kolaya kaçmak diyebilirsiniz, işini garantiye almak da; ama ben inanmayı seçtiğim için amacını "ona verilen elçilik görevini layıkıyla yerine getirmek" olarak tanımlayabilirim. zamanının ötesindeki vasıfları ve liderliği ile büyük ölçüde bu amaca yaklaşmıştır.
fakat inanmayanların da bazı mantıklı eleştirileri yok değil. öncelikle peygamber efendimizin okuma yazması yoktu. kendine gelen ilk ayet olan "oku"ya, "ama ben okuma yazma bilmem ki" diye cevap verdiği söylenir.
asıl ticaret erbabı olan, bir çok yer gezip bir çok kişi ile ticari ve dolayısı ile sosyal ilişkilere giren eşi hz. hatice'dir. o zamanın ticaret konusunda uzmanı olan yahudilerle de ticari ilişkiler içerisindedir. yahudiler, son bir peygamberin daha geleceğine inanmakta, alamet ve emareleri bilmektedirler. bu yüzden hz. hatice, peygamber efendimizin peygamberlik ile müjdelendiğini anlayan ve ilk müslüman olan kişidir. hz. hatice aynı zamanda çok güçlü bir kadındır, o öldükten sonra ayetlerde bir değişme gözlemlendiği; gerçeklerden uzaklaştığı gibi eleştiriler dile getirilir. peygamber efendimizin çok tartışılan evlilikleri de onun ölümünden sonra gerçekleşmiştir.
dediğim gibi, ben inanmayı seçtiğim için (bazı kelamların tehlikeli olduğuna da inanırım) bunları dile getirmekten imtina eder; gönlümdeki hz. muhammed tasfirini kirletmesine izin vermem.
öncelikle ismail saymaz'ın dava yorumunu şuraya koymak istiyorum: https://www.youtube.com/watch?v=ptRBGV8BHhY
-ilk olarak 4 sivil 4 polis hakkında açılan;
-ailenin hatay'da, tutuksuz sanıkların eskişehir'de, tutuklu sanıkların kayseri'de dinlendiği;
-ali ismail'in dövülmesinin görüntüleri olan videoların bilirkişi tarafından "yanlışlıkla" silindiği;
-savcı kasten adam öldürmeden ceza verilmesini isterken, yargıtay'ın kararı bozup kastı aşan yorumuyla ceza verdirdiği;
-iki fırıncının şu ana kadar içeride yattığı süre göz önünde bulundurularak tahliye edildiği (bir çocuğu döve döve öldüren kişilerin, 33 ayda iyi birer insan olduklarına hüküm getirilerek aramıza salındığı) davası sonuçlandı.
söylenecek çok şey var ama boğazım düğümleniyor. hele dün annesinin "bu yıl yavrum mezun olacaktı. ama ben onun mezuniyetini değil, davasının sonuçlanmasını bekliyorum." demesinden beri kendime gelemedim.
2008'de bir çocuğun polis tarafından öldürülmesi üzerine çıkan isyanda -ki yunanlılar bizim yaptığımız gibi ölülerini yarıştırıp, ayrışmıyor- erken seçime gidilmiş, hükümet düşmüş, ana muhalefet iktidara gelmişti. bir yanda bir bütün olarak sesini çıkaran yunanistan, bir yanda -artık güzel diyemediğim- ülkem...
yaşın hep 19 güzel çocuk.
-ilk olarak 4 sivil 4 polis hakkında açılan;
-ailenin hatay'da, tutuksuz sanıkların eskişehir'de, tutuklu sanıkların kayseri'de dinlendiği;
-ali ismail'in dövülmesinin görüntüleri olan videoların bilirkişi tarafından "yanlışlıkla" silindiği;
-savcı kasten adam öldürmeden ceza verilmesini isterken, yargıtay'ın kararı bozup kastı aşan yorumuyla ceza verdirdiği;
-iki fırıncının şu ana kadar içeride yattığı süre göz önünde bulundurularak tahliye edildiği (bir çocuğu döve döve öldüren kişilerin, 33 ayda iyi birer insan olduklarına hüküm getirilerek aramıza salındığı) davası sonuçlandı.
söylenecek çok şey var ama boğazım düğümleniyor. hele dün annesinin "bu yıl yavrum mezun olacaktı. ama ben onun mezuniyetini değil, davasının sonuçlanmasını bekliyorum." demesinden beri kendime gelemedim.
