yaran fıkralar

0 /
independence
bu gece deadpool'da duydum, paylasmasam olmaz.

hasta doktora gidiyor ve ne kadar ömrü kaldigini soruyor.

doktor cevapliyor;

5

hasta yine soruyor;

5 ne? sene? ay? hafta?

doktor cevapliyor;

4, 3, 2...
gunesiminyerininezamanampulaldi
reis ile obama ilk buluşmalarında birbirlerine hava atarlar.
obama, reise "bizde öyle bir teknoloji var ki, ölüyü diriltiriz" der.
reis altta kalmaz ve karşılık olarak "bizde öyle bir teknoloji var ki, partimizin bütün üyelerine 100 metreyi 3 saniyede koşmayı öğretiyoruz" der.
türkiye'ye döndüğünde reisi bir düşünce alır. danışmanlarını çağırtır ve attığı palavrayı anlatır.
"haftaya obama geliyor. yalanımız ortaya çıkacak, acaba ne yapsak?" diye sorar.
danışmanlarından biri hemen yanıtlar:
"onlara ölüyü nasıl dirilttiğini sordunuz mu?"
"hayır sormadık"
"o halde hiç korkmayın başbakanım, alın obamayı anıtkabir'e götürün.
atatürk'ü diriltmesini isteyin. diriltmezse o rezil olur.
yok eğer diriltirse, siz zaten 100 metreyi 3 saniyede koşarsınız!!!"
ruknettin
nasrettin hoca göl kenarında rakı sofrasını kurmuş oh mis aylardan ramazan serinlik doğa göl manzarası falan
köylüler görünce şaşırmış " hoca hoca utanman yok mu ramazan ayında oruç tutmaz mısın "
hoca durur mu yapıştırmış cevabı " ya tutarsam ? "
raider
temel ve iki asker gizlilik-kamuflaj eğitimi almaktadır. komutan teker teker ilerideki mağaraya gidip saklanmalarını, kendisinin onları bulmak için geleceğini söyler.ilk asker mağaraya girer, saklanacak hiçbir yer yok sadece yerde bir çuval. çuvalın içine girer, komutan gelir çuvala bir tekme atar ve asker havlamaya başlar köpek taklidi yapar.komutan aferin testi geçtin der.ikinci asker gelir yine aynı şekilde tekmeyi yiyince kedi gibi miyavlar o da geçer. sıra temele gelir, komutan bakar çuvalın içinde birşey var, basar tekmeyi ses yok. bir kaç yumruk atar, yine ses yok. sinirlenen komutan en sonunda çuvalı kaldırıp duvardan duvara çarpar üstünde zıplar. bir müddet sonra çuvaldan kısık bir ses gelir: patatis.
elamdanmahrum
nam-ı kemal günün birinde afrika'da yamyam bir kabilenin eline düşer. kabile reisi nam-ı kemal'e kurtulabilmesi için tek şartın bir dizi testten başarıyla geçmesi olduğunu söyler. bunun üzerine nam-ı kemal ölmektense testi kabul eder. bunun üzerine kabile reisi testin kurallarını açıklar. testte üç ayrı kulübe bulunmaktadır. birinci kulübede bir kasa viski, ikinci kulübede dişi çekilecek vahşi bir aslan, üçüncü kulübede ise kabilenin en azgın hatunu. nam-ı kemal önce bir kasa viskiyi içecek sonra aslanın dişini çekecek en son olarakda kadını mutlu edecek. derken test başlar ve nam-ı kemal birinci kulübeye girer, aradan saatler geçer bizimkinden ses yok derken 6-7 saat sonra yalpalayarak dışarı çıkar ancak ayakta zor durmaktadır. zar zor ikinci kulübenin yolunu bulur ve girer. girmesiyle birlikte kulübede gürültüler kopmaya başlar, toz duman birbirine girmiştir, aslanın acılı kükremeleri kulakları sağır eder. aradan 2-3 saat geçtikten sonra nam-ı kemal sallanarak dışarı çıkar ve reise dönerek "dişi çekilecek orospu nerde" diye sorar.
tangalipenguen
venedik'te gondolculuk yaparak geçimini sağlamaya çalışan alberto, bir gün "o solo miooo... o solo mioooo... " sözleriyle keyifle şarkı söyleyip, kürek çekerken yanına iki tane bilim adamı gelir.

