kapıyı ört de içerisi soğumasın.
(ara: abercombie and fitch)
(ara: nike)
(ara: adidas)
(ara: l c waikiki)
(ara: converse)
(ara: levi s)
mavi (ara: jeans)
(ara: diesel)
(ara: nike)
(ara: adidas)
(ara: l c waikiki)
(ara: converse)
(ara: levi s)
mavi (ara: jeans)
(ara: diesel)
#994543
5 dakkada kimbilir kaç 31 milyon ceza kesen polis memuru sanır mısınız ki ön sevişme yaşayabilsin?!?!
5 dakkada kimbilir kaç 31 milyon ceza kesen polis memuru sanır mısınız ki ön sevişme yaşayabilsin?!?!
f.ö(facebook tan önce) :yok ya resmimi çekme istemiyorum.
f.s(facebook tan sonra) :sana resmimi çekme demiştim hıyar!
f.s(facebook tan sonra) :sana resmimi çekme demiştim hıyar!
osman terkan ın halka sorduğu sorular ve yanıtlardan bazılarıdır:
son günlerde dünyayı sarsan wikileaks’in ne olduğu soruluyor.yanıtlar şöyle:
kestane cinsi…beşiktaş’ın yeni transferi futbolcu…romatizma ilacı…market adı…çizgi film kahramanı…iktidar muhalefet atışması…giyim markası…ilaç…hastalık…bilgisayar profesörü…basketbolcu…devlet…sabun markası…eşofman markası…
mehmet haberal kimdir? (yanıt verenlerin yüzde 70’i bu ismi bilmiyor!)
haberle ilgili spiker…yorumcu…jandarma
komutanı…bakan…siyasetçi…gazeteci…yazar…
burhan kuzu (akp) ve süheyl batum’un (chp) kim olduğu soruluyor.
burhan kuzu:türk malı dizisindeki abiye’nin kocası…aynı dizide erman
kuzu karakteri olan şafak sezer…süheyl batum: nejat uygur’un oğlu
süheyl uygur).bazıları,bunların hangi filmde oynadığını sordular.
cumhurbaşkanımız kimdir? bir önceki cumhurbaşkanımız ve ilk
cumhurbaşkanımız kimdir?
abdullah gül’ü bilemeyenler oldu.ahmet necdet sezer’i çoğu
bilemedi.atatürk’ü de çoğu söyleyemedi.ilk cumhurbaşkanı için süleyman
demirel diyenler oldu.
tbmm’de kaç milletvekili,kaç senatör var?
milletvekili için: 360 … 20’nin üzerinde…bin tane vardır…
senatör sayısı sorulduğunda,türkiye’de senatör olmadığını bilen sadece
iki kişi çıktı.diğer yanıtlar:600…epey çok var…sayısını
bilemiyorum.senatör olduğunu söyleyene hangi senatörü beğendiği
soruldu,”tayyip erdoğan” dedi.
yedi ayrı dizi oyuncusuyla birlikte akp’li egemen bağış’ın fotoğrafı
ahaliye gösterildi.hemen hepsi,dizi oyuncularını bir çırpıda
saydı.ancak birçok kişi egemen’i tanımadı.yanıtlardan bazıları:
tanıyorum ama çıkaramadım,bir dizide oynuyordu…bir istanbul masalı’nda
oynayan adam…ötekileri tanıyorum da bu adamı tanıyamadım…dizilerde
biraz çok oynasın da tanıyalım…
tbmm’de grubu olan kaç parti var?
12…60…3…6…10…50-60. doğru yanıt dört olacak.)
meclis’te kaç parti var?
30’un üzerinde…20-30…18…28.
yanıt:tek parti var,akp.soru: peki chp,mhp yok mu? yanıt:onlar da mı var?
türkiye’de kaç il var?(81)
90…100’ün üzerinde… 67…87…
bazı siyasetçilerle futbolcuların resimleri yan yana konulup ahaliye
gösterildi.futbolcular arda,alex,emre.siyasetçiler kemal
kılıçdaroğlu,devlet bahçeli,hüsamettin cindoruk,selahattin
demirtaş,gülten kışanak.
hemen herkes futbolcuların isimlerini hiç düşünmeden
saydı.siyasetçileri ise pek çok kişi tanıyamadı.bazıları cindoruk için
demirel dedi.bir kişi cindoruk’un,geçmişin efsane futbolcusu lefter
olduğunu söyledi.yine bazıları bahçeli’nin
cumhurbaşkanı,kılıçdaroğlu’nun başbakan olduğunu söylediler.
kulüp başkanları ile tbmm başkanı mehmet ali şahin’in resimleri gösterildi.
ortalama herkes üç kulüp başkanı aziz yıldırım,adnan polat ve yıldırım
demirören’i tanıdı.aynı kişiler mehmet ali şahin’i bilemediler.
milli marşı’mız nedir? yanıtı pek çok kişi bilemedi.
bazı yanıtlar şöyle: türküm doğruyum mu?...
istiklal marşı’nın ilk dörtlüğü soruldu,yüzde 80 okuyamadı.yanlış
okuyanlar oldu.
peki istiklal marşının sözlerini kim yazdı? (mehmet akif ersoy)
atatürk…fatih sultan mehmet…pek çok kişi bilmediğini söyledi.
12 eylül 2010 referandumu niçin yapıldı? sorulanlardan yarıdan fazlası
referandumda oy kullandığını,ancak referandumun niçin yapıldığını
bilmediğini söyledi.
“ askeri düzeni yıkmak için yapıldı” diyen birine: “ türkiye’de askeri
düzen mi var” diye soruldu.yanıt: “ bilmiyorum,bana birisi var dedi,ben
de oy kullandım.” öteki yanıtlardan bazıları:
cumhurbaşkanlığı için oy kullandık…bize verilen bilgiye göre
türkiye’nin iyi olması için evet dedim…seçim öncesi nabız yoklaması
yapıldı…ben anlamadım,anlamadan oyladık işte…
türkiye ab üyesi midir?
çoğunluk evet dedi.geçen yıl girdiğimizi zannedenler,birkaç yıl önce
girdiğimizi söyleyenler oldu.ab’ye girince türkiye’de neler değişti
sorusuna bazıları iyi değişiklikler olduğunu söyledi.bir kişi ise
eminönü meydanı bakın ne güzeldi oldu,her şey yenilendi dedi.
son çıkarılan yasa ile hizbullah ve pkk’lıların tahliyesi iki ayrı
yerde,bakırköy ve eminönü’nde soruldu.eğitim düzeyi yüksek olan
bakırköy’de birçok kişi kapsamlı ve düzgün açıklama yaparken,eminönü
meydanı’ndaki pek çok kişi durumdan haberdar bile değildi.
laiklik,hukuk devleti,sosyal devlet gibi kavramlar soruldu:
yüzde 80 yanıt veremedi çünkü bilmiyordu.
beş bakanın isimlerini saymaları istendi.
yüzde 95 sayamadı.üç isim sayanların sayısı bile çok azdı.üniversite
öğrencilerinden çoğu da yanıt veremedi.bir üniversite öğrencisi “ din
bakanı kimdi,onu hatırlayamadım” dedi.
tbmm nerededir? bazıları bilemedi,başkentin neresi olduğunu da
bilemeyenler oldu.cumhurbaşkanı kimdir?
yüzde 70 tayyip erdoğan dedi.bir kişi faruk çelik,bir kişi bülent
arınç,bir kişi de mehmet ali şahin dedi.
ulusal bayramlarımız soruldu.çoğu 19 mayıs’ı bilemedi.o günün neden
bayram olduğuna ilişkin soruya “ cumhuriyet kuruldu “ diye yanıt
verildi.bazıları ulusal bayramlar için ramazan bayramı,kurban bayramı
dedi.23 nisan için cumhuriyet’in ilanı,29 ağustos(!) kurtuluş bayramı
diyenler oldu.29 ekim için gençlik spor bayramı dediler.
lise iki ve lise üç öğrencileri bile ulusal bayramlarımızı
bilemediler.iki kişi de ulusal bayramlar arasında 10 kasım’ı saydı.
ne kadar gurur duysak azdır!!
son günlerde dünyayı sarsan wikileaks’in ne olduğu soruluyor.yanıtlar şöyle:
kestane cinsi…beşiktaş’ın yeni transferi futbolcu…romatizma ilacı…market adı…çizgi film kahramanı…iktidar muhalefet atışması…giyim markası…ilaç…hastalık…bilgisayar profesörü…basketbolcu…devlet…sabun markası…eşofman markası…
mehmet haberal kimdir? (yanıt verenlerin yüzde 70’i bu ismi bilmiyor!)
haberle ilgili spiker…yorumcu…jandarma
komutanı…bakan…siyasetçi…gazeteci…yazar…
burhan kuzu (akp) ve süheyl batum’un (chp) kim olduğu soruluyor.
burhan kuzu:türk malı dizisindeki abiye’nin kocası…aynı dizide erman
kuzu karakteri olan şafak sezer…süheyl batum: nejat uygur’un oğlu
süheyl uygur).bazıları,bunların hangi filmde oynadığını sordular.
cumhurbaşkanımız kimdir? bir önceki cumhurbaşkanımız ve ilk
cumhurbaşkanımız kimdir?
abdullah gül’ü bilemeyenler oldu.ahmet necdet sezer’i çoğu
bilemedi.atatürk’ü de çoğu söyleyemedi.ilk cumhurbaşkanı için süleyman
demirel diyenler oldu.
tbmm’de kaç milletvekili,kaç senatör var?
milletvekili için: 360 … 20’nin üzerinde…bin tane vardır…
senatör sayısı sorulduğunda,türkiye’de senatör olmadığını bilen sadece
iki kişi çıktı.diğer yanıtlar:600…epey çok var…sayısını
bilemiyorum.senatör olduğunu söyleyene hangi senatörü beğendiği
soruldu,”tayyip erdoğan” dedi.
yedi ayrı dizi oyuncusuyla birlikte akp’li egemen bağış’ın fotoğrafı
ahaliye gösterildi.hemen hepsi,dizi oyuncularını bir çırpıda
saydı.ancak birçok kişi egemen’i tanımadı.yanıtlardan bazıları:
tanıyorum ama çıkaramadım,bir dizide oynuyordu…bir istanbul masalı’nda
oynayan adam…ötekileri tanıyorum da bu adamı tanıyamadım…dizilerde
biraz çok oynasın da tanıyalım…
tbmm’de grubu olan kaç parti var?
12…60…3…6…10…50-60. doğru yanıt dört olacak.)
meclis’te kaç parti var?
30’un üzerinde…20-30…18…28.
yanıt:tek parti var,akp.soru: peki chp,mhp yok mu? yanıt:onlar da mı var?
türkiye’de kaç il var?(81)
90…100’ün üzerinde… 67…87…
bazı siyasetçilerle futbolcuların resimleri yan yana konulup ahaliye
gösterildi.futbolcular arda,alex,emre.siyasetçiler kemal
kılıçdaroğlu,devlet bahçeli,hüsamettin cindoruk,selahattin
demirtaş,gülten kışanak.
hemen herkes futbolcuların isimlerini hiç düşünmeden
saydı.siyasetçileri ise pek çok kişi tanıyamadı.bazıları cindoruk için
demirel dedi.bir kişi cindoruk’un,geçmişin efsane futbolcusu lefter
olduğunu söyledi.yine bazıları bahçeli’nin
cumhurbaşkanı,kılıçdaroğlu’nun başbakan olduğunu söylediler.
kulüp başkanları ile tbmm başkanı mehmet ali şahin’in resimleri gösterildi.
ortalama herkes üç kulüp başkanı aziz yıldırım,adnan polat ve yıldırım
demirören’i tanıdı.aynı kişiler mehmet ali şahin’i bilemediler.
milli marşı’mız nedir? yanıtı pek çok kişi bilemedi.
bazı yanıtlar şöyle: türküm doğruyum mu?...
istiklal marşı’nın ilk dörtlüğü soruldu,yüzde 80 okuyamadı.yanlış
okuyanlar oldu.
peki istiklal marşının sözlerini kim yazdı? (mehmet akif ersoy)
atatürk…fatih sultan mehmet…pek çok kişi bilmediğini söyledi.
12 eylül 2010 referandumu niçin yapıldı? sorulanlardan yarıdan fazlası
referandumda oy kullandığını,ancak referandumun niçin yapıldığını
bilmediğini söyledi.
“ askeri düzeni yıkmak için yapıldı” diyen birine: “ türkiye’de askeri
düzen mi var” diye soruldu.yanıt: “ bilmiyorum,bana birisi var dedi,ben
de oy kullandım.” öteki yanıtlardan bazıları:
cumhurbaşkanlığı için oy kullandık…bize verilen bilgiye göre
türkiye’nin iyi olması için evet dedim…seçim öncesi nabız yoklaması
yapıldı…ben anlamadım,anlamadan oyladık işte…
türkiye ab üyesi midir?
çoğunluk evet dedi.geçen yıl girdiğimizi zannedenler,birkaç yıl önce
girdiğimizi söyleyenler oldu.ab’ye girince türkiye’de neler değişti
sorusuna bazıları iyi değişiklikler olduğunu söyledi.bir kişi ise
eminönü meydanı bakın ne güzeldi oldu,her şey yenilendi dedi.
son çıkarılan yasa ile hizbullah ve pkk’lıların tahliyesi iki ayrı
yerde,bakırköy ve eminönü’nde soruldu.eğitim düzeyi yüksek olan
bakırköy’de birçok kişi kapsamlı ve düzgün açıklama yaparken,eminönü
meydanı’ndaki pek çok kişi durumdan haberdar bile değildi.
laiklik,hukuk devleti,sosyal devlet gibi kavramlar soruldu:
yüzde 80 yanıt veremedi çünkü bilmiyordu.
beş bakanın isimlerini saymaları istendi.
yüzde 95 sayamadı.üç isim sayanların sayısı bile çok azdı.üniversite
öğrencilerinden çoğu da yanıt veremedi.bir üniversite öğrencisi “ din
bakanı kimdi,onu hatırlayamadım” dedi.
tbmm nerededir? bazıları bilemedi,başkentin neresi olduğunu da
bilemeyenler oldu.cumhurbaşkanı kimdir?
yüzde 70 tayyip erdoğan dedi.bir kişi faruk çelik,bir kişi bülent
arınç,bir kişi de mehmet ali şahin dedi.
ulusal bayramlarımız soruldu.çoğu 19 mayıs’ı bilemedi.o günün neden
bayram olduğuna ilişkin soruya “ cumhuriyet kuruldu “ diye yanıt
verildi.bazıları ulusal bayramlar için ramazan bayramı,kurban bayramı
dedi.23 nisan için cumhuriyet’in ilanı,29 ağustos(!) kurtuluş bayramı
diyenler oldu.29 ekim için gençlik spor bayramı dediler.
lise iki ve lise üç öğrencileri bile ulusal bayramlarımızı
bilemediler.iki kişi de ulusal bayramlar arasında 10 kasım’ı saydı.
ne kadar gurur duysak azdır!!
uğur dündar ın sunduğu ana haber bülteninde elimde kamera istanbul un kalabalık mekanlarında halka günlük hayattan sorular yönelterek ne kadar bilinçli bir toplum olduğumuzu ortaya çıkaran acar muhabir.
#993894
+ gerçekten kadın mısın?
cennet anaların ayağı altındadır, cinnet babaların. atacamadesert
- gunduz gece
- gunduz gözü ile
- gunduz gözüyle
independence editi: daha onceki entry de zaten gunduz kelimesi yazilmi$ti.
- gunduz gözü ile
- gunduz gözüyle
independence editi: daha onceki entry de zaten gunduz kelimesi yazilmi$ti.
- gece gece çağrısacak sey bulamamak
- gece gece sözlükteki online sayısınin dumur etmesi
- gece gozlum
- gece gözü kor gözü
- gece gunduz
independence editi: kelimelerin hepsi turkcele$tirildi, bu kelimeleri ararken kar$imiza cikan pek cok kelime daha turkcele$tirildi. yakla$ik 3 milyon kelime turkcele$tirildi bu anlamda.
- gece gece sözlükteki online sayısınin dumur etmesi
- gece gozlum
- gece gözü kor gözü
- gece gunduz
independence editi: kelimelerin hepsi turkcele$tirildi, bu kelimeleri ararken kar$imiza cikan pek cok kelime daha turkcele$tirildi. yakla$ik 3 milyon kelime turkcele$tirildi bu anlamda.
- genç kalmak ugruna ruhunu satan insan modeli
- genç katir sert osurur
- genç kiz kalbi
- genç kiz olmak
- genç kiz ruyasi
independence editi: ugruna, katir, genç kiz, ruyasi kelimeleri turkcele$tirildi.
- genç katir sert osurur
- genç kiz kalbi
- genç kiz olmak
- genç kiz ruyasi
independence editi: ugruna, katir, genç kiz, ruyasi kelimeleri turkcele$tirildi.
inandım lan sözlük.. ağladım ardından.. indy yi arayacaktım, aramıyım dedim şimdi hacklenen kısımlarla uğraşıuordur..
iki damla gözyaşı döküldü gözümden.. baktım geçen senenin en beğenilen entrym yerinde mi diye.. karagözlüm almış yerimi..
sevemedim karagözlüm sevemedim..
iki damla gözyaşı döküldü gözümden.. baktım geçen senenin en beğenilen entrym yerinde mi diye.. karagözlüm almış yerimi..
sevemedim karagözlüm sevemedim..
:--------------------------------------------------bir blogtan alıntıdır--------------------------------------------------:
http://okankavurga.wordpress.com/
ölemez mi, ölebilir mi? [film incelemesi: aşk tesadüfleri sever]
aşk tesadüfleri sever.
zaten bir aşık çift de arkadaş ayarlaması üstüne olmasın anasını satayım.
illa tesadüf, illa düşen kitaplar, illa ızdırap, illa gözyaşı.
evet; aşk hastalıklıdır, aşk kanatır, aşk acıtır. aşk geride kaldığında, için her titrediğinde kabuğu açılıp kanayan bir yara bırakır sende.
ama bizde aşk tesadüfleri sevmez. aşk rantı sever.
bir kitabevinin en çok satan kitaplarının bulunduğu rafına bakın, ne var? ya aşk romanları, ya yine aşkın yedirildiği fantastik romanlar ve bir iki tane “dış mihraklar yüzünden ülkemizde vuku bulan muhtelif olaylar” romanları.
filmler ne alemde? orjinali ne olursa olsun, her filmin çevirisinde bir “aşk, hasret, özlem” vs. sıkıştırmadan olmuyor değil mi?
neden?
çünkü bizde bir şeyin içine önüne veya sonuna aşk koyarsanız mutlaka birileri alacaktır. [kaşkol]
hazır aşk demişken, elif şafak’a da küçük bir atıfta bulunmadan rahat edemeyeceğim. ilk gördüğüm yerde de kendisine söylemek istediğim bir şeydi bu; aşk kitabı pembe kapakla basıldı, daha sonra erkekler almaya utanıyor diye kapak siyah oldu ve sonuncu olarak da siyah beyaz bir kapak uygun görüldü değil mi? şafak’ın burada direkt söz sahibi olup olmadığını bilmiyorum, o yüzden hatalıysam da şimdiden tenzih ederim, ama çıktıktan bir iki ay sonra bu erkeklerin alamama durumu karşısında alınmış bu tavır elif şafak’ın da onayından geçtiyse, ya da son söz ona ait veya fikrin ilk sahibi oysa eğer, bence bu saatten sonra yazar kimliğiyle değil manav kimliğiyle tanıtsın kendini. dediğim koşullar geçerliyse, elif şafak umut sarıkaya karikatürlerinde resmedilmiş “mayış yattı mı mayış?” diye sorarken ellerini sıvazlayan dayıdan farksızdır benim için.
ardından şu korkunç film aşk tesadüfleri sever’e gelirsek;
film o kadar kötü ki, nereden başlayacağımı bile bilemiyorum. çok iyi bir matematikle formüle edilmiş bir “duygusallık” hakim. yeni yeni başlayan bir akım olan “ağlatma filmi” janrına girmesi için çok başarılı mühendislerden oluşmuş bir ekip ile seyircinin “ağlama aralığı” hesaplanmış ve bunun yedirmesi için mehmet günsür, belçim bilgin ve diğer isimler çağırılmış “çocuklar gözyaşı yoksa para yok” denmiş ve ortaya bu film çıkmış.
ağlama aralığı nedir?
en küçük salonda bile minimum 50 kişi olduğunu varsayalım. sizin “ağlatma filmi”nizin çok beğenilmesi, çok ağlatması ve “çok iyi film” olarak değerlendirilmesi için bu 50 kişinin de gözlerini nemlendirecek unsurlar bulmanız gerek. şimdi interaktif bir deneme yapalım;
filmimizdeki tek ağlatma unsurunun şiddetli bir şekilde ishal olmuş bir adamın sevgilisinin evinde yaşadığı dram olduğunu hayal edelim.
bir kişi bile ağlamadı. film tutmayacak.
tamam bir daha deneyelim;
adam yine ishal, yine sevgilisinin evinde, bu sefer riski alıp tuvalete gidiyor. ama ruloda tuvalet kağıdı kalmamış.
yine kimse ağlamadı.
allahın hakkı üçtür deyip, son şansımızı kullanıyoruz.
şimdi bunlar çocukluk aşkı ama ayrı düşmüşler [ağlama katsayısı:1],
çocuğun bir kalp problemi var [ağlama katsayısı:2],
kızın bir nişanlısı var ama ailesi kızı kabullenemiyor[ağlama katsayısı:2,5], ama kızı kabul etmeyen tek kişi kaynana da değil, geçmişinde sanatçı olmak istiyor ama baba kabul etmiyor, üstüne üstlük bir de anneyi boynuzluyor [ağlama katsayısı:5,5],
çocukla babası çok fena kavga ediyor ve bir daha birbirleriyle konuşmuyorlar [ağlama katsayısı:6,5],
bu küskünlük sürecinde baba ölüyor [ağlama katsayısı:7],
kız nişanlısını boynuzluyor [ağlama katsayısı:8],
nişanlı ölmek üzere olan boynuz sebebini hastaneye götürüyor [ağlama katsayısı:9,5],
hesapta çocuğun ailesi kaza yapıyomuş da kız bu çocuk sayesinde hayatta kalıyormuş ama şimdi de ölmesi lazımmış ki çocuk yaşasınmış [ağlama katsayısı:12].
salonda ağlamayan tek kişi var. hatta ibne bildiğin gülüyor.
aa, benmişim o.
ya bu filmde kim ağlamaz ki?
kim ilk aşkı aklına gelince içi hafif bir cız etmiyor ki?
örselenen hayaller…vah vah.
türkiye’de en çok görülen hastalıklar kalp ve damar hastalıklarıyken hangimizin bir tanıdığı kalpten gitmedi ki?
aile tarafından kabul edilememe: paşa oğulların, narin prenseslerin yetiştiği bu deli topraklarda kimin kaynanası “gelinimin üstüne tanımam” der ki?
boynuz olayı: 3. sayfa haberleri
baba-evlat kavgası; bunu 17 yaşında yaşamayanı dövüyorlardı hatırladığım kadarıyla. hatta ironik olarak bu dövme işini de baba yapıyordu.
birinin beklenmedik ölümü ve affedilememe falan. sanki beklenebilen ölüm varmış gibi.
diğer sebepler zaten hayatı boyunca yukarıda belirttiğim olaylardan uzak kalmış elit tabakayı ağlatmak için yaratılmış zorlama ağlama sebepleri.
film o kadar sıkıcıydı ki yarısında durup salak saçma ergen yorumları yapmaya başladım:
“ulen bu kız mehmet günsür’le evlense hayatı kurtulur; mehmet’in bundan daha çok saç bakım ürünü var, kız pasaklı bir tip en azından tipi mipi düzelir”
“ulen mehmet günsür bu kız ile evlense hayatı kurtulur;doğumgünü unutma derdi yok”
“dükkanda seks…hani şu çocuğun babasına ait tüm anılarının olduğu, satmaya kıyamadığı dükkanda”
yine de beni en çok eğlendiren nokta “erkek babası fenomeni” oldu.
altan erkekli: aşk hömşörölömdür.
filmin bir bölümünde bunların veletliklerini ve büyüklerine “aşk nedir” sorusunu sorduklarını görüyoruz. kızın sanatçı dedesi ballandıra ballandıra anlatmaya başlıyor, kalbin hızlı hızlı atarmış da bir onu görmek istermişsin de vıdı vıdı. adam sanatçı, hisli vs. aynı zamanda kız torun sahibi yani bu abartılı aşk tanımlarını kabul edebiliyoruz.
sahne değişiyor ve bu sefer günsür jr. kendisinin saçtan nasibini alamamış babası altan erkekli’ye soruyor aynı soruyu ve baba da hiç yadırgamadan az önce anlattığım dededen çok da farklı bir tanım yapmıyor. aşk hömşörölömdür vs.
ben bu sahnede güldüm.
neden?
erkek babası böyle değil ki? ben babama bugün “aşk nedir?” desem “karı mısın sen?” der bana. bir sıkıntımı anlatsam aşk meşk işlerinde “kız veriyor mu bana onu söyle” der. erkek babası budur. erkek babası elbette “skij var mı skij” demekle yükümlü bir adam değildir ama nolur söyleyin, kaçınızın babası böyle ballandıra ballandıra bir aşk tanımı yapar?
ölemez mi, ölebilir mi?
filmin muhtemelen en “yüksek” gerilim unsuru içinde bulunduğu zaman diliminden bağımsız, hep inanılmaz saçlara sahip olan mehmet günsür’ün “ha öldü, ha ölecek” halleri. çocukken oynayamaz, gençken ailesine rest çekmişken gara yetişme sırasında yığılır kalır [mantık hatasına gel; eğer memo hem lead gitarsa hem de vokalleri yapıyorsa grup onu beklemeden nasıl istanbul’a gidebilir? hadi bunu bir kenara bırakalım, rockın ruhuna sığar mı bu hareket? aksiyon olsun diye yine yersiz bir şekilde kasılmış], sevişme sonrası “seninle sevişerek ölürüm” hırlamaları vs. sürekli bir ölüm beklentisi yaratılıyor seyircide, peki en sonunda nasıl bağlanıyor? sinemanın olmazsa olmaz klişesi: sevdiğinin yaptığı fedakarlık sonucu gerçekleşen organ nakli.
keşke “özgünlük” de bir organ olsaydı da senariste böyle boktan bir implant takılmak zorunda kalınmasaydı.
aşk bu mudur?
bütün o kendini beğenmiş film beğenmez tavırlarımı bir kenara bırakarak soruyorum: aşk bu mudur? o tesadüfleri seven, yücelttiğiniz aşkın karşılığı bu filmde veriliyor mu? aşk uzun süreli bir ilişkiyi bir aya kalmadan, yıllar sonra tesadüfen karşılaştığı bir “yabancı” için bok etmeyi rasyonelleştiren bir fenomen midir? gönül ferman mı dinlemiyor? bu argümanın sağlamlığı ve klişelikten uzaklığı gerçekten filme yaraşır düzeyde. eğer aşk böyleyse ben zaten sizin uğruna şarkılar yazdığınız, gözyaşı döktüğünüz, kendinize veya başka birine zarar verdiğiniz aşka tüküreyim.
bu gerçek bir hikaye mi? değil.
kız galeriye gider, aa bu benmişim vs. sonra da işin peşini kovalamayı bırakır, kocası ile sıkıcı bir hayat sürer.
çocuk da bir yerlerde bir şekilde ölür.
bitti.
gerçek hayat hiç bir dramdan daha az hüzünlü değildir. sadece kimse gerçekleri görmek için para vermez. oysa ki gerçek ve farkındalık paha biçilemezdir.
salonda 50 kişi var; 49’u ağladı, ben gülüyorum.
tebrik ederim. filminiz ağlatıyor.
ama asla “iyi” değil.
:--------------------------------------------------bu çocuğa dikkat--------------------------------------------------:
http://okankavurga.wordpress.com/
ölemez mi, ölebilir mi? [film incelemesi: aşk tesadüfleri sever]
aşk tesadüfleri sever.
zaten bir aşık çift de arkadaş ayarlaması üstüne olmasın anasını satayım.
illa tesadüf, illa düşen kitaplar, illa ızdırap, illa gözyaşı.
evet; aşk hastalıklıdır, aşk kanatır, aşk acıtır. aşk geride kaldığında, için her titrediğinde kabuğu açılıp kanayan bir yara bırakır sende.
ama bizde aşk tesadüfleri sevmez. aşk rantı sever.
bir kitabevinin en çok satan kitaplarının bulunduğu rafına bakın, ne var? ya aşk romanları, ya yine aşkın yedirildiği fantastik romanlar ve bir iki tane “dış mihraklar yüzünden ülkemizde vuku bulan muhtelif olaylar” romanları.
filmler ne alemde? orjinali ne olursa olsun, her filmin çevirisinde bir “aşk, hasret, özlem” vs. sıkıştırmadan olmuyor değil mi?
neden?
çünkü bizde bir şeyin içine önüne veya sonuna aşk koyarsanız mutlaka birileri alacaktır. [kaşkol]
hazır aşk demişken, elif şafak’a da küçük bir atıfta bulunmadan rahat edemeyeceğim. ilk gördüğüm yerde de kendisine söylemek istediğim bir şeydi bu; aşk kitabı pembe kapakla basıldı, daha sonra erkekler almaya utanıyor diye kapak siyah oldu ve sonuncu olarak da siyah beyaz bir kapak uygun görüldü değil mi? şafak’ın burada direkt söz sahibi olup olmadığını bilmiyorum, o yüzden hatalıysam da şimdiden tenzih ederim, ama çıktıktan bir iki ay sonra bu erkeklerin alamama durumu karşısında alınmış bu tavır elif şafak’ın da onayından geçtiyse, ya da son söz ona ait veya fikrin ilk sahibi oysa eğer, bence bu saatten sonra yazar kimliğiyle değil manav kimliğiyle tanıtsın kendini. dediğim koşullar geçerliyse, elif şafak umut sarıkaya karikatürlerinde resmedilmiş “mayış yattı mı mayış?” diye sorarken ellerini sıvazlayan dayıdan farksızdır benim için.
ardından şu korkunç film aşk tesadüfleri sever’e gelirsek;
film o kadar kötü ki, nereden başlayacağımı bile bilemiyorum. çok iyi bir matematikle formüle edilmiş bir “duygusallık” hakim. yeni yeni başlayan bir akım olan “ağlatma filmi” janrına girmesi için çok başarılı mühendislerden oluşmuş bir ekip ile seyircinin “ağlama aralığı” hesaplanmış ve bunun yedirmesi için mehmet günsür, belçim bilgin ve diğer isimler çağırılmış “çocuklar gözyaşı yoksa para yok” denmiş ve ortaya bu film çıkmış.