2008'de bir çocuğun polis tarafından öldürülmesi üzerine çıkan isyanda -ki yunanlılar bizim yaptığımız gibi ölülerini yarıştırıp, ayrışmıyor- erken seçime gidilmiş, hükümet düşmüş, ana muhalefet iktidara gelmişti. bir yanda bir bütün olarak sesini çıkaran yunanistan, bir yanda -artık güzel diyemediğim- ülkem...
yaşın hep 19 güzel çocuk.
(bkz: işyerinde aşık olmak)
başlığı altında incelenebilecek sözlerden bazıları:
kadın gazeteciye "hani vardır ya, böyle kaportası böyle dökük araçlar olur, makyaj yaparlar onu boyarlar, araba kasisli yola girdiğinde de dökülmeye başlar, evvel allah bizim kaporta sağlam, makyaja ihtiyacımız yok."
kadın eylemciye "bu sabah bakıyorum bir televizyon kanalında ankara'da bir polis panzerine tırmanan bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem…"
gençlerin flörtleşmesine ithafen "herkesin kendine ait bazı kuralları vardır. bir anne, baba kızının birinin kucağında oturmasını ister mi?"
mitinginde kendisini protesto edip sırtını dönen ığdırlı kadınlara "şimdi geliyorum çok enteresan şurada bir grup, affedersiniz edebim müsaade etmiyor tabi de, sırtlarını dönerek işaret yapıyorlar."
amberin zaman'a "aşağılık kadın."
bir çırpıda aklıma gelenlerdir.
kadın gazeteciye "hani vardır ya, böyle kaportası böyle dökük araçlar olur, makyaj yaparlar onu boyarlar, araba kasisli yola girdiğinde de dökülmeye başlar, evvel allah bizim kaporta sağlam, makyaja ihtiyacımız yok."
kadın eylemciye "bu sabah bakıyorum bir televizyon kanalında ankara'da bir polis panzerine tırmanan bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem…"
gençlerin flörtleşmesine ithafen "herkesin kendine ait bazı kuralları vardır. bir anne, baba kızının birinin kucağında oturmasını ister mi?"
mitinginde kendisini protesto edip sırtını dönen ığdırlı kadınlara "şimdi geliyorum çok enteresan şurada bir grup, affedersiniz edebim müsaade etmiyor tabi de, sırtlarını dönerek işaret yapıyorlar."
amberin zaman'a "aşağılık kadın."
bir çırpıda aklıma gelenlerdir.
toplumun tüm kesimlerinin gönül teline dokunabilen, bundan dolayı da icra eden sanatçılarının herkesçe kucaklandığı müziktir.
neşet ertaş alevidir. ama nevşehir, kırşehir vb görece muhafazakar illerde bile çok sevilmiş, baş tacı edilmiştir.
neşet ertaş alevidir. ama nevşehir, kırşehir vb görece muhafazakar illerde bile çok sevilmiş, baş tacı edilmiştir.
sol frame'i bir kaç gündür beni üzen sözlük. bilgi olduğu için gelmiştik halbuki.
fazla giyilmekten ve adi tekstil üretimi olmasından bozulma yaşamış eşofmandır.
bilumum temizlik günlerinde, üzerine çamaşır suyu damlamış tshirt ile kombinlenir.
samimidir.
bilumum temizlik günlerinde, üzerine çamaşır suyu damlamış tshirt ile kombinlenir.
samimidir.
ilk olarak carl sagan'ın cosmos kitabında yer alan, neil degrasse tyson'ın cosmos a space-time odyssey belgeselinde çok güzel sunduğu takvim.
bu takvim kendinizi kozmosun içinde ufacık, minicik, bir hiç olarak; tüm alemin bizim için yaratıldığına inanıyorsanız bir o kadar da kıymetli hissettirebilir.
özetle, gözlemlenebilen evrenin yaşının 13.8 milyar yıl olarak kabul edilir. buna göre bir kozmos takvimi hazırlanır ve başlangıç (isterseniz big-bang diyin, isterseniz "ol" emri) ile şu anı 1 takvim yılı olarak düşünürsek, insanlık tarihi 31 aralık saat 23:00'da ortaya çıkıyor. yani bu bir yılın son bir saatinde.
daha iyi ve ayrıntılı bir anlatım için: video
özet geç diyenler için: onedio
bu takvim kendinizi kozmosun içinde ufacık, minicik, bir hiç olarak; tüm alemin bizim için yaratıldığına inanıyorsanız bir o kadar da kıymetli hissettirebilir.
özetle, gözlemlenebilen evrenin yaşının 13.8 milyar yıl olarak kabul edilir. buna göre bir kozmos takvimi hazırlanır ve başlangıç (isterseniz big-bang diyin, isterseniz "ol" emri) ile şu anı 1 takvim yılı olarak düşünürsek, insanlık tarihi 31 aralık saat 23:00'da ortaya çıkıyor. yani bu bir yılın son bir saatinde.
daha iyi ve ayrıntılı bir anlatım için: video
özet geç diyenler için: onedio
benim başıma 2015 yazında gelen tesadüftür.
iş gezisi için fas'ta iken, iş arkadaşımla öğle yemeğini yiyebileceğimiz güzel bir yer aramaktayız. gezmekten ve sıcaktan yorulup, kaldırımda durup "ee nerde yiyeceğiz ya?!" diye isyan ederken; sağımda kalan mekandan çıkan ilkokul arkadaşım (on yıllardır görüşmüyoruz, sadece facebook'ta ara sıra birbirimizin fotoğraflarını beğeniriz): "gel adimneo burası fena değil." demişti.
iş gezisi için fas'ta iken, iş arkadaşımla öğle yemeğini yiyebileceğimiz güzel bir yer aramaktayız. gezmekten ve sıcaktan yorulup, kaldırımda durup "ee nerde yiyeceğiz ya?!" diye isyan ederken; sağımda kalan mekandan çıkan ilkokul arkadaşım (on yıllardır görüşmüyoruz, sadece facebook'ta ara sıra birbirimizin fotoğraflarını beğeniriz): "gel adimneo burası fena değil." demişti.
"yalnız independence iyi içiyormuş." dedirten başlık.
(bkz: sherlock holmes)
bir sorunu çözmek için yapılan müdahalenin, sorunu işin içinden çıkılmaz bir hale getirmesidir.
bu terim yaşantımıza çok ilginç bir tarihi olaydan geçmiştir:
hikayemiz, ingiltere'ye 'üzerinde güneş batmayan imparatorluk" ünvanını getiren işgali olan hindistan'da geçiyor. ülkede bolca bulunan kobra yılanlarından nasıl korunacağını bilmeyen ingiliz askerler çokça zaiyat vermektedir. ne yapsalar yılanlardan kurtulamayan ingiliz hükümetinin aklına dahiyane olduğunu düşündükleri bir fikir gelir: "zehirli kobraları hintlilere kırdırıp, ölüsü başına para vermek."
proje ilk etapta çok başarılı olmuş. hintliler sokaklarda kobra yılanlarını bir bir öldürüp paralarını alıyorlarmış. taa ki hintlilerin aklına ingilizlerinkinden daha cin bir fikir gelene kadar: yılan çiftlikleri kurmak.
hintliler çiftliklerde yılan beslemeye başlar. ingilizler, ne kadar para öderlerse ödesinler; sokaktaki yılanlar azalmamaya başlayınca durumu ayıkırlar. daha sonra da ölü yılan başına ödedikleri parayı kaldırırlar. bu sefer besledikleri yılanların para kazandırmaktan ziyade masraf olacağını anlayan hintliler, yılanları sokaklara salarlar. sonuç olarak, artık sokaklardaki kobra yılanı popülasyonu öncekinden daha fazladır.
kaynak: http://onedio.com/haber/bazen-bir-seyleri-akisina-birakmak-gerektiginin-deneysel-kaniti-kobra-etkisi-592227
bu terim yaşantımıza çok ilginç bir tarihi olaydan geçmiştir:
hikayemiz, ingiltere'ye 'üzerinde güneş batmayan imparatorluk" ünvanını getiren işgali olan hindistan'da geçiyor. ülkede bolca bulunan kobra yılanlarından nasıl korunacağını bilmeyen ingiliz askerler çokça zaiyat vermektedir. ne yapsalar yılanlardan kurtulamayan ingiliz hükümetinin aklına dahiyane olduğunu düşündükleri bir fikir gelir: "zehirli kobraları hintlilere kırdırıp, ölüsü başına para vermek."
proje ilk etapta çok başarılı olmuş. hintliler sokaklarda kobra yılanlarını bir bir öldürüp paralarını alıyorlarmış. taa ki hintlilerin aklına ingilizlerinkinden daha cin bir fikir gelene kadar: yılan çiftlikleri kurmak.
hintliler çiftliklerde yılan beslemeye başlar. ingilizler, ne kadar para öderlerse ödesinler; sokaktaki yılanlar azalmamaya başlayınca durumu ayıkırlar. daha sonra da ölü yılan başına ödedikleri parayı kaldırırlar. bu sefer besledikleri yılanların para kazandırmaktan ziyade masraf olacağını anlayan hintliler, yılanları sokaklara salarlar. sonuç olarak, artık sokaklardaki kobra yılanı popülasyonu öncekinden daha fazladır.
kaynak: http://onedio.com/haber/bazen-bir-seyleri-akisina-birakmak-gerektiginin-deneysel-kaniti-kobra-etkisi-592227
yapılan değişikliğe buradan mı eleştiri getiriyoruz emin olamadım ama entry girerken "önizleme" butonunun kaldırılması hoş olmamış. onu bize geri ver independence.
edit: önizleme geri gelmiş, teşekkürler.
edit: önizleme geri gelmiş, teşekkürler.
yaprak sarması.
böyle söyleyince pek anlamlı olmadı tabi. arkaplanı da anlatmam gerek:
manisa 1. piyade eğitim tugayına 6000 acemi girdiğimizden mütevellit sıra beklemenin tillahını yaşıyoruz. ilk iki gün kantine/gazinoya gidemedik. bir su, çay bile alamıyoruz. 3. gün gönderdiler, sıra bana gelmeden içtimaya çağırdılar geri döndük. 4. gün sigaramız bitmiş, elimiz ayağımız titriyor. sigara alamadım ama iki su, bir çay bir de ekler aldım. oturdum gazinoda çayımı karıştırıyorum, daha önce gazinoda fark etmediğim müzik kutusundan bir ses yükseldi: sıla! vur kadehi ustam çalıyor. o zamana kadarda müzik yerine geçebilecek tek şey koğuştaki uzun havalar olunca, o an gözlerim doldu. neredeyse mutluluktan ağlayacaktım.
acemi birliğinin ikinci haftasındayım. her haftasonu milletin ailesi, arkadaşları gelir. ziyaretçisi gelenin adı hoparlörden duyurulur ve onların yanına gider. bir anlamda bi kaç saatliğine de olsa ortamdan uzaklaşır. yenilenme fırsatı bulur.
iki hafta boyunca benim adım da söylenir mi diye bekledim. ama yok söylenmiyordu. birini beklediğim yoktu ama umut işte. askere gidenler bilir, orada artık ikinci sınıf vatandaş olduğunuz için (kimse kusura bakmasın ama baba evinden davul, zurna, bayraklar ile gönderilen er kişisi; asker olmanın sadece kendi evinde gurur duyulacak bir mesele olduğunu kışlada öğrenir. demek istediğim şu: askere gitmeden önce el üstünde tutulursunuz. kimse yediğinize, içtiğinize, gezdiğinize bakmaz. çünkü askere gideceksinizdir. kışladan evi aradığınızda karşınızdakilerin sesinin titrediğini hissedersiniz. bu sebeplerden dünyanın sizin etrafınızda döndüğünü zannetmeye başlarsınız. ama durumun böyle olmadığını kafanıza vura vura öğretirler) böyle şeylere çok ihtiyaç duyulur. ailesinin yanından gelen, yediğini içtiğini söylemez ama akşam yemeği yemediği için karnını güzelce doyurduğunu bilirdik. ben yemeğe kötü demeyi sevmem, şükür hiç aç kalmadık ama zorla, gözlerimi kapatarak yediğim öğün sayısı az değildir.
neyse asker muhabbeti bitmez, daha şimdiden lafı çok uzattım.
işte o karamsar günlerimde, ankara'dan sevdiceğim çıka geldi. bana sürpriz yaptı. sarma bahane, en güzel hediye kendisiydi.
son olarak. sarma da müthişti.
böyle söyleyince pek anlamlı olmadı tabi. arkaplanı da anlatmam gerek:
manisa 1. piyade eğitim tugayına 6000 acemi girdiğimizden mütevellit sıra beklemenin tillahını yaşıyoruz. ilk iki gün kantine/gazinoya gidemedik. bir su, çay bile alamıyoruz. 3. gün gönderdiler, sıra bana gelmeden içtimaya çağırdılar geri döndük. 4. gün sigaramız bitmiş, elimiz ayağımız titriyor. sigara alamadım ama iki su, bir çay bir de ekler aldım. oturdum gazinoda çayımı karıştırıyorum, daha önce gazinoda fark etmediğim müzik kutusundan bir ses yükseldi: sıla! vur kadehi ustam çalıyor. o zamana kadarda müzik yerine geçebilecek tek şey koğuştaki uzun havalar olunca, o an gözlerim doldu. neredeyse mutluluktan ağlayacaktım.
acemi birliğinin ikinci haftasındayım. her haftasonu milletin ailesi, arkadaşları gelir. ziyaretçisi gelenin adı hoparlörden duyurulur ve onların yanına gider. bir anlamda bi kaç saatliğine de olsa ortamdan uzaklaşır. yenilenme fırsatı bulur.
iki hafta boyunca benim adım da söylenir mi diye bekledim. ama yok söylenmiyordu. birini beklediğim yoktu ama umut işte. askere gidenler bilir, orada artık ikinci sınıf vatandaş olduğunuz için (kimse kusura bakmasın ama baba evinden davul, zurna, bayraklar ile gönderilen er kişisi; asker olmanın sadece kendi evinde gurur duyulacak bir mesele olduğunu kışlada öğrenir. demek istediğim şu: askere gitmeden önce el üstünde tutulursunuz. kimse yediğinize, içtiğinize, gezdiğinize bakmaz. çünkü askere gideceksinizdir. kışladan evi aradığınızda karşınızdakilerin sesinin titrediğini hissedersiniz. bu sebeplerden dünyanın sizin etrafınızda döndüğünü zannetmeye başlarsınız. ama durumun böyle olmadığını kafanıza vura vura öğretirler) böyle şeylere çok ihtiyaç duyulur. ailesinin yanından gelen, yediğini içtiğini söylemez ama akşam yemeği yemediği için karnını güzelce doyurduğunu bilirdik. ben yemeğe kötü demeyi sevmem, şükür hiç aç kalmadık ama zorla, gözlerimi kapatarak yediğim öğün sayısı az değildir.
neyse asker muhabbeti bitmez, daha şimdiden lafı çok uzattım.
işte o karamsar günlerimde, ankara'dan sevdiceğim çıka geldi. bana sürpriz yaptı. sarma bahane, en güzel hediye kendisiydi.
son olarak. sarma da müthişti.
biraz sonra yayın yasağının geleceği patlama. istikrar çünkü.
markalar arası rekabetin reklamlara yansımasıdır. bir çok farklı alanda gördüğümüz bu kapışmalara bir yenisi eklendi:
http://www.emirkosif.com/2016/03/14/mcdonalds-kasindi/
http://www.emirkosif.com/2016/03/14/mcdonalds-kasindi/
1) aileye ve arkadaşlara yemek ısmarlamak.