adamlardan biri: "bay alberto, sizin yalnız yaşayan ve geçim sıkıntısı ceken birisi olduğunuzu tespit ettik. eğer kabul ederseniz bilimsel bir deney için on bin dolar karşılığında beyninizin bir kısmını almak istiyoruz" der. teklifi biraz düşünen alberto paranın cazibesine dayanamayıp kabul eder. ertesi gün ameliyatla beynin bir kısmı alınır.

iyileştikten sonra işine başlayan alberto'yu bilim adamları izlemeye baslarlar. adamın hareketlerinde hiçbir değişiklik yoktur. fakat kürek çekerken söylediği : "o solo mio... " şarkısını "o solooo...
o solooo... " diye söylemektedir.

aradan birkaç hafta geçtikten sonra, adamlar alberto'nun yanına yeni bir teklif ile gelirler. "beyninin kalan kısmının yarısını alalım, sana yirmi bin dolar verelim." beynin kalan kısmının yarısının alınmasından bir zarar görmeyeceğini düşünen alberto bunu da kabul eder. kalan beynin yarısı da alınır ve alberto işe baslar.

yine hareketlerinde hiçbir değişiklik yoktur. sadece söylediği şarkı: "o so...
o so... " diye biraz daha kısalmıştır bir zaman sonra aynı bilim adamları beynin hepsini almak karşılığında elli bin dolar teklif ederler. alberto bunu da kabul eder. beynin hepsi alınır ve bir süre sonra alberto işe başlar.

söylediği şarkı venedik sokaklarında yankılanır. "fenerbahçe, sen çok yaşaa, canim feda olsun sanaaaa... "
komple teorisyen
fıkra bu ya, temel bir sabah koşarak dursun a gelir ve çabuk bir papaz bul günah çıkartmam lazım der.panik halinde bir papaz arayan ikili nihayetinde birini bulurlar temel kabine girer ve papaz efendi benim için bağışlanma dile ben zina yapıyorum der.papaz kimle diye sorar,dur ben tahmin edeyim der ve o hafta aynı dertle gelen üç kişinin birlikte oldukları kadınların ismini söyler temel e temel hiçbirinin onun birlikte olduğu kişi olmadığını söyleyipçıkar ve dursuna koşar yine günah çıkartıp çıkartmadığını soran dursuna hayır der ama çok iyi üç tüyo aldım.
komple teorisyen
alman,ingiliz,fransız ve temel üç aylığına uzaya gönderilecekmiş herbirine yanlarına bir şey alma hakkı verilmiş alman ispanyolca öğreniyorum el kitabı almış ingiliz bir maymun temel de bir karton sigara almış üç ay sonra dünyayaindiklerinde konuşma için bekleyenlerialman ispanyolca selamlamış .maymun ingilizce selamlayıp yüze kadar saymış temel ise
çakmak var mı çakmak?
anatollian wolf
domatesler
mary, ne kadar uğraşsa da bahçesinde yetiştirmeye çalıştığı domateslerin karşı komşusundaki kadar güzel kızarmasını başaramaz ve çareyi komşusu john bey’e işin sırrını sormakta bulur. komşusu işin sırrını şöyle açıklar;
"ben her sabah fideleri suladıktan sonra pantolonumu aşşağı indirip bir müddet karşılarında dururum, domatesler de utançlarından kıpkırmızı olurlar."
mary hemen uygulamaya geçer ve bir hafta sonra bu kez john sorar: " nasıl bir gelişme varmı domateslerde?" mary’den cevap: "domateslerde bir gelişme yokta salatalıkları görmelisin!"
ehlikeyif
cavuşşş.....

acemi askeri kapıya nöbete dikerler birliktede denetim vardır. çavuş 10 dakikaya bir gelir general geldimi der asker hayır der bu iş böyle 2-3 saat sürer ve general gelir acemi askere seslenir...
*asker kapaıyı aç
asker cevap verir
*sen kimsin
* görmüyo musun ben generalim
* allllaaaaah cavus yakalamasın seni askerligini yakacak 2 saat ten beri seni arıyoo


aceminin askerlik bitti mi bilinmezz
pichofthelast
şehmus okula gelir, tabii bizim şehmus ilkokul talebesi, ama her tarafı yara bere içinde, hoca sorar,

"şehmus oğlum ne oldu sana", şehmus der, "babam dövmiştir". hoca sorar, "niye oğlum", "valla bilmiyom hocam akşam evde yatıyık biraz sonra babamın sesini duyuyom, ali uyudun mi ali den ses çıkmiy veli uyudunmi e veliden de ses çıkmiy mehmed uyudin mi mehmedden de ses çıkmiy şehmus uyudin mi diy, ben de yok buba uyumadım diyrem oda geliy beni doviy.


