neymiş görsün bu sözlük
şiir bize değil biz şiire uyak
suudi arabistan hükümeti nin yıymaka karar verdiği osmanlı revaklarının erzurumlu işadamı fevzi polat tarafından erzurum a nakledilerek abdurrahman gazi hazretleri nin türbesinin bulunduğu alana yeniden kurulması girişimi.
üstü örtülü, önü açık yer, sundurma. (mimarlık) önyüzü kemerlmeli, arkası körduvarlı, üstü tonoz, kubbe ya da damla örtülü geçit.
#919022
(bkz: uçmayı değil uçurulmayı tercih edenler)
(bkz: uçmayı değil uçurulmayı tercih edenler)
aslı:el condor pasa(if i could)
simon and garfunkel şarkısıdır.
id rather be a sparrow than a snail.
yes i would.
if i could,
i surely would.
id rather be a hammer than a nail.
yes i would.
if i only could,
i surely would.
away, id rather sail away
like a swan thats here and gone
a man gets tied up to the ground
he gives the world
its saddest sound,
its saddest sound.
id rather be a forest than a street.
yes i would.
if i could,
i surely would.
id rather feel the earth beneath my feet,
yes i would.
if i only could,
i surely would.
simon and garfunkel şarkısıdır.
id rather be a sparrow than a snail.
yes i would.
if i could,
i surely would.
id rather be a hammer than a nail.
yes i would.
if i only could,
i surely would.
away, id rather sail away
like a swan thats here and gone
a man gets tied up to the ground
he gives the world
its saddest sound,
its saddest sound.
id rather be a forest than a street.
yes i would.
if i could,
i surely would.
id rather feel the earth beneath my feet,
yes i would.
if i only could,
i surely would.
simon and garfunkel in en bilinen ve enstrümantal olanan ev çok cover lanan şarkısıdır.
(bkz: el condor pasa if i could)
(bkz: el condor pasa if i could)
toplam 7000 sporcu 16 gün boyunca içkinin yasak olduğu bir olimpiyat köyünde kalmıştır. yarısının erkek olduğunu farzetsek ve eşcinsel ilişkileri gözardı etsek, 100.000/3500/16= (günde sevişgen sporcu çift başına) 1.785 (bir nokta yediyüzseksenbeş ) adet prezervatif düşmüştür ki sporcu denen adamların bir seferde 1.7 sevişme ile yetinmeyeceğini düşünürsek bazıları kendihaklarını arkadaşlarına vermiş ve sakince uyumaya gitmişlerdir. bu durumda abartılacak birşey yoktur. korunmak iyidir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?