2) aylardır hayali kurulan kulaklığı almak.
3) işe giderken giyilmek üzere takım, ayakkabı, saat almak.
(bkz: yapacak çok şeyi olup hiçbir şey yapamamak)
(bkz: öğrenim kredisi geri ödemesi)
(bkz: kredi kartı borcu)
2) aylardır hayali kurulan kulaklığı almak.
3) işe giderken giyilmek üzere takım, ayakkabı, saat almak.
(bkz: yapacak çok şeyi olup hiçbir şey yapamamak)
(bkz: öğrenim kredisi geri ödemesi)
(bkz: kredi kartı borcu)
resmi olarak avrupa birliği'nin çöplüğü olduğumuzu kabul ettiğimiz anlaşmadır. finlandiya başbakanı twitter'dan anlaşmanın sağlandığını duyurdu.
kaynak: http://www.haberler.com/ab-kaynaklari-turkiye-son-anlasma-taslagini-8272951-haberi/
mülteci sorunun ele alınışının tam bir fecaat olduğu ülkemizde, artık uzun vadede daha karanlık günlerin bizi bekliyor. avrupa komik vaatlerle, maddi manevi tüm sorumluluğu bize yüklemekte bir beis görmüyor. daha acısı, hükümetin bir siyasi başarı olarak bunu bize satacak olması.
kaynak: http://www.haberler.com/ab-kaynaklari-turkiye-son-anlasma-taslagini-8272951-haberi/
mülteci sorunun ele alınışının tam bir fecaat olduğu ülkemizde, artık uzun vadede daha karanlık günlerin bizi bekliyor. avrupa komik vaatlerle, maddi manevi tüm sorumluluğu bize yüklemekte bir beis görmüyor. daha acısı, hükümetin bir siyasi başarı olarak bunu bize satacak olması.
marx'a göre, işçi sınıfının kasıtlı bir ideolojik kontrol aracıyla kandırılmasıdır.
yani proletaryanın, ezilenlerin hakları adına çalışan sosyalist, sol grubu anlayamayıp; dünyaya burjuvazi gözüyle bakmasıdır. bu da marx'ın beklediği proleter devrimin gerçekleşmemesindeki ana sebeplerdendir.
yani proletaryanın, ezilenlerin hakları adına çalışan sosyalist, sol grubu anlayamayıp; dünyaya burjuvazi gözüyle bakmasıdır. bu da marx'ın beklediği proleter devrimin gerçekleşmemesindeki ana sebeplerdendir.
katılırsın katılmazsın ama dünyanın cumhurbaşkanımıza bakış açısını gösteren kliptir.
hakaret içermeyen, ironi ile hazırlanmış olan bir videonun başlık olarak açılması ve altına kendi yorumunun yazılması ne zamandır suçmuş merak ettim.
bunlar sansürlensin, tüm dünya bizimle kafa bulurken; biz olanlardan habersiz büyüklük triplerine devam mı edelim ne istiyorsunuz.
edit: tüm dünya bizimle billur geçebilirmiş ama biz bunu paylaşırsak suç işlemiş oluyormuşuz. videoda direkt hakaret olmadığı için suç unsuru sayılabilecek bir durum da göremiyorum ayrıca.
hakaret içermeyen, ironi ile hazırlanmış olan bir videonun başlık olarak açılması ve altına kendi yorumunun yazılması ne zamandır suçmuş merak ettim.
bunlar sansürlensin, tüm dünya bizimle kafa bulurken; biz olanlardan habersiz büyüklük triplerine devam mı edelim ne istiyorsunuz.
edit: tüm dünya bizimle billur geçebilirmiş ama biz bunu paylaşırsak suç işlemiş oluyormuşuz. videoda direkt hakaret olmadığı için suç unsuru sayılabilecek bir durum da göremiyorum ayrıca.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?