ağlama aralığı nedir?
en küçük salonda bile minimum 50 kişi olduğunu varsayalım. sizin “ağlatma filmi”nizin çok beğenilmesi, çok ağlatması ve “çok iyi film” olarak değerlendirilmesi için bu 50 kişinin de gözlerini nemlendirecek unsurlar bulmanız gerek. şimdi interaktif bir deneme yapalım;
filmimizdeki tek ağlatma unsurunun şiddetli bir şekilde ishal olmuş bir adamın sevgilisinin evinde yaşadığı dram olduğunu hayal edelim.
bir kişi bile ağlamadı. film tutmayacak.
tamam bir daha deneyelim;
adam yine ishal, yine sevgilisinin evinde, bu sefer riski alıp tuvalete gidiyor. ama ruloda tuvalet kağıdı kalmamış.
yine kimse ağlamadı.
allahın hakkı üçtür deyip, son şansımızı kullanıyoruz.
şimdi bunlar çocukluk aşkı ama ayrı düşmüşler [ağlama katsayısı:1],
çocuğun bir kalp problemi var [ağlama katsayısı:2],
kızın bir nişanlısı var ama ailesi kızı kabullenemiyor[ağlama katsayısı:2,5], ama kızı kabul etmeyen tek kişi kaynana da değil, geçmişinde sanatçı olmak istiyor ama baba kabul etmiyor, üstüne üstlük bir de anneyi boynuzluyor [ağlama katsayısı:5,5],
çocukla babası çok fena kavga ediyor ve bir daha birbirleriyle konuşmuyorlar [ağlama katsayısı:6,5],
bu küskünlük sürecinde baba ölüyor [ağlama katsayısı:7],
kız nişanlısını boynuzluyor [ağlama katsayısı:8],
nişanlı ölmek üzere olan boynuz sebebini hastaneye götürüyor [ağlama katsayısı:9,5],
hesapta çocuğun ailesi kaza yapıyomuş da kız bu çocuk sayesinde hayatta kalıyormuş ama şimdi de ölmesi lazımmış ki çocuk yaşasınmış [ağlama katsayısı:12].
salonda ağlamayan tek kişi var. hatta ibne bildiğin gülüyor.
aa, benmişim o.
ya bu filmde kim ağlamaz ki?
kim ilk aşkı aklına gelince içi hafif bir cız etmiyor ki?
örselenen hayaller…vah vah.
türkiye’de en çok görülen hastalıklar kalp ve damar hastalıklarıyken hangimizin bir tanıdığı kalpten gitmedi ki?
aile tarafından kabul edilememe: paşa oğulların, narin prenseslerin yetiştiği bu deli topraklarda kimin kaynanası “gelinimin üstüne tanımam” der ki?
boynuz olayı: 3. sayfa haberleri
baba-evlat kavgası; bunu 17 yaşında yaşamayanı dövüyorlardı hatırladığım kadarıyla. hatta ironik olarak bu dövme işini de baba yapıyordu.
birinin beklenmedik ölümü ve affedilememe falan. sanki beklenebilen ölüm varmış gibi.
diğer sebepler zaten hayatı boyunca yukarıda belirttiğim olaylardan uzak kalmış elit tabakayı ağlatmak için yaratılmış zorlama ağlama sebepleri.
film o kadar sıkıcıydı ki yarısında durup salak saçma ergen yorumları yapmaya başladım:
“ulen bu kız mehmet günsür’le evlense hayatı kurtulur; mehmet’in bundan daha çok saç bakım ürünü var, kız pasaklı bir tip en azından tipi mipi düzelir”
“ulen mehmet günsür bu kız ile evlense hayatı kurtulur;doğumgünü unutma derdi yok”
“dükkanda seks…hani şu çocuğun babasına ait tüm anılarının olduğu, satmaya kıyamadığı dükkanda”
yine de beni en çok eğlendiren nokta “erkek babası fenomeni” oldu.
altan erkekli: aşk hömşörölömdür.
filmin bir bölümünde bunların veletliklerini ve büyüklerine “aşk nedir” sorusunu sorduklarını görüyoruz. kızın sanatçı dedesi ballandıra ballandıra anlatmaya başlıyor, kalbin hızlı hızlı atarmış da bir onu görmek istermişsin de vıdı vıdı. adam sanatçı, hisli vs. aynı zamanda kız torun sahibi yani bu abartılı aşk tanımlarını kabul edebiliyoruz.
sahne değişiyor ve bu sefer günsür jr. kendisinin saçtan nasibini alamamış babası altan erkekli’ye soruyor aynı soruyu ve baba da hiç yadırgamadan az önce anlattığım dededen çok da farklı bir tanım yapmıyor. aşk hömşörölömdür vs.
ben bu sahnede güldüm.
neden?
erkek babası böyle değil ki? ben babama bugün “aşk nedir?” desem “karı mısın sen?” der bana. bir sıkıntımı anlatsam aşk meşk işlerinde “kız veriyor mu bana onu söyle” der. erkek babası budur. erkek babası elbette “skij var mı skij” demekle yükümlü bir adam değildir ama nolur söyleyin, kaçınızın babası böyle ballandıra ballandıra bir aşk tanımı yapar?