" bunun üzerine hoca, bak şehmus bu gibi durumlarda uyumasan da ses etmemek lazımdır der. şehmus kafa sallar eve gider, ertesi gün okulda şehmus daha fena dövülmüş olarak gelir. bunu gören hoca merakla gider yanına ; "şehmus ne oldi kim yapti" der. şehmus der ki "bubam yapmıştır." "niye şehmus ne oldi", şehmus anlatır.

"hocam akşam evde yatıyık biraz sonra yinne babam in sesini duyuyom, ali uyudun mi ali den ses çıkmiy veli uyudunmi e veliden de ses çıkmiy mehmed uyudin mi mehmedden de ses çıkmiy şehmus uyudin mi diy, ben de uyumadım ama hiç ses etmedim. bunun üzerine anam ile bubam bir gıpraşmaya başladiler anlamadım ne oliy biraz sonra anam dedi ki, la ihsan ben geliyom, bubam da haticem ben de geliyom dedi ben de ula nereye gidiyonuz ben de geliyom dedim... hoca derki; oğlum bunlar anne baba, gider gider gelirler. sen hiç bozuntuya verme. uyuyo gibi yap. peki demiş şehmus.




ertesi gün bir bacak kırık. " bu sefer ne oldu? " der hoca. hocam, dediğin gibi yapmişem. hiç ses çıkarmamişem. en son bubam anamın arkasına geçti, "ben çocuk isterem, ben çocuk isterem!" diye bağırmaya başlayınca; ben de fırsat bu fırsat demişem. geçtim bubamın arkasına, " ben de bisiklet isterem !!!! ""
zotac
bir gün amerikalı bir bilim adamı mavi maymunları incelemek üzere türkiyeye gelir. mavi maymunların da en sık olduğu bölge temelin köyünün olduğu bölgedir. bilim adamı köye gelir ve köy kahvesinden birine köyün en iyi nişancısının kim olduğunu sorar. adamın biri bu köyün en iyi nişancısının temel olduğunu söyler. bunun üzerine bilim adamı temeli çağırtır. temel gelir bilim adamı bir bakar temelin bir tane eski tüfeği bir tane de uyuz köpeğinden başka bir şeyi yoktur. kendi kendine en iyi nişancı buymuş ne yapalım der. bilim adamıyla temel ormana giderler.
temel bilim adamına: “bak şimdi ben ağaca çıkacağım ve sallayacağım, maymun düşerse sen bir şey yapma bu eğitimli bir köpek, ağaçtan düşeni sikerek bayıltır” der.
bilim adamı da merakla sorar: “peki tüfek ne işe yarayacak.”
temel: “olur ya yanlışlıkla maymun değil de ben ağaçtan düşersem o silahla vakit kaybetmeden köpeği vur"
zotac
yaşlı adamın biri birgün inşaatta çalışıyormuş. tabi aylardan da ramazanmış. herkes oruçlu ama dışarıda bir sıcak var ki öyle. yaşlı adam dayanamamış başlamış su içmeye, işçiler ne yapin hacı emmi oruç bozulurmu demişler. hacı emmi o zaman cevap vermiş; ah yavrum ramazan her sene gelir gider amma bu hacı emmin bi gittimi bi daha gelmez demiş.
kartalkalkardalsarkar
temel, demiryollarına makasçı olmak için sınava girmiş.
sormuşlar:
“karşılıklı iki tren geliyor, ne yaparsın?”
“makas değiştirim.”
“makas bozuk.”
“çan çalarım.”
“duymuyorlar.”
“kırmızı bayrak sallarım.”
“görmüyorlar.”
“fadime’yi çağırırım.”
imtihan heyeti şaşırmış.
“fadime makasçılıktan anlıyor mu?”
“yoo ama madem trenler çarpışacak o da seyretsin.”
kartalkalkardalsarkar
temel ve dursun yaz tatillerinde antarktika’ya gitmeye karar vermisler.
uzun bir yolculuktan sonra buzlar diyarina varmislar.
bir rehber bulamadiklarindan kendileri gezmisler uzun buz ovalarini. ertesi sabah bir rehberle anlasarak kitanin en
güzel yerlerini rehber esliginde gezip merak ettiklerini soruyorlarmis. bir ara temel rehbere seslenerek
- pardon burada hiç beyaz kadin var mi ? diye sormus,
- rehber ’tabiî ki var, buradaki kadinlarin yüzde doksani beyazdir’ demis. - ’peki siyah kadin var mi?’
- ’eh bir kaç tane var bu civarda’
- ’peki siyah - beyaz kadin var mi’
rehber son derece saskin bir sekilde - ’tabiî ki hayir ben hiçbir yerde rastlamadim böyle kadina’
cevaptan hiç de hosnut kalmayan temel dursun’a dönerek
- ’ ula dursun yoksa dün aksamkiler penguen miydi?????’.
kartalkalkardalsarkar
berberin biri dükkânında çalışırken radyodan bir anons duyulur:
’dikkat! akıl hastanesinden bir deli kaçmıştır, çok tehlikeli ve
saldırgan olduğundan sakın tartışmaya girmeyin ne derse yapın.’
berber hay allah neler oluyor derken birazdan içeri biri girer koltuğa
oturur: ’beni traş et.’
berber: ’nasıl olsun efendim?’
’kafamın tam tepesini traş et yanlar kalsın’
berber:’amma cins adam’ der traşı yapar.
adam: ’şimdi git biraz tütün ve köz getir.’
çırağı gönderip getirtir.
’şimdi tütünle közü traş ettiğin tepeme koy.’
berber, ’eyvah deli bu galiba’ diye düşünürken çaresiz denileni yapar.
deli: ’şimdi nargileye benzedim mi?’
berber bıyık altından gülerek: ’evet!’ der. deli ayağa kalkar, fermuarını
indirir...
’öyleyse çek bir nefes bakalim!’
biskuvit
kari koca bir barda oturuyorlar önlerindeki içkileri

