tam 15 sene once bugundu.net hatirliyorum, haber bultenleri canli yayinlarinda bir $eyler haykiriyorlardi.soguktu hava, karliydi, yilmaz erdogan’in da misralarinda belirttigi gibi "ankaraya usul usul karbonmonoksit yagiyordu".
soguktu hava, karliydi, pusluydu ama cumhuriyetin cocuklarina bir $eyleri haber vermek ve bir $eyleri anlatabilmek icin beklenilemezdi, ugur mumcu’da beklemedi zaten.her sabah oldugu gibi 15 sene once bugun yine cikti kapisindan ve arabasina yakla$ti.
bir patlama.kulaklari sagir edercesine bir patlama.
o patlama ile artik bir ugur yoktu.
bin ugur vardi.
(bkz: vurulduk ey halkim unutma bizi)
uğur mumcu
sesleniş
dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı. kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...
yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma. bizleri yok etmek istediler hep.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
fidan gibi genç kızlardık. hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
ölümcül hastaydık. bağırsaklarımız düğümlenmişti. hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. vicdan sustu. hukuk sustu. insanlık sustu.
göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
kanserdik. ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. uydurma davalarla kapattılar hücrelere. hastaydık. yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. önce, kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. sonra da, otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. dogu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. istanbul’daki, ankara’daki işçiler, sizin için öldük. adana’da, paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
vurulduk, asildik, öldürüldük ey halkim, unutma bizi...
bagimsizlik, mustafa kemal’den armağandı bize. emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...
yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. kurtuluş savaşı’nda emperyalizme karşi dalgalandirdigimiz bayragimizi daha da dik tutabilmekti bütün çabamiz. bir kez dinlemediler bizi. bir kez anlamak istemediler.
vurulduk ey halkim, unutma bizi...
henüz çocuklugumuzu bile yaşamamiştik. bir kadin eline degmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamiştik daha. bir gece sabaha karşi, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarimizla çikarildik idam sehpalarina. herkes taniktir ki korkmadik. içimiz titremedi hiç. mezar topragi gibi taptaze, mezar taşi gibi dimdik boynumuzu uzattik yagli kementlere.
asildik ey halkim, unutma bizi...
bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasinda vuranlar, agabeyimiz, babamiz yaşlarindaydilar. ya bu düzenin kirli çarklarina ortak olmuşlardi ya da susmuşlardi bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün bile, karşisindakilere bagirmamiş insanlarin gözleri önünde, öldürüldük. hukuk adina, özgürlük adina, demokrasi adina, bati uygarligi adina, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
korkmadan öldük ey halkim, unutma bizi...
bir gün mezarlarimizda güller açacak ey halkim, unutma bizi...
bir gün sesimiz hepinizin kulaklarinda yankilanacak ey halkim, unutma bizi.
özgürlüge adanmiş bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkim, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...
uğur mumcu
dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı. kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...
yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma. bizleri yok etmek istediler hep.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
fidan gibi genç kızlardık. hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
ölümcül hastaydık. bağırsaklarımız düğümlenmişti. hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. vicdan sustu. hukuk sustu. insanlık sustu.
göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
kanserdik. ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. uydurma davalarla kapattılar hücrelere. hastaydık. yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. önce, kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. sonra da, otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. dogu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. istanbul’daki, ankara’daki işçiler, sizin için öldük. adana’da, paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
vurulduk, asildik, öldürüldük ey halkim, unutma bizi...
bagimsizlik, mustafa kemal’den armağandı bize. emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...
yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. kurtuluş savaşı’nda emperyalizme karşi dalgalandirdigimiz bayragimizi daha da dik tutabilmekti bütün çabamiz. bir kez dinlemediler bizi. bir kez anlamak istemediler.
vurulduk ey halkim, unutma bizi...
henüz çocuklugumuzu bile yaşamamiştik. bir kadin eline degmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamiştik daha. bir gece sabaha karşi, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarimizla çikarildik idam sehpalarina. herkes taniktir ki korkmadik. içimiz titremedi hiç. mezar topragi gibi taptaze, mezar taşi gibi dimdik boynumuzu uzattik yagli kementlere.
asildik ey halkim, unutma bizi...
bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasinda vuranlar, agabeyimiz, babamiz yaşlarindaydilar. ya bu düzenin kirli çarklarina ortak olmuşlardi ya da susmuşlardi bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün bile, karşisindakilere bagirmamiş insanlarin gözleri önünde, öldürüldük. hukuk adina, özgürlük adina, demokrasi adina, bati uygarligi adina, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
korkmadan öldük ey halkim, unutma bizi...
bir gün mezarlarimizda güller açacak ey halkim, unutma bizi...
bir gün sesimiz hepinizin kulaklarinda yankilanacak ey halkim, unutma bizi.
özgürlüge adanmiş bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkim, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...
uğur mumcu
erişilmesi güç,zirve tırmanışlarının özellikle bu coğrafyada bombalamalarla sonuçlandığını kendi ölümüyle bizlere haykıran sakıncalı bir piyadedir...
arkasından uğurlar olsun diye seslendiğimiz karanlıklara kurban giden mumcu değilmiş;çoktan kaybettiğimiz geleceğimizmiş...
arkasından uğurlar olsun diye seslendiğimiz karanlıklara kurban giden mumcu değilmiş;çoktan kaybettiğimiz geleceğimizmiş...
sozluk, ölümünün 18.yılını tek entry ile geçiştirmenin sebebi, sikle, götle, göğüsle, ilgili entryler girmen olamaz dimi, illaki yoğunluğundan giremedin başka entry dimi.
daha çocuktum aramızdan ayrıldığında. televizyonda "hain bir suikaste kurban gitti"ğini izlerken babamın ağladığını hatırlarım, o ağladı diye ağladığımı bir de.
öldürülmesiyle bir mum değil, bir projektör söndürüldü. hızla karanlığa itiliyoruz.
şerefsizlerin ve vurguncuların it gibi tırstığı zamanın en büyük araştırmacı yazarı.
15 sene olmuş aramızdan ayrıldığı. daha 10 yaşında bir çocuktum o zamanlar. herkesin gözleri yaşlıydı çevremdeki, her şeyde bir hüzün vardı. bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım ama neyin ters gittiğini çok sonra anlamıştım. bana o ters giden şeyleri uğur mumcu öğretti yine. yıllar sonra onun yazılarını okudum, onun eserlerini aradım. sonra o’nu aradım bir yerlerde. "niye yok ki, olsa ne güzel olurdu" dedim. öldüğü için kızdım yiğidimize biraz. sanki biraz dikkatli olsa, çevresinin kendisine yaptığı uyarılara kulak assa, korusa kendisini ölmeyecekti.
şimdi yaşım 25. sebeplerini yeni yeni anlıyorum uğur mumcu’nun cesaretinin. ama hala seni anlayamayanlar var be yiğidim. senin yıllar önce görüp de ölmek uğruna insanları uyardığın şeyleri görmeyen, görmek istemeyen, görüp de sesini çıkarmayanlar var be. belki de iyi ki de bu şekilde öldün. eğer şimdi yaşıyor olsaydın kederden ölecektin. ama ölmeseydin be. yanımızda olsaydın. kol kola senle savaşsaydık. yanımıza ahmet taner kışlalıyı da alsaydık. aydınlık günlere ampul’un o sarı itici ışığıyla değil de senin bembeyaz ışığınla yol alsaydık.
şimdi yaşım 25. sebeplerini yeni yeni anlıyorum uğur mumcu’nun cesaretinin. ama hala seni anlayamayanlar var be yiğidim. senin yıllar önce görüp de ölmek uğruna insanları uyardığın şeyleri görmeyen, görmek istemeyen, görüp de sesini çıkarmayanlar var be. belki de iyi ki de bu şekilde öldün. eğer şimdi yaşıyor olsaydın kederden ölecektin. ama ölmeseydin be. yanımızda olsaydın. kol kola senle savaşsaydık. yanımıza ahmet taner kışlalıyı da alsaydık. aydınlık günlere ampul’un o sarı itici ışığıyla değil de senin bembeyaz ışığınla yol alsaydık.
pek küçük, ufacık da değildik. büyüyorduk hala... ülkemiz de büyüyordu.
sovyetler birliği yıkılmış, adriyatik ten cin seddine sözü kulaklarımızda yankılanıp duruyordu. "çocuklar, komşularımız gaptan çok korkuyorlar" demişti öğretmenimiz, zaten komşularımız hep korkarlardı. ha bir de bize diş bileyip dururlardı. gerçi onları sinek gibi ezerdik istesek, yapmıyorduk. neden bilmiyorum.
asya ile avrupa arasında köprüydük biz, dört mevsimi aynı anda yaşayan cennet bir vatanımız vardı. gel gör ki etrafımız cehennemdi.
milliyetçiydi herkes. sağım, solum, önüm, arkam... ve evet ben de sobelenmiştim. dedim ya, daha büyüyorduk.
parçalanmış renault 12 marka aracıyla hatırlıyorum o günü. sonra onbinler katılmıştı cenazesine. tedirgindik, neden böyle olmuştu? nasıl?? dış güçler, içerideki hainleri kullanarak...
madem bu kadar güçlüyüz, kıytırık komşularımız nasıl her defasında bize çelme takmayı becerebiliyor. onluk sistemi bulan mete buna da bir çözüm bulsaydı ya, bilge vezir tonyukuk kitabeye bir tavsiye kazısaydı.
binlerce yıllık devlet geleneğimiz vardı. gerçi birçoğunu gene biz yıkmıştık ama hemen de yenisini kurmuştuk. birşeyler öğrenmiş olmalıydık...
büyüdüm. ülkemin etrafı eskisi gibi olmasa da yine düşmanlarla çevrili. "keşke kutup bölgesinde falan olsaydık" demişti bir öğretmenim de, üstelik bu üniversitedeydi. sadece ben mi büyüdüm diye düşünürken, bir kaç kişiye daha rastladım. ama hala azınlıktık, düşünsene %47 bile değildik!
vur abalıya hala geçer akçe. düşene tekme atmayı, konuşanı ezmeyi hala alkışlayanlar var. kendisi gibi düşünmeyene, inanmayana, yaşamayana ağız dolusu küfür edenler var. bir de kurşun yağdıranlar... "...kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir" demişti, birisi. diyebilmişti.
bu aralar küçük kuyruğundan yakalanan canavarı o gün görmüştü. bağlıları, sevdalıları olduklarını söyleyenler fasa fiso bile demiyorlardı bugün. o derdi! yazardı! çünkü onun ilkeleri vardı, putları değil.
sovyetler birliği yıkılmış, adriyatik ten cin seddine sözü kulaklarımızda yankılanıp duruyordu. "çocuklar, komşularımız gaptan çok korkuyorlar" demişti öğretmenimiz, zaten komşularımız hep korkarlardı. ha bir de bize diş bileyip dururlardı. gerçi onları sinek gibi ezerdik istesek, yapmıyorduk. neden bilmiyorum.
asya ile avrupa arasında köprüydük biz, dört mevsimi aynı anda yaşayan cennet bir vatanımız vardı. gel gör ki etrafımız cehennemdi.
milliyetçiydi herkes. sağım, solum, önüm, arkam... ve evet ben de sobelenmiştim. dedim ya, daha büyüyorduk.
parçalanmış renault 12 marka aracıyla hatırlıyorum o günü. sonra onbinler katılmıştı cenazesine. tedirgindik, neden böyle olmuştu? nasıl?? dış güçler, içerideki hainleri kullanarak...
madem bu kadar güçlüyüz, kıytırık komşularımız nasıl her defasında bize çelme takmayı becerebiliyor. onluk sistemi bulan mete buna da bir çözüm bulsaydı ya, bilge vezir tonyukuk kitabeye bir tavsiye kazısaydı.
binlerce yıllık devlet geleneğimiz vardı. gerçi birçoğunu gene biz yıkmıştık ama hemen de yenisini kurmuştuk. birşeyler öğrenmiş olmalıydık...
büyüdüm. ülkemin etrafı eskisi gibi olmasa da yine düşmanlarla çevrili. "keşke kutup bölgesinde falan olsaydık" demişti bir öğretmenim de, üstelik bu üniversitedeydi. sadece ben mi büyüdüm diye düşünürken, bir kaç kişiye daha rastladım. ama hala azınlıktık, düşünsene %47 bile değildik!
vur abalıya hala geçer akçe. düşene tekme atmayı, konuşanı ezmeyi hala alkışlayanlar var. kendisi gibi düşünmeyene, inanmayana, yaşamayana ağız dolusu küfür edenler var. bir de kurşun yağdıranlar... "...kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir" demişti, birisi. diyebilmişti.
bu aralar küçük kuyruğundan yakalanan canavarı o gün görmüştü. bağlıları, sevdalıları olduklarını söyleyenler fasa fiso bile demiyorlardı bugün. o derdi! yazardı! çünkü onun ilkeleri vardı, putları değil.
selda bağcan tarafından ölümünün ardından bu ağıt söylenmiştir.
bir pazar sabahıydı ankara kar altında
zemheri ayazıydı yaz güneşi koynunda
ucuz can pazarıydı kalemim düştü kana
zalımlar pusudaydı bedenim paramparça
ucuz can pazarıydı kalemim düştü kana
uğurlar olsun uğurlar olsun
hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
bir keskin kalem bir kırık gözlük
yürekli yiğitlere hatıran olsun...
bir pazar sabahıydı ankara kar altında
zemheri ayazıydı yaz güneşi koynunda
ucuz can pazarıydı kalemim düştü kana
zalımlar pusudaydı bedenim paramparça
ucuz can pazarıydı kalemim düştü kana
uğurlar olsun uğurlar olsun
hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
bir keskin kalem bir kırık gözlük
yürekli yiğitlere hatıran olsun...
günümüzde insan olmanın
çok ağır bedeli var
ya parçası olacaksın alçaklığın
ya seni parçalarlar.
oysa insan olmak
çoğalabilmektir ba$kalarıyla
insansın, birinin canı yanarken
seninde canın yanıyorsa..
bir bombayla canına kıyılan
çoğalmasını bilen biriydi
daha az uğur mumcu’yduk dün
daha çok uğur mumcu’yuz $imdi!
çok ağır bedeli var
ya parçası olacaksın alçaklığın
ya seni parçalarlar.
oysa insan olmak
çoğalabilmektir ba$kalarıyla
insansın, birinin canı yanarken
seninde canın yanıyorsa..
bir bombayla canına kıyılan
çoğalmasını bilen biriydi
daha az uğur mumcu’yduk dün
daha çok uğur mumcu’yuz $imdi!
http://tinyurl.com/zd4j9l
başbakan, hatta cumhurbaşkanı oldular uğur mumcu:
şen ola!
tam anlatırken sen bunları tüm türkiyeye...
(bkz: 24 ocak 1993)
başbakan, hatta cumhurbaşkanı oldular uğur mumcu:
şen ola!
tam anlatırken sen bunları tüm türkiyeye...
(bkz: 24 ocak 1993)
dile kolay. 18 yıldır yok aramızda. öldürüldüğü hafta "katiller yakalanacak, bu bizim borcumuz" dendi ama bu borç çeyrek asıra dayandı hala ödenmedi. ne desek boş.
"türk vatandaşı ; isviçre medeni kanunua göre evlenen,italyan ceza yasasına göre cezalandırılan,alman ceza mahkemeleri usulü yasasına göre yargılanan,fransız idare hukukuna göre idare edilen ve islam hukukuna göre gömülen kişidir". u.m.
bu yıl ona uğurlar olsun diyen olmadı. ne yazık.
gazeteci yazar uğur mumcu, doğruları yazdığı için, çok konuştuğu; çok sorguladığı için öldürüldü. onunla birlikte, hürriyet ve demokrasi adına hangi prensipler var ise, hepsi öldü.
elimize koca bir derin devlet kaldı. onu da neremize istersek oramıza monte edebiliriz.
gazeteci yazar uğur mumcu, doğruları yazdığı için, çok konuştuğu; çok sorguladığı için öldürüldü. onunla birlikte, hürriyet ve demokrasi adına hangi prensipler var ise, hepsi öldü.
elimize koca bir derin devlet kaldı. onu da neremize istersek oramıza monte edebiliriz.
hain bir suiakestle öldürülen gazeteci.saygıyla aynıyoruz...
bir kaç saat sonra ölüm yıldönümü olacak aydın. soğuk savaş dönemi için mükemmel bir aydın idi, tabi günümüzde mensubu olduğu gazetenin bu nazi hallerini gördükçe kemikleri sızlıyordur. ışıklar içinde uyusun.
ulkede ve yuregimizde onun gidisiyle acilan boslugun her gecen gun buyudugune inandigim,ve kapanmasindan da git gide umudu kestigim ornek insan..
nazim hikmetin kerem gibi adli siirinin dizelerini cok seven rahmetli , dogru durust bir gazeteci.turkiyenin en buyuk kayiplarindan biri.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?