ölemez mi, ölebilir mi?
filmin muhtemelen en “yüksek” gerilim unsuru içinde bulunduğu zaman diliminden bağımsız, hep inanılmaz saçlara sahip olan mehmet günsür’ün “ha öldü, ha ölecek” halleri. çocukken oynayamaz, gençken ailesine rest çekmişken gara yetişme sırasında yığılır kalır [mantık hatasına gel; eğer memo hem lead gitarsa hem de vokalleri yapıyorsa grup onu beklemeden nasıl istanbul’a gidebilir? hadi bunu bir kenara bırakalım, rockın ruhuna sığar mı bu hareket? aksiyon olsun diye yine yersiz bir şekilde kasılmış], sevişme sonrası “seninle sevişerek ölürüm” hırlamaları vs. sürekli bir ölüm beklentisi yaratılıyor seyircide, peki en sonunda nasıl bağlanıyor? sinemanın olmazsa olmaz klişesi: sevdiğinin yaptığı fedakarlık sonucu gerçekleşen organ nakli.
keşke “özgünlük” de bir organ olsaydı da senariste böyle boktan bir implant takılmak zorunda kalınmasaydı.
aşk bu mudur?
bütün o kendini beğenmiş film beğenmez tavırlarımı bir kenara bırakarak soruyorum: aşk bu mudur? o tesadüfleri seven, yücelttiğiniz aşkın karşılığı bu filmde veriliyor mu? aşk uzun süreli bir ilişkiyi bir aya kalmadan, yıllar sonra tesadüfen karşılaştığı bir “yabancı” için bok etmeyi rasyonelleştiren bir fenomen midir? gönül ferman mı dinlemiyor? bu argümanın sağlamlığı ve klişelikten uzaklığı gerçekten filme yaraşır düzeyde. eğer aşk böyleyse ben zaten sizin uğruna şarkılar yazdığınız, gözyaşı döktüğünüz, kendinize veya başka birine zarar verdiğiniz aşka tüküreyim.
bu gerçek bir hikaye mi? değil.
kız galeriye gider, aa bu benmişim vs. sonra da işin peşini kovalamayı bırakır, kocası ile sıkıcı bir hayat sürer.
çocuk da bir yerlerde bir şekilde ölür.
bitti.
gerçek hayat hiç bir dramdan daha az hüzünlü değildir. sadece kimse gerçekleri görmek için para vermez. oysa ki gerçek ve farkındalık paha biçilemezdir.
salonda 50 kişi var; 49’u ağladı, ben gülüyorum.
tebrik ederim. filminiz ağlatıyor.
ama asla “iyi” değil.
:--------------------------------------------------bu çocuğa dikkat--------------------------------------------------:
ne faceler gördüm kitapsız, ne booklar gördüm yüzsüz.
ne facebooklar gördüm hem hem kitapsız hem yüzsüz.
ne facebooklar gördüm hem hem kitapsız hem yüzsüz.
yeşil kart sahibi olan vatandaşlar iş ve işçi bulma kurumu tarafından direkt işsiz olarak fişlenecekler ve 3 kere kendilerine teklif edilen işi geri çevirirlerse yeşil kartları ellerinden alınacak.
+ bah yobazgül, dövlat bile 3 kere iş teklif edecağmış, geri çevirenlerin gartını elindan alacağmış. bi daha başım ağriy neyim dersan yemin billah hocaya gidar boşaram seni!
- artıkın hocadan olmuyo o işler okkeş, gapı gibin iresmi nihakım var hahayt!
+ bah yobazgül, dövlat bile 3 kere iş teklif edecağmış, geri çevirenlerin gartını elindan alacağmış. bi daha başım ağriy neyim dersan yemin billah hocaya gidar boşaram seni!
- artıkın hocadan olmuyo o işler okkeş, gapı gibin iresmi nihakım var hahayt!
hatırladığım kadarıyla kilolu falan değildi bu çocuk, sağından solundan çekerken bir yerini falan kırarsınız maazallah, taksiye bindirdik götürdük deyinceye kadar mitili olur mitidi.
ama estetik bir cerrah falan varsa aranızda biraz ekleme-çıkarma ile [-ili] [+terand], gider fransa da paşa paşa emekli emeli oturur.
ama estetik bir cerrah falan varsa aranızda biraz ekleme-çıkarma ile [-ili] [+terand], gider fransa da paşa paşa emekli emeli oturur.
erotik olarak nitelendirilen fransızca nın yanında tarhana kokan dilimizde de erotik sunumlar yapılabilir. yüzyıllardır birbirine sevgisini aşkını ilan etmiş anadolu ozanları hiçe sayılmamalıdır.
+ necdet gel anam gel tarhana yaptım sana missler gibin!
- bak safigül böyle galçalarını oynada oynada gurma sofrayı sora gece bebeler erken uyumayınca dovuyon diye bana gızıyonnnnnmmhhhh!
+ necdet gel anam gel tarhana yaptım sana missler gibin!
- bak safigül böyle galçalarını oynada oynada gurma sofrayı sora gece bebeler erken uyumayınca dovuyon diye bana gızıyonnnnnmmhhhh!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?