yudumlarken bardan içeri hos bir hatun girer.

bizimkilerin yanina yaklasip adama sarilarak yanagindan
...
öper. yanyndaki karisina aldirmadan:

- nasilsin hayatim, epey oldu görüsemedik...
diyerek ileride bir masaya gidip oturur. adamin karisi saskindir,
dayanamayarak kocasina sorar.
- kim bu kadin?
adam sakin bir sesle yanitlar:
- metresim!
kadin yaniti duyunca çildirir:
- ne! derhal bosaniyoruz! sen ne serefsiz adammissin.
bir de utanmadan metresim diyorsun. her sey bitti hemen bosaniyoruz!
adam gayet sakin siralamaya baslar:
- ne yani sevgilim etiler’deki dubleksi, akmerkez’deki
daireyi, bodrum’daki tripleksi, 24 metre yati, altindaki son model
jeeple spor arabayi, bütün bunlari birakip benden ayrilmak mi
istiyorsun?
kadin sakinlesir ve çevresine bakmaya baslar. biraz
ileride bir çift dikkatini çeker, kocasina sorar:
- surada oturan bizim suat degil mi?
kocasi yanitlar:
- evet
- peki yanindaki kim?
kocasi gayet sogukkanli:
- metresi...
kadin bir duralar hemen arkasindan yapistirir:
- aaaa! bizimkisi daha güzel valla!
optikkagittakiasikki
pozitif bahçevan
seyahatten dönen ev sahibi havaalanından bahçevanına telefon açmış konuşuyorlar:
- nasıl her şey yolunda mı?
+ yolunda küreğin sapı kırıldı şu anda onu tamir ediyordum.
- neden kırıldı?
+ köpeğinize mezar kazarken zorlamışım ondan kırıldı.
- nee! köpeğim mi öldü?
+ maalesef havuza düştü?
- benim köpeğim çok iyi yüzerdi havuzda nasıl ölür?
+ havuzun suyu boşalmıştı atlayınca betona çakıldı.
- havuzu yeni doldurtmuştuk neden boşalttınız?
+ itfaiyeciler evdeki yangını söndürürken ilave suya ihtiyaç duydular.
- neee evde yangın mı çıktı?
+ evet efendim. annenizin vefatı dolayısıyla taziyeye gelenlerden biri yanık sigara bırakmış
- annem mi öldü? yahu kadın daha iki hafta önce sapasağlamdı?
+ haklısınız da yatak odanızda karınızla en yakın arkadaşınızı aynı yatakta görünce kalbine inmiş.
- yahu hiç pozitif bir haber yok mu adam sende?
+var efendim geçen gün siz aids testi yaptırmıştınız ya sonucu geldi: pozitif..
just a girl
arabın biri vize almak için abd konsolosluğuna başvurmuş. görevli sormuş suudi yanıtlamış:
- name?
- el habubi remizi
- sex?
- 5 times per week...
- no no! male or female?
- male, female, sometimes camel...
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol